- 605 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Venedik Tutulması (5)
Çok şiddetli yağmur ve ardından fırtına baş göstermeye başlamıştı. Her ne kadar savaş şartları zor geçsede hayatı denizde geçen Venedikliler bunu bir koz olarak kullanmaya çalışacaklardı. Fakat Osmanlı donanmasının Venedik donanmasından geri kalır bir yanı yoktu. Her ne kadar karşılıklı manevralar yapmaya çalışsalar bile her iki ordu geri çekilmek zorunda kaldı. Amata, camdan denizi izliyor ve annesi ile birlikte Venedikliler için dualar ediyorlardı. Amacı sağ salim bir şekilde babasının dönebilmesiydi. Gemide ise Lucio güvertede uzanmış ve Amata ile evlenebilmeyi hayal ediyordu. Fakat Amata, Lucio ile evlenmeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu. Çünkü gönlü ona ait değildi ve onun ile evlenmeyi hayal bile edemiyordu.
Ertesi gün olduğunda yağmur ve fırtınanın yerini martı sesleri almış ve havada güneş belirmişti. Hava açıktı. Savaş çanları kaldığı yerden devam edecekti. Çok geçmeden karşılıklı gülle sesleri ile savaş kaldığı yerden yeniden başladı. Kara Bahir daha da sabırsızlanıyor, bir an önce savaştan galip gelmek istiyordu. Kılıç Ali Paşa’nın daha önce göndermiş olduğu birlikler başarısız olup geri çekilmişti ama destek için hala geri gelmemişti. Venedik gemileri hızlıca toparlanmış ve sürekli destek gemiler ile kendilerine takviye yapmaya devam ediyorlardı. Kara Bahir’in canı biraz daha sıkılmıştı. Bunu gören en yakın dostu Kırkık Hasan;
- "Ahmet Ali, Ahmet Ali... Sen kim üzülmek kim. Heyt Bre... Sana demedik biz boşuna Kara Bahir. Haydi yiğidim az gülümse ki neşemiz yerine gelsin." diyerek Kara Bahir’i güldürmeyi başardı ve bir nebze de olsa teselli verdi.
- "Sanada demedik biz boşuna Kırkık diye Hasan. Görelim savaşta yiğitliğini. Lakabının hakkını ver ki beni de sevindir, devletimizi de..." diyerek karşılıklı gülüşmelere devam ettiler.
O gün Osmanlı donanması, Venedik donanmasına göre biraz daha fazla kayıp vermişti. Yusuf Paşa yeni stratejiler geliştiriyor ve odasından çıkmıyordu. Ammon ve Lucio’nun keyfine diyecek yoktu. Savaşı kendilerinin kazanacağına sonuna kadar inanıyorlardı. Lucio ise savaşı kazanmaları halinde, direk Amata ile evlenmeyi düşünüyordu. Fakat Ammon’a, Amata’yı sevdiğini ve evlenmek istediğini bir türlü söyleyememişti. Ammon, Lucio’yu evladı gibi seviyor ve ona çok değer veriyordu. Gözünde çok büyük bir değeri vardı. Bunu fırsat bilen Lucio, morali yerinde olan Ammon’a artık açılma vaktinin geldiğini düşünüyor ve akşam olmasını bekliyordu. Akşam bir nebze de olsa savaş ağırdan ilerliyordu. Kırkık Hasan moralini orta seviyelerde tutmaya çalışıyor ve bu savaştan mağlup gelmeyi hayal bile edemiyordu. Kara Bahir’e doğru yaklaştığında Kara Bahir’in bir top güllesini kaldırdığını ve topa yerleştirmeye çalıştığını gördü. Hemen koşarak Kara Bahir’e yardım etti ve topu yerleştirdiler. Kara Bahir’in hayatında asla pes etmek yoktu. Bunu bilen Kırkık Hasan sorgusuzca ona yardım etmeyi tercih etmiş ve onun sadece topu ateş etmesini izlemekle yetinmesi kalmıştı. Top güllenin ucundaydı. Fakat Kara Bahir bir türlü ateş etmiyordu sadece sessizce ileriyi izliyor ve başka hiçbir hareket yapmıyordu. Kırkık Hasan en son dayanamayıp yanına usulca yaklaşarak kısık bir ses tonu ile seslendi.
- “Aslanım, yiğidim… Neden saatlerdir öylece etrafa bakıp bekliyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun hala çözemedim?
Kara Bahir, kaşlarını hafiften çattı.
- “Otur ve izle. İşte şimdi vakti geldi çattı.”
İşte o an gelmişti. Bahir topu ateşler ateşlemez hedefindeki büyük gemiyi tek seferde vurmayı başarabilmişti. Ardından ikinci, üçüncü gülle derken karşısındaki gemiyi batırabilecek derecede vurmayı başarabilmişti. Ansızın gelen gülle sesi Ahmet Paşa ile Yusuf paşayı bir anda dışarı çıkartmış ve Osmanlı donanmasında karamsarlığın yerini tekrardan heyecan almaya başlamıştı. Ahmet Paşa, “Kimdir o gemiyi vuran yiğit.” diye seslendi. Gözü direk Kara Bahir’e bakıyordu. Bahir, bir adım öne çıkarak “Benim paşam, emredin.“ dedi. Güvertede herkesin bakışları arasında aşağıya indi ve Kara Bahir ve Kırkık Hasan’ı alnından öperek tebrik etti. Kara Bahir’in vurmuş olduğu gemi diğerleri gibi sıradan bir gemi değildi. Venedik donanmasının bel kemiği sayılabilecek en büyük gemilerden birisiydi. Vurdukları gemi Ammon ve Lucio’yu taşıyan geminin ta kendisiydi. Venedik gemisi batmaya devam ederken yakın gemiler bir an önce yaklaşmaya çalışıyor ve denizde çırpınan Venedikliler’i kurtarmaya çalışıyordu. Fakat boğulup ölen onlarca kişi vardı. Osmanlı donanması usul usul ilerlemeye başlamış ve Venedikliler az da olsa geri çekilmeye başlamışlardı. Ammon ve Lucio ise savrulmanın etkisi ile fena derecede yaralanmıştı. Savaş her dakika dahada alevleniyor ve Osmanlı donanması emin adımlar ile bir adım daha ileri gidiyordu. Venedikliler ise çok kötü moral kaybı yaşıyorlar ve askerlerini sudan kurtarmaya devam ediyorlardı. Gemi artık denizin diplerine doğru yol almış,Venedikliler kurtarmış oldukları askerlerini iyileştirmeye çalışıyorlardı. Lucio hafif yaralanmış olsa da Ammon’un durumu ağırdı. Lucio bir an olsun başından ayrılmadı ve iyileşmesi için dualar etmeye başladı. Yaralıları taşıyan gemi geri çekiliyor ve Girit’e doğru yol almaya başlıyordu. Savaş ise kaldığı yerden devam ediyor fakat hava yavaştan kararıyordu. Lucio’nun hayalleri geçici olarak suya düşmüş olsa bile amacından vazgeçmeyecekti. Çünkü, Amata için her şey değerdi. Savaşı eğer kazanabilirlerse Girit’e döndüklerinde şöhretine şöhret katmış olarak dönecek ve saygı ile anılan güçlü bir Lord olmayı başarabilecekti…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.