- 369 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANLAR KOLLEKSİYONERDİR
Yaşam gayet basittir. Tek ihtiyacımız rahat bir yatak ve rahat ayakkabılardır. Çünkü yaşamımız boyunca ya birinin, ya ötekinin içindesinizdir. H.V.Prochnow
Kolleksiyon kelimesinin anlamı: “Öğrenme, yarar sağlama veya zevk amacıyla bir araya getirilmiş ve özelliklerine göre sınıflara ayrılmış nesnelerin bütünü, derlem “ dir.Yani, bir çeşit biriktirmek, kolleksiyonculuğun esasını oluşturur. Aslında hepimiz kolleksiyoncuyuz; ama farkında değiliz. Kolleksiyoncu denince, yarar sağlama ya da zevk amacı ile yapılan ve sadece bazı kişilere has bir olay olarak algılanır hepimizce. Acaba öyle mi?
Hepimiz biriktirmiyor muyuz bir şeyleri? Biriktirmek sahip olmak demektir; sahip olduğumuz zaman kendimizi güçlü, değerli hissediyoruz. Sahip olduklarımızla övünürüz hep. Sahip olmak için ömür boyu çalışır, çabalarız ve de biriktiririz. Biriktirmezsek eğer, kendimizi boşlukta hissederiz. Yani amacımız ileriye dönüktür: Hep gelecekte daha iyi bir konum beklentisi içerisindeyizdir. Bunun için de devamlı biriktirmeliyiz, birktirmeliyiz, biriktirmeliyiz. Yıllar geçer, biz hâlâ biriktirme sarmalının içerisindeyizdir. Boşa geçen günler, aylar, yıllar aslında yaşanmamış zaman parçaları değil midir? Farkına varmadan bir şeyleri biriktirme çabası içerisindeyizdir. Bir kolleksiyoncudan ne farkımız var? Kolleksiyoncunun amacı; belki de ömür boyu süren birikiminden sonra, bazen maddi, bazen de manevi bir sonuç elde etmektir. Biz de ona benziyoruz: Kolleksiyoncudan hiçbir farkımız yok. Hep sonuç peşindeyiz. İşimize giderken amaç, işyerimize varmaktır bir an önce. Amaç sonuç olunca, bizim için o süreç azaptan farksızdır. Halbuki işyerine ulaşma ve işyerine ulaşmak için geçen süreç de bizim amacımız olursa; o zaman, bu süre bize sıkıntılı gelmez; çünkü amacımızdan biri de, bu geçen süreçtir. Bu süreçe bu gözle bakarsak eğer, bize daha ilginç gelebilir. Tıpkı seyehate çıkarken gidilecek yer önemli ise de, oraya giderken geçen süreçten de zevk almamız mümkündür. Belki de; gideceğimiz yerden daha hoş güzellikler tadabiliriz bu süreç içerisinde. Yıllar geçip giderken, yaşamı hep geleceğe ertelerken, sonunda elde edeceğimiz; beklentilerimizin çok altındadır.
İnsanoğlu dünyaya çıplak gelir. Hiçbir şeyi yoktur: Zihni bile bomboştur. İşte o andan itibaren biriktirmeye başlar. Önce bilgi biriktirilmelidir: Her türlü bilgi biriktirilir; yarasın yaramasın. Bebeklik çağı gelince, sahiplenme olgusu devreye girmeye başlar. Oyuncaklar, yiyecekler...biriktirilmeye başlanır. Gençlik dönemlerinde; kıyafet, arkadaşlar, müzik, oyun kasetleri, cd’leri biriktirilenler arasına ilave edilir. Olgunluk dönemlerinde; maddi konular başlıca biriktirme araçları haline gelir. Böylece yıllar geçer. Yaşlılık dönemi aniden beliriverir. Yıllar ne çabuk geçmiştir! Biz biriktire duralım, ömür bitme noktasındandır artık. O zaman şöyle bir durup bakarız. Koca ömür geçti ben ne yaptım: Yaşamı dolu dolu yaşadım mı? Yoksa her gün bir öncekinin tekrarından mı ibaretti? Ölüm döşeğindeki kişilerin söyledikleri şu cümle hep ilgimi çekmiştir:” Yaşam koca bir hiçmiş meğerse.” Tabii bir hiçtir! Çünkü biriktirmekten başka bir şey yapmadık: Hep biriktirerek geleceğe erteledik yaşamı. Dünyaya geldiğimiz gibi; tek başımıza, çıplak, zihnimiz bomboş olarak bu dünyayı terkedeceğiz. Bedenimizle birlikte, tüm bilgi birikimlerinin, duygularımızın kaynağını oluşturan beynimizi de terkedeceğiz. Yaşamın kıyısına gelindiği zaman, sahip olduklarımızı,yani biriktirdiğimiz her şeyi, ama her şeyi bırakıp gitme düşüncesi bize gerçeği hatırlatır: Ama artık çok geçtir.
Dinsel açıdan da böyle değil mi? Devamlı Tanrı’nın hoşnutluğunu kazanmak için ömür boyu yaptığımız tüm dinsel uğraşılar, aslında sevap biriktirmek için değil mi? Yani, gelecekte cennet te huzur içerisinde yaşamak için yapılmıyor mu tüm bunlar? Aslında cennet ulaşılacak bir yer değil, yaratılacak bir şeydir. O da, dünyada iken cennete gibi yaşayabilmek becerisidir.
İnsanoğlunun biriktirme çabası, onun bir boşluk içerisinde yuvarlandığının göstergesi olabilir. Bu boşluk hissi, onu hep gelecekle ilgili bir amaca yöneltmektedir. Yaşam, onun için bir araç olmaktadır bu durumda. Yaşam, yaşanılarak değerlendirilecek bir olgu değil, tama-men kullanılacak bir meta/mal/araç ( adına ne derseniz deyin ) hâlini almaktadır ne yazık ki. Aslında yaşam o kadar değerlidir ki; asla gelecek için ziyan edilecek bir an dahi yoktur. Her an tüm evren yeni bir oluş içerisindedir: İnsanoğlu da evrenin bir parçası olduğuna göre, o da, her an yeni bir hâl/oluş içerisindendir. Her anı tam anlamıyla yaşamak varken, biz neden hep geleceğe yönelik olarak biriktirme çabası içerisindeyiz. Bir lokma, bir hırka anlayışında olalım demiyorum tabii ki. Sadece günümüzü gün edelim, yarınla hiç ilgilenmeyelim de demiyorum. Her dakikamızdan hoşnut olalım; her hâlimizden memnuniyet duyalım. Hep daha fazlasını elde etmek için hırs içerisinde olmayalım. Kolleksiyonerler ellerinde olmayan bir parçayı elde etmek için didinir dururlar; tâ ki onu elde edinceye kadar. O parçanın değeri, aslında kolleksiyoncunun zihnindedir sadece. Elde ettiği an değeri kalmaz onun için . Bu kez, başka bir parçayı elde etme çabası içerisindedir.
Sonuç olarak dünyaya çıplak ve tek başımıza geldik; gene çıplak ve tek başımıza gide-ceğiz. Biriktirme amaç olmadan, her anın tadını çıkararak, yaşamı ertelemeyelim. Yaşamımızı cennete çevirebiliriz. Cenneti bu dünyada yaşamak varken, beklenti içerisinde olmak biraz garip değil mi? Yeter ki bakış açımızı değiştirelim. Sahiplenme/biriktirme duygusu o kadar güçlüdür ki, onu elde etmek için kaybettiklerimizin farkında bile olamayız ne yazık ki. Yukarıda ki H.V.Prochnow ait veciz cümlede de belirtildiği üzere: Yaşam aslında çok basittir. Kolleksiyoncular gibi, onu da, bunu da, elde edeyim diye değer verdiğimiz şeylerin; aslında elde edildikten sonra, pek o kadar da değerli olmadığını, çok geç olmadan anlaşılması dileğimle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.