İNSANLARI SEYREDEN GÜVERCİN (2014)
‘’ En duva satt på en gren och funderade på tillvaron’’
‘’ A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence’’
Uzun bir aradan sonra ilk filmimi seyrederek yazmaktan keyif aldığım konuya döndüm: Sinema. Elimde onlarca izlemediğim kaliteli film varken ben ‘’Yukarıdan İnsanlara Bakarak Düşünen Güvercin’’den başlamak istedim (çevirinin tam anlamı bu, bir de şöyle düşünüyor güvercin: ‘Bu insanlar ne yapıyor?’). Roy Andersson, dediğinde biri acayip heyecanlanıyorum. Hemen aklıma filmlerinden sahneler geliyor, ‘’Bu benim arabam’’, ‘’Bu benim evim’’, ‘’Burası Salon!’’ diyorum papağanlar gibi.
Bizim yönetmen, daha önceleri ifade ettiğim gibi iyi bir reklam filmi uzmanı. Reklam filmlerinden kazandığı parayı, pek para etmeyen filmler çekerek harcıyor. Sinema filmleri pek para etmediği için yeni bir film çekmesi uzun zaman alıyor.
Epey zamandır bekliyordum adamım yeni bir film çeksin diye. Yeni bir çektiğini okudum. Ama ne yazık ki İstanbul’da olmadığım için filme gidemedim. (Elazığ’da Roy Andersson’ı takip eden sadece iki kişiyiz! Fırat Üniversitesi’nde sinema okuyan arkadaşlara sordum hiçbiri bilmiyor! Dövüşlü Amerikan filmleri üzerinde çalışıyorlarmış. Başlangıç için o filmler de iyidir!) Altyazısının çıkmasını beklemek de işkence… Sonunda çıktı, iyi ki de çıktı. Türkçe altyazıyı bizlerle paylaşan çevirmen arkadaşa çok teşekkür ediyorum.
Filmi izlemeden önce epey yerden yorum okudum, gazeteler baktım. Adamım son filmi ile ülkemizde epey tanınmış gibi. Sevgilisine ‘manita’ diyen gençler bile izlemeye gitmiş… Ağlayarak sinemadan ayrılmışlar. Yani o kadar etkilenmişler filmden! Bazı gençler Kickat.so sitesinden 7 GB sürümünü indirmişler (TTnet kotasını aştıktan sonra tabi). Bazısı, bazı sahneleri durdurup sigara üstüne sigara yakmış. Bundan sonra güvercinlere daha çok buğday serpeceklerine söz vermişler.
Filmin giriş sahnesinde acayip derecede yaşlı olan kadın, yatağında son nefesini vermeden önce değerli mücevherlerinin olduğu çantayı, paracı oğluna vermek istememesi ve sonra yaşanan boğuşmada yaşlı kadından çıkan sese kahkaha atanlar olmuş. ‘’Annem çantasını da beraberinde cennete götürebileceğini düşünüyor!’’ Yalan söylemeyeyim ben de o sahnede kahkaha attım. Ama diğer taraftan yürümeyecek kadar yaşlı olan insanların para aşkını acıyla hatırladım.
Roy Andersson sanki bizim köylü rahmetli Şaban Amca’yı tanıyan biri. Bir adam evrensel konuları ele alırken nasıl oluyor da o kadar yöresel olabiliyor? Roy Amca yaşlı insanlara olan merakının altında yatan sebebi öğrenmek isterdim. Neden filmlerindeki insanların yüzleri hep soluk? Arka planda kameraya bir robot gibi dikilerek bakan insanlara para veriyor musun merak ediyorum! Beni çağırsaydın ben bedavaya yerimde bir robot gibi dikilerek bakardım kameraya.
Roy Andersson, her filminde olduğu gibi bu filminde de ırkçılık konusuna el atmış. Bu takıntının nereden geldiğini anlamak için yönetmenin yaşadığı ülkenin tarihine bakmak gerek sanırım. Filmindeki mekânların hepsinde eski binalar görüyorum. O guruldayan eski kalorifer petekleri, kalın taş duvarlar, tekin sokaklar! Filmde hiç kesme kullanılmamış. Kamera bir sahnedeyken bir yerden bir yere atlamıyor, yani tek kamera kullanılmış. Herkes yaşlı, çirkin, zayıf ve odunsu…
Aynı ülkeden çıkan büyük yönetmen İngmar Bergman insanların yüzlerine odaklanırken Roy Andersson insanların yüzüne hiçbir zaman odaklanmaz. Bu çelişkinin sebebini bir türlü anlayamadım. ‘’Persona’’ ve ‘’İnsanları Seyreden Güvercin’’ ne kadar da çelişkili filmler!
Filmin konusundan bahsedeyim biraz. Sam ve Jonathan bavullarıyla insanları eğlendirecek ürünler satmaya çalışan iki satıcıdır. Satmaya çalıştıkları ürünler vampir dişleri ya da canavar maskeleri gibi klasikleşmiş oyuncaklardan oluşmaktadır. Ancak ne Sam ne de Jonathan çok mutludur. Az mutlu bile değillerdir. Gene de insanları eğlendirmektir amaçları, para kazanmak değil! İşleri ise çok da parlak değildir. Çünkü ikisi de ürün satma konusunda pek becerikli değildir. Para kazanmak için yalan söyleyecek tipler de değillerdir. İnsanları bu eğlenceli ürünleri almak için ikna etmek kolay değildir. Kimse eğlenmek istemiyordur. Eğlenceli oyuncaklar sattıklarını söyledikleri halde, zerre eğlenmeyen, tersine acı çeken bu iki insanın hal ve hareketleri bize komik gelecektir büyük ihtimalle.
Diğer kahramanların nerden geldiğini, ne yapmaya çalıştığını anlamak için ise kafanızı epey yormanız lazım. Sahneleri durdurup düşünmeniz lazım… Filmin adından anlayacağınız gibi yukarından insanları inceleyen güvencin de pek bir şey anlamamaktadır. Aslında güvercin kendi derdindedir, epey zaman önce öldürüp vitrine konulmuştur… İçindeki pamuğun yumuşaklığını belki hissetmemektedir ama…
Filmin sonunda modern, beyaz, aşırı yaşlı insanlar ilkel kabile mensuplarını metal eritme makinasının içine atılıp eritiyor ve bunu kutluyormuş gibi bir kadeh içki içiyorlar. Boliden yazıyor tuhaf makinenin üstünde. Baktım bu yazının anlamına: Misyonunu metallerin geri dönüşümü ile modern ihtiyaçlarımıza yanıt vermek olarak belirtmiş İsveç firması.
Yönetmen, o firmanın yaptığını eleştirmiş sert şekilde. Boliden firması 80’li yıllarda tonlarca metal artığını Şili’ye göndererek kurtulmuş. Şili’de birçok çocuk bu atıkların olduğu bölgede zehirlenmiş ve bu konuda Boliden’e birçok dava açılmış...
Bu arada film üçleme. Diğer iki filmi öncelikle seyretmek mantıklı olan.
Yönetmen ve Senaryo: Roy Andersson
Ülke: İsveç, Norveç, Almanya, Fransa
Tür: Komedi, Dram
Müzik: Hani Jazzar, Gorm Sundberg
Vizyon Tarihi: 26 Aralık 2014 (Türkiye)
İMDb: 7.1
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.