- 669 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
-AK KARA KARIŞTI KURŞUNİ Mİ OLDU?-
Güner Ümit’i yeni nesil izlememiş olabilir de, eski nesil derhal anımsayacaktır. 1990’ların meşhur eğlence programı “Turnike” akıllara hemen gelecektir. Reyting alan bir programdır döneminde. Ne ki günün birinde bir konuğuna konuşmanın akışına göre “yoksa siz Kızılbaş mısınız” şeklinde soruverir. Bir anda toplumda büyük bir infial uyandırır. Hatta stüdyonun önünde düzenlenen protesto giderek provokatif olaylara da sahne olacaktır. Program yayından kaldırılır. Sanatçı bir müddet görünmez olur. Yıllar sonra tekrar bir kanalda program yaptığında ise eskisi gibi ilgiyi katlayamadığı görülür. O bir mevsimdir geçip gitmiştir artık. Bir bahar çiçeklenen ağaçlar bir başka baharla birlikte yaprak döker.
Gün gelir ünlü komedyenlerimizden Mehmet Ali Erbil benzeri bir durum yaşar. O dönem sunmakta olduğu “Çarkıfelek” adlı program esnasında bir an ışıkların sönmesi üzerine “Mum söndü mü yapıyoruz burada kardeşim!” deyiverir. Ağır eleştirilere maruz kalan Erbil özür dilese bile daha sonraki bir bölümde de kendine eş aradığından söz eden seksenlik birine “ben Kızılbaş mıyım ki” diyecektir. Yine özrün bini bir paraya gider vesselam. Efendim! Sözlerim yanlış anlaşıldı, ben öyle bir şey der miyim, sonra! Alevi birçok arkadaşım var benim diyecektir. Diyecektir de, daha önceki dönemlerde gelişen olaylardan ders almayan “benim oğlum bina okur dönüp dolaşıp bir daha okur” nevinden durumlar değil midir bunlar? Sonra, mahsus mu yapıyorsun sen kardeşim denilmez mi?
Kendi hesabıma her iki isminde Alevilere dönük kasıtlı bir söylem geliştirdiklerini düşünmüyorum. Kim bilir, kendi dünya görüşünden emin bir edayla yapılan şaka latife yollu bir jargonun dillendirilmesidir belki de. Ne var ki; önceki hadiselerden ibret alınmaması, sulu zırtlak hal alan yaklaşımların sergilenmesi de işin cılkını çıkartmaktadır. Bilirsiniz bazen konu niyeti de aşar. Ben öyle şey der miyim yahu? Ben ya ben! Türü söylemler de gün gelir sıkmaya başlar. Demem o ki; “Akı karası geçitte belli olur” sözü misali sözle hiçbir şeyin kanıtlanamayacağı, bir savdaki doğruluğun ancak iş sırasında belli olacağı izlenimi uyandıracaktır.
Son günlerde de böyle bir olay Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’da yaşanmış bulunmaktadır. Kurtlar Vadisi adlı popüler dizi film’in uzun yıllar vazgeçilmez karakteri Memati’yi canlandıran Gürkan Uygun’un da konuk olduğu bölümde vadinin puslu karanlıklarında yaşananları aratmayacak nitelikte bir durum peyda olur.
Konuyu sağır sultan duydu şüphesiz. Diyarbakır’dan telefonla bağlanan Ayşe Çelik isimli bir öğretmen söz edildiği kadarıyla konuklara bireysel veya meslek yaşamlarına dair soru soracağını bildirirken bağlantıyla birlikte “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız?” şeklinde bir soruyla söze girer ve devamında da “Burada doğmamış çocuklar, insanlar, anneler öldürülüyor” demekte, yine devamında “ben öğretmenim. Öğrencileri terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler? O güzel, masum, tertemiz yürekli çocukların yüzüne, gözlerinin içine nasıl bakacaklar?” gibi sözler sarf edecektir.
Açıkçası, son zamanlarda korkunç bir artış gösteren terörün doğu, güneydoğu bölgelerinde ahaliye kuşkusuz Kürt vatandaşlarımızın önemli bir bölümü de dâhil olmakla birlikte neler çektirdiği bu katılımcının söyleyişinde sanki yer almamaktadır. Öyle ya; yaşam güvencesi kalmayan bölgede farklı yurt köşelerinden tayin olmuş öğretmenlerin ayrılması hele ki yörenin kendi insanının bile araçlarına atlayıp doğup büyüdükleri yöreyi terk etmeye yeltendikleri ve teröristlerin türlü engellemelerine maruz kaldıkları düşünülürse olağan değil midir acep?
Ne çare ki programın formatının dışında söylem içeren bağlantı bir kez sağlanmış olup o akşam izleyebildiğim kadarıyla program sunucusu Beyazıt Öztürk’ün de ilk anda şaşalamasına ve bozuntuya vermeme çabasına rağmen apışıp kalmasına neden olacaktır. “İnşallah o söylediğiniz barış dilekleri en kısa zamanda gerçekleşir” diyerek seyircilerden alkış istemesi hatta devamında “Bu tür şeylerin en azından konuşulması gerek” demek suretiyle ikinci bir alkış istemesini kendi hesabıma art niyetli görmüyorum. Bir şov programının sunucusu olarak yaptığı işe odaklanmış ve beraberinde hiç kuşkusuz canlı yayın stresini de duyan biri olarak tombaladan çıkmış bir durum karşısında sakin olmaya çalışsada abondone olduğu izlenimi aldım ben şahsen. Demem o ki; Beyaz, meslek yaşamında ender sırıtıp kaldığı anlardan birini o akşam yaşadı bence.
Öteden beri izlediğim Beyaz, gerek kendi programlarında gerekse konuk olduğu programlarında politikaya girmemeye özen gösteren, işini yapan bir karakter. Hatta yıllar önce bir programda beni bu ülkede her kesimden insan izliyor benim gerek işimde gerekse özel yaşantımda oturaklı ve ölçülü hareket etmem gerekir dediği aklıma geliyor.
Gerçi geçen akşam ki hadiseyi meydana getiren bir etkende bu belki de. Bir güldürü sanatçısı olarak politik mizaha hiç girmemesinde sorun temelleniyor da diyebilir miyiz acaba? Açıktır ki; gerek Beyaz’ın gerek bizlerin gerekse toplumun politik espriyle bir konuyu politize etmeyi ayırt etmemiz, edebilmemiz gerekmez mi? Vaktiyle “Olacak O Kadar” programları toplumumuzda emniyet sübabı değil miydi? Ya da 1990’ların başlarında siyasileri tiye alan “Plastip Show’lar” akla gelecektir.
Son yıllarda sanatsal alanda zaafiyete uğrayan hatta neredeyse sıfırlanan bu siyasal mizah kültürüdür. Şöyle oturaklı bir yaklaşımla insanların gıdısına dokunan, iktidarı ve muhalefetiyle sorgulayan, hani nalına da mıhına da vuran bir komedyen algısı var mı ülkemizde? Eğri oturup doğru konuşalım; eleştirilmek rötuş yapar, negatif ögeleri törpüler. Siz evinize marangozhaneden çıkmış mobilyanın zımpara, vernik, cila görmemiş iskelet halini getirip koyar mısınız?
İşte ülkemizin yaşadığı bu gerçek geçen hafta “Beyaz Show”u vurdu. Hani derim ki; bir süreden beri ülkemizi içerisine alan kasırga ya da siyasal toplumsal bataklık mı dersiniz, burgaçlar yaparak döne döne salt eğlence, magazin formatında kalmaya özen gösteren bir show programını vurmaktadır. Sen misin politikaya beni sokmayın diyen, sen misin siyasi mizah yapmaktan sakınan, sen misin elini taşın altına sokmayan? Buyur buradan yak şimdi. Siyasi ideolojik yapısı ne olursa olsun, rahmetli Levent Kırca türlü sıkıntılar içerisinde hayata gözlerini yumarken ne zoru vardı? O da kapitalist modernitenin tadını çıkartıp, kaymağını yiyemez miydi sanki?
Sevgili Beyaz’ın bu arz ettiğim hususları doğrularcasına gerek savcılığa verdiği ifadede, gerekse basına yaptığı açıklamada özür dilemenin ötesine geçerek yalvarıp yakaran bir tavır takındığı da görülmektedir. Özür etkin bir iki cümledir kaarrdeşim! Özgeçmiş sunumu değildir ki.
Tüm bunlara karşın “Beyaz Show” kaldırılsın mı şeklinde sorulursa, ben şahsen ağır bulurum. Yirmi yıldır bir karar giden, programlarında ve özel yaşamında zig zag çizmeyen ünlü komedyene büyük haksızlık olur şeklinde düşünüyorum. Ne ki; bazı önlemler gerektiği anlaşılıyor. Bu tip programlara dışarıdan telefonla bağlanılabilmeli mi, bu bile değerlendirilmeli bence. Evet, arayan canlı yayına direk bağlanamıyor. Önce kamera arkasında süzülüyor dersiniz. Alın işte, kişi katılımcılara onların bireyselliğine dönük soru soracakmış gibi bağlanırken program formatıyla alakasız bir söylemi iletip çıkabiliyor. Kimi dostlarımızda e ne var bunda canım, kadın bir nebze duygularından söz etti diyebilir de. Terör üzerine bir tartışma programına bağlanacaksın o halde canım kardeşim! Kaldı ki, bu tarz eğlence magazin programlarında zaten stüdyoda izleyici misafirler bulunmakta. Konuklara soru yöneltecek olan onlardır derim.
Nihayet asker, polis tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken, terör bulutlarının ülkemiz üzerinden hızla dağıldığı günlere, o bahar günlerine kavuşmamızı ve beraberinde Türküyle Kürdüyle güneydoğu insanımızın da dirlik, düzen ve selamete ermesini en içten duygularımla dilerim.
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Gülen çehreniz hiç solmasın dilerim
Katılımınızdan dolayı şükran duyduğumu söylemem bile o kadar yersiz ki
Saygı ve selamlarımla...
Öncelikle yazınızı tebrik ediyorum.
Herkesin dilinde bir barıştır gidiyor; İyide kime karşı, neye karşı barış... Güneydoğuyu kana bulayan pkk denilen it sürüsüyle mi barış yapacağız?
Barışsever insanlar çocuklar ölüyor diyor ama... Bu çocukları kim neden öldürüyor diye sorgulamadan, direk olarak askerimizi polisimizi suçluyorlar!!!
Neden bizim aydın diye geçinen kesim, daha doğrusu o akademisyen olacak zaatı muhteremler neden bir kere bile pkkya tek kelime edemiyorlar?
Direk devleti hükümeti ve kolluk güçlerini suçluyorlar?
1128 akademisyen güneydoğuya gidip te araştırmamı yaptı?
Askerimizin-polisimizin; Vatandaşı, çocukları öldürdüğünü birebir gördüler mi?
Yoksa bu akademisyen olacak kişiler pkksever bazı şahısların önlerine koyduğu metni direkmi imzaladılar?
levent taner
Güzel yurdumun güzel insanı eşik değeri ve yapılan eşeklikleri saptamış bile
Katılım ve katkınızdan dolayı onur duydum
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
Ateş düştüğü yeri yakar kuşkusuz
Allah şehit ailelerine sabır ihsan eylesin dilerim
Katılım ve katkınız dolayısıyla müteşekkir olduğumu söylemem bile abes
Saygı ve selamlarımla...
ne derece uzağında durabiliriz ki hal ve gidişatın bir yanda iç sesimiz avaz avaz bağırırken...
yazınızı can-ı gönülden tebrik ederim.
ve dileklerinize yürekten katılıyorum: aydınlık günlere kavuşacağımızın beklentisi ve umuduyla tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
saygılarımla değerli yazarım...
levent taner
Hayırlı Cumalar dilerim
Saygı ve selamlarımla...
Merhaba,
Güzel yurdumuzun saygın insanlarının - yani hepimizin - hal ve gidişini bir güzel özetleyerek
okurla paylaşmak ne güzel ! Benim bir sözüm var sadece : Hiçbirimiz ama hiçbirimiz "Ben siyasetin
dışındayım deme lüksüne asla sahip değil ki ! Yani sen malına mal, kârına kâr katacaksın ve de
siyasetin ötesinde olacaksın! Mümkün değil!
Teşekkür ederim saygılar.
levent taner
Hayırlı Cumalar dilerim
Saygı ve selamlarımla...