TACİKİSTAN DENİLİNCE (Seyehatname)
TACİKİSTAN DENİLİNCE
Ard arda sıralanmış dağlara karlar yağmış yine
Güneş bulutların arkasına saklanmış düşlerimiz gibi.
İşyerinde harıl harıl çalışırken cep telefonum çaldı. Konuşurken ağzından cümleciklerin gülerek döküldüğü bir güzel insan hepimizin tanıdığı Hüseyin Oruç telefonda Kurban Organizasyonunda gideceğim yeri Tacikistan deyince zihnimin bir yerlerinde bir takım simgeler canlandı ve dudaklarıma tatlı bir tebessüm iniverdi. Hemen başkent Duşanbe aklıma geldi. Sonra Buhara, Semerkand ve eski dostum Halit.
İlk defa Kurban bayramını sevdiklerimden ve ailemden ayrı geçirecektim. Her ayrılış bir hüzündür aslında, hayret bu ayrılışta bir gariplik var gibi; sanki hüznün yerini bir tatlı vuslat heyecanı sarmış bedenimi, içimdeki meleki bir ses İbrahimin yoluna gidiyorsun mübarek olsun telkini tatlı huzuruyla çimdikledi içimi…
Zaman geçtikçe Tacikistana gideceğimiz tarih yaklaştıkça heyecanım bir kat daha artmaya başlamıştı. Nihayet ilk defa tanıştığım ama sanki yıllardır tanıdık gibi gelen yol arkadaşım Muhammed Salih Bulga kardeşim ve Türkiyede eğitim gören ve SADER çalışmalarına katıldığını öğrendiğim, bizlere mihmandarlık yapacak Tacik Muhammed Şerifle beraber yola koyulduk.
Ey bakışımıza bahşedilmiş mucize, bedenimize hediye edilmiş Cennet kokusu,
Ey nefesimize serpiştirilmiş bi yudum taze hayat, yolu yolumuz olan güzel insanlar.
Türkiye ile 3 saat farkı olduğunu öğrendiğimiz Duşanbeye, uçağımız Tacikistan saatiyle saat 05.10 da inmiş oldu. Zihnimde az da olsa giderken canlandırdığım Tacikistan Silüeti Havaalanına iner inmez beni doğrular gibi bakıyordu sanki. Aslında zihnimdeki Tacikistan şimdi tam karşımda ve beni izliyordu keskin ve emin bakışlarla…
Havaalanında vize verilecek diye vize almamamız sebebiyle 3 saat gibi garip ve sıkıcı bir bekleyişten sonra bizi karşılamaya gelen İHH Partner kuruluşu İhlas Cemiyeti Başkanı Şahin Nazrallah ile İslam Kalkınma Partisi Başkan Yardımcısı Seyid Ömer in kardeşçe samimi ve sıcak karşılamaları havaalanındaki çektiğimiz sıkıntıları bir nebze hafifletmişti.
Havaalanından bize ayrılan daireye gelene kadar Duşanbe caddelerindeki geniş yollar ve çok eski bina silüetleri bizleri çok şaşırtmamıştı. Kominizmin vermiş olduğu o şehir kültürü sanki Duşanbenin iliklerine kadar sızdığını görüyor ve iç geçiriyorduk Müslümanlar olarak ahvali şeraitimize.
Sabah namazını kıldıktan sonra penceremizden sızan sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yorgunluğun vermiş olduğu ağırlıkla yataklarımıza kıvrılı vermiştik bile.
Saat 12 de dünyanın bir başka ülkesinde uyumanın hafifliğiyle yataklarımızdan kalktık ve İHH nın bir başka partner kuruluşu Ali Hamadani Hayır Cemiyeti merkezine gittik. Orada yapılacak Kurban çalışması ve Yetimler çalışmasıyla ilgili bilgi alışverişinde bulunduk. Toplantımıza Kilometrelerce uzaktan yine bizim gibi Kurban çalışmasında bulunmak için Almanya Milli Görüşten gelen gönül erleride katılmışlardı. Tacikistanda kalacağımız süre içinde saat saat program yapılmıştı ve yarınki programın heyecanı sarıvermişti tüm bedenimizi…
Kapatın kapıları. Kapatın, evimize dünya girmesin. İçeri yalanlar girmesin.
İhtiraslar, oyunlar, ihanetler,yalancıkdan maskeler girmesin buraya.
Çünkü burada yalnızca aşk var ve burada sevda oturuyor.
Çünkü içerde Peygamberin varisleri var. Minik bedenler kocaman yürekler YETİMLER
Sabah saat 10 sularında Duşanbede İhlas Cemiyeti merkezinde daha önce planlanan şekilde Türkiyeli Müslümanların gönderdiği bir miktar parayla o minicik bedenlere hediyeler alınmıştı. Bir salonda toplandı o kocaman yürekler. Belliki imkansızlığın ve sahipsizliğin vermiş olduğu o mazlum ve çekingen bakışlar bir anda yerini hediyelerin dağıtılmasıyla sevince ve çocuksu gülüşlere bırakıyor. Şimdi çocuklar konuşuyordu temiz, saf, karşılıksız ve yürekten. Ya rabbi sana ne kadar şükretsek azdır. Aman Yarabbim sanki hayatta değiliz. Yüreğimize bir hafiflik gelip oturuyor. Bu sevinci yaşatmada bizi elçi kıldın. Dünyanın bir başka yerinden dünyanın bir başka yerindeki yetimlerin sevinmesine vesile olan o hayırseverlerin yardımlarını kabul et. Bizleri rahatlattığın gibi bu yetimlere yardım elini uzatanlarında gönüllerini rahat kıl. Gözyaşlarımız hem bizim hem onların günahlarına kefaret olur inşallah deyip okşuyoruz yetimlerin başlarını ve yanaklarını. Aynı gökyüzüne ayrı gözle bakan bir sevdanın en yalın hali bu hal. Yüreği Cennet kokan o çocukların sevinciyle bizlerin hüzünlü tebessümleri kucaklaşıveriyor hemen oracıkta. Şimdi sevme zamanı.. Şimdi kavuşma zamanı. Sen ve ben bir’iz..Sen ve ben hep biziz.. bir “ Elif “ miktarı huzur kaplıyor her bir yanımızı, yetim ceylanlara hediye edilenleri hediye ettirdiğin için sonsuz şükürler sanadır Ey Rabbimiz. Yetimleri tek tek uğurluyoruz aileleriyle birlikte. Sonra Öğle namazlarımızı eda ediyoruz. Tam ayrılacakken 4 yetimli bir hanım geliyor. Eşden dosttan haber almış Türkiyeden gelmişler Yetimlere hediyeler veriliyormuş diye. Bizimle görüşmek istiyor. Tacik hanım Eşinin 12 yıl önce iç savaşta şehit edildiğini ve 4 yetimi arkada bıraktığını söylüyor. Ama ne çare tüm hediyeleri dağıttığımızı ve hediyelerin kalmadığını söylüyoruz. Kadıncağız olsun diğer yetimleri sevindirdiniz ya o bile bize yeter kendi çocuklarım almış gibi sevindik deyince her bir çocuk için 50 şer dolar veriyoruz ve kadın göz yaşları içinde ayrılıyor ve anlıyoruz ki Yürek Yanmadıkça Göz Islanmıyor.
Hiçbir filiz kendi gölgesinden öte bir yerde ölümü tatmamıştır.
İnsanoğlu her zaman ben der de; Ne zaman âşık olur, işte o zaman sen demesini öğrenir.
Gönül huzuru içinde ayrılıyoruz Yetimlerin arasından ve bir başka ziyaret için yangın yerine dönmüş yüreklerimizle dalıyoruz Duşanbenin soğuk, titreten sokaklarına. Ziyaret edeceğimiz kişi İslam Kalkınma Partisi başkan yardımcısı Muhammed Şerif Himmetzade. Himmetzade hareket önderi olması sebebiyle 3 yıl önce yemeğine zehir katılmış ve 3 seneden beri yatağından dışarı çıkamıyor. Tacikistanda bir filiz olarak hareket önderliğini yapmış ve şimdi filizler yetiştiriyor. Kendisini gördüğünüz anda bile etkileniyorsunuz. Ziyaretine gittiğimizde İslam Kalkınma Partisi Başkanı Muhittin Kebiride bulunuyor. Her ikisiyle tanışıyoruz. Türkiyeden Müslümanların selamını iletiyoruz kendilerine ve çalışmalarımızla ilgili bilgi veriyoruz. Çok sıcak bir sohbete dönüşüyor konuşmalarımız ve Dünya Müslümanlarının genel durumuyla ilgili fikir alışverişinde bulunuyoruz ve anlıyoruz ki dert aynı dert. Tacik Müslümanlarının hasret dolu üşüyen yüreklerini, sıcacık şefkatiyle kucaklıyor Himmetzade. Gözlerindeki ve sözlerindeki ışığı, sanki her gün tekrarlanan bayram sabahlarının güzelliğine katıyor ziyaretçilerini. Bir an tıkanan hayatın içinde anlamını idrak edemediğimiz ama onsuz mevcudiyetimizi idame ettiremediğimiz nefesiyle bulunduğu yerden bile sevdayı nasıl kuşandığını hissettiriyor bedenen zayıflamış ama sevgi dolu gözleri ve sözleriyle,
Utanarak ve biraz da çekinerek Sağlık endişelerimizi dillendirerek kendilerini İstanbula davet ediyoruz. Tüm sağlık kontrollerini İstanbulda yaptıralım davetimizi, çok nazik ve kibar bir şekilde reddediyor,daha önce İranlı ve Türk doktorların kendisine baktıklarını ve ameliyat olursa yaşam tehlikesi bulunduğunu ifade ederek çalışmalarını bu şekilde yürüteceklerini söylüyor. Karşılıklı sevginin Leyla’larda Mecnun’larda kaldığını anlamak için karşılıksız sevgi yaşamak gerekiyormuş. Bir sevdaya tutulmanın delice bir aşkla bağlanmanın güzelliğini yaşamak için hazan mevsimine gelmek olduğunu bilmiyordum. Himmetzade de gördüm ve hissettim o bir kılavuz kitap.
Evet yaşadım gördüm öğrendim. Sevgi ve aşk sadece tek kişi tarafından yaşanabiliniyor. Aşkın karşılığı yok. Bazı insanlar sadece sevmeyi bilir,karşısındaki sever mi sevmez mi hiç düşünmeden sever. Hep bekler sevecek diye ve sonunda görür ki sizi kırmamak adına hatır için kendini zorlayarak karşılık verme çabasındadır. Oysa ki herkes duygularında özgürdür ve kimse kimseyi zorla sevemez. Kırgınlık olmaz aşkta. Seviyorsan, gerçekten aşkını yüreğinde hissediyorsan bırakacaksın sevgiliyi özgürce kanat çırpsın ve nerede kiminle mutluysa Tadına vararak yaşasın.. orada öğrendim aslında Aşk yalnızlığı kabullenmektir...
İyi insan gecenin zifiri koyuluğunda, gözünü karanlığa dikip bakmaz,
O gökyüzünde yıldız arar , taki yol bulana yol gösterene kadar, ve artık o bir yıldızdır.
Bugün Arefe. Programımıza göre bu gün Tacikistanda bulunan Konsolosluk ve Sivil Toplum Kuruluşlarını ziyaret var. Ziyaretlerimizi gerçekleştirmek için randevular alınıyor ve görüşmelere gidip İHH nın 111 ülkede yaptığı Kurban çalışmasını, Yetimler çalışmasını ve diğer çalışmalarını anlatıyoruz. Şaşırıyorlar. Türkiyeden 111 ülkeye İnsani Yardım. Tacik Müslümanlarının Takdir ve dualarını alıyoruz. Bir gün önce Himmetzadenin evinde görüştüğümüz İslam Kalkınma Partisi Başkanı Sn Kebirinin daveti üzerine kalabalık bir davetlilerle Kebirinin evinde buluşuyoruz. Tatlı sıcak bir sohbet esnasında Kebiri bugün sabah kendisini, dün hediye verdiğimiz 4 çocuklu bir hanımın aradığını kendilerini o kapıdan boş çıkarmadığımız ve 12 yıldır ilk defa çocuklara bir yerden ve onunda Türkiyeli Müslümanlardan hediye aldığını sabaha kadar ağlayarak dua ettiğini söyleyince zaten günlerden beri buğulanan yüreklerimiz oracıkta yığılıveriyor. Bir alimin dediği gibi “İnanç, göremediklerinize inanmaktır; bu inancın ödülü ise inandıklarımızı görmektir...” Orada hissediyorsunuz İslamın kardeşlik dini olduğunu, görüyorsunuz kardeşliği ve anlamını. Gecenin ilerleyen saatlerinde Kebiriye bir telefon geliyor. Tacik hükümet yetkililerinden. Telefondaki ses Parti merkezlerinin altındaki Camide namazı yasakladıklarını ve namaza müsaade edilmeyeceğini söyleyince Sn Kebiri bir lidere yakışan bir vakar ve metanetle kendilerinin ve Tacik Müslümanlarının sabah orada olacaklarını ve her şekilde orada namaz kılınacağını ifade ederek telefonu kapatıyor. Sık sık yaşanan bu baskılar Kebiri ve arkadaşlarının morallerini hiç bozmamış, şen şakrak bir şekilde helalleşerek ve yarın namazda buluşmak üzere ayrılıyoruz.
Bu Kurban Yoksula derman Yeryüzüne bayram olsun,
Dünya Müslümanlarının Kurban Bayramı Mübarek olsun.
Bu gün bayram. Gece ben rahatsızlanıyorum. Çok istememe rağmen Mescide gidemiyorum. Yol arkadaşım ve Milli görüşten gelen arkadaşlar Mescide gidiyorlar ve bayram namazlarını eda ediyorlar. Arkadaşlar döndüklerinde bir problem olmadığını öğrenince rahatlıyorum. Daha önce planlanan şekilde kurban kesilen bölgeleri ziyaret ederek yerinde tesbitlerde bulunuyoruz. Tacikistanda 4 bölgede kurbanlar kesilerek ihtiyaç sahiplerine teker teker ulaştırılıyor. Ayrıca Yetimhane, Yaşlılar yurdu, Özürlüler yurduna da bizlerin nezaretinde kesilen kurban etleri ulaştırılıyor. Ayrıca elde poşetlerle aileleri ziyarete giderek eldende teslim ediyoruz kurban etlerini.. O akşam yetim ailelerden birisinin evine daha gidiyoruz. Baba 2 sene önce Rusyada çalışırken ölmüş, annede 3 ay önce vefat etmiş. Yetimlerden biri beşikte toplam 4 yetim var ve hepsi küçük. Yetimleri dede bakmak için alıyor ama imkansızlıktan dolayı bakamıyor. Çocukların bazılarını Yetimhaneye verince bir kaç gün sonra Dayı olur ki Yetimhane de çocukların İslami bakışları değişir. Müslüman ailelere gönderilmez ve vebal altında kalırım diye çocukları alıyor. Dayının da biri beşikte 4 çocuğu var. Evine gittiğimizde çocuklar için evin altında küçük bir yer yapmış ve o odacıkta kapısı olmayan küçük bir yerde kaldıklarını görüyoruz. Namazları kıldıktan sonra çocuklara hediyeler veriyoruz, kendisine evde yiyecek hiçbir şey olmadığını ve bu çocuklara nasıl baktığını sorduğumuzda “Allah bize yetiyor” cevabı tepemizden kaynar sular indiriyor ve bu teslimiyet karşısında yığılıp kalıyoruz.. Omuzlarımızdaki yükün ve vebalimizin bir kat daha arttığını hissediyoruz. Bayramlık hediyelerimizi vererek, istemeden bile olsa ayrılmak zorunda kalıyoruz yaşamıyla bizlere örnek olan Peygamber varislerine sahiplenen ailenin yanından..
Bayramın 3 günü Tacikistanın bir başka bölgesine Hocente gitmek için Uçağa biniyoruz. Sanki 2. dünya savaşından kalmış bir uçakla birazda çekinerek havalanıyoruz Hocente doğru. Rabbimizin Kelamını dinlemeye gidiyoruz. İslam Kalkınma Partisinin düzenlediği Kuran Yarışmasına ve Kurban kesimine katılıyoruz. Minik yavrular, genç delikanlıların o güzel bülbül seslerinden dinliyoruz. Rabbimizin sözlerini. Sanki bir başka alemdeyiz. Akşama doğru Bölgenin en çok hürmet gösterdiği bir alimin evinde misafir ediyorlar bizleri. Tacikistan Müslümanlarının misafir ağırlama adetlerine hayran olmamak elde değil. Bayram boyunca tüm evlerde misafir kabul odasında 24 saat sofraları devamlı bekliyor. Dikdörtgen şeklinde çevrelenmiş yer minderlerinin ortasında devamlı takviye yapılan envay çeşit yiyecekler. Tüm Tacik evlerinde zengin olsun fakir olsun herkesin evinde bu sofra konulur ve bayram boyunca kaldırılmaz imiş. Her odaya girene ayağa kalkılıyor ve son gelen oturmadan hiç kimse yerine oturmuyor. Çok abartılmış bir adet gibi gelsede, Anadolumuzu hatırlatıyor bu adetleri bizlere. Odada otururken Kuran-ı Kerim yarışmasından yüzlerini hatırladığımız minik yavru ve gençlerde var. Sohbet ediyoruz tüm gelenlerle. Belki hayatta hiç şahit olamayacağımız bir olayla karşılaşıyoruz bu müstesna evde. Nur yüzlü Ak sakallı bir amca kendisini tanıtıyor. Hafız olduğunu söylüyor. Sonra yan yana oturmuş 3 çocuğunu gösteriyor. 21 yaşındaki oğlunu işaret ediyor ve hafız yetiştirdiğini söylüyor. Sonra 17 yaşındaki oğlunu gösteriyor. Onunda hafız olduğunu söylüyor. Hemen yanında oturan 7 yaşında ki diğer oğlunu gösteriyor. O da hafız.Meğer 5 yaşında hafız olmuş o minik beden . 2007 yılındada Dünyanın en küçük hafızı seçilmiş İranda yapılan bir yarışmada. Maşallah Tebarekallah demeden geçemiyoruz, sonra nazik bir şekilde çocukları ve kendisini yetiştiren hocalarını işaret ediyor. Tabi bizde bu fırsatı kaçırmıyoruz. Hemen hafızları yetiştiren hocadan başlayarak küçük hafıza doğru sıralıyoruz babadan oğla hafız aileyi. Sonra 1 er sayfa Kuranı Kerim okutuyoruz sırasıyla. Belki hayatımızda hiç unutamayacağımız bir anıya sahip oluyoruz dünyanın öbür ucunda …
Meğer hayatta ne çok şey kaçırmışız…İş hayatı, sosyal hayat, statü, geçim stres derken dünya Müslümanlarını nasılda unutmuşuz.. Biz nasıl Müslümanız. Affet Ya Rab. Affet Ya Rab. Yiyecek ve giyecek adına dahi bir şeyleri olmayanların bir var olana teslimini görünce, bizlerin her şeyimiz varken bile bir var olana her şeyimizle teslim olduğumuzu zannettiğimizi iliklerimize kadar hissediyoruz . Bu yokluk içinde çocuklarını bile yetiştirirken birinci öncelikleri İslam.Kuran. Hemen düşünmeden edemiyoruz Acaba hangi birimiz çocuklarımızı yetiştirirken Dini, Kuranı, İslamı birinci öncelik olarak görüyoruz. Aman çocuklarımızın sağlığına bir şey olmasın, en iyi okullarda okutalım geleceği garanti olsun, iyi giyinsin okulda kimseye özenmesin derken meselenin aslını kaçırmışız. Müslüman olduğumuza şükrediyoruz ama burada Tüm yaşananları gördükten sonra Ya Rabbi biz nasıl Müslümanız diye utanma ve ezilme duygusunu yaşayarak bir daha aff dilemeye yöneliyoruz Rabbimize ve yeniden ruhumuzu ve bedenimizi yenileyerek, Tacikistanda yapılması gereken projelerle dönüyoruz ülkemize….
Prof. Şener Dilek hocanın dediği gibi; “İslamiyet Görünmek Değil Olmaktır.”
Dünya Müslümanları için iyiki varsınız Ey Müminler. İyi ki varsın İHH.
H. Ali Aydın
24.12.2007