- 1059 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MÜ'MİN ve MÜNAFIK MÜSLÜMAN
Değerli canlar sevgili ihvanlar, bugünkü sohbetimiz Mü’min ve Münafık Müslüman hakkında olacak inşallah. Evvelâ Mü’min ve Münafık arasındaki farkı kıyaslayalım zahiren ve sonra manasını anlatmağa ve anlamağa çalışalım hepmiz. Evvelâ Mü’min sonra da Münafık kimmiş ona bakalım.
MÜ’MİN: "Kelime manası itibariyle mümin, inanan demektir Islam akaidine göre mümin Allah’a, meleklere, kitaplara, Peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere inanan, bu inancında hiç bir şüphe taşımayan, üstelik kalbi bir şüphe taşımadan inandığı bu hususları diliyle de açığa vuran kimsedir."
MÜNAFIK: "İman esaslarını kalbiyle kabul ve tasdik etmediği, Allah’a ve Resulune inanmadığı halde, inandığını söyleyen, yani içi başka dışı başka olan iki yüzlü kimselere münafık adı verilir."
Evet değerli canlar,Mü’minin ve Münafık’ın kelime anlamları bunlardır. Tabii ki Mü’min Müslümanın tarifi ve Münafık Müslümanın tarifleri böyledir. Amma hakikat de böylemidir o da şaibelidir!.Neden böyle? Çünkü Hakiki Mü’min tarifi bu değil de ondan diyorum böyle. Çünkü, bakınız Allâh büyüklerinden Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri Hakîkât Mü’mini bizlere şu güzel sözü ile tarif ediyor,ne diyor mübarek hakîkî Mü’min için. "Eline Diline Beline Sahip Ol." işte canlar demek ki gerçek Mü’mîn eline diline ve beline sahip olan imiş. Şimdi, Hacı Bektâş-ı Velî Hazretlerinin bu sözünü zahiren inceleyelim,sonra manaya değiniriz. Kısaca özetlersek, Eline sahip ol: Yani,elinle kimsenin malına ve canına kast etme. Diline sahip ol: Dilinle de kimseye kötü kelam ederek incitmek suretiyle kalp kırma.Beline sahip ol: Harama uçkur çözmek suretiyle zina etme demektir. Evet sultanlar bu özet bir tarif,zahiren bunları yapmayanlar mü’min müslüman olarak tanımlanabilir. Amma Hakikat de iş değişir!.Bu mübarek sözün hakikatteki manası şöyledir. Hakkat de Mü’min; Eliyle ne sevap ne de günah işlemeyendir, yani fenai efalini öldürmüş akabinde tevhidi efal elbisesini giymiş kişidir. Artık bu kişi eli ile iyi ya da kötü işleri işleyemez olur ve onun elinden iyi ya da kötü cümle işlerin faili Hakk olmuş olur. O’nun mü’minlik vasfının ilk emaresi budur. İşte Mü’minliğin üç büyük vasfından birisi de budur ki, en önemli vasıflardandır. Burada mü’min olan kişi Allâh’ın; 4 - Nisa Sûresinin 79. cu ayetini kendisine mazhar edinir.Bakınız ne diyor 4 - Nisa: 79 - (Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter. İşte bu Âyet-i Kerîmi kendisine düstur edinmiş hakiki Mü’min Müslüman,kendisinden ve cümle insânlardan zuhur eden bir değil,bütün işlerin hayırlı olanlarını Hakk’a,şer işleri ise kendi nefsi emmaresine nisbet eder ve bu yüzden Hayrın da Şerrinde Allâh’a ait olduğunu bildiği halde,Allâh’ın işlediği güzel işleri insân elinden,kötü işleri ise insân görünümlü hayvani nefse sahip Müşriklerin ellerinden Allâh’ın işlediğini bilir.
Mü’minin ikinci vasfı olan, Diline sahip ol. Hakikat de Mü’min diline sahip olandır,peki bu diline sahip olmayı nasıl anlayacağız?.Buradaki diline sahip olmaktan gaye!.Mü’min dili ile de ne hayır ve ne de şer söylemesinin mümkün olmadığını anlamasıdır.Yani kâinat da tek "Mevsuf"un Allâh olduğunu idrak ve kabullenmesidir.Burada Mü’min Müslüman her sıfatın Mevsufunun Allâh olduğunu ve Allâh’dan başka sıfatlanan olmadığını anlamasıdır.Yani bir Mü’min Tevhid-i Efalde nasıl ki fiil fiilullah fail Allâh dediyse,keza sıfatta da sıfat sıfatullah mevsuf Allâh dedi ve yine yukarıdaki âyete mazhar oldu.Çünkü Hakikat de Allâh’dan gayri işleyen olmadığı gibi,Hayat,İlim,İrade,Semi,Baser,Kelâm,Kurdet,Tekvin sahibinin yalnızca Allâh olduğunu idrak ile kabul etti. Yani hakikat de Allâh’dan başka Hayat sahibi olmadığı gibi,"Konuşan’ın kelâm edenin" bir tek Allâh olduğunu ve yine Allâh Mü’min Müslüman kulunun dilinden güzel sözler söylediğini,kötü kelâmın da kendi hayvani nefsine isnad etmesi gerektiğini anlayan ve kabul edendir Mü’min Müslüman kul.
Mü’minin üçüncü ve önemli vasfı olan, Beline sâhip ol. Bura da da Mü’min Müslüman beline sahip olandır. Ne demek beline sâhip ol?.Yani sana ve âleme âit olmadığı halde kendine biçtiğin vücud varlığını yok et demektir beline sâhip ol!.Peki bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Bizler bileceğiz ki! Bu vücûd Allâh’ın vücûdudur ve bu vücûdu sahiplenip her türden fuhşiyattan kaçınacağız. Peki nedir bu her türden fuhşiyât? Madem ki bu vücût da Allâh’a âit ol vakit serap mesabesinde olan vücûdumuzu nikâhsız ilişkilerden uzak tutacağız zahiren de olsa. Çünkü madem ki vücût da Allâh’ın Allâh kendi vücûdunu Mü’min kulundan fuhşiyata sürüklemez ancak hayvani nefse sahip kulundan fuhşiyata sürükler insânı. Nasıl ki her fiilin failinin,her sıfatın mevsufunun Hak olduğunu kabul ettiysek burada da her vücûdun mevcûdunun Hak olduğunu idrak ile kabûl edeceğiz ki hakiki Mü’min Müslüman olabilelim. Yoksa Münafık Müslümanız arkadaş.
Her kim ki her fiilin failinin,her sıfatın mevsufunun,her vücûdun mevcudunun sahibi olan Hakk olduğunu idark ve kabul etti ve yaşantısını bu üç hal üzere düzene koydu işte ol kişi Hakikât Mü’min Müslüman oldu. Kabûl etmedi Münafık Müslüman oldu. Yoksa hem canım var hem Allâh’ım!.Yok böyle bir şey kardeşlerim. Ya sadece sen olacaksın Allâh’ın olmayacak,Ya da saece ve sadece Allâh’ın olacak sen olmayacaksın ki Mü’min Müslüman olasın. Tersi olursa! Münafık, hattâ Kâfir Müslümansın. Bunun orta yolu yok. Bakınız değerli kardeşlerim Allâh velîlerinden bir hanım velî olan Zeynep Arıcan Annemiz Hakikât Mü’min Müslümanı bir ilâhisinde ne de güzel anlatmış biz ihvanlara.
BU KÂİNAT HAKK’INDIR
Her fiilde fail Hak’tır, bütün sıfat Hakk’ındır.
Semi, basar, kelam, kudret, ilim, hayat Hakk’ındır.
İrade yüce Şahındır; cüz’ü, küllü yek durur,
Dünya, ukba, zâhir, bâtın, mükevennat Hakk’ındır.
Yoktur âbid, yoktur zahid, var olan hep asıldır,
Âdemden zuhura gelen savmü salât Hakk’ındır.
Hayrı ben işledim demez ârif olan, bilir ki,
Kul eliyle işlenen hayrül hasenat Hakk’ındır.
O’nun izni olmadan bir zerre dahi depreşmez,
Tasarruf, kabzai kudret, hayat, memat Hakk’ındır.
Yoktur bu âlemde O’ndan gayri bir zerre dahi,
Ezeliyle, ebediyle, bu kâinat Hakk’ındır.
Çok şükür bu aciz, Zeyneb yokluğunu anladı,
Onun diliyle söyleyen bu kelimat Hakk’ındır.
İşte değerli kardeşlerim, sevgili gönül dostlarım. Zeynep Annemizin İlâhisinde işaret ettiği hakikât Mü’min Müslüman olanlar demek ki, Âriflermiş! Yani Fenai efalini,fenai sıfatını ve fenai vücûdunu hakta ifna (Yok) etmiş ve Hakk’ı olduğu gibi idrak ve kabul etmiş Âriflermiş hakikât de Mü’min Müslümanlar. Ârif olamayan Münafık Müslümanlar ise sadece ve sadece Allâhın,Peygamberin,Kitâb-ı Mübîn’in,Meleklerin vesâire’nin ismilerine ve kafalarında oluşturdukları resimlerine imân ederek zanlarınca, Mü’min Müslüman olduklarını sanmaktadırlar. Halbuki bunlar tamamen Firavundurlar amma bunu kabul etmezler de kendilerini Mü’min Müslüman olarak adderler. Allâhü Teâlâ hakikât Mü’minler hakkında Kurân-ı Kerîminde bakınız ne diyor.
Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (ENFAL/2)
O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (TEĞABÜN/16)
Rablerinin azabından korkarlar. (MEARİC/27)
Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah’ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O’nun korkusundan titrerler. (ENBİYA/28)
Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. (AL-İ İMRAN/102)
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size bir furkan (hakkı batıldan ayırdedecek bir anlayış) verir ve günahlarınızı örtbas eder, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir. (ENFAL/29)
Sen ancak Kur’ân’a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele. (YASİN/11)
Değerli dostlarım,sevgli derviş kardeşlerim Allâhü Teâlâ bizlere Mü’min Müslüman kullarının vasıflarını Kurân-ı Kerîminde çok yerde açıklıyor,biz fakir sadece bir kaç âyetle yetindik örnek vermek amacıyla. Şimdi de Münafık Müslümanın haline bakalım. Nasılmış Münafık Müslümanın hali!.Sohbet yazımızın başında da dediğmiz gibi:
MÜNAFIK: "İman esaslarını kalbiyle kabul ve tasdik etmediği, Allah’a ve Resulune inanmadığı halde, inandığını söyleyen, yani içi başka dışı başka olan iki yüzlü kimselere münafık adı verilir." bu tarife göre Münafık Müslüman,iman esaslarını kalbiyle kabul ve tasdik etmediği için,Allâh’a ve Resûlüne inanmadığı için,Riyakâr olduğu için münafık olduğunu söylüyor bu tabirde.
Bakınız değerli kardeşlerim,ne diyor bu Münafık tabirinin ilk girişinde! "İman esaslarını kalbiyle kabul ve tasdik etmediği" yani,diliyle kabul ediyor ama kalbiyle kabul ve tasdik etmiyor,edemiyor. Peki neden kalbi ile kabul ve tasdik edemiyor? Çünkü en başta Kendini Yaradan Rabb’ini ve sırasıyle gelenleri tanımadığı için yapıyor bunu. Bunun daha Türkçesi ise şudur. Münafık kişi;Allâh’ın Efalini,Sıfâtını ve Vücûdunu kendi,efali,sıfatı ve vücûdu dışında zannetmesinden dolayı Münafıklığa düşüyor mâlesef. Şimdi, kendine Mümin yaftasını yapıştıran milyonlarca Münafık’dan birine sorsak, Efal, Sıfat ve Vücûd Allâh’a mı sana mı ait desek,ne cavap verirler bize!.Tabii ki bunların hepsini bana Allâh verdi derler. İşte bu sözlerinden dolayı da şirk ehli olmakla beraber Münafık Müslüman oldular amma bunun farkında olamadılar mâlesef. Hiç bir Münafık Müslüman Allâh’ı olduğu gibi kabullenemez çünkü Allâh’ı olduğu kabul etmek nefislerine zor gelir, çünkü onların maksadı aksâları Allâh değil, günahtan kaçmak,sevap peşinde koşmak,cehennemden azâd,cennete kavuşmaktır. İşte bu sebepten dolayıdır ki onların Allâh’la, dinle, imânla işleri olmaz ve bu Münafık Müslümanlar,cennet hayali ile yaşadıkları halde Eline,Diline, Beline hakîm olamazlar. Her türlü ibâdetlerini yerine getirmekle beraber, elleriyle, dilleriyle, belleriyle günah işlemeye devam eder dururlar da sonra kendilerine Mü’min Müsliman sfatını yakıştırırlar.
Değerli kardeşlerim, sevgili can dostlarım, bugünkü sohbetimizi, Allâhü Teâlâ’nın Münafıklar hakkında ki âyetleri ile noktalıyorum. Cümle canlarımızı, Mü’min ve Mü’mine kardeşlerimizi Allâh’a emanet ederim. Aşk ile Huu...
Kuranda münafıklar ile alakali (âyetler) tahmini 111 ayet geçiyor
2:8 - İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah’a ve ahiret gününe inandık." derler.
2:9 - Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
2:10 -Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.
2:11 -Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.
2:12 -İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.
2:13 -Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
2:14 -Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
2:15 -(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
2:16 -İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
2:17 -Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
2:18 -(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
2:19 -Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.
2:20 -O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı ışığında yürürler, karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.
2:27 -Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar. Allah’ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.
2:204 -İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah’ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.
2:206 -Ona: "Allah’tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!
3:7 - Sana bu kitabı indiren O’dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te’vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te’vilini Allah’dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.
3:154 -Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah’a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah’ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.
3:156 -Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
3:166 -İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah’ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
3:167 -İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah’ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
3:168 -Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".
4:60 -Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.
4:61 -Onlara: "Allah’ın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
4:62 -Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah’a yemin ediyorlar.
4:63 -Onlar, Allah’ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!
4:64 -Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah’ı affedici, merhametli bulurlardı.
4:65 -Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.
4:66 -Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.
4:72 -Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.
4:73 -Ve eğer Allah’tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim."
4:77 -Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez."
4:78 -Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah’tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?
4:80 -Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
4:81 -Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah’a güven. Vekil olarak Allah yeter.
4:82 -Onlar hâlâ Kur’ân’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.
4:83 -Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.
4:88 -O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için bir çıkış yolu bulamazsın.
4:89 -Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin.
4:90 -Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.
4:91 -Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik.
4:108 -Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah’tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
4:113 -Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur’an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür.
4:114 -Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz.
4:115 -Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber’e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.
4:137 -İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.
4:138 -Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır.
4:139 -Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.
4:140 -Allah size Kitab (Kur’an)da: "Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.
4:141 -Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
4:142 -Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az anarlar.
4:143 -Münafıklar, küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın.
4:144 -Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
4:145 -Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın.
4:146 -Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.
5:41 -Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.
5:50 -Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?
5:52 -Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
5:53 -İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah’a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.
9:42 -Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah’a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.
9:43 -Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?
9:44 -Allah’a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir.
9:45 -Senden izin isteyenler, olsa olsa Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar olabilir. Onların kalbleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar.
9:46 -Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve (kendilerine): "oturun oturanlarla beraber" denildi.
9:47 -Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.
9:48 -Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah’ın emri onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı.
9:49 -İçlerinden "Aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Dikkat et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.
9:50 -Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse "Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık." derler ve sevine sevine dönüp giderler.
9:51 -De ki: "Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler."
9:52 -De ki: "Siz bizde iki güzelliğin (Zafer veya şehitliğin) birinden başkasını mı gözetirsiniz? Biz ise size Allah’ın kendi katından veya bizim elimizle bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi siz gözetedurun, biz de sizinle beraber gözetmekteyiz."
9:53 -O münafıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir kavimsiniz.
9:54 -İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah’a ve Resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir.
9:55 -Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah’ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.
9:56 -Hiç şüphesiz onlar, sizden olduklarına dair yemin de ederler. Halbuki sizden değildirler. Fakat onlar öyle bir kavimdirler ki, korkudan ödleri patlıyor.
9:57 -Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik bulsalardı başlarını diker o tarafa doğru koşarlardı.
9:58 -İçlerinde (topladığın) sadakalar hakkında sana tariz eden (dil uzatan) ler de var. Eğer o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen kızarlar.
9:59 -Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah’adır" deselerdi.
9:61 -Yine onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber’i incitiyorlar ve "O her söyleneni dinleyen bir kulaktır." diyorlar. De ki; "Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir". Allah’ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.
9:63 -Bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.
9:64 -Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.
9:65 -Eğer kendilerine sorarsan, "Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk." derler. De ki: "Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?"
9:66 -Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri için azabımıza uğratacağız.
9:67 -Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah’ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir.
9:68 -Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır.
9:69 -(Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.
9:73 -Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.
9:74 -Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah’ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.
9:75 -Yine onlardan kimi de Allah’a şöyle ahdetmişlerdi: "Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle salihlerden oluruz." diye söz vermişlerdi.
9:76 -Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.
9:77 -Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.
9:78 -Allah’ın, onların sırlarını da, fısıltılarını da bilip durduğunu ve Allah’ın bütün bilinmeyenleri bildiğini hâlâ öğrenemediler mi?
9:79 -Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.
9:80 -Onlar için Allah’dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah’ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.
9:81 -Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah’ın hilafına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, üstelik "Bu sıcakta savaşa gitmeyin." dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke anlayabilselerdi.
9:82 -Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
9:83 -Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki; "Artık siz hiçbir zaman benimle çıkamayacaksınız. Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Bundan böyle artık geride kalanlarla beraber oturup kalın."
9:84 -Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.
9:85 -Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.
9:86 -"Allah’a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin." diye bir sûre indirildiği zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar senden izin istediler ve "Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım." dediler.
9:87 -Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.
9:90 -Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.
9:93 -Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.
9:94 -Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki: "Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan haberler verdi". Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.
9:95 -Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah’a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.
9:96 -Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.
9:97 -Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber Allah’ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah alîmdir, hakîmdir,
9:98 -Bedevilerden kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi işitendir, bilendir.
9:99 -Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber’in dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.
9:101 -Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından münafıklıkta ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler.
9:102 -Onlardan bir kısmı günahlarını itiraf ettiler. Ve iyi bir amelle kötü bir ameli karıştırdılar. Ola ki, Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.
9:103 -Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tertemiz edersin. Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan kalblerini yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.
Mühim Not: Yazıma aldığım âyetler: meal.ihya.org/kurandan-ayetler/kuranda-gecen-munafiklar-ile-ilgili-ayetler.html sitesinden alınmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.