- 1470 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Patik
+
Devlet memuru olup sırtını devlete dayayıp rahat bir hayat yaşamak için şehirli kızımız Seher, öğretmen olup bir manav köyüne atanır. Manav demenin meyva sebze satılan dükkân/ticarethane sanan arkadaşlar için küçük bir hatırlatma; ilk yerleşik hayata geçen türkmenlere manav denir ve yaklaşık bin senedir aynı topraklarda yaşarlar ve de Yeni Türkçe ile dilleri bozulan fakat kullandıkları kelimelerin bazıları orijin ve gerçeklik ya da doğruluk bakımından en doğruya yakınıdır..
Velhasıl bizim seher sırtını dayamış olduğu kayanın sertliği ile ve şehirli züppeliği ile herşeyi kendinin bildiğini sanarak başlamış bizim köylü milletini cehaletten kurtarmaya. Önce okumayı öğretmiş, sonra süslenmeyi, açık seçik giyinmekten tutun da ruja, allığa pulluğa herşeyi öğretmiş ama havası soğuk kışları ayaz olan bu köyde ayakları bir türlü ısınmazmış.
Köylüler ise bunca verilen bilginin karşılığında yoğurdu, kaymağı, tereyağı, balı, yumurtası ve de bin türlü yiyecek içeceği hediye ederken bir kaç da patik vermişlerdi ama bizim havalı kızımız Seher, etek altı ince çoraptan başka bir şey giymeyi bilmedi için pek umursamamıştı o zamanlar adının ne olduğunu.
Malum kış, soğuk, kar. Ayaz mı ayaz. Kediler damdan dama atlarken havada buz tutarken, tir tir titreyen kızımız Seher ayağına takıvermiş bizim patiği ve ayakları ısınınca birden bağımlısı oluvermiş hemen.
Belkide bu köylü milletinin keşfettiği tek doğru şeydi. Marketleri de yoktu zaten diye hayıflandı birden. Bir bakkalları vardı, onda da kutu süt yoktu ya nasılda iğrençti inekten çıkan sütü içmek. Pastörü de bilmezlerdi zaten. Ne kadar anlatsa boştu, kutu sütlerin ne kadar sağlıklı ve güzel olduğunu. İçine çamaşır suyu katılıp kansörejen koruyucu maddeler katıldığını bilmezdi o zamanlar bizim şehirli kızımız Seher. Yoksa en nefret ettiği şey aslında çamaşır suyuydu. Çamaşır makinesi denen şey icat edilmemiş olsa da o günlerde, bileydi vallahide ahıra gidip ineğin memesine ağzını dayayıp emerdi ya sütü neyse .
Sonra bir yarı yıl tatilinde memlekitine, yani şehrine dönen şehirli kızımız Seher, ayaklarında patikle evine girince annesi soruvermiş " köylü mü oldun sen a benim kızcazım. Nedir o ayağındakiler" diyince aklı bir karış havada olan kızımız Seher "aman annem, patik midir, çetik midir nedir" demiş. Ve bavulundan çıkardığı üç beş patiği de annesine verivermiş.
Sonra annesi de giymiş, bir kaçını da komşularına vermiş, adı ne diyenlere ise "patik miydi, çetik miydi, yok yok çetikti sanırım. Bizim kıza köylüler rüşvet vermiş çocuklarının notları iyi olsun diye" diyi vermiş kahkalar eşliğinde altın günü yaparlarken.
Fakat, dememiş kızı hiç, bunlar rüşvet sayılır, ben bunları alamam diye. Ve o günden sonra patlamış gitmiş çetik aşağıya, çetik yukarıya. Hatta ve hatta ÇET raporu bile buradan esinlenip icat edilmiş. Ver rüşveti, al raporu.
Yaaa! İşte sevgili okuyucularım, bizim beş bin yıllık patiğimiz böyle bir komplo sayesinde çetik diye anılır olmuş ve ben bütün araştırmacı niteliğim ve kişiliğim ile bu gerçekleri öğrenip sizinle paylaşmayı borç bildim.
Sehere ne mi oldu?
Sehere ne olmadı ki. Milli eğitim bakanlığına bakan bile oldu. Sonrasında ise partisinin vekillerine eğitim verdiği bile oldu üzerinde doktora yaptığı hediye alıp, hediye verme konularında.
Mutlu kalın, ayağınıza patik takın. Hava soğuk mu soğuk diyordu Barış Manço abimiz. Yoksa ayaz mıydı o yaf...
+
YORUMLAR
Sular KARASI
Bir dil nasıl eskir de yenisi icat edilir hep aklımdaki cevap bulamadığım sorulardan
Teşekkür ederim Oya hanım. Sağlıcakla kalasınız
gülümseyerek okudum.keloğlan masallarına benzeyen bir anlatım vardı hikayede.
derslerle dolu güzel bir paylaşım tebrik ederim
Sular KARASI
Selamlarımla bir kalın sağlıcakla