- 1053 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TIRNAK ÇOCUK- 11
Üç kardeşten küçüğü Cemil Usta,ortancası Cesur Usta ile birlikte takımı taklavatı toplayıp evin yolunu tuttular. Kerhanedeki badana-boya iş bitmişti nihayet. Bütün işin yükü iki kardeşin üzerindeydi. Ağabeyleri Tırnak Çocuk(Cüneyt Usta) baştan beri orospu Naciye’ye abayı yakınca işi askıya almıştı. Korktukları başlarına gelmişti nihayetinde. Naciye yengeleri olmuştu bundan böyle. Eve gittiklerinde babalarına ne diyeceklerdi. Bin bir türlü senaryo yazdılar kafalarından. Ümitköyden zengin bir adamın villası için görüşmeye gitti, akşam geç gelebilir. Abim bu belli olmaz, gazinoya falan takılır, diyeceklerdi. Sonra durup düşündüler, gerçeği olduğu gibi söylesek ne olacaktı sanki. Onun yerine bize fırça atacak değil ya…Düşünceler sarmalında Doğanyurt tarafına giden minübüse binmeden köşedeki çay ocağının taburelerine oturup şekersiz demli çay yudumlarlarken kafalarındaki senoryalar arttıkça arttı. İşin kötüsü yengeleri, kerhane kadınıydı. Hadi diyelim hiç kimse işin gerçeğini duymadı bilmedi ama biz nasıl içimize sindireceğiz diye fiğ yutmuş güvercin gibi düşünüp durdular.
“ Selam boyacı kardeşler! ”
“ Selam!”
Elindeki bira şişesiyle yanlarına oturdu biracı Nuri. Adı biracıya çıkmıştı. Dayaktan perti çıkmış boksörün görüntüsü vardı üzerinde. Ha düştü ha düşecek hali onun her saniye zom olduğunu belli ediyordu.
Boyacı kardeşler, selamdan başka konuşmadılar. Yanlarına oturduğuna göre onlar da biliyorlardı ki biraz nağme yaptıktan sonra “ sevgilinizin hatırı için bana bi bira söyleyin boyacı kardeşler,” diyecekti. Biracı Nuri, kendi kendine homurdanıp duruyordu ya ne söylediği pek anlaşılmıyordu. Şişeyi kafaya dikti, boşalan şişeyi avuçlarında limon gibi sıkıp tekrar kafaya kaldırırken son damlasına kadar benimsin, diye mırıldandı.
“ Sevgilinizin hatırı için…”
“ Sevgilimiz yok!” dediler ikisi birden.
“ Elbet bir gün olacak!”
“Ama bizim gibi boyacıya kim bakar Nuri kardeş!”
“ Takmayın kafaya, bulamazsanız kerhanede kum gibi kaynıyorlar…”
“ Neyse al hadi şu parayı.”
Biracı Nuri, parayı avucun arasına sıkıştırırken morlaşmış çukurlaşmış yuvalarındaki gözleri ışıldadı. Sessizce uzaklaştı tekel büfesine doğru. Boş şişeyi de koltuğunun altına sıkıştırmıştı.
İki boyacı kardeş, kafalarındaki senoryalarla boğuşmaya devam ederlerken; polis arabası, Çinçin tarafına doğru siren sesleri eşliğinde yağmurdan birikmiş suları kenarda bekleyenlerin üzerlerine sıçratarak uzaklaştı. Hiç kimse dönüp bakmadı, her zamanki olaylardan biri olmuştur diye umursamadılar bile. Ya kahvelerden birinde kumar yüzünden birkaç kişi temizlenmiştir, ya da karısına kızmış kocanın biri hırsını evi yakmakla gidermiştir.
Tombalacı Bekir, elindeki torbayı sallayarak yanaştı boyacı kardeşlere.
“ Molbora , malbora,malbora,” diye seslendi. Kumar alışkanlıkları yoktu boyacıların. Tombalacı tepki almayınca başkalarına doğru yaklaştı.
“Gel bakalım,” dedi şiş göbekli, pala bıyıklı biri.
Çok geçmeden yüzü , kolları jiletli otçu Davut oturdu yanlarına.
Elleri titreyerek ihtiyaç var mı, dedi. Davut, hem içici hem satıcıydı. Esrar, peynir ekmek gibi satılıyordu bu muhitte. Karısı kızı, kullanmayan yoktu neredeyse. Zenginlerin bebeleri, sık sık buraya gelip alıp giderlerdi. Boyacı kardeşlerden tırnak Çocuk arada bir kullanıyordu ya, pek de müptelası değildi. Cemil Usta ise aslında istekliydi bir punduna getirse tadına bakacaktı nasıl bir meret olduğunun. Bir kere alıştın mı bırakamazsın diyorlardı ama iradesine güveniyordu.
Cesur Usta’nın belleğinde Şengül canlandı. Nasıl da otobüste bakıyordu. Sanki yiyecekmiş gibi. Boşanmamak için mahkemeye gitmişlerdi. Ne olmuştu mahkeme sonucu acaba. Nasıl da paragözlüydü babası denen itoğlu it. Aklı sıra damadının nafakasıyla geçinecekti. Öff her neyse. Şengül’ü alıp kaçırsam mı acaba. Erkeklik satmaktansa Şengül’ü karı yapsam mı kendime. Kim ne derse desin yav. Zaten doğru düzgün evlilik yapan mı var memlekette. Herkes birbirini boynuzluyo…
“ Hadi kalk gidelim, Cemil Usta, evde babamız öküz gibi böğürüyordur anamızı sayıklayarak.”
“ Biraz daha bekleyelim de gelmezse gidip getirelim anamızı, Gayseriden.”
Kalktıklarında çay ocağında çiviye asılı teyipten Müslüm Babadan nağmeler yükseliyordu:
Yıllar yılı elimden bir tutanım olmadı
Ne talihsiz bir kulum hala çilem dolmadı
Şu üç günlük alemde bir sevenim olmadı
Vazgeçtim ben sevmekten dostum bile kalmadı
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Merhaba Ayhan Bey, bu romanin çok güzel ilerliyor. Ne eksik ne fazla içimizden birileri bu boyacı kardeşlerin hikayesi.
Tam kıvamında devam ediyor, kolay gelsin.
Tebrik ederim, selamlar.
ayhansarıkaya
Teşekkürler emine hanım. selamlar.