- 2101 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KAMİL OĞUZ MANGIRCIKOĞLU HİKAYESİ - AY AKŞAMDAN IŞIKTIR/ YAYLALAR YAYLALAR -1-
Kamil Oğuz Mangırcıkoğlu’nun hayat hikayesinde zaman zaman yakın döneme ait bölümlere yer versem de asıl hikayeyi onun evliliği ile noktalamıştık.
Evet… Nurten Koşşş, yani yeni soyadıyla Nurten Mangırcıkoğlu, Kamil’in taktığı çelme sonucu kafasını kolona çarpıp da Kamil gibi bir gudubet’e ‘’Aşkımm’’ deyip daha sonra Türk ve dünya tarihinin en büyük hatasını yaparak bu meymenetsiz ile evlenmişti. Sadece evlense iyi hemen peş peşe üç de çocukları olmuştu.
İşte bu süre zarfında Nurten Hanım yavaş yavaş kendine gelmişti. Yani hafızası geri gelmiş ve ‘’Aman Allah’ım ben ne yaptım?’’ diye düşünmeye başlamıştı. Yok…Bu herifle yaşamak herhangi bir insanoğlu’nun katlanabileceği bir eziyet değildi. Bir bardak suyu bile mutfağa gidip kendisi almayıp ‘’ Nurteeennn Koooşşş’’ diye bağıran birine kim, nasıl katlanabilirdi ki. Günde beş öğün yemek, on öğün meyve ve çerez yemesi de cabasıydı. Haaa bir de alkol sorunu vardı. Mis gibi Türk Rakısı ya da halis Buzbağ şarabı dururken herif gidip Esco ya da Pe Re Ja marka kolonya ile kafayı buluyordu. Olmadı ispirtoya saldırıyordu ( İspirtonun ne olduğunu bilmeyen genç nesil artık Google amcaya müracaat ediversin bir zahmet.)
İşin aksi tarafı çocuklar da babalarına çekmişti. Hele de ortancaları. Kerata, maması biraz soğuk olsun ‘’İsyaaaannnn’’ diye bağırıyor, Nurten, altını almakta az geciksin, yine ‘’İsyaaaannnn’’ diye ortalığı yıkıyordu. Mubarek sanırsın Patrona Halil.
Nurtenin canına tak etmişti. Çocuklar neyse de Kamil iyice illallah ettirmişti. Kaç defa babasının evine dönmeyi düşündüyse de bu imkansızdı çünkü çok katı töre kuralları vardı. Onların törelerine göre bir kadın, devamlı kendisine ‘’ Nurteeennn Koooşşş’’ diyen bir kocayı bırakır da baba evine dönerse baba o kadının sırtına 50 kilo ağırlık koyarak ‘’ Nurteenn Koşş’’ diyordu. Her ne kadar 50 kilo ağırlıkla koşmak Kamil’in ‘’ Nurteeenn Koşşş’’larından daha hafif idiyse de özellikle ortanca oğlunu babasından ayırmak istemiyordu. Kerata onun gitarla çaldığı o abuk subuk şarkılara bayılıyordu adeta. Hele de Kamil ‘’Et aldım dirhem ile, beri bah yavrum beri bah’’ Türküsünü çalıp bir de üstüne o boru gibi sesiyle höngürdemeye görsün, kalkıp göbek atıyordu. Müzisyen mi olacaktı acaba?
Nurten Kamil’den kurtulmak için denemedik çare bırakmadı. Lakin herifin yemeğine kattığı her zehir onu geberteceğine daha da sağlıklı kılıyordu. Belli ki Kamil’in DNA sı ile oynanmıştı. Herif ölmüyordu bir türlü. Eeee? Ölene kadar bu kahrı mı çekecekti Nurten? Acil bir çare bulması gerekiyordu ama aklına bir şey de gelmiyordu.
Bu katlanılmaz esaret karşısında kendi kendini intihar etmeye karar verdi. Evet..İntiharın en güzeli kendi kendini intihar edip yabancıları olaya karıştırmamaktı. İlle velakin hiç kendi kendiyle başbaşa kalamıyordu ki. Ayrıca okuduğu bir ‘’Türkçe Dil ve Anlatım Bilgisi’’ kitabında ‘’Türk dilinde ‘’kendi kendini intihar’’ diye bir kavram yoktur.’’ Diyordu. Yani sakıncalı bir durumdu kendi kendini intihar etmek.
Bir gün, rastık çekerek, yastık dikerek ve sek sek sekerek cumbada otururken birden bire mahallede davullar çalmaya, zurnalar ötmeye başladı. ‘’ Allah Allah düğün mü var?’’ diye merak edip kafasını pencereden uzattı. Yok, düğün değildi bu. Asker uğurlaması vardı. İşte o anda beyninde bir şimşek çaktı. Evet..Kurtulacaktı Kamil’den…En azından bir iki sene, hatta belki de ebediyen kurtulacaktı.
Usulca oturduğu yerden kalkıp telefona doğru yöneldi ve askerlik şubesinin telefon numarasını çevirmeye başladı. Az sonra karşısında bir yetkili vardı.
-Eskişehir Askerlik Şubesi…Size nasıl yardımcı olabilirim?
-Ah beyefendi bana öyle bir yardımcı olabilirsiniz ki, eğer bu yardımı yaparsanız ömür boyu size dua ederim. Sırf benim dualarımla bile cennet garanti olur size.
-Hanımefendi sorun nedir?
-Sorun Kamil desem?
-Kamil Oğuz Mangırgıcıkoğlu mu?
-Evet. Nasıl bildiniz?
-Hanımefendi. Eskişehir ilinde ‘’Sorun’’ dendi mi başka kim akla gelebilir ki?
-Evet siz de haklısınız.. Bana yardımcı olabilir misiniz?
-Pardon. Siz doğru yeri aradığınızdan emin misiniz. Burası Ana Jet üssü komutanlığı değil. Size oranın telefonunu vereyim. Onları arayın. Belki bir ihtimal artık Kamil’e karşı operasyon yapıp onu imha etmeyi kabul ederler.
-Ah beyefendi ah. Kaç defa aradım. Diyorlar ki ‘’Operesyon kolay ama arada sivil vatandaşlar var. Onlara acıyoruz.
-Hımmm anlaşıldı. Peki benden nasıl bir yardım istiyorsunuz?
-Beyefendi. Kamil asker kaçağı. Bu güne kadar yok okulum var, yok basürüm var diye devamlı kaçtı askerden. Şimdi okulu bitti. Basürünü de ısırgan otu kullanarak iyi ettik.
-Hanımefendi. Bu ihbarınızı ben duymadım tamam mı? Bu herifi askere alıp iki günde ordunun disiplininin içine etmesine vesile olmak istemem.
-Beyefendi ! Sizi anlıyor ve hak veriyorum ama öte taraftan düşünün ki Eskişehir’den gidecek. Hem de en az iki sene. Yahu biraz da başka iller çeksin kahrını. Türkiye’de 67 il var ( O zamanlar 67 il var) Yazık değil mi Eskişehir’e?
Askerlik Şubesinde Nurten Mangırcıkoğlu ile konuşan Yüzbaşı Eyüp Yaşar içinden ‘’ Ulan valla kadın haklı. Ne lan hep biz mi çekeceğiz bu ibrişimin kahrını. Biraz da başkaları çeksin’’ Dedikten sonra Nurten Hanıma ‘’ Tamam yenge, bu işi olmuş bil’’ dedi. Nurten Hanım sevinçten neredeyse kalp sektesi geçirmek üzereyken de il garnizon komutanlığını aradı.
-Alo..Albayım. Ben askerlik şubesinden Yüzbaşı Eyüp Yaşar. Size bir müjdem var albayım.
-Eyüp Yaşar...Bak hayırlı ve gerçekten bir müjde olsun. Yengen hanımla kapıştık sabah sabah, sinirlerim ayakta zaten, lütfen bana gerçekten sevineceğim bir şeyler söyle de mutlu olayım.
-Albayım. Kamil’den kurtarıyoruz bu şehri.
-Allaaaaahhhhhh. Deme lan?
-Vallahi albayım.
-Nasıl peki?
-İbrişim, asker kaçağıymış meğer. Onu alıp askere gönderdik mi en az iki sene kafamız rahat.
-Ulan hay yaşa sen Eyüp Yaşar. İyi de beni neden aradın sen? Sadece müjde vermek için değil sanırım.
-Haklısınız komutanım. Diyecektim ki şayet direnir mirenirse siz bana destek yollamak için teyakkuzda olun.
-Tamam..Ben kırmızı alarm veriyorum. En ufak bir direnme yaparsa sen derhal ara beni.
-Baş üstüne komutanım.
Yüzbaşı Eyüp Yaşar daha sonra bir manga ere ‘’Silahlarınızı iyice doldurun. Üzerlerinize çelik yelek giyin. Kamil’i almaya gidiyoruz’’ Diye emrettikten ve askerler içlerinden ‘’Yaktın bizi komutan. Kandil’e operasyon desen daha iyiydi valla’’ Dedikten sonra yola çıktılar ve on beş dakika sonra Kamil’in evine vardılar.
Kamil her zamanki gibi zavallı Nurten’i koşturmaktaydı evin içinde. Bir tarftan da ‘’ Aslan yooorim gız senin adın He daaaa yeeee’’ diye höngürdemekteydi. Askerin biri dayanamadı kapıyı açıp da içeri girdiklerinde.
-Komutanım. Hazır ağzı açıkken G-4 de ne kadar varsa hepsini boşaltayım mı ağzına?
Eyüp Yaşar komutan tam ‘’ Boşalt anasını satayım’’ diyecekti ki ortanca oğlan ‘’İsyaaaannnn’’ diye bağırınca ‘’Dur lan dur. Çocuğun gözü önünde olmaz. Hem amacımız onu imha etmek değil, bu şehirden postalamak’’ Diyerek Gakkoş Rıza adlı eri son anda durdurdu. Sonra Kamil’e seslendi.
-Haydi kalk bakalım. Asker oluyorsun.
Kamil merakla sordu.
-Maaş ne kadar? Sigorta+Yemek+A.G.İ var mı?
Yüzbaşı Eyüp Yaşar şaşırmıştı. Kamil direnmiyordu, tam aksine oldukça sakin bir şekilde sosyal hakları konusunda bilgi almaya çalışıyordu. Cevap verdi.
-Valla birader maaş olarak ne diyim bilmiyorum. Bana verdikleri maaşla ben, hanım, iki de çocuk çok şükür geçinip gidiyoruz….
Yüzbaşı daha lafını bitirmeden Kamil atıldı.
-Nurteeeennn Kooooş. Yüzbaşıma ve askerlere çay yap. Bak misafirliğe gelmişler. Hem Yüzbaşım bana iş teklifinde bulunuyor üstelik.
İşte o anda çayın kokusunu alan yakın arkadaşı Sami Emekli de gelerek olaya müdahil oldu. Cami yaptırma ve yaşatma derneği adına topladığı paraları iç ettiği yolunda iftiralar atan ayrıca sık sık ‘’ Lan bana bak, bana da o iç ettiklerinden koklatmazsan seni ihbar ederim.’’ Diye tehditler eden Kamil Oğuz, işi bu kadar ileri mi götürmüştü? Şimdi bir manga er ve Yüzbaşı Eyüp Yaşar buralara kadar geldiğine göre acaba bu namussuz kendisini ihbar mı etmişti? Ama öte taraftan bu bölge jandarma bölgesi olmadığına göre polis gelmesi gerekirken neden asker gelmişti? İşin içinde başka bir iş vardı.
Merakla sordu.
-Hayırdır Kamilciğim? Bir sıkıntı mı var? Varsa biliyorsun her zaman senin yanındayım. Yardımcı olayım. Mebus, Bakan , kim varsa harekete geçireyim hemen.
Yüzbaşı Eyüp Yaşar Kamil’e sordu?
-Kim lan bu tefeci kılıklı herif?
Kamil nezaketle cevapladı.
-Mahallemizin muhterem bir simasıdır. Emekli Tarih Muallimi Sami Efendi.
Eyüp Yaşar Yüzbaşı, Sami Emekliyi tepeden tırnağa süzdü.
-Hırlı bir tipe benzemiyor ya neyse. Zaten senin arkadaşın olduğuna göre hırlı bir tip olması da mümkün değil ya…
-Yok yok öyle demeyin komutanım. On vakit namazında, on beş vakit abdestinde, çok muhterem bir zattır Sami Efendi… Beş defa Hacca, on defa umreye, yirmi defa Las Vegas’a gitmişliği vardır.
-On vakit namaz, on beş vakit abdest mi? Beş olması gerekmiyor mu?
-E adam tefeci işte. Orada bile faiz bindiriyor.
Oysa tabii ki yalandı. Aslında Sami Efendinin ne T.Ü.F.E ile ne de T.E.F.E ile uzak yakın bir alakası yoktu. Hepsi Kamil Oğuz’un iftiralarıydı. Sırf Süheyla’yı elinden kaptığı için gizliden gizliye sürdürdüğü düşmanlığın bir sonucuydu bu iftiralar.
Yüzbaşı Eyüp Yaşar.
-Ey madem. Bir köşede sessiz sessiz otursun. Olaya müdahale etmesin. Adamın asabını da bozmasın.
Sami Emekli süt dökmüş kedi misali bir köşeye sinip oturdu. Daha sonra Yüzbaşı Eyüp Yaşar da bir sandalyeye oturdu ve erlere de yere bağdaş kurup oturmaları yönünde eliyle işaret etti..
Erler bağdaş kurup oturunca da bir taraftan çayını yudumlayıp öte taraftan konuşmasına kaldığı yerden devam etti.
-Onu diyordum birader. Maaş ehhh işte fana sayılmaz bizi iyi kötü idare ediyor ama sana ne verirler bilemem. Haa. Bizim işte öyle sigorta filan sökmez. Gelir kahpe bir kurşun, alır götürür insanı. Öyle agi, gugu filan da olmaz bu işte. Bu işteki en önemli kural’’ Emredersin komutanım’’ dır.
Yüzbaşı Eyüp Yaşar anlattı Kamil dinledi; bu arada bir posta daha çay geldi. Eyüp Yaşar ve askerler tam çaylarını yudumlarlarken ortanca velet yine ‘’İsyaaaannnn’’ diye bağırdı. Eyüp Yaşar Yüzbaşı
-Senin oğlanın hoşuna gitmedi galiba askerlik mesleği ile ilgili anlattıklarım?
-Yok komutanım. Ondan değil. ‘’ Bana niye çay vermiyorsun Biz insan değil miyiz?’’ diye annesine isyan ediyor.
-Neyse..Şimdi sen bizimle birlikte şubeye, oradan da Diyarbakır’a gidiyor musun?
Sami Emekli nihayet anlamıştı askerlerin niçin geldiğini. Heyecenla atıldı.
-Gitmez olur mu komutanım. Hem de oynaya oynaya gidiyor. Di mi Kamil?
Kamil, kırk yıllık dostu Sami ( Yav kırk olmamıştı..Neyse) Emekli sanki orada değilmiş gibi ona hiç aldırmadan devam etti
-Ya askerlik fena değilmiş aslında ama öncelikli sorum şu: Diyarbakır ne alaka?
-Seni havacı yazdım. 2. Taktik Ana Jet üssüne gidiyorsun.
-Neden Diyarbakır peki?
-Oğlum düşünsene. Diyarbakır demek kebap demek, tatlı demek, sabah kahvaltısında ciğer kavurma demek, senin büyüklüğünde karpuz demek…Allahından daha belanı mı arıyorsun?
-Tamam onu da anladım ama çok önemli bir sorun var. Ben oraya gidince kime ‘’Nurteeennn Koooşş’’ diyeceğim? Ben ‘’Nurteeennn Koooşşş’’ demeden yaşayamam ki.
Yüzbaşı Eyüp Yaşar şaşırdı kaldı. Yüzmüş yüzmüş kuyruğuna getirmişken şimdi bu ‘’Nurteeennn Koooşşş’’ da nereden çıkmıştı.
Nurten Hanım hemen devreye girdi.
-Orada ne Nurtenler var değil mi komutanım?
Eyüp Yaşar Yüzbaşı uyanık adamdı.
-Oooooo..Sorma Kamilciğim. Orada ne Nurtenler var ne Nurtenler. Bir görsen bayılırsın. Sabahtan akşama kadar ‘’ Nurtennn Koooşş’’ de, vallahi bir tanesi bile ‘’ Aman ya, yeter artık senin bu koşların demez’’ Üstelik bu Nurtenlerin alayı da taburu da 90-60-90 ölçülerindedir. Moldovyalıdan tut da Litvanya, Letonya, Estonya ve Ukrayna, her uyruktan Nurten vardır orada. İstediğin kadar koştur dur. Ayrıca ille de Nurten olması şart mı? Ayten, Gülten, sim ten, gonca fem, bi bedel, ol güzel.
Sami Efendi de lafa girdi.
-Âteşin ruhleri yaktı bu gönlüüümüüü
Hatta ortanca velet bile daldı olaya ki ilk defa konuşuyordu.
-Pür eda, pür cefa, pek küçük, pek güzel.
Yeni konuşmaya başlayan bir bebek için şahane bir performanstı bu. Bu kerata ileride kesin müzisyen olacaktı.
Kamil Oğuz da gaza geldi.
-Görmedim kimsede
Böyle bir dilruba
Böyle kaş böyle göz
Böyle el böyle yüz
Bir Müzik Öğretmeni olan Nurten Hanım eline minik bir sopa alarak askerlerin önünde durdu ve ‘’ Haydi çocuklar. Hep birlikte söylüyoruz’’ Dedikten sonra devam etti.
-Aşıkın bağrını
Üzmeye göz süzer
El aman pek yaman
Her zaman ol güzel
İşin doğrusu Kamil’in umrunda bile değildi öyle 90-60-90 lar. Hatunların uyruğu, kuyruğu da dert değildi ve olamazdı da zaten. Bir tek o konuda Allah’tan ama daha da fazlasıyla Nurten Hanımdan fena şekilde korkardı. Onun tek derdi ‘’Nurteeennn Kooşşş’’ diyebilmenin dayanılmaz hazzını yaşabiyelmekti. Yani anlayacağınız bizim memleketin tabiriyle ‘’ Müslümana eziyet’’
Yüzbaşı Eyüp Yaşar’ın anlatımındaki vücut ölçüleri ve uyruklar Kamil’in zerre kadar umurunda olmasa da konuşmayı can kulağıyla dinlemekte olan yirmili yaşlardaki ve her biri patlamaya hazır bomba vaziyetindeki abaza erlerin dikkatinden kaçmadı tabii ki.
Konuşmaları can kulağıyla dinleyen erler hep birden Eyüp Yaşar yüzbaşının ayağına kapandılar. Hatta Sami Emekli bile…
-Komutanımm. Ne olur beni de Diyarbakır’a gönder. Ölümü öp komutanım. Allah rızası için. Ne olur komutanımm.
Eyüp Yaşar Yüzbaşı’’ Lan hööössssttt’’ diye bağırsa da askerler ve Sami Emekli ‘’ Komutanım ne olur. Allah rızası için’’ diye eline, ayağına sarılmışlardı.
Erlerin de böyle canla başla ‘’ Ne olur beni de gönder’’ demeleri üzerine Kamil ayağa kalktı.
-Nurteeeeennn Koooşşş. Hemen bavulumu, valizimi hazırla. Ben askere gidiyorum.
Daha sonra Nurten Hanım ‘’ Allah’ım ne büyüksün. Sana binlerce şükür. Şu musibet bir def olsun yüz rekat şükür namazı kılacağım’’ diyerek Kamil’in bavulunu, valizini hazırlamaya başladı. Yüzbaşı Eyüp Yaşar ‘’ Ulan tereyağdan kıl çeker gibi oldu valla’’ diye sevinirken bir tek ortanca velet babasının başına gelecekleri sezmiş ve ‘’İsyaaaannnnn’’ diye bağırmıştı ama Yüzbaşı Eyüp Yaşar, erlere. ‘’ Bu mutlu olayı kutlamak için dışarı çıkın ve silahlarınızda ne kadar mermi varsa havaya sıkın’’ emrini verdiğinden, silah sesleri arasında onun ‘’İsyaannn’’ı duyulmamıştı.
Eğer ortanca çocuğun ‘’İsyannnnn’’ diye feryadı duyulmuş olsaydı Kamil Oğuz da hissederdi belki Diyarbakır’da başına gelecekleri.
Bir ihtimal hissederdi orada Türkiyenin gelmiş geçmiş en sert komutanlarından biri olan Astsubay Kıdemli Başçavuş Deli Bedri’nin eline düşeceğini.
RESİM:
Yüzbaşı Eyüp Yaşar Kamil’i askere almak üzere gelmiş ( Sağ baştaki ) Bir taraftan çay içerken, bir taraftan da 90-60-90 ölçüleri hakkında teknik açıklamalarda bulunuyor.
Sol başta ise Sami Emekliyi görmektesiniz. O da olaya şüpheyle yaklaşan Kamil Oğuz’u tavlamaya çalışıyor ‘’ Git lan oğlum. Askerlik iyidir. Ben iki yıl yaptım, baktım çok güzel, iki yıl daha yaptım’’ Diye. Oysa askerlikten muaftı Sami emekli.
Arkada ise Nurten Hanımı görmektesiniz. Koşturup duruyor çay getireceğim, kurabiye servisi yapacağım diye.
YORUMLAR
Hocam resimde yanınızda oturan şöyle az kenara çekilde ecükde ben poz vereyim der gibi bakıyor sana yazı çok çok güzeldi Kemal bey hakkınızda bu yazıdan sonra pekte iyi şeyler düşüneceğini zannetmiyorum ALLAH size kolaylık versin saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
mizah yazısı dediğin böyle olur. Argo kullanmadan olayları çok fazla sulandırmadan kelimeler lastik gibi uzatılmadan da mizah yazılabiliyor. Her şey tam kıvamında. Çok beğendim. Tebrikler
Selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Yorumun aynı zamanda inceden inceden bir uyarı da oldu. Demek ki daha dikkatli olmak lazım)))))
Selam ve sevgilerimle.
Yarı şaka yarı ciddi güzel bir hikaye.
Zaten hikaye de bu değil mi?
Hayattan parçalar hadisesi.
Kutlarım Sami Bey.
Selamlarımla..
sami biberoğulları
Arkadaşların engin hoş görülerine sığınarak karşılkılı olarak yazı ile atışma yapıyoruz. Ortaya da sanırım güzel mizahlar çıkıyor.
Beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.
Resimde ilgimi çeken görünenlerden çok görünmeyen kişinin kimliği.
O kişinin boş sandalyesinin karşısına diğerleri sıralanmış, sanki onun huzurundalar. O kişi ise bir ilkokul öğretmeni, bir cumhurşah ya da bir Adnan Hoca edasıyla onları idare eder gibi. Resimdekiler çaylarından içmiş ama gizemli kişi haha bardağına dokunmamış (Demek ki sözü eline almış, icecek vakti yok) Ama tam fotoğrafın çekileceği an yerinden kalkınca (Onun gibi birisinin eline asla kamera verilip de diğerlerinin resmini çekmesi istenmez) kimliği bizler için keşfedilmez bir hal almış. Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 1/21/2016 11:55:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
sami biberoğulları
Çok çok dikkatlisin ve ayrıntılar gözünden kaçmıyor.
Evet bir kişi daha vardı orada ki o kişi resimlerimizi çekiyordu. O kişi sevgili Eyüp Yaşar komutanın sekreteriydi. O gün o da aramızdaydı ve bu resimleri o çekmekteydi.
Oldukça güzel ve alımlı bir hanım olan sekreter hanım karşısında bizler de tabii ki en fotojenik hallerimizle poz vermek zorundaydık. Ancak bu kadar becerebildik. Evet sandalye kolluklu bir sandalyeydi çünkü malum rejisörler öyle sandalyelere oturuyorlar )))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Sami Kardeşim,
Öyle güzel yazmışsın ki , neredeyse beni yeniden asker edin diyesim geldi.
Resimdeki gün ne güzel bir gündü ama Nurten Yengenin nefis ikramlarını unutamıyorum . Neyse ki Sarıyer'e geldiler artık, seni de motorun arkasına atıp bir güzel o asker kaçağını yakalamaya gideriz.
Ellerine sağlık sevgilerimle
sami biberoğulları
Bu gün ben de konuştum bizim asker kaçağıyla.
Kaç gündür buralarda ve face bookta görmeyince merak etmiştim. Neyse ki iyiymiş ve İstanbuldalarmış. Hem de sana baya yakın sayılırlar.
O gün gerçekten de güzel bir gündü. Tekrarlarız inşallah.
Bu arada birbirimizden uzak olsak da tüm dostları bir öyküde toplama güzel oluyor. Tabii ki sizlerin engin hoş görüleri sayesinde.
Ben oldukça keyf alarak yazdım bu yazıyı. Senin de beğenmene sevindim.
Selam ve sevgilerimle.
Müthiş bi eserdi Kutlarım Sami Hocam.
Siz beni ve diğer okuyucu dostlarımızı güldürdünüz ya Allah da sizi güldürsün hemi de daha çok :))
sami biberoğulları
Mizah yazıları konusunda senin de oldukça iyi olduğunu görüyorum. Bence bu dala daha fazla ağırlık vermelisin.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bu bir hayli macerası olan bir sri oldu. Sadece bu seri bile bir kitabı dolduracak kadar öykü dolu.
Öte tarafatan Kemal de yazıyor. O da Sami Emekli diye bir seri yaptı.
E haliyle abartıyoruz. Mesela o en son olarak beni tefeci yaptı. Yani onunkiler yanında benim abartmam hiç bir şey değil.
Atışma sadece şiirle olmuyor, biz yazı ile atışıyoruz. Tatlı bir rekabet işte. Tabii ki karşılıklı hoş görü sayesinde oluyor bunlar.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bunlar onun başına geleceklerin daha başlangıcı. Beni tefeci Sami diye yedi dünyaya reklam etmek neymiş göstereceğim ona)))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
KAMİL OĞUZ MANGIRCIKOĞLU Askere gidiyor demek ki,
Kalemizle oralarda neler yapabileceğini düşündükçe gülüyorum:))))))
Kurtuldunuz en azından şimdilik...
Emeğinize sağlık....
Selam ve sevgiler...
sami biberoğulları
Kamil Oğuz'un başına askerlikte neler geleceği konusunda henüz bir plan yapmadım ama pek da hayırlara vesile şeyler gelmeyeceği konusunda garanti verebilirim))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
İyi ki yollarımız kesişmiş sizlerle. Güzel insanlarsınız vesselam.
Bu yazılarınız yüzümüzü güldürüyor.
Hürmetle.
sami biberoğulları
Rabbim gülmekten ayırmasın.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.