- 939 Okunma
- 8 Yorum
- 3 Beğeni
KAHROLASICA KÖY ENSTİTÜLERİ(!) - KAHROLASICA İMAM HATİPLER(!) -2-
1935 yılına gelindiğinde ülke nüfusunun yüzde sekseninin yaşadığı köylerde okul sayısı yok denilecek kadar azdır. Bu okullara kentlerden bulunup gönderilen az sayıda öğretmen de, köylerde tutunamamakta ve başarılı olamamaktadır. Yani köylere gönderilen her öğretmen Reşat Nuri’nin Çalıkuşu Feride’si olamamaktadır çünkü köylü ile aralarında oldukça önemli bir kültür farklılığı olduğu gibi o insanların dillerinden bile anlamamaktadırlar. Öte taraftan köylünün tek derdi sadece okuma yazma bilmemek ve mektep değildir. Bir taraftan salgın hastalıklar, öte taraftan tek geçim kaynakları olan tarımı oldukça ilkel araç ve metotlarla sürdürüyor olmaları daha da önemli sorunlarıdır.
O halde?
O halde bu sorunu yine köyün içinden çıkan, onların dilini anlayacak ve yetiştiği zaman o köylerde kalıp o köylüye hizmet götürecek olan köy çocuklarıyla çözmek gerekir.
Kendisi de bir köylü çocuğu olan eğitimci İsmail Hakkı Tonguç bu işte bu fikrin hem babası hem de uygulayıcısı olur. Gerek dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, gerekse ondan sonra gelen Bakan Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç’un bu fikrine ve girişimlerine dört elle sarılırlar.
İsmail hakkı Tonguç ileride Köy Enstitüleri olarak anılacak olan girişimlerinin amacını şu şekilde izah eder:
"Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir... "Köylüyü, köyden başlayarak ta Kamutay’a [TBMM] varıncaya kadar, devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflardan başka bir şart aramaksızın iştirak ettirmek, bu suretle devlet işlerini, realiteden kuvvet alan elemanlarla besleyerek memleketin hakiki bünyesine uygun bir şekle getirmek... köylü vatandaşlarda... Cumhuriyet vatandaşlığı şuurunu, aksiyon haline gelebilecek şekilde uyandırmak lâzımdır..."
1935 yılında bakan Saffet Arıkan tarafından İlk Öğretim Genel Müdürlüğüne getirilen İsmail hakkı Tonguç kolları sıvar.
İsmail Hakkı Tonguç önce yirmi yıllık bir plan taslağı hazırlar.Bu plana göre 1954 yılına kadar öğretmen, koruyucu, tarım teknisyeni ve sağlık hizmeti ulaşmamış köy kalmayacaktır.Lakin bu planı hayata geçirmek hiç de kolay değildir çünkü öncelikle açılacak enstitülere okur yazar köy çocuğu bulmak neredeyse imkansızdır.
İsmail Hakkı Tonguç, klasik eğitimcilerin direnişlerine karşın ilk olarak askerliğini yapmış okur yazar gençlerden seçtiği bir grubu, "eğitmen" sanıyla köylerde "geçici öğretmen" olarak görevlendirmek amacıyla, 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde dört aylık bir kurs açmıştır. Bu kursları tamamlayarak Ankara köylerinde görevlendirilen ilk seksen dört eğitmen son derece başarılı olmuş ve eğitmen kursları kısa süre içinde ülkenin başka yerlerinde de açılarak çoğaltılmıştır.
Eğitmen adayları, açılacak Köy Enstitülerinin ilk binalarını da yapmışlardır. Kendi köylerine giden eğitmenler, topladıkları çocukları üç yıl okutup mezun ederek yenilerini almak, köyde çıkan sağlık sorunlarını kaymakamlığa iletmek, köylüye modern tarım tekniklerini öğretmek, akşam okulları ile yetişkinlere okuma-yazma, hesap ve yurttaşlık öğretmekle de yükümlü tutulmuşlardı.
Bu ilk uygulamadan olumlu sonuç alınınca, 11 Haziran 1937’de çıkartılan "Köy Eğitmenleri Kanunu" ile eğitmenliğe yasal işlerlik kazandırılmıştır. Bu yasaya dayanılarak Çifteler (Eskişehir), Kızılçullu (İzmir) ve Karaağaç’ta (Edirne) birer eğitmen kursu açılmış ve ertesi yıl bunlara üç yeni kurs daha eklenmiştir.
Fakat zamanla eğitmen kursları ile köylerde ilkokul düzeyinde bir öğretimin sürdürülemeyeceği düşünülerek 3704 sayılı yasa ile "Köy Öğretmen Okulları"nın açılması öngörülmüştür. Nitekim köy enstitülerine temel oluşturan başta Kızılçullu, Çifteler ve Gölköy Eğitmen Kurslarının, Köy Öğretmen Okulu’na dönüştürüldüğü görülecektir.
Atatürk’ün 1938 de ölümünden sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü de bu faaliyetleri desteklemiştir tıpkı Atatürk gibi.
Bakan Saffet Arıkan’ın rahatsızlığı nedeniyle bakanlıktan çekilmesi üzerine yerine gelen Hasan Âli Yücel de İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte oldukça uyumlu bir şekilde çalışmaları sürdürmüştür.
17-29 Temmuz 1939 Birinci Maarif (Eğitim) Şûrası’nda henüz adı konmayan Köy Enstitüleri konusu her yönüyle tartışılmaya açılmıştır. Ancak köylünün eğitiminde yalnızca köylüye okuma-yazma öğreten bir öğretmenin yeterli olmayacağı, köy öğretmeni yetiştirecek kurumların çok yönlü eleman yetiştirmesi gerektiğine karar verilerek, yeni açılacak kurumlara "Köy Enstitüsü" adının verilmesi uygun bulunmuştur.
Köy Enstitülerinin kurulmasına ilişkin yasa tasarısı, 17 Nisan 1940’da TBMM’ne sunulmuş ve komisyonun önerisi üzerine ivedilikle görüşülmesine başlanmıştır. Tasarının uzun bir gerekçesi vardır. Ama en önemli gerekçe şudur: ‘’40.000 köyden ancak 4959’unda öğretmen ve 4.000’inde eğitmen vardır. 31.000 köyümüz okulsuzdur. Şimdiye kadar köylere hep büyük şehirlerde kurulmuş olan öğretmen okullarında yetiştirdiğimiz şehirli gençleri yolladık. Bu kuruluşlardan yetişen öğretmenlerimizin köy koşullarına gereği gibi uymadıkları görülmüştür. Geleceğin köy öğretmenlerini, görecekleri hizmetin gereklerine daha uygun şekil ve koşullar altında yetiştirmek zorunda bulunmaktayız. Bu nedenle köye öğretmen yetiştirmek zaruridir.’’
" Yasanın birinci maddesinde "Köy Öğretmeni ve diğer köy meslekleri erbabını yetiştirmek üzere Maarif Vekilliğince Köy Enstitüleri açılacağı" hükme bağlanmaktadır.
Yasaya göre, beş sınıflı köy okulunu bitiren sağlıklı ve yetenekli çocuklar seçilecek ve okullara kabul edileceklerdir.
Bu okulları (enstitüleri) bitirip görevlerine atananların mecburi hizmet yılları yirmi yıldır.
Mezunlar altı yıl sürecince 20 TL. maaş alacaklar ve bu maaş altıncı yıl sonunda 30 TL. ve on beşinci yıl sonunda da 40 TL.’na yükseltilecektir.
Öğretmenlere göreve başladıklarında bir kereye mahsus olmak üzere 60 TL. sermaye, tarım araç ve gereçleri ile ailesiyle geçimine yetecek arazinin devletçe verilmesi öngörülmektedir.
Kanun maddesinde de açıkça görüleceği üzere, Enstitüler adeta birer tarım işletmesi biçiminde donatılıyorlardı.
İşin en ilginç tarafı nedir biliyor musunuz değerli okurlar? Kendilerinden hem öğretmen, hem ziraat teknisyeni, hem sağlık memuru hem de usta, işçi hatta amele olmaları beklenen Köy Enstitüsü öğretmenleri için düşünülen maaş 20 lira iken daha 1938 yılında göreve yeni başlayan ama Köy Enstitüsü çıkışlı olmayan bir öğretmenin maaşı 50 Tl dir. Yani Köylerde o ağır şartlarda görev yapacak olan öğretmen 20 Tl maaşla işe başlarken şehirlerdeki öğretmenler 50 Tl maaşla çoktan işe başlamışlardır bile. Milletin Efendisi köylü resmen kazıklanmaktadır vesselam. Atatürk’ün ‘’ Bir milletvekilinin maaşı bir öğretmen maaşından fazla olmasın’’ sözü Köy Enstitüsü mezunu olacak bir öğretmen için kesinlikle geçerli değildir çünkü onlar, bırakın bir millet vekilini, muadilleri olan diğer öğretmenlerin yarısı kadar bile maaş alamayacaklardır. Alamamışlardır da Ama köyde yaşadıklarrı takdirde hayatları boyunca aylık 20 Tl yi rüyalarında bile göremeyecek olan köy çocukları da razıydı, onları diğerlerinin yarısından aşağı maaşla, çok daha fazla göreve göre koşanlar da. Neticede alan da razı veren de razıydı...
Yasa tasarısının TBMM’de görüşülmesi sırasında Kâzım Karabekir, enstitülere yalnızca köy çocuklarının alınmasının ülkede kentli-köylü ayırımını doğuracağını öne sürerek, tasarıyı şu sözlerle şiddetle eleştirmiştir: " ...Parti programında sınıf ayırımı yok diyoruz ama onu elimizle yaratıyoruz... Biz şehir ve köy çocuklarını birbirleriyle kaynaştıracak yerde bir safiyeti fikriye ile ayırırsak sonra acaba bu köylere başka taraflardan yapılacak telkinlerle günün birinde biz bu şehirlilerin karşısında başka fikirlerle onları mücehhez bulmaz mıyız?"
17 Kasım 1924 de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kuran Kazım Karabekir, bu siyasi partinin Şeyh Sait İsyanı ile ilişkilendirilmesi ve kapatılması sebebiyle oldukça sıkıntılar yaşamış, daha sonra İzmir’de Atatürk’e suikast girişim olayı sebebiyle - kelimemin tam anlamıyla- ipten dönmüş olmasına rağmen Köy Enstitüleri yasa tasarısı görüşülürken CHP Milletvekilidir ama CHP içindeki ‘’ Muhalif kanat’’ denen kanadı temsil etmektedir.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ise, Kazım Karabekir’in eleştirisine şöyle karşılık vermiştir: "Köy ilkokullarından gelen çocukları şu veya bu şekilde tereddüde mahal vermeksizin imtihan ederek, karakterlerini yoklayarak ve bedeni kabiliyetlerine bakarak seçip enstitülere alacağız... Bizim arzumuz köyün içerisinde bilgili, sıhhatli, memleketine bağlı ve müstahsil vatandaş yetiştirmektir. Yoksa köylüyü bu arz ettiğim melekelerle teçhiz edip onları şehre akın eder vaziyete getirmek değildir... Mesele köylü çocuğunu hayat bakımından köylülük mahiyetini kaybetmeksizin yetiştirmektir. Bu davayı hiçbir zaman zayıflatmayalım diyorum."
TBMM’ndeki bu görüşmeler sırasında tasarıyı savunanların açıklamalarına karşın, enstitülerin kurulmasına kimi milletvekillerinin içten karşı oldukları oylama sırasında belli olmuştur. 17 Nisan 1940 günü yapılan son oylamada 426 milletvekilinden 148’i oylamaya katılmamış ve tasarı 278 oyla kabul edilerek yasalaşmıştır. Tasarıya oy vermeyen milletvekilleri arasında Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü de vardı. Gerekçeleri ise Kâzım Karabekir’in de dile getirdiği gibi, bu yasa ile köy-kent ayırımı yaratılacağı ya da yeni bir toplumsal sınıfın ortaya çıkabileceği kuşkusu hakim olmuştu. Ancak Milli Şefe karşı cephe almamak için oylamaya katılmamışlardı.
3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’nda, "Köy Öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazi bulunan yerlerde Maarif Vekilliği’nce [MEB] Köy Enstitüleri açılır." ibaresi yer almaktadır. Bu yasa hükmüne göre enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı olmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler gibi meslek elemanları yetiştirmekti. ’.
Köy Enstitüleri Kanunu’nun 17 Nisan 1940 tarihli Cumhuriyet gazetesinde halka şöyle duyurulduğu görülmektedir. "Köy Enstitüleri teşkili hakkındaki kanun layihası son şeklini aldı. Layihaya göre köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabı yetiştirmek üzere ziraat arazisine elverişli bulunan yerlerde Köy Enstitüleri açılacaktır.’’
Peki bu köy Enstitüleri nerelerde açıldı?
Adları ve açıldıkları yıllarla sıralayalım:
1939 yılında açılanlar:
1- Çifeler-Eskişehir
2-Gölköy-Kastamonu
3-Kepirtepe-Kırklaraeli
4-Kızılçullu-İzmir
1940 Yılında açılanlar:
1-Akçadağ-Malatya
2-Akpınar/Ladik-Samsun
3-Aksu-Antalya
4-Arifiye-Sakarya
5-Beşikdüzü-Trabzon
6-Cilavuz-Kars
7-Düziçi-Adana
8-Gönen-Isparta
9-Pazarören-Kayseri
10-Savaştepe-Balıkesir.
1941 Yılında açılanlar:
1- Hasanoğlan-Ankara
2-İvriz-Konya
3-Pamukpınar-Sıvas
1942 Yılında açılan:
1-Pulur-Erzurum
1944 Yılında Açılanlar:
1- Dicle-Diyarbakır
2- Ortaklar-Aydın
1948 Yılında açılan:
1- Erciş-Van
Not: 1939 da açılanlar daha önce de belirttiğim gibi eğitmen kursları ,köy öğretmen okulları olup daha sonra Köy Enstitilerine dönüştürülmüştür.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinden 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti. Evet…Bu gün hâla tartıştığımız şey 14 senede toplam 21 Köy Enstitüsünden yetişen toplam 17.251 Öğretmendir. Ve tabii ki onların yetiştirdikleri öğrenciler…
Hasan Âli Yücel’in Bakan olduğu 1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı.
Köy enstitülerinde nasıl bir eğitim vardı? Ne gibi dersler görüyorlardı? Her şey güllük gülistanlık mıydı? Kapatılmasını isteyenler niçin kapatılmasını istiyorlardı? Savunanlar neden savunuyorlardı gelecek bölümlerde inşallah.
YORUMLAR
Emeğinize sağılık Sayın Biberoğlları ' bilğili ve ilgili olamak için sık sık gelmek gerek :) aydınlatıcı sayfanıza fırsat buldukça gelemye okumaya gayret ediyorum yazdıklarınızı ; teşekkür ve selamlarım ile efendim. muhabbetle ..!!
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Köy Enstitülerinin lerinin kaldırılmaları bu millete atılan en büyük kazıktır.
Yazık edildi. Şimdi köylü ne hayvan beslemeyi ne toprağı ekmeyi ne de ağacı dikmeyi bile bilmiyor.
Tek bildiği şehirli ye özenmek, şehirli gibi yaşamaya çalışmak , şehire göç etmek.
Köyün her türlü imkanını yok edip onlara hiç bir avantaj da sağlamazsanız, buğdayınızı ,tohumunuzu , samanınızı ,etinizi döviz vererek alır, aç sefil gezersiniz.
Konuya el attığın için teşekkürler kardeşim.
sami biberoğulları
Ben elimden geldiği kadar lehinde ve aleyhinde söylenenleri topluca ele alarak Köy enstitülerinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bundan sonrası elbette siz değerli okuyucuların takdiridir.
Selam ve sevgilerimle.
İlginç bir konu.
Bizim Beşikdüzü,
Trabzon'un en kültürlü ilçesidir.
Bu seçimde AKP belediyeyi kazandı ama,
geleneksel CHP lidir ilçe.
Sebebi budur işte.
Orada açılan okul.
sami biberoğulları
Yazımın sonuna sakladığım bir husus vardı: Köy Enstitüleri aslında kapanmadı.Önce Öğretmen okulları olarak, daha sonra Eğitim Enstitüleri olarak ve günümüzde eğitim fakülteleri olarak devam ettiler. Tek fark: Şimdi artık o okullara yurdun neresinden olursa olsun puanını tutturanlar giriyor ve sadece ve sadece öğretmen olarak yetişiyorlar. Ziraatçı, sağlıkçı, inşaat mühendisi, veteriner, tüm bunlar ayı okullarda yetişiyor artık.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam, yazıya tarafsiz gözle bakarsak şehirli- köylü diye ayırmak ayrimci gibi duruyor.
O günün şartlari ile bakarsak, tarım ilkel şartlarda yapilıyor, köylerde sağlik ocagı olmadığindan bir enjeksiyonu yaptıracak kimse yok, hayvanlarin her hastalığını bilen yok.
Daha önemlisi, paranin nasıl bir şey olduğunu bilmeyen gençler birden bire ayda 20tl kazanacak. Şehirdekilerden çok az olduğu doğru ama bu para köylü için büyük para.
Harman sonunda ihtiyacindan, tohumundan arta kalırsa satıp yağ, tuz alacak köylü. Modern tarım olmadiği için gelir de yoktu.
Şimdi gerekli mi diye sorarsan çok da gerekli değil. Şehirde ne varsa köyde de var.
Paylaşım için tesekkürler, selamlar.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Sağ olasın var olasın. Tamamına yorum yazmak bence de daha doğru olur ama en azından tek kelime ''Okudum '' Yazsanız o bile benim için yeter. Bilemiyorum kim okudu, kim okumadı. Az yorum görünce de üzülüyorum emekler boşa mı gidiyor diye.
Selam ve sevgilerimle.
Ellerine sağlık hocam, sıkıştıkça tekrar tekrar okuyacağımız titiz bir çalışma yapmıışsınız.
Tebrikler.
Selamlar.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Rahmetli babam da köy enstitüsünde okumuş,anlatırdı bazen tatlı tatlı o yılları,hatıralarını.Ben öğretmen olduktan sonra anladım anlattığı bir çok şeyin ne anlama geldiğini ve ne değerli olduğunu.
Yazınızın devamını özellikle kapatılmasıyla ilgili kısmını merakla bekliyorum Hocam.
sami biberoğulları
Köy enstitülerinde okumadım elbette ama yatılı bir okulda, pansiyonu olan imam-hatip liselerinde öğretmenlik yaptım. O yüzden de köy enstitülerinde yaşananları az çok anlayabiliyorum. Nitekim benim bazı anılarım da karşılaştırılmalı olarak yer alacak diğer bölümlerde.
Selam ve sevgilerimle.