- 522 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
O YELEKLERE DİKİŞ TUTMAZ
O YELEKLERE DİKİŞ TUTMAZ.
Son parti malı da teslim ettim.
Sonrasında da haberlerden duydum.
Küçük bir konfeksiyon atölyem var.
Çalıştığım firmalar bana fason iş getirir, bende diker teslim ederim.
Onlar kimlere satmış, nerede kullanmış, diktirdikleri etiketler sahteymiş, gerçekmiş
bilmem ki….
Haberim bile olmaz.
Çocukluğumdan beri bildiğim tek iş.
Dikmek.
Dikiş diker ekmek paramı kazanırım.
Diktiğim can yelekleri yüzünden, Bodrum da, Ayvalık da sahile vuran o küçük, küçücük çocukların, bebeklerin, kadınların, delikanlıların boğulmuş cesetlerini görünce, deliye döndüm.
İşte o an ne yaptım ben dedim.
Kahroldum.
Atölyemi kapattım.
Orada çalışamam artık.
Aldığım onlarca belki de yüzlerce can geliyor gözümün önüne.
Derseniz ki “haberlerde görünce ne hissettin?”
İşte ona kelimeler yetmez.
Yetse de, benim dağarcığım yetmez.
O gün bugündür gözüme uyku girmiyor.
Haber izleyemez, gazete okuyamaz oldum.
Ağzıma lokma koysam boğazımdan geçmez.
Geçse de, midemde durmaz oldu.
Kusuyorum.
Çocuklarıma dokunamaz oldum.
Montlarını dahi elime alamıyorum.
Kimsenin yüzüne bakamıyorum hâkim bey.
Karımın yüzüne bile bakarken utanıyorum.
Size kendimi savunurum da; vicdanıma nasıl savunacağım?
Yüreğimin bağıran sesini nasıl durduracağım.
Bilemedim, bilemiyorum?
Varsa bir bildiğiniz söyleyin ayağınızın altını öpeyim.
Cesetlerin üzerindeki o yelekler.
Hepsi de tek tek benim elimden geçti.
Düşünemedim bu kadar can alabileceğini.
Korkuyorum hâkim bey, ama inanın canımdan değil.
Bar bar bağıran, yaptığını beğendin mi diyen o iç sesimden korkuyorum.
Utanıyorum.
Ben ve benim gibiler ülkemizde, dünyada olup bitenlerden bihaber,
bir kuru ekmek parasına didinirken meğer….
Neler dönüyormuş.
Ülkemde, dünyada kopan kıyamet alametçisi savaşlara gözlerimi kapattığım, ne yaptığımı görmediğim için, inanın çok korkuyorum.
Çok da utanıyorum.
Başka işler yapıyorum şimdi.
Ama sorgular oldum.
Bu emek nereye kime gidiyor diye.
Benim bugüne dek insan satmaktan tek anladığım, arkadan konuşmak, iş çevirmek gibi eylemlerdi.
Meğer gerçekten insan ticaretinin yapıldığı başka sektörler de varmış.
Nereden bileyim ülkemiz üzerinden adam kaçırmak adına göz göre göre ölüme gönderildiklerini….
Üstelikte benim diktiğim sahte can yelekleri ile.
Benim eserim onlar.
Ve ben bu gerçeği unutamıyorum.
Kaç masum insan ülkesinden kaçmak uğruna parasıyla ölüme gidecek.
Kaç insan üç kuruş para kazanmak uğruna, insan ticareti denen sektöre bilerek ya da bilmeyerek hizmet edecek!
Şimdi siz beni suçlu görürsünüz , görmezsiniz.
Vicdanınız doğrultusunda sizin takdiriniz.
Neden mi alet oldum bu cinayetlere?
Karımın ve çocuklarımın bana ihtiyacı vardı.
Her gün onların karınlarını doyurmak, çocuklarımın okul masraflarını çıkarmak, her ay kiramı ödemek gibi sorumluluklarım vardı.
Eşimin, çocuklarımın yaşamından nasıl çalarım hâkim bey?
Düşünmeden yaptım bu işi.
Bu kadar cana mal olacağını düşünemedim.
Bilemedim.
Belki de bilmek istemedim hâkim Bey.
Kimse bu yelekleri, bu gariban mültecilere satanların üstüne gitmedi.
Kimse dik bu yelekleri diye, bu kumaşları, brandaları, iplikleri bana verenleri araştırmadı.
Kimlerdir bu göç mafyası diye incelemedi.
Her şey üstüme yıkıldı hâkim bey.
Bu suçu yüklenecek zavallı bir adam gerekiyordu.
O da bendim.
Evet.
Haklısınız.
Bunları ben diktim.
Yasalar karşısında tek suçlu bendim.
Otuz yıla mahkûm oldum.
Dosya kapandı….
O gün karım yıkıldı.
Çocuklara, iş gereği şehir dışına gittiğimi söylemiş.
Bir süre böyle oyalamış onları.
Ama diğer çocukların ağzı torba değil ki büzesin.
Oğlumda, kızımda okulda her şeyi öğrenmişler.
Sonra da o mahalleden taşınmak zorunda kaldılar.
Katilin çocukları katilin karısı olmuş karım ve çocuklarım.
Rahat vermemiş mahalleli ne karıma ne çocuklarıma.
Bir süre sonra karımdan bir mektup ve de boşanma kâğıtları aldım.
Hayat şartları onu benden boşanmaya ve başka biriyle evlenmeye zorlamış.
Haklı.
Ne diyebilirdim ki?
Ne yapma, ne de bekle diyebildim.
Tek dediğim çocuklarıma iyi bak.
Onları iyi birer insan olarak yetiştir oldu.
Zaman zaman düşünüyorum.
Zavallı insanların harp den, açlıktan, bombalar dan, kafa kesilmesinden, ölümden bu kaçış…
Bu ümitsiz göç…
Kaçış yolu üzerinde ki sahte, çürük bir köprü olmamız, bana ürperti veriyor.
Benim, karımın, çocuklarımın bir gıdım mutluluk ve daha iyi bir yaşam uğruna ölen o canlardan ne farkımız var ki?
Beni onlardan daha özel kılan şey ne?
Hiç bir şey;
Bugün onlara yarın bana.
Bu veba, size de bulaşmayacak mı sanıyoruz?
Her geçiş bir iz bırakır giderken.
Döker, saçar, yıkar, kanar, kanatır.
Akış yoğunlaştıkça, kaçanların kaçtıkları yere dönüşmez mi bu topraklar?
Yarınlarda çocuklarım, çocuklarımız…
Kendi topraklarından bu şartlarda ve hatta belki de çok daha kötü şartlarda kaçarken;
kaç masum can ölecek, yanacak, yakılacak?
Ne uğruna?
Bu kadar ölüme bir katil gerekiyordu oda ben oldum.
Şimdi sorum o ki a dostlar.
Ben bu otuz yılı yatarımda; siz ne yapacaksınız dışarıda?
Kendi göçünüzü mü bekleyeceksiniz perdeleriniz sıkı sıkı kapalı?
Üstelik suçlular seri katil edasında ve soğukkanlılığında ülkeleri yönetirken.
Bütün cevaplar ve çözümler bizde.
Her şeyin yolu sevgiden geçer.
Sevgi dolu yıllar.