- 1533 Okunma
- 14 Yorum
- 1 Beğeni
Zamansız Islak Bir Gece
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yağmur, kendine özgü heybetiyle geceyi ıslatıyor; gece, zamanın boğazına sarılıp, geçmişi de geleceği de karartıyordu. Yoldaki ampullerin de yararı yoktu; zaman boğuluyordu gecenin güçlü parmakları arasında.
İki elini, hamur haline gelmiş paltosunun yan ceplerine daha da yerleştirerek yürüyordu Ozan. Başı öne eğik, geçmişten ve gelecekten kopmuş, anın özgürlüğünü ciğerlerine derin derin çekerek, amaçsızca adımlıyordu kaldırımda. Evine bir an önce yetişmek isteyen araç sürücüleri hızla geçerken, göllenmiş sular bir şamar gibi savruluyordu genç adamın üzerine. Aldırmıyordu ki…
Zaten aheste giden adımları gittikçe yavaşlayıp durdu. Neden durduğunu beyninde sorgulamak isterken, “Aman sende! Dursan ne olacak, yürüsen ne olacak” dedi iç sesi.
Ayakta, uzaklara dalmıyor, aksine hep yere bakıyordu. Belli ki sonsuzluğun geniş alanında kaybolmaktansa, an içine kilitlemişti kendini. Birden, kendinin bile beklemediği bir davranışla, iki kolunu olabildiğince yana açıp bir süre öyle kaldıktan sonra, dirseklerini yukarı doğru büküp avuçlarını açtı. Parmakları öyle gerilmişti ki; sanki her biri ok olup geceyi ve zamanı vuracaklardı. Saniyelerle ölçülecek bir süre öyle kaldıktan sonra, adeta gök gürlemesi gibi tok bir sesle haykırdı:
-Pişmanımmm! Pişmanımmmm!
Ardı arkası kesilmiyordu “Pişmanım!” sözcüğünün. Kırık bir plak takılmış kalmıştı sanki. Sesi kısılacağına daha da yükseliyor, gürleşiyordu. Ozan bağırdıkça ve sesini yükselttikçe yağmur da onunla sanki yarış yapıyor; azametini, şiddetini oldukça arttırıyordu.
Tüm bunlar olurken, meraklı bir çift göz, kaloriferli odasının rehavetiyle izliyordu genç adamı. Bedenindeki rahatlıkla, yüz hatlarındaki gerginlik ve gözyaşı alabildiğine tezattı. Dudakları gerildi genç kadının ve pencereye yöneldi. Açıp, olanca sesiyle haykırmak ve genç adama seslenmek geçti içinden. Son anda durdu. “Ne yapıyorum ben? Komşuları uyandırıp kendimi rezil ederim.” dedi içinden. Ama bir şeyler de yapmalıydı Hazal.
Kendini unutmuş halde çıktı odadan. Geceliğinin üstüne hiçbir şey almadan ve terlik bile giymeden ayrıldı evden. Bahçe kapısına yöneldiğinde artık geceliği tamamen tenine yapışmış, varlığıyla yokluğu belirsiz bir halde sırılsıklam olmuştu.
Yolun karşısına geçmeliydi Ozan’a ulaşmak için. Bir göletti adeta yol. Umursamadı, yürüdü hızlı adımlarla. Ozan hala bağırıyordu.
-Sus artık Ozan!
-Pişmanımmmm!
-Ozan sussss!
-Pişmanımmmm!
Geçmişi ve geleceği kilitleyip sadece anı yaşayan Ozan’a karşın, Hazal geçmişe de geleceğe de gidebiliyordu. Genç adamı susturmanın tek yolu vardı. Etraftan gören bile olsa, artık aldırmayıp susturmalıydı sevdiği adamı.
Elini uzattı ve bir elini tuttu Ozan’ın. Diğer elini, parmaklarını birleştirerek, okşar gibi ağzına götürdü. O an sustu genç adam.
Tuttuğu eli bırakmadı. Yürüdü eve doğru ve tuttuğu eli çekti yürüdüğü yöne. Geceye ve zamana isyan eden Ozan, artık uysal bir kedi gibiydi. Bahçe kapısından ve açık kalan evin kapısından içeri geçtiler. O an hissetti Ozan üşüdüğünü. Kalorifer peteğinin yanına oturup sırtını verdi sıcaklığa.
Dışarıda yağmur dinmişti, geceyi ıslatmıyordu artık. Gece, zamanın boğazına sarılıp geçmişi ve geleceği karartmıyor, yoldaki ampuller daha bir parlıyordu.
Her şey, herkes özgürdü iki kişilik dünyada.
Hazal’a baktı bir kez daha.
-Pişmanım Hazal!
-Sus!
-Affet!
Bu kez Hazal sustu. Dili affederdi şimdilik. Ya yüreği? Bu suskunlukta konuştu yüreğiyle. Dinledi uzun uzun yüreğini. Sonra döndü sevdiği adama doğru.
-Neyi affedeyim Ozan? Ne yapmıştın yine? Hatırlat bana.
-Unuttum…
YORUMLAR
__Turgay hocam ne kadar güzeldi yerini fazlasıyla hak etmiş kutluyorum saygılarımla..
Turgay COŞKUN
Saygıyla...
Turgay COŞKUN
Saygılar, selamlar...
Böyle ruhsal derinliği olan yazılara bayılırım, okudukça bitmesin derim...
Tebrikler Turgay Bey!
Selamlar.
Turgay COŞKUN
Güzel yorumunuza teşekkür ediyorum. Umarım artık sık sık yazılarımızı okuruz...
Selamlar...
Kadın kolay affeder' ama kolay unutmaz.!! daha doğusu neyi unuttuğunu unutmaz. ''
sanırım en güzeli kimsenin canını yakmamak.
tebrik ederim sayın Coşkun. selamlar efendim.
Turgay COŞKUN
Güzel yorumunuz için yürekten teşekkür ediyorum...
Selamlar, saygılar...
hocam, ne güzel ki böylesi değerli kalemlerin arasında dostluğun pekiştiği ve nadide paylaşımlarla dolu bir gönül odasındayım ki her biriniz ayrı özel ve güzelsiniz.
dün okumuştum ve tekrar okumak adına mutluyum ve can-ı gönülden tebrik ederim hocam.
ışığınız, ışığımız sönmesin yeter ki.
saygılarımla Turgay Hocam...
Turgay COŞKUN
Çok uzun bir zamandır yazmıyor ya da yazamıyordum. İçimden gelmiyordu. Gece aniden karar verdim ve başladım sanırım yazmaya... :)
Tekrar teşekkür ediyor, size de nice güzel yazı ve şiirler diliyorum.
Selamlar, saygılar...
Gülüm Çamlısoy
Yazmanın gerçekten de belli bir an'ı beli bir saati yok bir o kadar insanı yormayan eşsiz bir edim bilakis huzur veren. Bu bağlamda hayatı güzelleştiriyor ve yaşama sevincini pekiştiriyor.
Sağ olun, var olun değerli hocam.
Bu güzel dünyada bana eşlik eden herkese selam olsun.
Daimi saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Yazılarını okumayi özlemişim Turgay abi. Bu beni boyle eskilere götürüyor, hani birbirimize gonderir incelerdik, hatalarimizi söylerdik falan...
Bu öykü ise öyle ucu açık ki. Ozan sahiden ne yapmisti, Hazal gercekten unutmus muydu Ozan'ın yaptığını ya da en kötüsü onu mu unutmustu yoksa? Peki ya sonra ne konuşuldu? Hepsi bi muamma. Ve bu gizemler hep guzeldir.
Tebrikler abi.
Turgay COŞKUN
Öyküye gelince. Bilirsin; öyküleri yazarken finalden sonrasını hep okurun hayaline bırakırım genel olarak. Bu da öyle idi. Yalnız bu öykünün bir farkı var... Gece 04.30 da uzun süredir öykü yazmadığımı düşündüm. Elimde bir şiir vardı ve şiiri bir yana bırakıp öyküye başladım. Başlarken aklımda bir kurgu da yoktu. "Kalem beni nereye götürürse" dedim. Bilirsin genelde ya soyut öyküler yazarım ya da yaşanmışlıkları içerir öykülerim. Ve kalem bu sona götürdü...
Çok teşekkür ediyorum güzel yorumun için...
Yorumlarınla hep yanımda oldun.. Var ol... Hep...
Turgay COŞKUN
Her kadin dilden affetse de, yine de cam kiriklari kalir izi hic gecmez.
helede seven yüreklerden o iz hic cikmaz.
yürek sesiniz daim olsun kaleminiz hic susmasin cok güzeldi.
selam saygilarimla..
Turgay COŞKUN
Güzel yorumunuz nedeniyle çok teşekkür ediyorum.
Selamlar, saygılar...
Turgay COŞKUN
Saygılar...
Merhaba Turgay, oldukça etkili bir yazı.
Kahramanımız pişman, af diliyor ama kadın sözle affetse bile yüreği asla affetmeyecektir.
Tabii bu kusurun ölçüsüne göre değişir.
Tebrik ederim, selamlar
Turgay COŞKUN
Yazıma, yazılarıma gösterdiğin ilgi her zaman duygulandırmıştır beni Emine. Çok teşekkür ediyorum.
Selamlar arkadaşım...
“Kadınlar unutur, ama neyi unuttuğunu asla unutmazlar”
Aslında unutmak insana verilmiş en büyük özelliklerden birisi, unutmalıyız ki bir sonrakine yer açılsın
Unuttukça, affettikçe insan kendi yaralarını iyileştirirmiş diye duymuştum. Yüreğinizde affetmemenin yükünü taşıdıkça ağırlaşırmış beden. Bir gün patlama noktasına gelir, hasta edermiş.
Affetmeyi ve unutmayı öğrendiğimden bu yana daha huzurluyum. En güzeli Yaradana havale etmek.
Etkiledi beni yazı ve anlatım
Paylaşıma teşekkürler, nicelerine inşallah
Saygı ve hürmetler hocam
Turgay COŞKUN
Öyküm hedefine ulaşmış ve düşündürmüş okurumu. Buna çok sevindim.
Selamlar Gülhun...
Keşke tüm hatalar, yanlışlar bu kadar çabucak unutulabilecek- affedilebilecek- cinsten olabilse...
Ozanların/ yazarların sağı solu belli olmaz ki, bazen kendi iç dünyasında, düşünde yarattığı bir olayı gerçekmiş gibi yaşar, bazen inandığı- istediği- bir durumun gerçekliğine kaptırır kendini, gerçek olmasa bile... Bu alanda bilirsiniz Dostoyevski'nin üzerine gelecek yoktur. Kahramanlarının sustuğu hiç görülmemiştir. Ne demişler çok laf yalansız, çok mal haramsız olmazmış...
Akıcı, güzel bir yazıydı Hocam, kutlarım canı gönülden.
Selâm ve saygıyla...
Mevlüt GÖZDE tarafından 1/11/2016 11:12:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
Turgay COŞKUN
Zaten öykü yazarının görevi de bilirsin ki buraya kadardır. Gerisini okurun kendi tahayyül gücü geliştirir.
Çok güzel bir yorumdu. Çok teşekkür ediyorum arkadaşım.
Selamlar...