- 906 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Morning
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Eda ile ilişkimizin yedinci ayına girmiştik ve şu anda sabahın beşinde aslında lise yıllarında yaşamam gereken sevgilinin ailesine basılma işini yaşamış. Onlar apartmana girerken evden çıkmayı başarmıştım aslında başarmıştım ancak on katlı apartmanın merdivenlerinde kesinlikle karşılaşacaktık. Ani bir karar verip giriştin gelen sesleri duyduğum gibi kendimi bozuk asansörün içine attım. Hayatımın en güzel aptallığıydı bu. Ayak sesleri yaklaştıkca kalp ritmim hızlanıyor korkudan çok içimi utanma duygusu kaplıyordu. Kalp atışımı düzenlemeye çalışırken herhangi bir ihtimale karşı hazır olmak için üzerimi kontrol ediyordum sanki sıradan bir apartman sakiniymiş gibi. Ters giyilmiş kazak çapaklı gözler çorapsız ayaklar elimde valiz tamda apartman sakiniydim. Edanın annesi tamda benim gizlendiğim kata geldiğinde eşine asansöre niye binmedik diye sorunca sıçtın mavisini görmüştüm. Tok ve otoriter erkek sesi baksana kapısında bozuk yazıyor merdivenlerden devam boşver asansörü diyene katar eksi beş derece soğukta terliyordum. Ayak sesleri üst katlara doğru devam edince rahatlamıştım. Ancak adrenalinin verdiği etki ile on dakika daha bozuk asansörden çıkmadım.
Rahat bir nefes alıp binanın kapısının önüne çıkınca yüzüme vuran soğuk deniz yeline teşekkür edip çoraplarımı giydim.
Eda elli tane mesaj atmıştı bile
Bana komik gelmeyen bu durum onun için hayatının en heyecanlı günüydü ve evlenene kadar bunu ara ara yapmamız gerek diyerek beni fitil ediyordu.
Gece hava sıcaklığı eksilere düştüğü için karşımda deniz olsada heryer cam gibiydi. Buz ve kar tabakalarını ezerken çıkan çart çurt hurt murt kurt sesleriyle eğimli yokuşu düşmeden inip ana yola çıktım. Apartmandaki terlemenin yerini titreme almıştı üşüyordum
Bu saate bu küçük karadeniz ilçesinden İstanbula yada Ankaraya otobüs bulma imkanım yoktu.Bu nedenle havaş yoluyla Trabzona geçip hava yolunu kullanmaya karar vermiştim.
İlçenin asıl büyük caddesinde elimde valiz yürümeye başladım. Edanın mesajları hala dalga geçmek üzerineydi. Sinirlensemde Antalyada büyümüş İzmirde okumuş bir kadının böyle bir yerde hastanede uğrayaçağı hasta yakını saldırıları dışındaki en büyük heyecanı yaşamıştı. Böyle devam ederse ne kadar ona küfretmeden durabilirdim bilmiyordum tabiki hayatımın en utanç verici sabahıydı. Sıcak yatağın içinde sevdiğinin kadına sarılmış uyurken çalan telefonla anne babasının beş dakikaya evde olacağını öğrenmek. Afallamak uyanmak kalkmak ve kaçmaya çalışmak gerçekten güzel bir heyecan sayılır. Aslında bu açıdan evlilik kurumunun sağladığı beraber yaşayıp tavşanlar gibi üreye bilme izni veren resmi belgeleri mantıklı buluyorum. Kapalı toplumlar için en kolay yol evlilik bazı şeyleri yaşamak için.
Bir sigara yakıp ilçedeki Thy acentasının önünde durdum. Muhtemelen havaş servisi bekleyen genç bir kız benide ilçedeki üniversite öğrencilerinden biri sanıp sohbet etme isteğiyle.
- Pardon sigaranız varmı acaba evden çıkarken unutmuşum acık yerde yok malesef diyerek rüzgarda titreyen ağaçlara benzer bir şekilde titreyerek güldü.
Cebimdeki Camel paketini çıkarıp alması için uzattım
- Ben bir tane istemiştim ama paketi değil
Zaman geçirmek için havaş servis saatlerine bakmış olmanın yararını görüyordum
- Daha kırk beş dakika var servisin gelmesine bir yada iki kaç tane isterseniz alın
- Anladım teşekkür ederim diyerek ağzı kulaklarına değecek şekilde açıldı aslında şuh ve keskin bir kahkaha bekliyordum bu hareketin sonunda lakin küçük bir kıkırdama ile bitirdim.
Paketten beş dal sigara çekip birini ağzına götürüp paketi bana geri uzattı. Sigarasını yakmamı bekliyordu yaktım. Bu yüzsüzlükle baya talibi çıkardı bu kızın tanıdığım biri olsa b.ku yiyen küreğini taşır derdim ancak sohbeti uzatmamak için sessizce sigarasını yakıp caddeyi izlemeye devam ettim.
Ellerinde tekerlekli valizlerle bize doğru gelmekte olan muhtemel iki öğrencinin topuklu ayakkabı seslerine takılmıştım. Senkronize bir şekilde ikiside aynı anda aynı ayağı atıyordu. İnce ve saçma bir ayrıntıydı belkide bunu nasıl başardıklarını anlamak için ayakları izlemeye başladım.
Kızlar ile aramda beş on metrelik bir uzaklık kalmıştıki kızların yanında duran jipin açılan çamından kafasını uzatan uzun sakallı bıyıksız ve üç numara tıraşlı genç kızlara bakarak
- İstediğiniz yere bırakalım hanımlar diyerek gülmeye başladı.
Kızların yüzündeki tedirginliği ve acık acık taciz edilmelerini görsemde görmemiş gibi davranıyordum başımı belaya sokmadan buradan gitmek tek isteğimdi. Tabi bela beni bulmazsa kızlardan uzun olan beni işaret edip
- Bak oradaki benim sevgilim bizi bekliyor şimdi çek arabanı diyordu hayal görüyordum sabahki adrenalinin etkisiydi bu muhtemelen. Jipin içindeki tip uzun uzun bana bakıp yere tükürdü evet hayal falan görmüyordum kızlar tacizden kurtulmak için beni tacizcinin erkekliğini kanıtlayacağı bir rakip haline getirmişlerdi.
Jip haraket edip yirmi metre ileride yol kenarına park edip durdu içinden biri inmesede bu açık ve net şekilde bir gözlemdi. Onların çöplüğünde hiç görmedikleri bir erkek yollarına taş koymuştu. Muhtemelen bu şehirde okuyan her kız öğrenci üzerinde potansiyel sevgililik hakkı olduğunu düşünen bu baba parası yiyicilerin zoruna gitmişti bu durum.
Kızlar yavaşca yanıma doğru gelip biri sağımda biri solumda durdu. Benim sevgilisi olduğumu idda eden koluma bile girmişti. Gerilmiş ve sinirlenmiştim üstelik bu yapılan taciz sayılırdı. Koluma giren kıza dönerek
- Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz diye dişlerimi sıkarak baktım
Düzgün hatta fazla düzgün İstanbul Türkçesi kullanan kız özür dileyerek
- Başka çaremiz yoktu lütfen affedin iki aydır bu kişiler peşimizde korkmaya başladık artık sabah akşam yolumuzu kesiyorlar neredeyse. Sizi görünce aklıma bir anda bu geldi havaş gelene kadar en azından terk ediyoruz zaten bu yeri dönmemek üzere.
Mecburi olmayan içimden gelen iyimser tavırla kızın isteğini kabul ettim.
Madem bu iş başıma açılmıştı onlara şu aynı anda aynı ayağı atma mevzusunu sormak istiyordum. Sağımdaki esmer ve kısa olan adının Ayşe olduğunu öğrendiğim kıza bakıp
- İkinize birşey soracağım ama beni psikopat falan sanmayın olurmu dedim
Telefon numaralarını isteyeceğimi yada hoşlarına gitmeyecek birşeyler soracağımı düşünen Ayşe tedirginlikle
- Sor diyebildi
Cebimden çıkardığım paketti önce ikisine uzatıp sigara içmediklerini anlayıp bir sigara yaktım.
Koluma giren kız elini kolumdan çekip Ayşenin yanına geçip sorumu bekledi muhtemelen oda sapık falan olmamdan korkmuştu yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşta olabilirlerdi.
Gözlerine bakarak
- Nasıl aynı anda aynı adımı atıyordunuz yürürken yani o jip yanınızda durana kadar sizi ilk görmeden topuklularınızın sesini işittim. Senkronize şekilde yürüyordunuz.
Yüzlerindeki rahatlama ifadesine ne diyor bu manyak ifadesi eklenmiş olsada onların gözünde sapık değildim artık.
Havaş gelipte binene kadar Ayşe ve Eyşan ikizlerin hayat hikayesini dinleyerek zaman geçirdim. Aynı anne karnını aynı anda paylaşan bu ikizlerin ortak takıntısı haline gelmişti aslında bu durum. Küçüklüklerinden beri ne zaman beraber boş bir yolda yürüseler aynı ayağı atmaya dikkat ediyordu ikiside. Bu yüzden genelde boş yollar yerine kalabalık ortamları tercih ediyorlardı beraber yürümek için.
Obsesyon tarihinde benim için bir ilkti bu ikizler havaş otobüsüne binmeden Eyşana kartımı verip eğer bu takıntıdan kurtulmak isterlerse seans yapabileceğimi söyledim.
Gülerek belki birgün ancak bugün ki iyiliğinizi hiç unutmayacağız sağolun diyerek en öndeki iki koltuğa oturdular.
En arkaya yürüyüp boş olan arka beşliye yayıldım yayılmasamda otobüs hareket edince daha rahat olup az çok kestirebilirdim burada Trabzona en az bir saatlik yol vardı nasılsa.
Eylül Tusunu kazanamayıp ilk atamada bu yere gönderilen Eda benimde etkimle nisan tusunda psikiyatri seçmeye karar verdiği için bu tip obsesyon vakalarını ona anlatırdım. Yolda uyuyamayınca Edaya mesaj atıp başımdan geçenleri ve ikizlerin ortak obsesyonunu anlattım. Sabah benim düştüğüm durumla dalga geçen Eda ikizleri duyunca bana trip atmaya başladı.
Bu aptalca kıskançlığı iki hafta boyunca inatla sürdürdü. Tus stresi şu bu aile stresi şehir stresi acemilik stresi derken iki hafta boyunca onu anlamaya çalışıp alttan aldım herşeyi.
İki hafta sonunda beni arayan kızların seans için randevu aldıklarını söylememle beraber niteliksiz ve aptalca bir kavgaya tutuştuk. Benim güvenilmez bir zampara olduğumu idda edip duruyordu bana ne kadar aşık olduğunu benim onu anlamadığımı bu stresli dönemde yanında olmadığımı idda ediyordu. Yinede onu düşünüp kızlarla randevu olayını iptal etmeye söz verdim.
Oysa içimde bir şeyler kopmuştu Eda benim için güzellikten daha çok baskı ve paranoya demekti. Nisan tusuna kadar alttan alarak ona hayatını etkileyecek bir zamanda zarar vermemek için bekledim.
Tus için Ankaraya geldiği gün velisiymiş gibi onu sınav yerinde beklemeyi ihmal etmedim o günün gecesi sınavının gerçektende harika geçtiğini anlayınca güzel bir çilingir sofrası kurup içimde ne varsa yüzüne karşı söyledim. Ben anlattıkça sessizce ağlıyor ve bana hak veriyordu. Sonunda ayrılık kararını alıp tus sınavı psikoloji ve hayat hakkında konuştuk.
Üzerimden çok büyük bir yük kalkmıştı sonunda
Aslında Eda ilk tanıştığımızda daha Eylül Tusuna bile girmemiş yeni mezun olmuş harika biriydi benim için idealdi
O ilk günlerde
Adı gibi edalı işveli çıtı pıtı ela gözleri kumral saçları ince uzun el parmakları doğuştan gelen troid rahatsızlığı nedeniyle esmere çalan teni kemik çerçeveli gözlükleri Burnunun tam ortasındaki siyah küçük doğum izi bu iz nedeniyle burnunun uzaktan yamuk görünmesi.
Emirin düğününde Emir tarafından çifte telli oynamaya zorlanışım sırasında onunda Emirin eşi tarafından aynı oyuna zorlanışı sayesinde tanışmıştık. Emirin eşi Edanın kuzeniydi.
Emirden de düğünden de sürekli çalan neşeli oyun havalarından da sıkılıp kendimi düğün salonunun kapısına attığımda onuda kapıda görünce başlamıştı sohbetimiz.
Sizde mi kasap havasından sıkıldınız diyerek uzattığım Camel Softu geri çevirip çantasından çıkardığı slim Davidoff zerafetle yaktı. İkinci nefesi çekip birileri onun sigara içişini izliyormuş gibi özenle dumanını üfledikten sonra
- Her zaman böyle mi olur sence
- Cevap vermem için neyin olması gerektiğini yada olmaması gerekeni bilmem gerekiyor bence
- Temkinli biriyim diyorsun yani
- Yo aslında değilim
- Ben öyleyimdir o yüzden benimle ilgilenmen sonuç vermeye bilir
- Seninle ilgilenmem için bir nedenim olmadığına göre bir sonuç olmasına gerek yok. Muhtemelen bu gece ilk ve son karşılaşmamız olacak bu sohbet bu düğün tarihi bir önemi olmadan unutalacak
Bana cevap vermeden içeri girdi ben ikinci sigarayı düğün bitmeden ayrılmak için bahane düşünürken geri geldi.
Dalgalı saçlarını karıştırıp
- Güzel bir çay içebileceğimiz bir yer varmıdır sence burda
- Beraber mi diyerek ilk konuşmada beni umursamamış olmasının intikamını almak istedim
İnce dudaklarının tebessümleniş şeklini inceliyordum ki
- Mümkünse tek ama bu şehri bilmediğim ve sen içeridekiler dışında tanıdığım tek insan olduğun için beraber olacak gibi
O gece babası telefon edip düğünün bittiğini yola çıkacaklarını ve hemen düğün salonunun önüne gelmesini söyleyene dek. İkinci demliğin yarısına gelmiştik çay içilen mekanlar içerisinde en çok sevdiğim yerler bu şekilde size çayı demlik olarak satan yerlerdir.
Hem pratik hemde sürekli garson bir çay daha ver demekten daha medenidir bence bu durum. Üstelik küçük bir Osmanlı ocağı ile çayın soğuma ihtimalide ortadan kalkar.
O gece sabaha dek onu düşündüm
Eylül tusuna hazırlanan yeni mezun bir pratisyen olarak tam olarak düşündüğüm gibi sınav stresine sahip. Hayatının en verimli anlarında günde on saat ders çalışan bununla beraber ilk atama denen şans işinde ülkenin hangi menem noktasına gönderileceğini bilmeyen genç bir kadın.
Bu streslerin yanında ablası yargıtay dairelerinin birinde hakim abiside Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde savcı olunca mükemmel olma stresi omuzlarına daha da yüklenmekteydi. Babasının subay emeklisi olmasıda çabasıydı
bütün bunlarla beraber yürüyemez di aşk
Yürümemiştide
Onunla Tusu kazandıktan sonra sevgili olsak evlenirdim muhtemelen. Yahut henüz altıncı sınıfın başında tanışsam.
Bizim aramızdaki çekim en olmaması gereken vakitte oluşmuştu.
Yanlış zaman doğru insan denen vakit tamda Eda ve Benin vaktiydi…
YORUMLAR
Esas oğlan, girişle beraber Eda ile olan ilişkisinin finalini anlatmaya başlamış bize. Aslında gelişen olaylar ve bu olaylar karşısında takındığı tavırlar, ne kadar kafa karıştırmak için cambazlık yapsa da, finalin rengini gizleyemiyor. Hele “Aslında bu açıdan evlilik kurumunun sağladığı beraber yaşayıp tavşanlar gibi üreye bilme izni veren resmi belgeleri mantıklı buluyorum.” diyor ya, okurun, “Yeme bizi moruk” diyesi geliyor. Adeta bir “Cambaza bak” kurnazlığı. Bu kurnazlığa gerek yok aslında zira esas oğlanı suçlayan da yok.
Başlık aklıma Cat Stevens’ın “Morning has broken” şarkısını getirdi. Benim için de Stevens için de, nereden nereye, demek varmış.
Sağlıcakla,
Dil Bilgisine tavrın ne zaman yumuyaşacak acaba? Bekleyelim.
herşey vakktinde güzel' şimdiki aşklar da eski gromfonlar gibi '
sadece nostalji havası var başka bir fiyakası yok. '
emeğine sağlık ' sevgili Serdal' öperim ' tebrikler yerinde ve ederinde yazınızın başarsı..
sevgiler..
Tsukuyomi
Morning ! * Halkın ya da Hakkın sesi olmak gibi bir şey mi ? Şeyi bir yana attım, bir'den devam ediyorum !
Yazınızın seyri garip bir benzetme ile başlamış , basit bir bezeşme ile devam etmiş. Ama ne derece sözellik var ya da bulmam gerekir bilemedim. Kocaman bir cümleyi bir nefeste yazabilirsiniz. Hatta bir nefestede okuyabilirsiniz. Ama bir nefeste anlama imkanınız yok.
Bu soğuk sabah , pardon ...! Sabahın bu soğuk saatinde gereksizce bir yorum ele almaktansa gereksizce soğuğu hissetmek nafile.
Pencereden dışarı bakarken , sanırım sabah namazına gidecek Hacı Tayyip Mahmut Erdoğan'ın kıvrak bakışı ile karşılaştım. Aklıma onun kıvrak aklı geldi de her neyse.
Kronoloji işe yaramaz diyenler halt etmiş. Ama gen'ler ? & Kesinlikle gerçekler gerçekler. Siyaset dahi akıl işi. 7 disinde yaptık olmadı tekrar dedi ama oldu. Vallahi de billahi de oldu. Hemde bal gibi oldu.
Neyse, zaman çok önemli. Zamansız öten horozun sonunu biliyorsunuz. Aşk'ta öyle. Onunda kemale ermesi için iyi bir taşıyıcıya ihtiyaç vardır.
Saygılar
Tsukuyomi
mevzu eda'nın tusu, hareketleri de değil ya da obsesyon meselesi yanlış anlamlandırılmış ikizlerde. herhangi bir vaka da obsesyon kişiliğin ortaya çıkmasında daha önce yaşanmış bir vaka tesirli oluyor. bugün medyada farklı şeyler var. havaşı beklerken yaşanan o korkunun izdüşümü gibi. çok farklı şeyler bahsedebiliriz ama biri kalkmış 'müslümanlar zaten tecavüzcü zihniyettir' derken, biri de gece vakti kimse dışarıda dolaşmamalı diyor. baba cinneti filan derken, devletin cinnetine de bakmalı. böyle bir ortam da kişilikler sağlam kalıp, Eda gibilerle mutlu olunabilir mi?
Tsukuyomi
baba cinnetine üzüldüm trajedi büyük aslında gecen ay 50 lira gelen elektrik faturası bu ay 150 lira nasıl geliyor demeyen tipler cinnet geçiriyor zaten.
devletinkini ben şizofreni olarak görüyorum direk yada hükümet yada herneyse
Beni işaret eden kız aksine kısacıktı. Aslında yalan söyledim; hiç işaret filan etmedi, direkt elimi tutuyordu. Öğrencilik yıllarımda çalıştığım o kafeden gece vakti beraber evlere dönerken; “bak, yanlış anlama, bizi sevgili sansınlar diye; şimdi laf atan filan olur.” “Eyvallah” dedim, hiç yanlış anlamadım. O yanlış zamanda beraber yürüdüğüm doğru insan mıydı acaba? Bilmiyorum. Sonra, okuldaki o kız vardı, benden iki yaş büyük. Her şeyini anlatıp duruyordu; “bak, yanlış anlama, sen benim kardeşim sayılırsın, benim sorunum popom, biraz eritmem lazım di mi?” Onu da yanlış anlamadım. Sonra bi sürü kişi girdi hayatıma “bak yanlış anlama” diye söze başlayan. Arada bi kaç tane hep yanlış anladığım sevgililer de oldu, potansiyel sevgililer(bunu yeni öğrendim, cümle içinde kullanmak istedim) de. Onlar yanlış zamandaki doğru kişiler miydi? Bunu da bilmiyorum. En son biri geçenlerde yolda yürürken bi şeyler söylemeye başladı; “yanlış anlama ama…” der demez sarıldım, öptüm. Ne yanlış anlıcam be!
Tsukuyomi
şu babasının cinnet geçirip katlettiği ailede ölürken bile sevgilisine mesaj atan kıza çok acıdım bugün. nasıl sevdiyse can verirken bileaklına gelmiş