- 693 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ ŞAŞKIN YOLCU
Her gün ki gibi erken kalkılan bir sabah. günlerden pazartesi, yalnız yapılan bir kahvaltının keyfi nasıl olursa o hallerdeyim. Torun özlemi iyice sardı sarmaladı beni. Resimlerinle konuşur sevişir hallerdeyim, kah onun için yeni yaptığım müziğe söz yazmaya çalışıyor, kah orgun başında müziğini tekrar tekrar çalıp düzenlemeye çalışıyorum. İsmine ’’Kalbimizdeki Melek’’ dedim. Sözler bu kalıp içinde sıkışıp kaldı. Öyle yazıyorum olmuyor böyle yazıyorum olmuyor. Tıkandım kaldım yani.
Bugün yine İstanbul’dan gelen arkadaşım Ahmet’le beraber olacağım, Bandırmadayım diye bir gün erteledi dönüşünü. Öğleden sonra lokale uğrar bir iki parti Briç yapıp, bol bol yürürüz, Bu düşünceler içerisinde evin içinde gezinirken telefonum çaldı. Telefonu elime aldığımda Bursa Uludağ yazısını görünce telaşla açtım, Resepsiyonda ki görevli...
’’Efendim Uludağ için yedek yazılmıştınız. Buyurun gelin, yerimiz var ’’
’’Hiç düşünmeden hemen geliyorum’’ dedim.
Önce Ahmet’e telefon..
’’Ben Uludağ’a gidiyorum, istersen gel’’ sanırım kayak yapmadığı için,
’’Sana iyi kaymalar’’ dedi. Bozuldu ama çaktırmadı. Gelseydi.
Telaşla hazırlanan valiz, kayak elbisesi, eldiven. O lazım bu lazım. burası sıcak , orası soğuk. mont, kazak, laptop sıkıştı her şey ufak bir valize..
Saat 14.00 de Kamil koç Bursa otobüsü ve 30 nolu koltuk.
Garaja gelince valizimi otobüsün bagajına vermek için otobüsün yanına gelince, muavin bagaj kapağının altında bir arkadaşınla sigara keyfi yapıyordu.
’’Rahatsız edeceğim ama, Bursa garaj’’ dedim.
’’Valla rahatımızın bozdun ya amca’’ dedi şakacı bir ses tonuyla. ’’Sigara keyfi yapıyorduk’’
Otobüsün kalkmasına az kalmıştı, valizi verince bir de gazete alayım dedim. Gazeteyi alıp hemen perona döndüm ve hızla otobüse bindim. 30 numaralı koltuğun yanları bomboştu, arkamdaki koltukta genç bir kadınsa bebeğin altını temizlemekle meşguldü, otobüs bomboş, niye bu kadar arkalardan bilet kestiler diye söylendim kendi kendime.
Otobüs salına salına garaj yolundan çıkarak Bursa’ya doğru yol almaya başladı. Bir müddet elimdeki gazeteye göz attıktan sonra, bilet ve oturma yeri kontrolu yapan muavinin başımda dikildiğini fark ettim, bir elindeki oturma listesine, birde bana bakıyordu..
’’Beyefendi Bursa mı?
’’Evet Bursa’’
’’Biletinize bakabilir miyim?
Pek bilet sormazlardı ama dedim içimden, canım sıkkın sıkkın bileti aramaya başladım. Bileti eline alan muavin bir bana birde bilete baktı, bir kere daha bilete baktıktan sonra.
’’Yanlış arabaya binmişsiniz beyefendi’’ dedi. Bu otobüs Kamil Koç değil.
Tepemden aşağı bir kova soğuk suyun indiğini hissettim, bir anda beynimle dilim arasında iletişim kesildi. Muavin bana, bense ona şuursuzca bakıyordum.
’’Bu dedi Çanakkale Truva’’
’’Neee ...Truva mı? Nasıl olur, olamaz’’ dedim.
Ne yazık ki bal gibi oldu. Otobüs yanlış, Yolcu yanlış, yolcu şaşkın.
İlk şoku atlattıktan sonra ’’Bu araba nereye gidiyor?’’ sözü çıktı ağzımdan.
’’Zonguldak’’ dedi. Ya Çanakkale’ye gitseydi’’ dedim içimden.
Yanlış otobüs, yanlış şaşkın yolcusuyla Karacabey’e doğru yol alıyordu. Acaba doğru otobüs önde mi arkada mıydı..
’’Karacabey de ona yetişiriz’’ dedim, ’’O Karacabey garajına giriyor.’’
*** *** ***
Bu 2. yanlış yolcuğumdu, ilkiyse...
1965 lise yıllarıydı, Balıkesir de Güven öğrenci yurdunda kalıyordum, saat kulesinden Hükümete doğru inerken ilk dört yolun sağ karşı köşesinde eski ahşap bir yapıydı yurdumuz. Hafta sonu tatili için Susurluk’a gidecektim. Dolmuş 1 lira ise tren öğrenci 50 krş.tu sanırım, hem ekonomik hem de değişiklik olsun istedim o günkü aklımla .
Her gün 14.00 de tren vardı Bandırma hattına, İstanbul Vapuruna yolcu taşıyordu, çoğu arkadaş böyle gidiyordu..
Gara gelip biletimi aldım ve beklemeye başladım. Biraz sonra siren sesleri motor sesleriyle karışarak motorlu tren ağır ağır peronda durmaya başladı, o gittikçe bende ileri doğru gittim. O anda vagonların pencerelerine içerde boş yer var mı diye bakıyordum, bir vagon vardı ki içi cıvıl cıvıl kız doluydu, gençlik bu ya hemen attım kendimi o vagona. Kızlara rahat rahat kesik atabileceğim bir yere oturdum. Biraz sonra tren tıngır mıngır rayların gürültüsü eşliğinde yol almaya başladı.
Balıkesir’den çıkışta Değirmen boğazı denen yerden geçen tren bu sefer daha değişik yerlerden yol almaya başladı. Dağ bayır, çevre biraz yabancı gelmişti ama, ben esas ilgi alanım kız tavlama sevdasındaydım.
Balıkesir’den binen yolcuların bilet kontrolunu yapan kondoktör sıra bana gelince, bir bana bir de bilete baktıktan sonra.
’’Oğlum sen nereye gidiyorsun?’’
’’Susurluk deyince, güldü mü kızdı mı, kararsız bir yüz ifadesi vardı trenci şapkası altındaki çizgilerle dolu esmer yüzünde.
’’Bu tren Ankara’ya gidiyor be oğlum’’
Bende tıs yok. Suratımın ne hallerde olduğunu düşünemiyorum. Çocuksu hallerimle gençliğe ilk adım atmanın üzerimdeki havası, kızları tavlamaya çalışan delikanlı edam yerlerde sürünüyor. Biraz da yüksek sesle mi söylemişti ne, garanti vagondakiler, kızlar, herkes duymuştu,
Eee. şimdi ne olacak der gibi baktım suskun suskun yüzüne, oturduğum koltukta utançtan küçülüp, kaybolurken...
’’Bekle burada’’ dedi.
Vagonun arkasına doğru yürüyüp diğer yolcuların biletlerini kontrol ederek elindeki zımbayla biletleri tek tek delmeye devam etti.
***
Karacabey’e doğru yol almaya devam ediyorduk, valizim ayrı otobüste, ben ayrı otobüste, Muavin hala karşımdaydı karşılıklı bir müddet bakıştıktan sonra.
’’Ne yapacağız’’ dedim. ’’En kötüsü Bursa da inerim. Nasıl olsa Bursa’ya gireceksiniz.’’
’’Evet ama bilet kesmek zorundayım’’ Canım sıkkın bir halde suratımı ekşittim.
’’Kamil Koç’a bir telefon etseniz’’ sözü çıktı ağzından. Hiç düşünememiştim, hala kendi kendime kızıyor, böyle bir yanlışlık nasıl olur diyor, kendimle hesaplaşma içindeydim.
’’Bir dakika’’ dedim ve telefonumu aldım elime.
Evde şarja koymayı unuttuğum telefonumun şarjı son çizgideydi, ekranda küçüldükçe küçülen numaraları zorlukla seçerek rehberde, telaşla arayıp tuşladığım numara .
’’Buyurun efendim Uludağ kayak merkezi demez mi. ’’Yanlış arama’’ dedim kapattım.
Öyle ya kafa Uludağ’a endeksli, ben Uludağ Turizmi arıyorum karşıma Uludağ Otel çıkıyor, ama Uludağ turizmle işim ne, niye orasını arıyorum.
O anda hala elimde sıkmaktan kırış kırış olan bilet geldi aklıma. Baktım Bandırma, Bursa numaralarına yok...
Ah.. havalar da uçan şaşkın aklım, neden ki 444..lü hattı aramıyorum.
’’Buyurun efendim’’ dedi nazik kibar bir bayan sesi.
’’Kızım ben’’ dedim, şu anda Bandırmadan kalkıp Bursa’ya giden otobüsün 30 nolu yolcusuyum.
- ’’Evet efendim sorun ne?’’
’’Sorun mu?’’ tabii ki sorun benim diyecek halim yok ya..
’’Sorun, ben ayni saate kalkan ve Bursa istikametine giden Kamil Koç’ta değilim?’’
’’Neredesiniz peki?’’
’’Çanakkale Truva’dayım. Valizim öbür otobüste. Yani yanlış otobüse bindim, sorun bu’’
’’Bir dakika efendim isim soyad? şimdi kontrol ediyorum.’’
’’Bilgileriniz doğrulandı efendim. Kamil Koç’un Bandırmadan Bursaya giden ve saat 14.00.de kalkan 30 numaralı yolcususunuz..
Sen öyle san dedim içimden .
’’Şu anda tam yeriniz neresi?’’
’’Bandırmadan çıkalı 20 dak. oldu, Karacabey’e yaklaşıyoruz.’’
’’Beklemede kalın size döneceğim’’
Tedirgin ve endişeli geçmek bilmeyen saniyeler sonunda..
’’Otobünüze bilgi verildi bey efendi. Sizi Karacabeyde alacaklar’’
’’Teşekkürler kızım’’ derin bir nefes aldıktan sonra dayadım sırtımı koltuğa..
’’oh be...’’
Aradan beş dakika geçmedi ki. Önümüzde arkasında Kamil Koç yazan bir otobüs belirdi, yavaşlayarak durdu.
’’Muavin hadi gözün aydın amca’’ dedi, ’’seni burada alacaklar’’
Truva’ya, muavine teşekkür ettikten sonra, biraz utanıp sıkılarak başım önde, kimseye görünmediğimi sanarak, iyice küçülerek, adeta yok olarak kendi otobüsüme bindim. Otobüsteki tek boş olan 30 nolu koltuğa sessizce otururken şen şakrak espri dolu muavin.
’’Amca ya seni çok aradık, nerde kaldın?’’ dedi.
-’’Sizleri tekrar rahatsız ettim’’ dedim gülerek.
***
’’Gel oğlum’’ dedi Bilet kontrolörü yanıma gelip.
Bütün kız tavlama hayallerim sona ermiş, bir de üstelik yanımda oturanlara rezil olmuştum.
Ön vagona doğru yürüdük ve görevlilerin bulunduğu yere gelince,
’’Otur şuraya’’ dedi. Sessizce süklüm püklüm gösterdiği yere oturdum. Tren tüm hızınla dağları bayırları aşıyor Ankara’ya doğru yol alıyordu. İçimde başıma ne geleceğini bilememenin huzursuzluğu vardı, koltukta sessizce oturmuş görevlilerin hakkımda ne düşündüklerini, ne karar vereceklerini düşünüyordum.
Bir müddet kendi aralarında konuştuktan sonra .
’’Bak oğlum’’ dedi. Biletçi amca..
’’Bizimle Dursunbey’e kadar geleceksin orada Ankara’dan gelen trenle seni tekrar Balıkesir’e göndereceğiz’’
Dursunbe’ye kadar tahmini iki saatlik bir yolculuk boyu kuzu kuzu yanlarında oturdum. Öbür vagonda cıvıl cıvıl şen şakrak sesleri gelen güzel kızlar artık benim için hayaldi. Dursunbe’ye geldiğimizde akşam olmak üzereydi, karşıdan gelen trende burada durunca, büyük hayallerle bindiğim bu güzel kızların vagonundan onları son kez görmeden indim. Yanımda bizim biletçi vardı. Gelen treninin görevlisiyle görüştüler.
’’Gel oğlum’’ dedi yeni trenin biletçisi.
Beraber trene bindik. Tren Balıkesir’e hareket edince,
’’Cebinde kaç para var?
’’1.5 lira’’ dedim
’’Kaçak yolcu olmaman için ben sana Balıkesir’e en yakın istasyondan, paran kadar bilet keseceğim’’ dedi, Cebimdeki son parayı da biletçiye verdim.
Akşam geç vakitlerde Balıkesir’e gelen trenden inerek yurda geri döndüm, başıma gelenleri kimseye anlatmadan, bir arkadaştan borç para aldım ve Susurluk’a giden garajdaki son dolmuşlara yetişmek için hızlı adımlarla garaja doğru yürümeye başladım.
***
Şaşkın, can sıkıcı dakikaların yaşandığı bir yolculuk sona erdikten sonra, akşam hava kararmadan tophanedeki Uludağ dolmuşlarına geldim. bir müddet bekledikten sonra hareket eden taksi dolmuşla Uludağ’a, otele ulaştım.
Ve bunca sıkıntılı, espirili yaşananlardan sonra, çok nefis bir havada, bol kaymalı kırıksız, çıkıksız, kazasız güzel bir hafta geçirdim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.