- 586 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BEN ÖNEMLİ ADAMIM
BEN ÖNEMLİ ADAMIM…!!
Yeni taşındıkları bu sahil beldesinde daha ilk günleriydi. Hava ılıktı hoş geldin tavrıyla. Sadi Bey, evin içinde dolanıyor, eşi Gülseren Hanımın verdiği işleri yapıyordu. Eşyalar, kaba taslak yerleştirilmiş, döküntüleri de yerli yerine koymak daha bir ayrıntıydı ve Gülseren Hanım da bu işi yapıyor ve arada bir kendi kendine, bazen de, bağırarak söyleniyordu. Yerleşme işi epey bir süreceğe benziyordu. Sadi Bey, eşinin verdiği işleri yaparken, şu yerleşme işi biran evvel bitsin diye için,için hayıflanıyordu. Hoş, yıllarca ne çok taşınmışlardı Ankara’ya gelene kadar. Her taşınma bir seferberlik ilanıydı ve 10-15 gün evde rahat olmadığını biliyordu. Birden ilk taşındıkları evi anımsayıp düşünürken, Eşi seslendi, sinirli bir ses tonuyla.
- Sadi, gel yardım et çıldıracağım.
- Ne var Gülseren, ne bu sinir.
- Gel yardım et şu bazayı açmama. Ben açıyorum o kapanıyor,şu döküntüleri içine koyacağım, bir türlü beceremedim.
- Peki, neden bunu normal bir ses tonuyla söylemiyorsun.?
- Bitireyim biran evvel dedim Sadi..
- İyi de, ardından atlı mı kovalıyor,yorulduğun yerde bırak.
Günler böyle geçiyor ama işlerde yavaş,yavaş rayına giriyordu.Daha, birlikte dışarı çıkmamışlardı. Sadi Bey çıkıyor, ekmek,kahvaltılık ve hazır gıdalardan alıp, alelacele eve dönüyor, eşine yardımcı olmaya çalışıyordu. Gülseren Hanım, evi yerleştirirken, arada bazı işleri, hiç uygulamayacağı fikirlerini almak için Sadi Beye danışıyor, ama yine istediği şekilde yapıyordu. Sadi Bey de, bunu bildiği için, önemsemeden fikirler veriyor,aralarında küçük çatışmalarla 15 günü bitirdiler.
15 gün sonra ilk kez birlikte dışarı çıktılar. Kasabanın meydanına doğru yürüdüler. Orada,irili ufaklı alışveriş yerleri vardı. İsimli marketlerin olması Gülseren Hanımı memnun etti. Ufak tefek bir şeyler alıp sahile doğru yürüdüler.Bir banka oturup denizi izlediler. Hava güneşli ve tam da ne iyi ettikte geldik havasıydı. Belki birileri ile arkadaşta olabilirlerdi. Öyle ya, burada yaz-kış yaşayan emeklilerde vardı. Bakındılar sağa sola. Ama, o gün şansları yaver gitmemiş, kimseyi bulamamışlardı. Aralarında, Ankara’yı konuştular. Bazı dost ve arkadaşlarını yaddettiler. Bir saat geçti ve kalktılar.Yavaş,yavaş evin yolunu tuttular. Gülseren Hanım akşam yemeğini yapmaya koyuldu,Sadi Bey televizyonda bazı programlara takıldı. Ama, sıkılıyordu. Bir arkadaş arıyordu. Canı konuşmak istiyordu. Yemeğe kadar yine eski günlerini anımsamakla geçirdi. Yıllarca memuriyet yapmışlardı. Ama, Ankara’ya müdür olarak atanmış, eşi Gülseren’de Öğretmendi.
Sadi Bey, daire başkanlığına kadar yükselmiş ve bu görevi 4 yıl yaptıktan sonra emekli olmuştu. Özel kalemi ve sekreteri dahi vardı. Önemli arkadaş çoktu. Bir telefon fihristini doldurabilecek kadar çok. Onların arasından cımbızla seçip görüştüğü aile dostları vardı.Protokol gereği ilgili Bakanla da ara-sıra görüşürler ama öyle bir rutinleri yoktu,sürekli olacak kadar. Buraya temelli taşınırken, gitmeyin diyenler olmuştu ama asıl beklediği insanlar,emekli olduktan sonra birden unutmuşlardı. Biraz da onlara kızarak kaçmışlardı o kalabalık kentten.İyi yaptık diye düşündü kendi kendine. Sahte yüzlü bir sürü adamla bir daha karşılaşmayacaklardı. Oh olsundu. Emekli olduktan sonra,bazılarının nasıl arkasını döndüğünü düşününce, içi acıdı birden. Tam bu düşüncülere dalmıştı ki, içerden eşi seslendi;
- Yemek hazır.
Kalktı,yemek için mutfağa gitti. Küçük bir masanın üzerine hazırlanmış sofraya oturdular ve yemeklerini yediler.
Neredeyse, her gün birbirine benzer şekilde geçmeye başlamıştı. Karı-koca iki-üç günde bir çarşıya çıkıyor,belki birilerini bulur konuşuruz diye aranıyorlardı ama boşunaydı. Belde de yerleşik insanlar vardı ama onlar oranın yerlileriydi ve emekli de değillerdi. Çalışyorlardı. Onlarla oturup konuşacak zamanları sınırlıydı. Hem ne konuşacaklardı ki. Yaşama dair herkesin yaşanmışlıkları farklıydı. Ne konuşsunlardı.Daha yaz aylarının başlamasına da süre vardı.Offff,!! hata mı ettik sorgulamaları başlamıştı bile. Gülseren hanım başlamıştı bile ama daha fazla ısrarcı olan gelme konusunda kendisiydi. Her seferinde;
-Yaz gelince seveceksin hanım, sonra alışırız. Olmasa döneriz filan diyordu.
Sadi Bey evden çıktı bir gün. Birkaç öteberi alıp gelecekti. Hava kapalı fakat ılıktı. Alacaklarını aldı,eve dönerken sevimli bir köpek düştü peşine. Çok küçük değildi ama iri de değildi. Çoğu renkleri siyah, beyazları da vardı bedeninde. Sadi Bey’in dikkatini çekti. Sevdi onu. Ekmek vardı poşette ve aç olduğunu düşündüğünden ekmek verdi köpeğe. Hayvan, yalamadan yuttu. Geri döndü fırına ve bir ekmek daha aldı. Ev yolu 10 dakikalık bir mesafeydi. Birlikte eve kadar yürüdüler. Eşine seslendi;
- Hanım, gel bak misafirimiz var.!!
Çıktı dışarı Gülseren Hanım ve sevecen gözlerle .
- Kimin bu ,sahibi yok mu.?
- Yok herhalde, benimle buraya kadar geldi.Karnı açmış, yarım ekmeği yedi ama daha versen yiyecek.
- Tamam dedi eşi, Ben onu şimdi doyururum.
Kapalı bahçeye aldılar. Karnını doyurdular güzelce. Köpek çok mutlu oldu. Ve oradan ayrılmadı o gün. Zaten, onlarda istemiyordu. Kulağında aşısı olduğuna dair bir plakası da vardı. Köpek onlara ayrı bir yaşama sevinci katmıştı kısa bir süreliğine. Hatta birde isim koydular. Erkek bir köpekti ve Kont dediler. Geceleri vara,yoğa havlamasının dışında Kont iyi bir yoldaştı Onlara. Tasma filan aldılar.Ve hatta bir kulübede düşündüler. O planlarını da önümüzdeki kışa düşündüler. Bir anda planları değişmiş gibiydi. Kalma –gitme arasınada.Sadi Bey, sabahları, yakın çevrede, tasmasını takıp dolaştırıyor,Kont sayesinde sporda yapmış oluyordu. Günler yaza doğru gidiyordu.İşte ne olduysa o sabah oldu.
Sadi Bey, Kontu gezdirmek için dışarı çıkacaktı. Eşi, evde ekmek yok, birlikte fırına gidin dönüşte kahvaltı yaparız dedi. Sadi Bey Kontu alarak fırının yoluna koyuldu. Çarşıya yaklaştıkça, Kont yerinde duramıyor, tasmayı sağa-sola çekiştirerek kurtulmaya çalışıyordu.Sadi Bey, Kont’un bu isteğini, ‘’Nasıl olsa alıştı artık,gezsin diye açtı tasmanın tokasını.. Kont fırladı gitti. İpten kazıktan kurtulmuş danalar gibi sağa sola koşuyor, gah Sadi Bey’in yanına geliyor, gah uzaklaşıyordu. Fırının oraya geldiğinde, kont arkasından geliyordu. İçeri ekmek almaya girdi. Ekmeğini alıp,parasını ödedi dışarı çıktığında Kont birinin üzerine atlıyor, şaşırtacak biçimde samimi davranıyordu adama. Adam, nerelerdesin sen Paşa dedikçe, Kont daha şımarıyordu. Adam bir ara duraladı ve Kont’a
- Ne o Paşa, yeni sahip mi buldun, ne bu tasma dedi.
Kont bir taraftan adama bakarken, diğer taraftan da elinde tasmasıyla bekleyen Sadi Beyi işaret edercesine,kuyruk sallayarak ortada duruyordu. Sadi Bey söze girdi,
- Bizimle yaşıyor dedi.
- İyi olmuş Paşa için,sevindim. Çok akıllı bir hayvan dedi.
Tanıştılar. Adam, yan marketin sahibiymiş. Sonradan yerleşmiş buraya. Çorumluymuş. Köpekleri severmiş. Paşa ismini de o koymuş. Geçen yıl yavru olduğunu zaman zaman beslediğini anlatıp durdu.
- Görüşürüz dedi Sadi Bey, uğrarım Size. Bu arada birkaç çevre esnafının da Paşayı tanıdıkları ortaya çıktı. Orada diğer başıboş köpeklerde geldiler Paşa’nın yanına . Hepsi Paşanın arkadaşlarıydı. Sadi Bey tasmayı taktı ve eve dönüyorlardı. Paşa huzursuzlanıyor, diğer taraftan da Sadi Beye minnet duygusundan olsa gerek isteksizce eve gittiğini belli ediyordu. Yol boyunca Sadi Beyi çok yordu. Eve yaklaştıklarında, yorulmuş olan Sadi Bey,tasmayı yeniden açtı. İşte, ne olduysa o an oldu. Kont-Paşa fırladı gitti. Yine deli gibi sağa-sola koşuyor,gah uzaklaşıyor,gah yanına gelerek sokağın başına geldiklerinde Kont-Paşa olduğu yerde çakılarak,Sadi Beye sanki bir şeyler söylemeye çalışıyordu;
- Seninle gelmesem olmaz mı.? Bakışları atıyordu.
Sadi Bey;’’Hadi’’ deyince, anladı ve kaçıp özgürlüğü seçti.
Sadi Bey,anladı artık gelmeyeceğini.Eve, Kont-Paşasız geldi.Asık bir suratla eve girdiğinde, eşi bir şeylerin ters gittiğini anladı.
- Sadi ne oldu.?
Sadi Bey olanları anlattı ve ekledi ;
- Yaz sonu Ankara’ya dönüyoruz Hanım. Bir köpeğin bile Bizden daha fazla tanındığı bir yerde, bizim yaşamamız imkansız. Biz yine yazları geliriz ama kışın burada kalmamız olmaz, bunu anladım şu köpeğin yaşam serüveninden. Alışkanlıklarımızdan kurtulmamız zor bu yaştan sonra. Karı-koca Ankara’da yapacaklarını konuşmaya başlamıştı bile.
YORUMLAR
Bu güzel öykünü kişisel BLOGuma ç/aldım sevgili Dost.
Karşılığında selam ve saygı bırakıyorum.
http://suatzobu.blogspot.com.tr/2016/04/ben-onemli-adamim.html
karabencan25
Hoş geldin. Hoş bir yazıyla geldin.
Toplumumuzun yapısı ne yazık ki bu.
Selamlaşma, hal hatır sorma, dostluk eskidenmiş.
Şimdilerde varsa yoksa para ve makam.
Güzel bir öyküydü.
Finali de "anlayana sivrisinek saz" misaliydi.
Tebrikler.
Selamlarımla...
karabencan25
Yıllarca özlem kurulur bir sahil beldesinde yaşayacağım diye ama çoğunun hayal kırıklıklarını içeren bir öykü bu. İlk yazı acemilikleri oldu. Okuyanlar bağışlasın, kağıda kaleme yazmanın ötesinde, bu bilgisayara dökme işi. Ama,düzeltirim zamanla. Teşekkür ederim cesaret verici eleştirine.