MELAİKE OTELİ
Saçının telleri gönlümde çengel
Ya çağır ben geleyim ya bana sen gel
Son günlerde nedense bu şarkıyı dinlemek başka zevk veriyordu bana. Çevremdekiler son günlerde aklı gelip gidiyor diye fısıldıyorlardı. Bazen kendimde tuhaflıklar olduğunu hissediyordum.Kocamın öldüğünü bile unutuyordum. Onu evin başka odasında ya da banyoda bulacağını zannediyor bulamayınca da yeis içinde dönüyordum sallanan koltuğuma. Kimseye söz etmiyordum
hareketlerimden anlamışlardı demek. Onlar da belli etmemeye çalışıyorlardı..
Yine başladım ,”ya çağır geleyim ya bana sen gel”.
Anne bıkmadın mı bu şarkıdan dedi küçük kızı. Son günlerde babasının annesini yanına çağırdığına hükmedip ,ürperiyordu.
Akşamdan kimseye haber vermedim. Sadece bir arkadaşıma gideceğim merak etmeyin diye bir not bıraktım komodinin üstüne. Bir de gerekirse diye telefon numarası yazdım.
Yola çıktığımda son gittiğimiz yerdedir mutlaka diyordum.
Taksiden inerken hava o günkü gibi soğuktu. Paranın üstünü beklerken bir yandan da çevreye bakıyordum. Ağaçlar biraz daha büyümüştü, kasım patları sert rüzgara dayanamamış renklerini kaybetmişlerdi. Kimi dallarında bir iki solgun çiçek kalmıştı. Kapıya kadar uzanan kamer-iyeye yaklaşınca,belime bir kol dolanmış gibi geldi..
Lobide birkaç adım attım.
Tavandan sarkan avizeler, yılbaşı için yapılan süslemelerin daha renkli görünmesini sağlıyordu. Resepsiyonda ki sarışın kızla bakıştık. İki kişilik bir oda istiyorum ve mümkünse 202 numaralı oda olsun lütfen ,deyince kız orası çift kişilik gelecek mi var efendim ?dedi. Gözlerim doldu. Kimse gelmeyecek ama ben odayı istiyorum deyince ,kız oda anahtarını uzattı.
Resepsiyondaki kız çaktırmadan bana bakıyordu. Deve tüyü paltom , başımdaki bere ,parmaklarımda birkaç yüzük,kocaman kırmızı rugan çantası olan bu yaşlı kadın ona garip görünmüş olmalıydı. Beli bükülmüş, elleri titriyor ama maşallah bakımlı der gibi ,gülümsüyordu.
Odaya çıktım, yine belime dolanan kolu hissettim. Paltomu astım askıya. Üzerimdekilerle uzandım yatağa .Burnuma yağmur sonrası toprak kokusu geldi. O’nun kokusu hiç gitmedi burnumdan ama burada daha yoğun hissettim .
Yıllar evvel buraya geldiğimizde, sen pencereye burnunu dayamış açık havuza bakıyorken dönüp,----“girelim istersen “dedin.
-Deli olma,hava buz gibi dedim . Hem mayo var mı ki ?-
- Olsun öylece anadan üryan gireriz deyince, gülüştük.
Başka bir zamandaki , görüntüyü hatırlayıp , epey anı biriktirdiğimizin farkına vardık. Hayat yaşanan anılar toplamı değil midir zaten dedim.. Yaşanamayanları yok saydığımızdan ,genciz galiba yaşıtlarımıza göre.
Baksana birimiz 55 diğerimiz 56 yaşındayız ve aşık olduk.
Nasılsa sona yaklaştık diye değil. Görür görmez . Nasıl da kesilmişti ayaklarımız yerden. Birbirimize belli etmeye utandığımız heyecanımız yüzümüze vurmuştu. İlk gençlik çağımızdaki gibi .
Derin bir iç geçirdim eskisi gibi değilim ihtiyarladım. Ne yay gibi kaşlarım kaldı ne de güneşe benzettiğin gülüşüm. Umursamıyorum desem de, sana yaşlı görünmek istemiyorum .
Hep söylerdin ölünce çabuk gel arkamdan diye. Geldiğinde seni görebilmem için parmağını kaldır emi diye de eklerdin.. Parmağımı uzun süre havada tutamam bak ona göre. Gerçi sen beni unutmuş olmalısın artık kaç yıl oldu.
Son görüşmemizde “Ben B……şehrindeyim gelip beni alır mısın?” demiştim de, ben otobüsten inerken kollarını açarak beni kucaklamıştın ya, çok mutlu olmuştum ben. Bana sarılıp “seni bir daha göremeyeceğim zannediyordum “demiştin. Ben de burnumu gömmüştüm göğsüne , koklamıştım hasretle.
Paltolarımızı çıkartıp uzanmıştık yatağa. Sarılmıştık. Yüzüne dokunmuştum ilk kez görüyor gibi. Burnunun ucuna bir öpücük kondurmuştum .Hayretle bu kez burnunu çekmedin demiş, sevinmiştim.
Şöyle geri çekilip “seni şişmanlamış bulacağımı umut ediyordum, otobüsün kapısında tanıdık gelen güzel kadının sen olduğuna inanamadım bir süre” dedin.Gülüştük.
Yemeğe indik .
Kendimi sıcacık bir buket gibi masanın sol köşesine yerleştirdim. Nerede olursak olalım ben senin yanında hep rahattım. Sen biraz tedirgin olsan da …Sahi sen neden tedirgindin. Benden değil mi. Okumuş olmamın verdiği havamdan. Geçen gün kardeşine de “ öyle cümleler kuruyor ki ben anlayamıyorum bazen, üzülüyorum “ demiştin ya İnsanın elinde olmuyor ki bu.
Bence iki insanın ayakları birbirini seviyorsa başka hiçbir şeyin önemi yok. Gerisi teferruat.
Gel kahvelerimizi lobide içelim dedin. Lobiye yöneldik.
Lobinin yapısı insana ferahlık duygusu veriyordu. Eski han mimarisi tarzında yapılmıştı. Ortasında boş bir alan , çepeçevre beş kattan oluşan oda kapılarının açıldığı balkonlar vardı. Her katın balkonundan aşağı çiçekler sarkmaktaydı.Duvarlarda reprodüksiyon resimler. Bana mı güzel gelmişti. Yoksa gerçekten güzel miydiler…
İnsan sevdiğinin yanında olunca dünya güzel görünüyor .
Bazen programsız yapılan şeyler daha güzel oluyor dedin,bu günkü buluşmamızı kast ederek. Başımı salladım. Yüzümüzde dingin bir mutluluk parıltısı vardı. Duvarların içine yerleştirilmiş hoparlörlerden hafif bir bir müzik yükseliyordu. Biz ömür tazeliyor gibiydik…….
Müziği bölen bir tıkırtı duydum. Bilirsin kulaklarım ve burnum keskindir.
Kapı çalıyordu. Kapıyı açtım, heyecanla. Baktım sen değilsin,komi.
- Telefona cevap vermediniz, yemek saati geçiyor haber vermeye geldim dedi kapıdaki çocuk.
-Teşekkür ederim dedim.
Üç adımlık odanın her yerine, banyoya hatta balkona bile baktım seni bulacağımı ümit ederek.
Yoktun.
Olamazdın ki.
Çünkü beş yıl evvel , burada görüştükten sonra dönüş yolunda bir kamyon seni benden aldı.
Aldı…..içim o günden beri hep acıdı. Hani rahat döşeğinde olsa alışırdım. Hasta derdim, acı çekmesin derdim. Ama en tatlı yerinde, daha birkaç saat evvel elinin sıcaklığı bende iken. Olmadı. Beni sensiz bırakıp gitmen olmadı. Oyun bozanlık ettin.
Bir yıl arayla ölecektik. Ben arkandan gelecektim , sen adımı söyleyecektin, ben parmak kaldıracaktım ……niye tutmadın ahdimizi. Bak ben kaç yıldır yaşıyorum, Allah bilir sen beni unutmuşsundur. Ya geldiğimde seni tanımıyorum dersen, ben ne yaparım.
Bana aşağı in diyorlar ikidir.
Yiyecek halim yok ama .
Yine de ineyim.
Yemek salonuna inince bakındım sağa sola sanki benden önce gelecekmişsin de masaya oturmuşsun gibi. Ama senin gibi
geniş omuzlu bir erkek yoktu salonda. Ya göbekli ya da gençtiler.
Yemeklerin başına gittim. Gözyaşlarım aman vermiyor. İçim içime sığmıyor. Garson çocuk elimin titremesine yordu ağlamamı , “ siz oturun ben istediğinizi getireyim “dedi
Çocuğa nasıl diyeyim seni istediğimi. Kokusunu istiyorum desem ……..olmaz değil mi ? Beni bırakıp gitti, Onun yanına gitmek istiyorum de….s……m.
Su, su verin . su lütfen suuuuu!
Elim boşta kalıyor.
Düşüyorum dibe doğru , Bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor.
Biri bağırıyor kadın fenalaştı. Koşma sesleri adımlar. Adımlar….hızlı hızlı…. Sesler uzaklaşıyor.
Yuvarlanıyorum bir burgacın içinde. Tutun beni desem de nafile. “teyze !teyze! T e y z e eee”
YORUMLAR
Sade, etkili anlatımıyla çok hüzünlü bir öykü olmuş. Kahramanın çevreyle ilişkisi, kendisiyle iletişimi güzel verilmiş.
Kaleminize sağlık.
Sağlıcakla kalın,
mymartin
Acıklı bir hikaye güzel bir anlatımla birleşince okumaya doyum olmuyor. Beğeniyle okudum.
tebrik ederim.