HAYVAN VE İNSAN SAĞLIĞI
Zamanında bizim tavuklar vardı. Zaman zaman hastalanırlardı. Bizde veya komşularda hiç eksik olmayan bir kanatlı ilacı vardı. Ne yoktu ki bu ilacın bileşiminde! Tavuk ne tür bir rahatsızlık geçirirse geçirsin bu ilaç her zaman işe yarar, tavuğu turp gibi yapardı. İlaç içirilince guu diye bir ses çıkar, gözler yerinde hızlıca oynar, iksir içmiş gibi kendine gelirdi. Tek bir ilaç ile tüm rahatsızlıklara son! Diye bir insan ilacı reklamı düşünün!
O zamanlarda aklıma bir soru takılırdı. Neden insan için onlarca, hatta yüzlerce çeşit ilaç üretiliyordu? Tıpkı tavukların, yani kanatlılarınki gibi bir ilacımız neden olmasındı? (Meğer varmış reishi mantarı bileşimi ilaçlar, her şeye iyi geliyormuş. Çin-Tibet-Japon hükümdarları sabah kahvaltısında bunu yedikleri için iki yüz yıl yaşamış!) Bu arada kanatlı, hayvan sayılmaz, yani hayvan tıbbında ayrı bir alandır. Memeli grubu hayvanları ile ilaçları benzerlik göstermez. Memeli hayvanların ilaçları biraz daha çeşitlidir. İnsan kadar olmasa da epey ilaç türü vardır. Tavuklar kadar şanslı değillerdir. İksirleri yoktur içince tüm rahatsızlıklarını geçiren. Yine de insanoğlundan daha şanslıdırlar. Onlarda da beş on hastalığı birden geçiren ilaçları veya hastalığa yakalanmadan vurulan aşıları vardır. Tek bir ilaç ve onlarca rahatsızlık tarih oluyor.
Memeli hayvan besleyenleri biraz bilgilendireyim. Mesela Coglavax adından bir ilaç vardır. Mera aşısı olarak bilinir halk arasında. Bileşimi: Anatoksin Alfa, Anatoksin Beta, Anatoksin Epsilon ve devam ediyor. Bu ilaç türü Dizanteri, böbrek rahatsızlığı, Hemorajik Enteritler, Kara hastalık, Maling Ödem, Yanıkara, Gazlı Kangren, Tetanoz gibi rahatsızlıklara son veriyor. Daha doğrusu başından itibaren koruyor. Çünkü bir aşı.
Vilmectin-f adından bir ilaç var. İvermetin ve Klorsulon bileşimi. Parazit aşısı olarak bilinir. Memeli grubunun iksiri de bu aslında. Neye iyi gelmiyor ki? Karaciğer kelebekleri, Gastro-intestinal Nematodlar, Akciğer Kıl Kurtları, Deride Filariosis Etkenler, Göz Nematodları, Sinek lavraları, Yara Kurtları, Uyuz Etkenler, Bitler, Keneler, Pireler, Alt Solunum yolu rahatsızlıkları.
Düşünsenize bir aşı oluyorsunuz, sinekler size zarar veremiyor. 90 sineksiz gece için bir aşı düşünün yaz mevsiminde. Ne yazık ki insanoğlu o kadar şanslı değil. Sebebi de galiba binde 0.001 oranında tehlikeli olması, bazı hayvanlarda alerjilere, hatta ölüme sebep olmasıdır. Birçok hayvan ilacı için tehlike sıfır değildir. Eğer insanoğlu için de bu kadar, on binde bir ölüm riskini göze alsaydık çok daha konforlu bir yaşam sürebilirdik. Öte taraftan yan etkileri insanlarınki kadar geniş değildir. Çoğunlukla uyuşukluk, sersemlik, uyku, baş dönmesi ve iştahsızlık dışında yan etkileri olmuyor bu ilaçların hayvanlar üstünde. İnsanların ilaçlarının yan etkileri ise saymakla bitmiyor.
Bazı memeli ilaçlarının klinik tahlilleri de tam olarak yapılmamış. Bu da bir sorun. Sarılık hastalığı için vurulan iğnenin etki şeklinin nasıl olduğu mesela tam olarak bilinmiyor. DNA üzerinde etkili olduğu kabul ediliyor. Bu aşının riskli tarafı hayvanı ölümden kurtarmasına rağmen bedensel gelişimini tamamen durdurmasıdır. Eksi yönleri de var memeli hayvanların ilaçlarının.
Bir eksi yön de acı yönünden… Memelilere vurulan Florvil adından bir antibiyotik iğne var mesela. İğne yapıldığında hayvan birkaç dakika havaya zıplıyor acıdan, hatta acıdan yere boydan boya uzanıyor. Bazı aşılar, vurulan yerde aşırı şişlikler yapıyor. İnsanda böyle bir etki yapsaydı herkes davacı olurdu herhalde.
Şunu bilmeliyiz insan sağlığı hayvan sağlığından geçiyor. Hayvanlar sağlıklı ise insan da sağlıklı olur. Çünkü çoğunlukla hayvanların etlerini yiyerek, sütlerini içerek besleniyoruz.
Başka bir sorun; iğneler yapıldıktan, hap verildikten sonra arınma süresi bitmeden sütünün sağılıp tüketilmesi, etinin piyasaya sürülmesidir. Beş yüz ineğin beslendiği çiftlikteki süte hayvanın tekine vurulan antibiyotikten dolayı on ton süte ilaç bulaşmış, Sütaş adı altında piyasaya süt, peynir, yoğurt, ayran süren firma sütü almayı ret etmişti. Patron öfkeli bir dille çalışanlara, ‘’Sütün hepsini siz için o zaman! Telef olmasın!’’ demişti alaylı bir tarzda. Hemen ardından ismi duyulmamış olan Koç Yoğurt adındaki Elazığ firmasına sütü Sütaş’a verdiği fiyattan yüksek bir fiyatla satmıştı. Adamlar güle oynaya sütü almaya gelmişti ilaç kalıntısı olmasına rağmen. Çünkü ineklerin cinsi simenta idi, sütteki yağ oranı oldukça yüksekti (yüzde 4.2, normalde en fazla yüzde 3.2 civarındadır. Bu inek türü süt verimi için değil et verimi için beslenmektedir. Süt için beslenen inekler günde 50 litreye kadar süt verirken simental ineği en fazla 30 litre süt verir. Normalde 20 litre civarındadır günlük. Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da bu ineğe destek vermektedir. Bu süte beş yüz litre su katılarak Sütaş’a verildiği halde su katıldığı belli olmuyordu test sırasında). Yani bulabilirseniz simental ineğinin sütünü tüketin, yoğurt yapın, karlı çıkarsınız.
İş yerinden ayrıldıktan sonra sofrada önüme Koç Yoğurdun ürünü gelince yemeyi ret etmiştim. Siz siz olun büyük markaların dışındaki süt ürünlerine yaklaşmayın. Veya köylülerin ürünlerini satın alın, çünkü köylüler son sınıra dayanmadan hayvanına ilaç vermez.
Ama çiftliklerde durum böyle değildir her hafta mutlaka yapılan bir iğne vardır. Orada çalışan veteriner hekimlerin hangi ineğe aşı yaptığını karıştırma ihtimali çok yüksektir… İğne yapılan ineklerin küpelerindeki numaralarının yazıldığı kâğıdın rüzgârın etkisi ile hayvan pisliğinin içine düşüp kaybolması da imkânsız değildir. Belgeleme işi kolay değildir. Bilgisayar sistemlerini kullanan inek çiftliklerinin sayısı çok değildir ülkemizde çünkü. Her inek geçtiğinde dıt sesi çıkmayabilir de sistemde… İnekler otomasyonu sevmediğinden boyunlarındaki zımbırtıları duvara sürtmek suretiyle koparıp düşürüyor zaten.
Düşük maaşla çalışan işçi de böyle şeyleri umursamaması da doğal… Adamlar 1500 liraya günde altı saat çalışmaktadır (çoğunlukla üç öğün yemek, yol ve konut ihtiyacı karşılanır işçilerin) İşin türü düşünüldüğünde süreye göre verilen para oldukça azdır. Tam sistemli çiftliklerde çalışan işçilerin durumu diğerlerine göre iyidir tabii ki. Bunu da belirtmekte fayda var. İşçiye sadece genel takip ve rutin gözlemler kalmaktadır.
Belki konu dağıldı ama sizler A101’den dıt sesini duyduktan sonra sütünüzü poşete koymadan önce kaç dıt sesinin, ah vah’ın çıktığını bilmenizi istedim.
Diğer bir sorun GDO’lu yemlerin piyasaya yayılmış olması. Şu grup yemlerde GDO olayı yoktur: Pamuk çekirdekliği küspesi, şeker pancarı küspesi, arpa ezmesi ve kırması (en kaliteli et arpa yiyen hayvanın etidir, eğer dışarıya çıkarılmıyorsa), buğday kepeği, buğday ezmesi, mercimek karışımlı yemler.
GDO olayına muhatap yemler: En başta soya ve mısır içeren yemler. Diğerlerinde de olabilir. Bu çerçevede sığır besi yemi, kuzu besi yemi, düve besi yemi, toklu besi yemi, sığır pelet yem, kuzu pelet yem, düve pelet yem vb. yemlerin hemen hemen tamamında en azından yüzde 0.8 oranında GDO olabilir. 0.8’i aştığında GDO etiketini zaten yapıştırmak zorundalar. Ben yukarıda 0.8’üzerinde GDO karışımı olan yemleri saydım.
Dağ başında, doğanın içinde inek besleyen yaşlı teyzenin ineği de bu yemleri tüketmektedir. Kurtuluş yok yani.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.