- 447 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
-SPEKÜLASYON MANİPÜLASYON PROVOKASYON DERKEN KONUYU GARGARAYA GETİRMEMENİN YAŞAMSAL ÖNEMİ-
“İslam tarihinin belli başlı fakihlerinden biri olan İmam Ebû Yusuf (r.h.) hazretlerinin meclisinde bir adam çoğu kere hazır oluyordu. Ve sükûtu(susması) çok uzun sürerdi. (Pek konuşmazdı.)
Bir gün ona sordu:"Sana ne oluyor? Neden konuşmuyorsun? Hiçbir meseleden sormuyorsun?"
O: "Ey kâdî! Bana haber ver, oruç tutan kimse ne zaman iftar eder?" diye sordu. İmam Ebû Yûsuf (r.h.):"Güneş battığı zaman!" buyurdu.
Adam:"Peki ya gece yarısına kadar güneş hiç batmazsa ne olur?"
İmam Ebû Yusuf (r.h.) tebessüm ettiler ve Cerir’in şu beytini misâl getirdiler:"Boş olan kimseler için, sukûtte ziynet vardır. Ancak, özünün (aklının) saflığı ise onun konuşmasıdır."
Burada birisi de çıkıp; efendim! Allah isterse güneş batmayabilir diyebilir. Ne var ki bu husus fıkhın konusu olmayacaktır. Ya da, bir başkası da çıkıp çiftleşme olmaksızın çocuk doğabilir mi şeklinde soru sorsa ve örnek olarakta Kur’an-ı Kerim’de yer aldığı üzere Hz. İsa’nın babasız doğumunu gösterse bu husus ancak kelam ve akaid alanında karşılığını bulacaktır. Açıktır ki; Allah’ın sonsuz kudreti bahsi ile ilişkili hususlar fıkhın alanına girmeyecektir. Fıkıh eski devirlerde gündelik yaşamda karşılığını bulan insan ilişkileri ve toplumsal yaşamla ilgili meselelerde cevap aramaktadır.
Günlük hayatta da incir çekirdeğini doldurmayacak hatta eşek sünnet olsa kabilinden sorular hocalara sorulabilmekte ya da karşımıza çıkabilmektedir. Bir tarihte Ramazan ile yılbaşının aynı tarihe geldiği bir sırada gece içki içen biri ertesi gün oruç tutabilir mi şeklinde soru yöneltilmesi veya cinsiyet değiştiren kişi öldüğünde kendisini kadın hoca mı yıkar erkek hoca mı şeklinde sorulması elbette gündelik yaşamda hiç karşılığı olmayan metafizik durumlarla ilişkili değildir. Sözgelimi İslamda alkol haramdır. Ancak bir yandan da Bektaşi fıkralarına konu olabildiği üzere “içkiliyken namaza yaklaşmayın ayeti” akla gelebilir. Demek kişi gece alkol alsa sabaha kadar da bu alkollü halinden arınsa sabah namazını kılamayacağı söylenemez. Ya da yılbaşı gecesi içen birinin ertesi günü oruç tutamayacağı ileri sürülemez. Güzelde asli olan alkolün haram olması ise bu tarz bir sorunun manası mantığı nedir?
Son günlerde ülkemizin saygın kurumlarından Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı fetva hattına iletildiği belirtilen bir soruya verilen yanıtta tartışma konusu olmaktadır. Hiç kuşkusuz Diyanetten yapılan tekzip açıklamasının samimiyetini umarak tartışmak durumundayız. Yine böyle bir sorunun ortaya atılmasının provokasyon amaçlı olması da gözden uzak tutulmamalıdır bence.
İnternet üzerinden de yayılan haberlere göre Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu’na, "Öz kızını öperken şehvet duymanın nikâha etkisi olur mu" şeklinde soru yöneltilmiş bulunmaktadır. Kim bilir, bu sapıkça soruyu yanıtlamamak ve hatta soru sahibini terslemek makbul olurdu belki de. Buna rağmen sorunun nikaha etki bağlamında yani nikahın haram hali alıp almaması düzleminde dizayn edildiği yoksa şehvet uyanmasının haram olup olmadığı çerçevesinde sorulmadığı da hatırdan uzak tutulmamalıdır. Şu kadar ki; verilen yanıt dikkat çekmektedir:
“Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.” denilmektedir.
Bu yanıt üzerinden sorgulanabilecek hususlar bulunmaktadır. Sözgelimi nikâha bir etkisi olmaz şeklindeki anekdotun aynı zamanda bir fakih olan Endülüslü Arap düşünürü İbn Rüşd’e de dayandırıldığı görülmektedir. İbn Rüşd’ün daha ziyade nam saldığı yönü filozofluğudur ki; Sünni İslam çevreleri genelde felsefi görüşlerinde düşünürü küfre düşmüş sayarlar. Yaşadığı dönemde ve toplumunda da bu bağlamda ünlü düşünüre karşı bir cephe almadan söz edilebilir. Demem o ki; asli yönü olan felsefeciliğine sıcak bakılmazken fıkhi görüşüne yapılan gönderme kimi sosyo kültürel çevrelerde yanıltıcı da olabilir derim. Öyle ya, İslami anlamda bir felsefeci olarak tartışmalı bir ismin fıkhi alanda muhakeme gücü İslama hangi ölçü de ait olabiliyor? Burada kasdettiğim hususun İbn Rüşd’ün düşünsel kimliğinden ziyade toplumsal ve kültürel platformlarda anlaşılış biçimi olduğunu ise söylemem bile yersiz. Açıkçası, her konuda uygun görüşü seçersek; korkarım ki yaklaşımımızın bostandan karpuz seçmekten pek bir farkı kalmayacaktır.
Yine Hanefi fıkhının daha mesafeli tavır takındığı görülmektedir. Bir sınırlandırma ve kıstaslar koşma görülür. Burada da sıkça karşımıza çıkan bir tartışma aklıma gelmektedir. İçtihat kapısının kapalı olup olmadığı hep sorulur. Başka bir deyişle meselenin bir yönü de İslamda bireysel ve toplumsal meselelere getirilen yanıtların bin iki yüz yıl önce verildiği ve yorum kapısının kapandığı söylenebilir mi sorusunun cevabında yatmaktadır.
Elbette genel olarak içtihat kapısının kapalı olduğu söylenemez ve söylenmemektedir. Zaten aksini düşünmek özellikle üstte referans gösterilen Hanefi Fıkhının kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi sağlam bir mantık, muhakeme ve metodoloji adamından hiçbir şey anlamamak ve hiç nasiplenmemek olacaktır. Yukarıda yer verilen soruyla ilişkili olarak alırsak; bin yılı aşkın bir zaman öncesinin bugünle mukayese edilemeyecek ölçüde kapalı bir toplum yapısının argümanları karşımızdadır. Demem şu ki; ana önerme davranışı nikah açısından harama bağlarken detayda bazı kıstaslar koşmaktadır. Hani irkilme, uyarma gibi ögeler bağlamında dönemine göre değerlendirildiği oldukça belirgin bir yaklaşım söz konusu kanımca. Gerçi dinsel düşünsel yapılarda; aksi gibi bu dönemine göre bahsinden pek hoşlanılmaz. O zaman içtihat kapısı kapalı mı yani şeklinde sorarsanız hayır efendim ne münasebet şeklinde reaksiyon verilir. Hani dürtmek gerekebilir de. Kaldi ki; konu iman, inanç, itikat ögeleri değil de sosyo kültürel hususlar ise dönemine göre ele alınacağı apaçık olmaktadır. Eğer bugüne göre oldukça kapalı bir toplumsal yapı ile bugün arasında davranışsal bağlamda hiçbir şey değişmiyorsa teknoloji dışında dünya üzerinde değişimin olduğunu, olabildiğini peşinen inkâr etmek noktasındayız.
Binaenaleyh; konuya koyu ataerkil ilişkilerle örülü toplumsal yapının bugüne geldikçe geçirdiği dönüşümleri de hesaba katarak yaklaşmalıyız bence. Aksi halde üvey baba sendromunu bile sorgularken ve dahi olumsuz karşılarken öz baba kulvarında makyaj yapan görüşler üretirsek inanın yatacak yer bulamayız kendimize. Ya da konunun değerlendirilmesini ataerkil düzenin ego sistemine hapsetmiş olacağımız o kadar açıktır ki.
L.T.
YORUMLAR
Merhaba Levent Hocam, bahsi geçen paylasimı herkes gibi ben de gördüm ama itibar etmedim. Diyanetten önce böyle bir soruyu soranı sorgulamalı ki, Diyanetin kesin cevabini herkes işine geldiği gibi çarpıtıyor.
Sanki güzel dinimizin bütün vecibeleri yerine getirmişiz gibi absürt sorularla akıl karıştırmakta üstümüze yok.
Keşke her insana mezhebinden önce insanca yaklaşabilsek.
Güzel ve faydalı bir yazıydı tebrik ederim.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum her dem olduğu gibi
Saygı ve selamlarımla...
Başlık seçimim, Diyanet gibi güzide bir teşkilatımızın provokasyon yapıldığı yönündeki çıkışını ciddiye almamak değil bu olasılıkları göz önüne almakla beraber yine de konunun değerlendirilmesine ihtiyaç gördüğüm anlamındadır
Açıkçası, birkaç gündür sosyal medyada rastladığım bilgi kirliliği ve gözlediğim olumsuzluklar dairesinde paylaşım yapmak gereği duyduğumu söylemek isterim
Demem o ki; boşluk doldurulur gerçeğinden yola çıktım
Boşluğu dine, diyanete, İslam kültürüne karşı menfi hisler besleyenler veya uyandırmak isteyenler değil de bendeniz doldursun dedim naçizane
Kuşkusuz, değerli hocalarımın kıymetli görüşleri benim için her dem bir umut ışığıdır
Saygı ve selamlarımla...
Değerli Arkadaşım.
Sırf bu konu yüzünden daha önce dostum, arkadaşım dediğim pek çok kişiyi tamamen sildim.
Bu konu aslında hiç tartışmaya bile açık olmayan bir konudur. Çünkü diyanetin de yaptığı açıklamada belirttiği üzere bilgisayar ortamında her şey yapılabilmektedir. Bizzat ben kendim o bahsedilen fetvayı aldım ve paint denen programda silerek yerine tamamen başka bir şey yazdım. Ve güya diyanetin ağzından - sizin yukarıda siyah harflerle yazdığınız- fetva şu şekle döndü:
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI OLARAK
BİZE BÖYLE BİR SORU SORANIN DA, BU SORUYA '' KIZINA ŞEHVET DUYMASI HARAM DEĞİLDİR AMA ANASINI BOŞAMASI GEREKİR'' ( Söz konusu olan fetvanın bu olduğu söyleniyordu ) ŞEKLİNDE CEVAP VERDİĞİMİZ İDDİA EDENİN DE, BU ÜLKEDE BİR ALEVİ- SÜNNİ ÇATIŞMASI ÇIKARMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ ARDINA KOYMAYANIN DA BÖYLE BİR ŞEYE İNANIP DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA SALDIRANIN DA ANASINI AVRADINI SİN - KAF ETTİĞİMİZİ AZİZ KAMU OYUNA DUYURURUZ''
Sonra sordum. '' Bu fetva nasıl oldu? Beğendiniz mi diye.
Değerli Hocam
Böyle bir fetva yok.
Şimdi ben bir fetva uydursam ve de kaynak olarak İbn-i Mace cilt sayfa 876 , Fiten Cilt 9 sa 388, Buharı Cilt 5 sayfa 912 desem ( ki üç saniye sürdü bunu yazmam ) ne olur biliyor musunuz? Millet saf saf inanır. Kimse o kaynakları açıp bakmaz. Aramaz, arasa da zaten öyle her yerde bulamaz. O halde salla gitsin. Mesela yukarıda bahsettiğiniz İbn-i Rüşt te öyle bir şey var mı? Kaç kişi '' Evet ben okudum, var? diyebilir.
Bakın çok basit bir şekilde bizzat kendim Fuzulinin bir kasidesini aldım. Altına bir Osmanlı tuğrası yapıştırdım bilgisayarda sonra da '' İşte Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri'' dedim. Millet yedi tabii ki. Osmanlıca bilen yok, Bir antlaşma metni nasıl dizayn edilir bilen yok. Sonra açıkladım bu yayınladığım şeyin Fuzulinin bir kasidesi olduğunu.
İşte milletin bilgisizliğinden ve cahilliğinden faydalanan bazı şer odakları bu yönde saldırıyor. Bir şeyler saçmala, sonra bir kaç da oradan buradan öğrendiğin ismi ve eserini ekle kaynak diye yuttur millete gitsin.
;
Değerli hocam.
Sahih-i Buharide şöyle bir hadis olabilir mi?
Aişe , Muhammed'e '' Senin ne güzel bir Allahın varmış öyle. Her şeyi senin si..nin keyfine göre yaratıyor''
Olabilir mi? böyle bir hadis? Ama var diyor köpek oğlu köpekler. Hatta Üzerinde Sahih-i Buhari yazan bir kitabın içinde olarak gösteriyorlar bu iğrenç şeyi.
Bunu elbette ki bilgisayarda yapıyorlar. Milletin, hainliğin bu kadarına kafası çalışmadığı için allak bullak oluyor.
Değerli Hocam
Tüm bunları tartışıp duruyorum. Yalan inanmayın diye yırtınıyorum ve en sonunda karşıma ne çıkıyor biliyor musunuz?
'' Nasılmış. Siz bize asırlardır '' Bunlar mum söndü yapıyorlar'' derken iyi miydi.? Şimdi de siz üzülün biraz''
Umarım anlatabilmişimdir değerli hocam.
Soruyorum: '' yahu siz ateist, deist ya da alevisiniz. Hayatınızı diyanetin verdiği fetvalarla tanzim eden insanlar değilsiniz.O halde - velev ki diyanet böyle bir fetva vermiş olsa bile- size ne? Niçin bunu siz sayfalarınızda taşıyıp duruyorsunuz? Eğer eleştirilecek ya da korkulacak bir şey varsa biz sünniler eleştirelim ya da korkalım. Cevap yukarıda dediğim gibi.
Değerli Hocam
Kısacası bir alevi- sünni çatışması çıkarılmak isteniyor. Buna karşı el birliği ile ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım.
Selam ve sevgilerimle.
levent taner
Harf harf belirttiğiniz hususların altına imzamı atarım
Zaten, Kur'an-ı Kerim'i ve hatta Diyanet gibi güzide bir teşkilatımızı tenzih ederim
Teknoloji devrindeyiz elbet
Yüz yüze Müftülüğe gidip sorsa kişi ağzının payını da alabilir
Mail hattından soruyu sor yaslan arkana, niyetin nedir bilen yok
Spekülasyon, provokasyon, manipülasyon ögelerini göz ardı etmediğim bilakis göz önüne aldığım için bu doğrultuda başlık oluşturdum zaten, hani bu ögelere rağmen değil bu tip unsurları dikkate alarak gözlemlerimi paylaştım, yazımın içeriğinde de provokasyon ihtimaline değinmek gereği duydum
Artı sorunun ve yanıtında salt nikah hususunda olduğunu yoksa sosyal medya paylaşımlarında görüldüğü üzere şehvetin olabilirliği bağlamında olmadığı vurgusu yapmak gereği duydum
Ne var ki; aynı husus üzerinden bilgi kirliliğine rastladığım için izlenimlerimi paylaşmak gereği duydum
Hani derim ki; sosyal medya ve kişilerin facebook hesaplarında karşılaştığım şekilde sanki şehvet hissinin mümkünlüğü üzerinden konunun verildiğini gördüm ve böyle bir durumun mevzu bahis olmadığını özellikle belirtmek istedim, belirttim
Şu kadar ki; söylediklerinize tamamen katılmakla beraber tafsilatlı izahat ve bu yaklaşımınıza kaynaklık eden kıymetli hisleriniz için müteşekkir olduğumu söylemem bile yersiz
Nihayet; yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket güzide hocam
Saygı ve selamlarımla...
Sayın hocam birkaç gündür şahit olduğum diyanet fetvası konusunda çok üzülüyordum. Üzüntüm konunun diyanete bir saldırı aracı olarak kullanılmasındandı. Bu ülkede her konuda pek çok ard niyetli faaliyetler sürdürülmekte ve bu üzelim ülkeye ihanet peşinde koşulmakta. Aydınlatıcı yazınızı öğrenerek okudum. Kaleminize sağlık. Saygılar
levent taner
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim ve Diyanet gibi güzide bir teşkilatımızı tenzih ederim
Katılım ve katkınızdan her daim onur duyduğumu ise söylemem bile yersiz
Saygı ve selamlarımla...