- 659 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EMPERYALİZM HAKKINDA
John Perkins adlı bir Amerikalı yazar 2005 yılında bir kitap yayımladı. Kitabın adı ’Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’ idi. Perkins kitabında özetle şöyle diyordu:
"Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız.
Sonra onlara arabalarımızı satarız.
Sonra bankalarını satın alırız.
O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız.
Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle.
O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez.
O ülkede ’proje’ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer.
Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton.
Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbirşey kazanmaz.
Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur.
Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır.
Plan böyle işler.
Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz.
O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..." Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz.
Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir."
Bence bu kitabıyla Perkins, Emperyalistlerin iş başına gerirdikleri yerel yöneticilerle birlikte ülkemizde ve diğer yoksul ülkelerde nasıl bir vahşi sömürü sistemi uyguladıklarını dile getiriyor.
Bilmem siz de benimle aynı fikirde misiniz?
YORUMLAR
Güzel bir makale.
Gerçi emperyalist kavramı modadan çıktı, yerini ''küresel sermaye ağaları'' aldı, ancak niyet ve hedef yine aynı.
Dışarıdan müdaheleyi oldukça doğal buluyorum, keza; Türkiye gibi stratejik konumu ve G20'ler arasında olmasına rağmen, halkı halen cahil olan bir ülkeye, menfaatleri için uzun vadede kim müdahele etmek istemez ki?
Sanırım; dünya varolalı beri değişmeyen bir kuraldır bu tutum.
Hele de Orta ve Yakındoğu'da böyle güzel bir pazarı, daha doğrusu yolunacak uysal kazı kim yolmadan elden kaçırmak ister ki?
Asıl sorun; başımızda ve içimizdeki alçak hainlerin bu akbabalara kapılarımızı sonuna kadar açması ve gerikafalı halk kesiminin de bunlara destek vermesi...
Kapıyı pencereyi hırsıza, vurguncuya ve soyguncuya açarsanız, neyin var neyin yoksa soyup soğana çevirmesine hayret edilir mi?
Olacağı buydu zaten; hacısından hocasından tutun da, zengininden fakirine, tüm halk kesimi, memleketimize para geldi, döviz geldi, modern yaşam geldi, medeniyet geldi, diyerek ceplerine, karşılığı ve ödeme olanağı olmadığı halde 5-10 adet kredi kartı doldurur gırtlağa kadar borçlanırsa, bataklık aramaya ne gerek, kendi elimizle böyle batarız işte...
Bir de işin içine ''dincilik'' soktunuz mu, iş tamamdır!
Uyut uyut, soyun halkı; soyabildiğiniz kadar..!
Dünyada cehennemi yaşamak oldu size bir çocuk oyunu...!
Hadi kurtul bakalım, kurtulabilirsen, canın çıkmadan...
İki nesil, yani 40-50 sene beklemek gerek, içimize işleyen zehiri atabilmek için; Allah ömür verirse tabii. Çıkan canlar övünsün!
Yazara selam ve saygılar
Kederli tarafından 1/26/2016 11:16:10 PM zamanında düzenlenmiştir.