- 604 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Güneş Yüzüdür Günün
Yine başlıyor gün… Perdelerden sızıyor, “saklanamazsın, yok sayamazsın beni” dercesine delip geçiyor kumaşı. Yalayıp geçiyor eşyaları, odayı. Bedenime de yaklaşmaya yelteniyor her sabahki anlamsız inadıyla. Dürtüp duruyor ışık geçirmeyen tenimi. “Hadi kalk, kahvaltı hazırla” diyor, “Akışın dışına çıkma. Yoksa savrulursun bir anda kıyıya. Önünden geçen hayatı seyredersin.”
Seyretmekle bir sorunum olmadığını bir türlü anlatamadım ona. “Bunu ben seçtim” dedim. Ama bir şey buna ikna olmasını engelledi. Hangi parçam “inanma ona” dedi, bilmiyorum. Benden bağımsız, bana O diyen…
Nedense bu sabah günle aramız pek bir iyi… Değişen o mu, ben mi? O yine perdelere aynı düşmanca tutumunu gösterdi, sanki dışarıyla arama giren bir tek onlarmış gibi. Bu kez onu yormadım, açtım perdeleri. Dimdik baktım günün yüzüne. En parıltılı yerine yani... “Güneşli bir gün olacak…” dedim. “Yüzün saklanmayacak bugün.”
Güneş yüzüdür günün çünkü. Ama biz insanlarınkinden farklı olarak duygu durumunu yansıtmaz. Bizimki gibi kararlı bir şekilde terk etmez onu… Görünürde çekip gitse de hep aynı yerdedir, hep orda. Bizim yüzümüz de, gün için güneş neyse öyle bir yerdedir bizim için. Bir bakıma güneşimizdir yani. Onu kaybettiren bulutlarımız vardır bizim de. Ama gökyüzündekiler gibi kolay kolay gelip geçmezler yüzümüzün önünden. Ayrıca çok da sahtekârdırlar… Hiç görünmezler çünkü. Bize bakan her zamanki gibi görmeye devam eder çehremizi. Önceki parıltıyı arar durur, ne kadar farkında olmasa da. Sorular sorar art arda, tıpkı penceremden sızan güneş gibi dürter durur.
Yüzümüzü kaybetmişizdir öyle anlarda, bir yüzde olması gereken ışığımız kaybolmuştur. Işıksız bir yüzün soluk bir resimden ne farkı vardır ki?
Sanırım gün de bu yüzden her sabah ısrarla girmeye çalışıyor odama. Eşyalar, duvarlar gibi bana da dokunmaya, hatta bununla da kalmayıp daha derinlerime ulaşmaya çalışıyor. Sanırım bir çeşit saygısızlık olarak görüyor gelişine karşı gösterdiğim bu umursamaz tavrı. Kendisine gülümseyen, en nadide misafirleriymiş gibi davranan çehrelere alışık olmalı.
Bulutlu havalarda, perdelerimi rahat bırakmak durumunda kalsa da ister istemez, görünürde kaybolsa da güneşi; yine de odama sızıyor bir şekilde. Gümbürtülü bir kahkaha aracılığıyla bazen… Camları zangırdatan sert bir rüzgâr olarak… Açılan kepenklerin sesleri oluyor bazen, çocukların neşeli bağırışları… Bin bir görünüme ve sese bürünüp yüzü yapıyor onları… Güneşi yerine onlarla ısıtıyor, dürtüp duruyor ruhumu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.