- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Her Şeyi Bilmek
Her Şeyi Bilmek
Bilimin ve felsefenin nihai amacı, “Her şeyi bilmek”; bu maksatla “Her şeyin teorisi” üretilmeye çalışılır!
Her şeyi bilmek, mümkün mü?
Kişi kendi hakikatinden yola çıktığında “Parça, bütünün aynasıdır!” prensibiyle, “İlim, kendin bilmek” üzerinden her şeyi kendince bilebilir! Buradaki “Kendince” izafiyete işaret eder! Herkesin, her şeyi bilmesi, teoride izafi olarak mümkündür ya da herkesin, her şeyi kendince bilmeye hakkı vardır! İnsanlar arasında “Biliciler”, türer ya da türetilir; teorik olarak bu bilicilerin de kendince bilmeye hakkı vardır! Genelde gözden kaçan şudur; bilicilerin nasıl kendince bilmeye hakkı var ise herkesin de kendince bilmeye hakkı vardır! Yani “İlim kendin bilmektir”, hem kendini bileceksin hem de kendin bileceksin. Başkasının seni sana tarif etmesi, yeterli olmaz! Tarif eden, “Bilicinin” de tarifi kendince olacaktır! Bu durumda kimse, başkasını bilmeye ya da tarif etmeye kalkışmayacak çünkü bu konudaki tüm veriler kendisine izafi, göreceli olacaktır! Arif olan kişi, kendinin başkalarınca tarif edilmesini hoş görmez! Başkalarını da kendince tarif etmeye kalkışmaz! Burada perde arkasında çok hakikat var, görülen kadarıyla kalsın! Ben de kimsenin anlayışına yön vermeye kalkışmayayım!
Toplumsal alandaki tüm çekişmelerin arka planında başkasını bilmek veya tarif etmek yatar! Bu tarifler, egemenlik kurmak amaçlı yapılır ve ideolojik, dinsel, ırksal aidiyetler perdesine gizlenir! “Seçilmiş ırk” söyleminin arkasında, diğer ırkların seçilmiş olana itaat etmesi yani egemenlik yatar! “Geçerli din!” söyleminin arkasında, diğer dinlerde olanların geçerli olana itaati yani egemenliğin geçerli olanda olması hedefi yatar! “En iyi ideoloji” söyleminin altında, diğer ideolojilerin, “En iyi” olana evirilmesi gerektiği fikri yani “En iyi ideoloji” sempatizanlarının egemenlik isteği yatar! Bu söylemlerin tamamı, egemenlik kurmak maksatlı başkalarını tarif etme şeklinde yapılır! Şöyle görünür; aslında başkasını tarif etmek, direk yapılmaz! Mesela, “Seçilmiş ırk” söyleminde, kendini “Seçilmiş” olarak tarif eder ve diğerleri zaten “Seçilmemiş” olarak tarif edilmiş olur! “Geçerli din” üzerinden kendini tarif eden de diğerlerini, “Geçersiz, batıl” olarak tanımlamış olur! “En iyi ideoloji” söylemiyle kendini tanımlayan da kendi ideolojisi dışındaki tüm ideolojileri, alt sıralara koyar! Bu yüzden toplumsal alanda, “En” kavgası çıkar! Oysaki madem sen kendini “En” görüyorsun, herkesin de kendini “En” görme hakkı vardır!
Bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla, “Her şeyi bilmek” konusunu, tebessümle anlamaya çalışalım! Hoca, hanımına bildiklerini anlatma isteğiyle bazen; “Sor hanım, sor ki öğrenesin!” dermiş! Hanımının ilgi alanı hocanın ilmiyle veya anlatmak istedikleriyle tam örtüşmediğinden hanım her seferinde ya bakkalın çırağının adını ya da mahalledeki güncel her hangi bir olayı sorarmış! Hocanın cevabı da hep “Bilmiyorum!” olurmuş…
“Adem’in eşyanın hakikatini bilmesi!” konusu önemli! Adem yani insan, her şeyi bilecek potansiyele sahip, ya da bu mümkün! Burada gözden kaçan şu; “Bakkalın çırağının ismini bilmek” gerçek manada “Bilim” olmuyor! Yine fazla detaya saplanmak istemiyorum! “İsim manası” ile “Hakiki mana” konusu var! Bir şeyin hakikati, isminde değil, o ismin temsil ettiği özde! Yani bir şeyin ismini bilmekle o şeyin hakikatini bilmek aynı değil! Yani “Adem”, insan, her şeyin hakikatini bilebilir, isimlerini ya da ona dair oluşan sayısız ve sınırsız olası ayrıntıyı bilmesi gerekmez ama hakikatini bilir ise muhtemel potansiyel olasılıkları da bilir! Yani potansiyel olarak herkes, her şeyi bilebilir; bu mümkündür!
Son tahlilde; konuyu uzatmayacağım! Herkesin her şeyi bilme hakkının olması, “Biliciler” ve onlar üzerinden egemenlik kurmak isteyenlerin işini zorlaştırır! Herkes, kendi bilinciyle görünür! Asıl olan da budur! Her şeyi bilmek, kendi hakikatini bildiğinde potansiyel olarak mümkün olur! Dikkatten kaçmasın; kişi adını, ismini bildiğinde “Kendini bilmiş” olmuyor! Kendi hakikatini bildiğinde, hem kendini hem de her şeyi, kendince izafi bilmiş oluyor! Başkasının tarif ettiği bir şey, zaten “Asıl” olamaz! “Zıt Zata Ayna” yazımda bahsettiğim gibi, “Tarif edilen bir şey, “Asıl” olamaz! Herkesin, her şeyi bilmesi, teoride izafi olarak mümkündür ya da herkesin, her şeyi kendince bilmeye hakkı vardır! Görecelilik ve izafiyeti 3. Boyutta kaldırmak mümkün olmadığından bilinç, 2. Ve 1.Boyuta uzanır; hatta hiçliği anlamak ister! Kısacası kimse, kimsenin ne kadar bildiğini bilemez! Hele ki başkasını, yukarıda bahsettiğim söylemler üzerinden tarif etmeye kalkışması tamamen abes olur ve kargaşaya sebep olur! Belki de insanlık, başkalarını ya da kendini tarif etme hastalığından kurtulur ve “Altın bir çağ” başlar!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.