- 664 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Müsteşarın Anıları 2
Günlerden gündü. Hilal Hindistan gezisinden dönen Antalyalı Yiğit’i görmeye gidiyordu. Yolda üşümemek için yanına kömür almıştı. Tam otobana girecekken Iphone Zeliha konuşmaya başladı. Telefonun ağzını kırmak için hamle yapan Hilal arayanın Tansu olduğunu gördü. Dinsiz imansız olan Müsteşar Hilal inşallah polisler görmez dedi ve telefonu açtı. Tansu açılan telefonun içinden çıkıp yan koltuğa oturdu. Ehliyet kemerini taktı ve kilo almışım belimi sıktı deyip tekrar çıkardı. Arka koltuğa fırlattığı kemer akıllarına bir fikir getirdi. Kemer’e gideceklerdi. Yiğit’in evine vardıklarında gün iyice soğumuştu. Üşümekten elleri gözleri titriyordu üçünün de. Kömürleri sırtlarına yüklenip Yiğit’in gece kondusuna girdiler. Kentsel dönüşmekten korkan Yiğit içeride bavullarıyla yaşıyordu. Zaten işsizdi ve tek yaptığı sırt çantasıyla ucuz ülkelerde gezmekti. PİŞİK katliamlarından ürktüğü için Paris’e gidemeyen yiğit, Hindistan’a gitmişti, yoksa orayı merak ettiğinden değildi fakat bu adam gezmeden duramıyordu. Bomba gösterilerinin bitmesini bekleyerek emekli olmaktansa, Hindistan’da tifoya yakalanmayı tercih etmişti. Ayrıca Beş parasızdı ve TL orada değerliydi. Bir parasını faturaya veriyordu, öbür bir parasını kiraya. Geriye 3 parası kalıyordu. Şimdide üç tam iki yarım parayla hesap yapmaya çalışıyordu. Müsteşar Hilal’i görünce sevinen Yiğit, elinden kömürleri aldı. Kömürleri salonun ortasına koyup çakmakla yaktılar, üstünde marshmallow pişirip yedikten sonra Tansu, Yiğit’e Kemer’e gideceğiz dedi TGRT de gördüm orada bir kurtuluş gemisi var imiş. Yiğit hemen kömürleri söndürdü. Sonra Hilal ve Tansu’yu kucağına alıp Kemer’e kadar koştu. Kurtuluş gemisine vardıklarında geminin Reis’i ile karşılaştılar. Reis geminin Yunanistan’a gittiğini, orada bir maça katılıp tezahürat yapılacağını, ondan sonra da kurtuluş adasına gideceğini söyledi. Türk kokulu türk kokulu bindiler gemiye. Tam 365 gün sonra Yunanistan’a vardılar aylardan tekbir, günlerden bismillahtı. Bir bildiri yayınlamak istedi Hilal ama Tansu hilalin eline vurdu çünkü Tansu akademik bir insandı. Eli acıyan hilal, vazgeçti. Bildirmeyen yazalım dedi Yiğit. Bu sözle avunan Müsteşar Hilal emekliliğine bir sene daha yaklaştığını hatırlayıp mutlu oldu. Evet, hala müsteşardı, bugün de dışarıdaydı, gökyüzü kuş kokuyordu. Ağaçlar miyavlıyordu. Bulutlar her zaman ki gibi yeşildi. Hilal tam mutluluğu yakalamışken Tansu korkudan altına sıçtı. Şimdi her yer bok kokuyordu. Tansu aslında temiz kızdı asla kokmazdı, fakat patlama sesi bağırsaklarını dehşete düşürmüştü. Blomp diye bağırmışlardı. Zübonk diye patlamıştı bomba. Ne oldu dedi üçü birden. Kokuya alışan reseptörler ve Tansu’nun bıraktığı bok izleriyle gemiden indiler. Reis yanlarına koştu ve durun dedi. Durmadılar ileride PİŞİK bayraklarını gördüler, tarih 12 Ekim 2015ti. Ankarada patlayan bomba bizi yunanistanda sıçırtmıştı. PİŞİK bombayı Ankara’dan değil Yunanistandan patlatmıştı. Fakat bomba egzotikti ve Ankara’ya gitmek istemişti yoksa nasıl polislerin cirit attığı yerde böyle bir sıçırtma olabilirdi? Ekip işiydi besbelli, PİŞİK ekibi iş başındaydı fakat ortada Sır Perdesi programı yoktu. TV8 neredeydi? Ya fox? Fatih Mandalina vardı yalnızca, ve boğum boğum öfke atıyordu insanların kafasına. Bir tutam öfke alıp Mandalina’nın yanına geçen üç türk, Neden buradayız dedi. Fatih kurtulduk burası kurtuluş adası dedi. Hayır, dedi Yiğit burası Yunanistan. Fatih küfretti ahlaksızlar dedi koşarak gemiye döndü. Aslında Reisi bıçaklayıp gemiyi kaçırabilirdi ama yapmadı. Ton balığı yedi. Tansunun bok izlerini takip eden küçük PİŞİK üyesi vallahi istemeden oldu derken, tansu çocuğa uçan tekmeyle cevap veriyordu. O esnada helikopterler etrafını sardı, yukardan inen spidermanler hepsini toplayıp Konya’ya götürdü. Bir bomba gibi stadın içine atıldılar. Potur potur bayır aşağı yuvarlanacaklarını hayal ediyorlardı fakat stad düzdü, yuvarlanamamışlardı. Hilal birden kalkın diye bağırdı ben müsteşarım şeref locasına çıkarbilir, orada bugünü geçirip ertesi gün eve dönebiliriz dedi. Diğer iki türk kokusu bunu onayladı, fakat bok kokusundan dolayı vazgeçtiler. Tansu ne oalcak ki orası da bok kokuyordur dedi. Diğer ikisi onaylayıp şeref locasına yöneldi. Üçü birden şeref locasına çıkarken gün bitiyordu. Karanlık ortaya çıkmıştı. Karanlık ortaya çıkınca şeref locasını bastılar. Ellerinde meşalalerle gelen halk, gidin buradan dedi, kömür ve bok kokuyorsunuz ayrıca fazla türksünüz. Onlarda kalktı, türk, kürt, Fransız, alman, hepsi arkalarındaydı. O korkuyla bacaklarına felç inen Yiğit otostop çekelim koşamam dedi. Ta konyadan İstanbul’a otostop ile 6 ayda geldiler. Çünkü kimse durmuyordu. Yaklaşık 6 ay yolda beklemişler son bir günde ise varmışlardı. Ama bu hayattı, önemli değildi. Sonuçta emekliliğe giderek yaklaşıyorlardı. Ayrıca asgari ücret artmış, enflasyon tavan yapmıştı. Tüm müthişlikler içinde oralarına buralarına kömür sürüp sürdürülebilir hayatlarını sürdürmeye devam edeceklerdi. Yaşasındı İstanbul, yaşasındı...