11
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
2709
Okunma
’hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok. Hepsi geçici. Hem anılar hem de anıların nesnesi. Her şeyi unutmuş olduğun günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. Bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.’
Marcus Aurelius
(Milattan sonra, ikinci yüzyılda yaşamış Romalı bir imparator Marcus Auerlius. Bir imparatorun aynı zamanada filozof olması çok alışıldık değil. Babasının yerini doldurmak için imparator olmuş talihsiz bir filozof. Yine de ’Kendime Düşünceler’ adlı çok değerli bir kitabı armağan etmiş insanlığa.)
’Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok.
Ne demek bu? En sıradışı anlarımızda bile günübirlik bir hayat mı yaşadığımız? Evet... Ne yaparsak yapalım, insan olmanın sınırlarını aşabilir miyiz? Sanırım, sabah kalktığımızda hepimiz güne yüzümüzü yıkayarak başlıyoruz. Etrafta sevdiğimiz bir sima görmeden günün kıymeti olmuyor. Ya kaybettiklerimiz! Hatırladığımızın bizden farksız oluşuna ne demeli?
’
Hepsi geçici! Hem anılar hem de anıların nesnesi.’
Hatırlayan da, hatırlanan da geçici. İçimde bir şeyler donmaya başladı bile. Ya albümlerimiz; onca fotoğraf... Aldığımız hediyeler, duvara astığımız yağlıboya resimler, sararmış mektuplar, her gün kaşık salladığımız tabak çanaklarımızın geçici olması katlanılabilir de o fotoğrafları ne yapmalı? Yemek yediğimiz lokanta, kyısında piknik yaptığımız orman, uzanıp da kar yağışını izlediğimiz koltuk...Tüm bu yerlerde o fotoğraftakilerle birlikte değil miydik?
’Her şeyi unutmuş olduğun günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. ’
Aşklarımız...Asla unutamam dediklerimiz...Hani o unutsa da ben katiyyen unutmam dediğimiz sevgili. Demek ki unutmak doğanın yasası. Peki neden bu kadar acı ve hüzün verici. Unutulmak unutmak kadar korkunç görünüyor gözümüze. Unuttuklarım bugün acı vermiyor belki, unuttuğum birinin beni unutması da dert değil. Unutulmak bugün acı veriyor insana...
’Bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.’
Marcus..işte şimdi tüylerim diken diken oldu. Son cümle, son vuruş gibi. Hiçbir yerde ve hiç kimse olmak...boşluk.. Belki özümüz boşluk. Belki boşluk için onca günü yaşayıp tüketiyoruz. Belki de cennet dedikleri yer boşluktur kim bilir. Hiçbir acının olmadığı bir yer; unutmak ve unutulmak yok orada. Fakat, niçin oraya gitmekte bu kadar zorlanıyoruz, kabul edemiyoruz?
.....
Tüylerimi diken diken etti bu söz. B sözü içimde çok derinlerde hissettim. Sanki yaşamın özeti buydu. Marcus hiç zahmetsiz dört cümleyle anlatıyordu yaşamın özünü. Hem de koca koca akıllı kitapların henüz yazılmadığı bir tarihte. Belki de imparator olmak hiç istemiyordu. Düşüncelerini, Yunan diliyle kölesine yazdırırken belki de o köleyle gerçek bir dostluğu yaşıyordu. En büyük talih de o düşüncelerin bizim elimize kadar geçmesi. Geçiciliğin paradoksu da burada yatıyor işte. Çözene bravo deriz hep birlikte.