- 1174 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AKSU KÖYÜ ÖYKÜSÜ (Demirden Azrailler)
Aksu Köyü, Erzurum İlinin İspir İlçesine bağlı bir köydür. Bu köyün bulunduğu vadide Çoruh nehri ve 9 adet köy bulunmaktadır. Bu köylerin sınırları içinde olan ve doğu karedeniz dağlarının tepesinde, dünyaca meşhur ve bir doğa harikası yedi göller bulunmaktadır.
Şimdiler de oralar, hidroelektrik üretilmek üzere, bu gün 14 Ocak 2016 tarihi itibariyle baraj suları altında kalmıştır. Çoruh nehri üzerinde ki açılışı yapılan 99 adet baraj ve hidroelektrik santralinden 37 adedi İspir ilçesi sınırları içindedir. Öykümüze konu olan Aksu Köyü-Yedi göller hidroelektrik santrali de dördüncü basamakta planlanmış ve sonuçlandırılmıştır.
Ancak; doğanın bakire kalması ile, hidroelektrik santrali yapılması arasındaki kamu yararını ileri ki yıllar belirleyecektir. Yani gelecek yüzyıllar da, bu doğa katliamından pişman olunacağı aşikârdır.
İşte bu öykü Çoruh nehrinin, İspir ilçesi sınırları içerisinde kalan kısmında ki bir bölümünün öyküsüdür…
Aslın da orada ki vahşi hayat, tabiatı koruma kurulunca, koruma altında iken, bir gün ansızın, demirden Azrailler çıkagelmiş. Çoruh’un özgürlüğüne kademe kademe prangalar vurmuştu…
Vadi de bulunan gelin kayasına mı ne oldu..? Hıh, onu da çoktan kaybettik, başımız sağ olsun, o da sulara gömüldü. Aşkına kavuşmak üzere, kendi sessizliğinde, sessizce boğuldu…
AKSU KÖYÜ ÖYKÜSÜ (İspir)
Bir torun
Bir dede
El ele
Güneşin doğduğu tepelerde
Torun, Heyecanla soruyor
Hani bizim köyümüz, hani nerde
Göster göster artık sende…
Dede;
Gözleri buğulu, hüzünlü
Şöyle bir iç çekiyor
Uzun yılar ötesinde kalan
Anılarına gidiyor
Yüreğinde buruk bir acı
Sol böğründe bir sancı
Boğazında düğüm düğüm hıçkırık
Gözleri ağlamaklı
Öylece kalıyor
Sonra;
Demir canavarlarca
Karnı deşilmiş
Yüzü, çizgi çizgi bozulmuş
Çocukluğundaki,
Köyünün yamaçlarını hatırlıyor
O an
O günleri yaşıyor.
Dedenin çehresinde,
Köyünün yamaçları gibi
Sıra sıra, derin çizgileri
Daha da derinleşiyor
Parmağı ile karşı tepeleri gösterip
Eyy torunum diyor
Biliyor musun?
Köyümüz işte oradaydı
Suların yuttuğu yerde.
Orada
Benek, benek, pullu alabalıklar vardı
Tüyleri nokta nokta dokulu, vaşaklar yaşardı
Suyu buz gibi soğuk
Akan dereleri, arada sırada taşardı.
Ahşap cumbalı, çinko çatılı evlerinde
Bazen
Yangınlar çıkardı
Hurra, köylü hep oradaydı.
Yangını söndürmek için kovalarla,
Acelece, sular taşınırdı.
Senin yaşındaki çocuklar
Korkudan, oraya buraya kaçışırdı…
Kışları
Bir gürültüyle, tepelerden çığ yürür
Evleri önünde taşırdı
Olsun;
Biz yine de mutluyduk.
Bu mutluluğumuzu gören, herkes şaşardı…
Sabahları; tepeler de,
Çengel boynuzlu dağ keçisinin,
Haşmetli duruşlarıyla, acı acı çıkardığı,
Çoruh’un derin vadisinde yankılanan
Sesleriyle uyanırdık…
Boz ayıların;
Arı kovanlarımızı, çalıp ormana kaçarken,
Yamaçlardan nasıl yuvarlandığını görü,r
Kahkahalarımızı tutamazdık…
Çaşır toplamaya giderken
Gaak gaak gubalak, ötüşleri arasında
Pıır diye uçuşan,
Kınalı kekliklerin çıkardığı akustik sesleriyle,
Yaban hayatını yaşar,
Vahşi hayatla çoşardık…
Bazen
Aksu çayı kenarında oturur
Su samurlarının, telaşlı halleriyle
Yuvalarını örüşlerine bakardık…
Derken;
Çalılar arasından
Homurtularını duyduğumuz
Domuzların korkusundan
Arkaya bakmadan kaçardık…
Çeşit çeşit
Çiçekler cümbüşün de uçuşan
Çeşit çeşit kelebeklerin
Kanatlarına vuran güneş ışıklarının
Yansımaları kamaştırırdı gözlerimizi…
Dut ağaçlarından, yapraklar koparır
İpek böceklerine götürürdük
Çıtır çıtır yesinler,
İpekten dokudukları,
Kar beyazı iplikleri, metrelerce örsünler diye…
İspirden, Yusufeli’ne doğru
Bir hışımla akardı
Adım başı asma köprülü, hırçın Çoruh’u…
Aksu köyünün;
Tüm, meyve, sebzeleri bulunurdu çevresinde
Bahçelerde, gizlice buluşurdu sevdalılar
Masumca, eleri, ellerinde,
Yeminler ederlerdi, birbirleriyle evleneceklerine.
Kalpleri, duracak gibi hızla çarpardı
Birileri görecek diye…
Arada sırada,
Çoruh’un azgın akan suyunda,
Raftingciler geçerdi
Sağa sola savrulan botları, kürekleriyle…
Eyy, torunum
Bir gün
Demirden Azrailler çıkageldi ansızın
Çoruh’un özgürlüğüne,
Kademe kademe prangalar vurdu
Acıması yoktu vicdansızın…
Em, taa şura da
Gelin kayası vardı
Üzgün mü üzgün
Sesi de çıkmazdı
Çünkü
Sevmediği birine verilmiş
O da yolda giderken
Allaha yalvarmış
Beni taş eyle Yâ Rab demişti
Anında, taş kesilmişti.
Onu da çoktan kaybettik
Başımız sağ olsun
O da sulara gömüldü,
Aşkına kavuşmak üzere, kendi sessizliğinde
Sessizce öldü…
Yaa
Köyümüz, tarihimiz, yaban hayatımız
Tarlamız, ormanımız, bahçemiz, ağacımız
Kültürümüz, çiçeklerimiz, kelebeklerimiz
Yavuklumuzla gizlice buluştuğumuz
Yerler
Onlar nerede..?
Ne oldu..?
Tarihin derinliği gibi, derin sularda boğuldu…
Göç ettik göç, oraya buraya
Bizim yerimiz yurdumuz
Kalmamıştı artık buralarda
Veda etti herkes, nazlı gelin Aksuya…
Eyy torunum
Aksu köyü, anlatılmaz yaşanır.
Bunları, başkaları bilmez
Bu köyden çıktı;
Dünyanın en iyi fırıncıları.
Ömür tazelerdi, yedi gölleri yaylaları
Görüyorsun ya,
Güya, kamu yararı
Kurmuşlar barajları
Hidroelektrik santralleri
Katletmişler buraları…
Otuz yedi, baraj ve santral, yetmiyormuş gibi,
Aksu köyümü de koydular, sıradan dördüncüleri…
Kime gittikse torumun, olmadı.
Bakmadı yüzümüze,
Bakanları,
Başbakanları,
Cumhurbaşkanları.
Durduramadık bu katliamları…
Daha ne diyebilirdi ki dede
Üzgündü.
Gözlerinde yaş,
Torununun elinden tuttu.
Torunu görememişti köyünü
Onun da gözleri buğulu.
Arkalarına bir daha dönüp bakmadan
Dede torun
Anıları geride bırakıp
Yürüdü yürüdü…
Tarihin derinliklerine terk ettiler
Benekli alabalığı, vahşi kediyi
Ne güzel de anlattın Erdal
Sözde koruma altına alınmış
Bu kanyonu
Bu vadiyi
Erdal YILMAZ
*Güncel Öykü- 14 Ocak 2016*
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.