- 1094 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
İHANET: TERÖRE LANET OLSUN...
Sorun addedilecek ne vardı ki? Altı üstü kırık bir çerçevenin kayıp resmiydi ikisinin ilk ve son kez deklanşöre gülümsediği.
Günlerce aramış taramışlar lakin rastlayamamışlardı tek ipucuna. Üç beş ayrıntı haricinde hiçbir bilgi kırıntısı yoktu üstelik geçmişe dair hafızasında kalan.
Çok olmamıştı buraya geleli daha doğrusu ona söylenen bu doğrultudaydı. Polis gelen bir ihbarı değerlendirmiş ve olay mahalline gittiklerinde, onu baygın bir halde yerde yatarken bulmuşlardı ve de cebinde siyah beyaz bir fotoğraf.
İlk iş hastaneye sevk edilmişti genç kadın ve yapılan muayene sonucunda her şeyin yolunda olduğu ortaya çıkmıştı: En azından fiziki açıdan bir hasar söz konusu değildi gelin görün ki yaşadığı ruhsal travma uzun soluklu olacağa benziyordu. Ne de olsa kendisiyle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu; gerek adının ne olduğu ya da nerede yaşadığı ile ilintili. Ona ilişkin tek bilgi, resimdeki adamın varlığını yadsıyıp yadsımayacağına dair idi.
Tek bir kare ve tek bir adam ama ortada ne görgü tanığı vardı ne de etraflıca izah edilebilecek bir veri kaydı.
Doktor heyeti nihai bir karara varmıştı, en azından kısa süreliğine kadını müşahede altında tutmak herkese zaman kazandıracaktı ne de olsa ne gidebileceği bir yer vardı ne de onu tanıyan birileri. Sadece resimdeki o adam…
Düzenli göreceği terapiler ve belki de ilaç desteği.
Rehabilitasyon merkezinde götürülmesi idi yapılacak ilk iş. Tıbbi açıdan her tür imkânın tahsis edildiği merkezde bu tip vakalara pek rastlanmasa da en etkin yol buydu kadına geçmişi konusunda fayda sağlayacak.
Sürecin zafiyeti durağan bir seyir izlemesinden öte, kadının zaman zaman zikrettiği sözcüklerdi özellikle uyku esnasında ve bu yüzden rehabilite etmek adına doktorların elinden gelen fazla bir şey yoktu. Genelde geceleri gelen ataklar kadının geçmişi konusunda kafalarda soru işareti uyandırsa da gerçekleri aydınlatan üç beş bulgu pek de işe yarar gözükmüyordu doğrusu.
Günlerin en sağaltıcı etkisi, kadının yüzüne gelen renk ve yine arada söylediği ve hangi dile ait olduğu anlaşılmayan üç beş sözcüktü. Terapist çoğu kez sormuştu ona:’’Rüyanda ne görüyorsun?’’
Ve kadın boş gözlerle bakmıştı adama:’’Ben rüya görmem!’’
Geçmişinin gizemi olsun gözlerindeki donukluk olsun bir şey sakladığı belliydi asla hatırlamak istemediği. Ya ona yapılan bir yanlıştı yeniden yaşamak istemediği ya da yapmaya mecbur bırakıldığı.
Sürece sirayet eden hiçbir menfi olguya rastlayamamışlardı ve sağlık heyeti yeniden bir araya geldi:’’Onu burada gereğinden fazla tuttuk. Tıbbi açıdan yapılacak bir şey yok.’’ Rapor altına atılan imza ile yürürlüğe girdi. Artık dış dünyaya bir şekilde intibak etmesi yolunda adım atılması mecburi idi en azından oy çoğunluğu ile burada kaldığı sürenin sonuna gelinmişti.
Er geç bir hafta sonra taburcu edileceği için ilaç tedavisine de gerek kalmamıştı.
Ve bir haftanın sonunda kadın bilmediği bir hayata sürgün edildi kaldığı klinikten. Gideceği bir yer olmadığı için bir süreliğine bir otele yerleştirilecekti en azından yetkililer ona uygun bir iş bulana kadar ihtiyaçlarını devlet karşılayacaktı.
Sabahın erken bir saatinde koğuştan gelen bir çığlıkla klinik güne her zamankinden erken uyandı.
Normaldi böylesi tepkiler veren hastaların çoğunlukta olması lakin sebebi farklıydı bu kez.
Şizofren tedavisi gören bir hasta avaz avaz bağırıyordu televizyondaki görüntüye bakıp:’’Bu, o. Bu, o.’’
Olağan ataklarından biri olduğu için kimse ilgilenmiyordu bile ne dediği ile.
Hemşire sert bir dil ile uyardı hasta adamı:
Lakin adam olduğu yerde ileri geri gidip mütemadiyen televizyonu işaret ediyordu:’’Bakın, bakın.’’
Gayri ihtiyari gözü takıldı hemşirenin televizyonda spikerin hararetle sunduğu habere: Şehrin en işlek caddesinde canlı bombanın kendini patlatmasıyla onlarca kişi ölmüş ve çok sayıda insan yaralanmıştı.
Spiker gözyaşları içerisinde haberi sunarken hemşire kilitlendi ekrana gelen siyah beyaz resme. Daha bir hafta evveline kadar kliniklerinde misafir edip, devletin bakımını üstlendiği o kimsesiz kadındı onlarca kişinin ölümüne sebebiyet veren canlı bomba ve şimdi polis siyah beyaz resimdeki adamın peşine düşmüştü böylesi bir olaya daha sebebiyet verebileceği ihtimaliyle.
Bir yandan çığlık atıyordu hasta adam deli gibi gülerken ağlanacak haline.
YORUMLAR
Güncel bir konu,
hoş bir üslupla,
insanın içini yakan bir kurguyla aktarılmış.
Tebrik ediyorum yazarını.
Gülüm Çamlısoy
yazıyı kaleme alırken olayın bu şekilde gelişeceğini tahmin etmemiştim doğrusu. yüreklerimiz o kadar yaralı ve içimiz bu denli yanarken uzağında kalmak asla mümkün değil.
yaşadıkça yaşatılan ve çaresizliğimiz en iç yakan...
sağ olun var olun değerli dost.
güzel günlere kavuşmamız dilekleriyle sağlıcakla kalın.
selam ve saygılarımla...
Gülüm Çamlısoy
duyarlı yüreğinize selam olsun Oya hanım.
çok teşekkür ederim tüm yüreğimle.
yüreğiniz dert görmesin ve İnşallah her birimizin yüreği de...
sevgiler, selamlar sevgili Oya hanım...
var olun.
Akıcı, duru bir dille yazılan bu yazıyı zevkle okudum.
İçeriğinin de güncel olması ayrı bir taktir nedeni.
Teşekkürler.
Gülüm Çamlısoy
sizlerin varlığına müteşekkirim.
eksik olmayınız.
selamlar, saygılar efendim tüm içtenliğimle...
Dün Sultanahmetteki intihar bombacısının yaptığı eylem yani o kötü katliamdan esinlenerek kurgulandığını zannettiğim güzel bir çalışma olmuş.
Beğeniyle okudum.
Lanet olsun teröre. Nereden gelirse gelsin::
Selam ve sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
duyarlı yüreğinize selam olsun kıymetli hocam.
sağ olun var olun.
selamlar,saygılar bir kez daha...
iyi ki varsınız.
"TERÖRE LANET OLSUN.".. Evet kardeşim Lanet olsun terör belasına yapan ve yaptıranlara.
hergün acı gözyaşı memleket savaş alanı gibi. Nutkum tutuldu yazamıorum. Duyarlı yüreğini kutluyorum. Selam ve sevgiler.
Gülüm Çamlısoy
Gün geçmeye görsün, unutamadığımız acılara ve verdiğimiz kayıplara yenisi ekleniyor.
Yeni bir güne bile korkuyla başlar olduk.
İnşallah tek yürek altından kalkacağız bu zor zamanların.
Duyarlı yüreğinize ve varlığınıza çok teşekkür ederim sevgili Melek hanım.
İyi ve mutlu yarınlara bir an evvel kavuşmak umuduyla.
sevgiler, selamlar...
DİCLE
Bu nasıl izandır ki
Nasıl bir yürek
Kanatır dilini küfürlerin
Onanmaz içimde yaraların
Hangi muhasebeyi kullanmaktasın
Nedir statik hesapların
Ne çok sarsılır diyalektin
Sen ki düşler ülkesinin prensesisin
Halkına efsane
Zümrüdü anka
Asena
Nice sıradağlar baş eğer hükmüne
Serhaddinden sızar ölüm
Nuh Nebi’den
Süleyman’a
İsa’dan, Muhammed’e
Göğüs gererken adaletsizliğe
Umut bağlamadılar yeniden dirilişe
Hangi efsane var içinde
Hangi aşılmaz Kafdağı aşamadığın
Ganj bile paklayamadı ölümleri
Dicle’de savrulurken Mansur’un külü
Kabil öğretti insanlığa ölümü
Zılgıtlarla susma
Düşür imgene en güçlü darbeleri
Sen ki başkentin şairi
Kalemin yazdığı satırlara olma teslim
Kağıtlara fermanlar çıkar
Kadere kurban verme yaşamı
Çürümüş göğüs kafesi değil
Vicdanıdır sızlayan varoluşun
Ne rahimin Kabahati
Ne Rahman suçlu
Güneşi göremiyorsa insanlık
Karanlıklar pusulası olur insanlığın
Hadi kır kederi
Hüznü kırıldığı yerden
Kardeşlik tohumlarını ekme zamanı
Dicle sularıyla yeşert sevgileri
Hasat’ı yeter
Öfkeye
Kine karşı direnmeye
Öyleyse intihar girişimleri niye
Ne mahkum et kendini yüreğinden geçen kine
Ne firara çık
Haritada yeri olmayan
Bir düşte başka bir ülkeye
Hepimiz faniyiz
Ölümlüyüz
Lakin
Yaşamak bir çocuğun gözünde
En büyük özlemimiz
Efkan ÖTGÜN
Gülüm Çamlısoy
Yaşamak: İnsanca ve özgürce...
Teşekkür ederim hocam.
Saygılarıml