- 1722 Okunma
- 12 Yorum
- 1 Beğeni
Çıkmaz Sokak
Ucu bucağı görünmeyen kocaman bir ovaya üç ev birleşip çıkmaz bir sokak oluşturmayı başarmışız. Bravo bize! Sokağın solunda bizim ev, sağında yani benim tam karşımda Hülyaların evi, sokağın bitimiyle Hülyaların evinin yanını tamamen kaplayan ev de Selmaların evi. Evlerin iki odadan oluştuğunu düşünürsek sokağımızın genişliği üç dört metreyi geçmiyor.
Ancak, benim evin yanıyla Selmaların evin yanı arasında bir insanın geçebileceği kadar genişlikte bir geçit bırakmayı unutmamışız. O geçidi mecburen bıraktığımızı bu akşamüzeri yaptığımız geziden sonra anladım.
Bizden başka kimsenin olmadığı bu kocaman ovada ne yapılır, kiminle gezilir ki komşulardan başka. Biz de üç evden birer kişi başımızı alıp evlerin batısındaki ovayı gezmeye çıktık. Git git kahverengi, yer yer boza dönüşen topraktan başka hiçbir şey görünmüyor ovada. Neden ekilmeden boş bırakıldı, bizden başka neden kimse yok hiç de sorgulamıyorum. Diğerlerinin de sorguladığını pek sanmıyorum ki bu konuyla ilgili hiçbir şey söylemiyorlar. Öyle dilsizler ki, hiçbir şey hakkında hiçbir şey söylemeden yürüyoruz sadece.
Vaktin epey geç olduğuna havanın kararmasıyla karar verip evlerimize geri dönüyoruz. İşte bu dönüş yolunda o dar geçitten geçtiğimiz için farkına varıyorum Selmalarla bizim aramızdaki geçidi neden bıraktığımıza. Çünkü orada bir su kanalı var ve benim evin tam altından geçiyor. Geçit öyle dar ki, geçerken kanala düşmemek için büyük çaba harcıyoruz. En sondan geldiğim için diğer komşularım evlerine girip kapılarını kapatmış bile ben çıkıncaya kadar.
Bu koca ovaya sığamayıp da neden su kanalının üzerine ev yaptığımızı sorgulamıyorum bile. Aklımı birileri peynir ekmekle yemiş sanki.
Hem bu evleri biz mi yaptık, birileri bizi getirip mülteci gibi buraya bıraktı mı onu da hatırlamıyorum. Dedim ya, aklım firar etmiş gibi. İki çocuğum olduğunu biliyorum ama onların bu gece evde olmayacaklarını anımsıyorum birden. Canım sıkkın.
Komşularımın evlerine doğru bakıyorum ama ne ışıkları yanıyor ne de bir ses işitiliyor. Az önce evlerine girmiş olduklarını bildiğim halde en ufak bir yaşam belirtisi yok ortalıkta. Canım daha da sıkılmış olarak sokağın dışına doğuya doğru yürüyorum. Görüş alanım içinde ne bir dağ, ne köy, ne kasaba var. Çok uzaklarda bir anayol var gibi. Yol çok uzakta olmasına rağmen araçların her biri devasa bir uçak görünümünde, kapısız, penceresiz ve gri.
Ne kadar yürürsem yürüyeyim yol aynı uzaklıkta kaldığı için o yola çakamayacağımı düşünüp eve geri dönmeye karar veriyorum. Aklımın yerinde olmadığını söylemiştim ama bazı şeyleri düşünebiliyorum hâlâ. Geri dönüp olduğum yerde bir süre evlerimizi ve sokağı izliyorum. Çok garip görünüyorlar. Bizim evin arka duvarına yapışık oldukça yüksek, okul olduğunu düşündüğüm bir bina görüyorum. Neden o binanın okul olduğunu düşündüğümü hiç sorgulamıyorum. Özel okulların çoğu böyle dağda bayırda boş buldukları arazilere kurulmamış mı zaten.
Binanın orta kısmındaki balkonda bir adam, durmadan aşağı doğru sümkürüp burnunu dirsek içlerine silip duruyor. Hay Allah! Bir okulda yapılacak davranış mı bu! Dedim ya, okul olduğunu tam olarak bilmiyorum. Belki o adam, okuldan gece gündüz ayrılmadan görevini sürdüren, işini seven, okulu otel gibi de kullanan bir müdürdür. İyi de, daha burun temizliğinden haberi yok nasıl müdür oldu…
Az önce aklımı kullanamadığımı söylemiştim sanırım. Vatanı bölüp parçalamak isteyenlere bile destek çıkan öğretim görevlileri varken burun silmesini bilmeyen müdür olsa ne çıkar!
Adamı izlemekten bıkıp, yüreğim kırgın, ayaklarım yorgun evime doğru yürüyorum. Benim evden başka bahçe kapısı olan ev yok burada. Her iki komşumun evi de yan yana iki odadan oluşuyor ve kapıları küçük bir hayata açılıyor. Benimki bambaşka bir alem! Sırtını okul olduğunu düşündüğüm binaya dayamış, üst üste iki oda. Komşularımınki yan yana, benimki üst üste iki odadan oluşan evlerimiz. Onlardan ne fazlam, ne de eksiğim var sokak kapısı dışında.
Dört dilmeye tutturulmuş kümes telinden başka bir şey değil sokak kapım. Tel yer yer yumruk girecek gibi delinmiş ama kapıyı duvara bağlayan yerinde kocaman bir asma kilit var. Kapı bana Nasreddin Hoca’nın Türbesini hatırlatıyor. Elimdeki anahtarla kilidi açıp avluya giriyorum.
İçimde sıkıntıyla karışık bir ürküntü var. Korku değil, asla korku değil. Biraz ürküntü işte. O da çocuklarımın evde olmadığından kaynaklı. Kapı dışardan asma kilitle kilitleniyor ama içerden nasıl kilitlenecek bir türlü bulamıyorum. Kapının sağına, soluna bakmam nafile. En iyisi içeri girip divana uzanmak. Sonra da plazma televizyonumu açıp haberleri izlerim.
Sahi, benim plazma televizyonum var mıydı?
15.01.2016/Emine UYSAL
YORUMLAR
insan yaşadıkça öğrenen bir varlık okumak tabiki kültürü artırır ve çok gerkli aydınlamak için
fakat yaşayarak öğrenmek çok daha tecrübe kazandırır .mesajlar veren derin ince bir yazı bana göre sürkleyici ;emeğinize sağılık sevgi ve saygılarım ile ' Emine hanım efendi ..
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sayfamda olmanızdan mutlu oldum.
Sevgiler
Kabuslar içinde yaşarken, acıklı sanrılarımızı çok güzel anlatmış yazınız...
:(
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgiler
Merhaba Emine Hanım,sayfalar arasında hoş bir gezinti yaptım..Keyifli bir yazı olmuş.Kalemin var olsun.Kutluyorum,selam ve saygılarımla.
Durmuş Çağlayan tarafından 1/19/2016 2:15:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Selamlar
Usta bir kalemden oldukça güzel bir deneme.
Çıkmaz bir sokak...O kadar çok şeye yorulabilir ki. Yolun sonu denebilir, bir kadının içinde bulunduğu açmazlar denir, Delirme noktası denir, daha pek çok şey denebilir.
Herkesin kendi hayal dünyası ve algılamasına göre kendince yepyeni senaryolar üretebileceği nefis bir yazı.
Ellerine sağlık. Kutlarım.
Seçki kurulu aynı görüşte olmasa da günümün yazısıdır.
Selam ve sevgilerimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Selamlar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Gerçekten beğenerek okudum.İnsan bazen adını bile unutuyor.
Sahi ya benim plazmam var mıydı acaba :))
Kutlarım
Sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Dahi ya benim plazmam var mıydı :-)
Bir gün buluşup bakarız birlikte var miydı yok muydu.
Beğenin için teşekkürler arkadaşım
Sevgilerimle
sevgili dostlara yürekten katılıyorum: kaleminizin dili her daim eşsiz bir sıcaklıkla yüreğe erişiyor.
eşlik eden doğa betimlemeleri ile bir o kadar düşünmeye sevk eden bir anlatım sunduğu mesajlarla üstelik...
güzel yüreğinize sağlık sevgili dostum.
sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgi ve selamlarımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
Selamlar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Teşekkürler, selamlar.
Doğa betimlemeleri ile zengin başarılı bir öykü. Emine Hanım, bence fantastik romanları yazmaya çok yatkın bir kalemin var.
Tebrikler.
Selamlar.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Selamlar.
gerçekle düş arası bir yazı, anlatımın ustalığı yazıyı düşündürerek okuttu.
içerisinde alınacak mesajlar sunulmuş. Bu yazıdaki evler, Diyarbakır sur içindeki evleri anımsattı.
belki de yazarın düşünceleri bu yönde.
saygılarımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
Merhaba Mehmet Macit Bey, bu yazıya düşle gerçek arasi bir yazı demekle çok haklısınız.
Kim istemez insanlarımızın sefaletten, terörden kurtulmasını. Kim istemez onlarca boş arazilerimizin değerlendirtilip tarıma kazandırılmasını. Kim istemez kendi kendine yeten bir ülkede yaşamayı.
Anayol/Anaçözüm çok uzakta değildir inşallah.
Güzel yorumunuz için içtenlikle teşekkür ederim
Selamlar