- 708 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÖÇMEN KUŞLAR
MAZİYE YOLCULUKLAR – 95
Göçmen kuşlar sözünü duyunca aklıma ilk gelen uzun kırmızı gagalı, çırpı bacaklı, bembeyaz tüylü leyleklerdir…
Çocukluğumun Kâhta’sı etrafı bağlarla, bahçelerle çevrili bir ilçeydi… Cemreler düştükten sonra toprak ana kış uykusundan uyanır, ısınan toprak güzelim kokusunu ciğerlerimize salardı…
İlçenin dört tarafında otlar yeşerir, çiçekler açar, bağlar, bahçeler yeşile bürünürdü…
Kuşlar dile gelir, kurbağalar su kenarlarında zıplar, yılanlar yerlerde sürünürdü…
Biz çocuklar leyleklerin gelmesini dört gözle beklemeye başlardık. Gelen ilk leyleği gördüğümüzde sevinç naraları atardık…
Onlar özgür canlılardı…
Sıcak bölgelere doğru uçar, istediği ağacın tepesine yuvasını kurar, gönüllerince yaşarlardı…
Leylekler ne sınır tanır ne de pasaportlara ihtiyaç duyarlardı…
O çocuk yaşta leylekler gibi özgür olmayı düşlerdim…
Masmavi gökyüzünde güzelliklere kuşbakışı bakmak ne hoş olurdu…
Dağ başında ya da bir köy çeşmesinde beğendiğim pınarın başına konup tertemiz suyunu yudumlamak isterdim…
Görmediğim illeri ve ülkeleri görmek, onların dillerini, kültürlerini öğrenmek isterdim…
Masmavi düşlerimi mazide bırakarak büyüdüm…
Çocukların düşlerinin, büyüklerin hırs değirmeninde un ufak olduğunu yıllar sonra öğrendim…
Topraklarında zorla sökülüp atılanlar, öldürülenler…
Savaşın vahşetinden doğup büyüdükleri topraklardan kaçanlar…
Yoksulluğun pençesinden kaçıp yollara düşenler…
Değişik nedenlerle sılasından ayrılanlar…
İnsanlık tarihinin göçler tarihi olduğunu öğrendim…
Kâhta’da yaşarken sürgüne gönderilenler, öldürülenler var…
200–300 yıl önce Kâhta’dan Konya ovasına sürülenler kimlerdi? Neden sürülmüşlerdi?
Bu yüzyılın başlarında Kâhta’yı terk etmek zorunda kalan aşiret hangisidir?
Bu aşiret şimdi nerede yaşamaktadır?
1915 yılında tehcir edilenlere ne oldu?
Kaçı diri diri Fırat’ın sularına atıldı?
Kaçı kurşuna dizildi?
Kafileler halinde yola çıkarılan kadınların, kızların kaçı Suriye çöllerine kavuştu?
Köylerine, bağlarına, bahçelerine, altınlarına kimler el koydu?
Tehcir edilenlerin mallarıyla, mülkleriyle zengin olanları, yaşlıların hepsi bilmezler mi?
Kâhta’ya gelip yerleşenler var…
Siz hiç bizim dedelerimiz nerelerde yaşamış, Kâhta’ya nerelerden göçüp gelmişler diye araştırdınız mı?
Dedeleri Kâhta’nın yerlisi olanlar, dedelerimin can komşularına ne oldu diye bir soruyu kendilerine sordular mı?
Kanlı tezgâhın maşaları kimlerdi?
Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar, nerelere sürülmüş diye sordunuz mu kendinize?
Mustafa Aslan Kirvem sekiz yaşındayken yani 1905 yılında, babası Aslan Ağa yaşadıkları Dağlık Karabağ bölgesini terk eder… 35 aile yola çıkarlar… İlk durakları İran’dır… İran’dan Van’a, Van’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan Malatya’ya, Malatya’dan Kâhta’ya gelirler... Kirkori’ye yerleşirler…
Ramazan Metiner, Mustafa Metiner, Bedir Metiner’in dedeleri Hacı Musa Bey, Ağrı ilinin bir köyünde yaşar. Beydir. Varlıklıdır. Ömrünü kendi köyünde tamamlar. Oğlu Davut şanslıdır. Doğduğu toprakta yaşamını sürdürür…
Davut’un oğlu Ahmet, babası ve dedesi kadar şanslı değildir…
Savaş başlar. Çarlık Rusya’sı askerleri köylerine girmeden akrabaları ile doğduğu toprakları terk eder…
Uzun bir yolculuktan sonra Kâhta’ya gelirler. Yerleşirler… Onlar muhacir olmuştu… Kâhtalılar onlara muhacir, derlerdi…
Hacı Bedir Ağa ailesinin göç yolu Haymana’dan Tunceli’ye, Tunceli’den Sincik’e, Sincik’ten Kâhta’ya uzanır.
Ailenin bir bölümünün yolu Mersin’e uzar…
Ünlü Hamidiye paşası Osman Paşanın dedesi Hüseyin Ağa, Kuzey Irak’ın Şemgal şehrinden göç ederek şu an Tokaris (Akıncılar) olarak adlandırdığımız köye gelip yerleşmiştir.
Menzil şeyhleri, Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünden Kâhta’ya geldiler, Menzil köyüne yerleştiler… Dün gibi gelişlerini hatırlıyorum…
Menzil’de daha önce yaşayanlara ne oldu?
Gevs ailesi Menzil’in kaçıncı sahibidir?
Çocukluğumuzda birlikte yaşadığımız arkadaşlarımın çoğu şimdi Türkiye’nin ve başka ülkelerin illerinde hayata tutunmaya çalışıyorlar…
Göçmen kuşlara döndüler…
Kâhta’nın hasreti ile yanıp tutuşuyorlar…
Yürekleri Kâhta’dadır. Anıları Kâhta’dadır. Akrabaları, arkadaşları, sevdikleri Kâhta’dadır. Sevdiklerinin mezarı Kâhta’dadır.
Onlara hiçbir güç Kâhta’yı unutturamaz…
Ben de bir göçmen kuşum…
Hiçbir gün doğduğum toprakları aklımdan çıkarmadım.
Kâhta rüyalarıma girdi… Şiirlerime girdi… Yazılarıma girdi… Ayrılık uzadıkça Kâhta’ya sevdam arttı… Buram buram gözümde tütmeye başladı…
İlk fırsatta Kâhta’ya geldim. Toprağını, mezar taşlarını öptüm… Havasını ciğerlerime çekince hüzünlendim. Gözyaşlarımı gizledim. Sevgilisine kavuşan âşıklara döndüm…
Kâhta’da yaşanan güzellikler yorgun bedenimize ilaç gibi geliyor.
Yüzümüze kan, yüreğimize bahar getiriyor…
Kâhta’da yaşanan çirkinlikler bizi üzüyor.
Benzimizi solduruyor. Yüreğimiz burkuluyor. Hanemize efkâr çöküyor… Taziye evine dönüyor evimiz…
İnsanlık tarihi göçler tarihidir…
Doğup büyüdüğün topraklardan ne sebeple olursa olsun ayrılmak acıdır, hüzündür, yaşarken ölmektir…
Güzel Allah’ım, hiçbir kulunu toprağından ayrılmaya mecbur etme…