- 641 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Elifin ölümü / Onun Ağzından üç
İlk kış…
Evet benim için ilk kış o kış oldu. Mevsimsel olarak herhangi bir sorun yok aslında herkes kadar belki herkesten çok üşüyorum zira kazancımın yarısını ısınmak için harcayan biriyimdir hep…
Beni niye aramıyor türü sorulardan kurtulunca inat edip onu niye aramıyorum türü sorularıda kendime sorunca. Onu niye bekliyorum bana bekle demedi ki beklemem için bana umut verdimi elbette hayır türü sorulara ve cevaplara geçtim. Ama o dokunuşları sarılması beni mağara olarak gördüğü evine kabul etmiş olması bunlar beklemem için umut değil miydi.
Değildi tabiki aptalca kadınsal içgüdüler içinde onu bekliyor üstelik ona hediye etmek için resim yapmaya çalışıyordum.Bir adamın benim portremi yapması gerekirken benim bir adamın portresini yapmayı denemem. Üstelik cin ali çizerken kendimi buna terfi ettirmem.
Titanik fantezileri kurarak onu tamamen çıplak düşünmeye çalışmalarım falan. Evet elbette bedenimin bir yıldır doyurulmamış cinsel açlığıda bunda etkiliydi.
Gidip biriyle yatabilirdim ona sâdık kalmama gerek yoktu. Beni bağlayan bir sözde yoktu. Bekleyecektim ama onu beklerken biriyle olmayacağımı idda etmemiştim.
Oysa sadece bekliyordum işte standart bir sakinlikte. En azından bacak kıllarımı düşünmeme gerek yoktu sürekli. Erkekler kıllarıyla övünürken bir kadındaki kıllar bikini bölgesi hariç kötü sayılıyordu oda belli kültürlerde.
Tabi bikini bölgesi uzak doğu ve Brass etkisinde.
Tinto Brass filmleri izleyen bir kadın olarak baya ahlâksız sayılsamda bu ahlaksızlığımın dışa vurumu ancak küçük hayal nöbetleriydi. Elbette birileri ile olmuş ve gelecekte olacak olsamda. Aşırı davetkar aşırı arzulu gibi gibi imalardan uzak duruyordum. Serdal noktasındaki fark ona karşı davetkarlığı bile alt üst edebilecek hale gelmiştim. İyiki kışın değilde yazın buradaydı. Yada keşke hep burada olsaydı
Okullar açıldığı için işlerim tekrar düzelmişti. Eh İmam Hatip Kız Meslek Lisesi ve Bahçeli Evler ilköğretimin orta noktasında ki kırtasiyelerden biride benimkiydi. Saçlarımın yeni yeni çıkmaya başlamış olması sürekli kafamın kaşınması ve kırtasiyede kazınmış saçla olma fikrinin pek iyi olmadığını bildiğim için taktığım kızıl perukla.
Potansiyel sevgili konumunda biriydim erkekler için. Geçmişim ve şehrim burada olduğu için Liseden birilerini yada eski tanıdıkları görmek oturup onlarla görüşmek sosyalleşmek. Evlenen arkadaşlarımın veyahut yeni tanıştıklarımın düğünlerine katılmak derken. Uzun bir tanıdık listem vardı tanıdık ve arkadaş farklı şeyler olsada dışarı çıktığımda ve geyik yapmak istediğimde sıkıntı çekmemeyi seviyordum.
Kış olduğu için fazla dış ortam geyiği olmasada bunu istediğimde saatlerce üşümek pahasına beni bekleyecek erkeklerin olmasıda güzel bir ayrıntıydı. Bu hala çekiçi olduğumun açık göstergesiydi iltifatlara soğuk cevaplar versemde gelen cep mesajları aramalar derken kış geçiyordu. Henüz bir salgına dönüşmesede sosyal medya ilede tanışmış olmak.
Serdal ile uzaktan bağlantı ve etki adına bir araçtı. Alakasız insanlarla resimler çektiriyor ve alakasız şekillerde facebooka atıyordum. Sırf onun görmesi için.
Bunu öyle bir özenle yapıyor ve içten içe yaşıyordum ki sanki ilgisiz sevgilisini kıskandırmaya çalışan kadınlar gibiydim.
Altı ay boyunca hiçbir iletişimimiz yoktu tek seferlik doğum günü mesajları harici. Benim onunkini biliyor olmamda sıkıntı yoktu ama onun benimkini biliyor oluşu iyi birşeydi bence.
Demek ki aklının bir noktası benim doğum günümü hatırlayıp bana mesaj atacak kadar bende kalmıştı. Böyle küçük şeyleri başka biri için olsa dikkate almazdım ama o yaz gözlemlediğim erkeğin bana bu mesajı atmış olması gerçekten önemliydi.
Sosyal medyada ben etkin olsamda onun paylaşım kısmı genelde ezoterizm psikoloji / parapsikoloji savaşı romanlar belli başlı resim paylaşımları filmler şiirler. Bunlar benim ilgimi çeksede asıl bilmek istediğim hayatında biri varmı ne yapıyor ne ediyor gibi sorulara cevap vermiyordu. Fark ettiğim bir diğer noktada siyah beyaz çıplaklığa seviyor olması ve kadın sırt ve boyun ve ellerine fetişizm derecesinde bağlılığı idi.
Yani bir insan yazdığı on şiirin 9 unda sırt boyun ve elle ilgileniyor paylaştığı resimler özel olarak bu kısımlara dönük oluyorsa.
Bu bir fetişizmdir. Bu benim için sıkıntı değil sonuçta ellerim onun paylaştığı ellere benziyor boynum ve sırtımda onun istediği gibi. Gerçi onun tam olarak ne istediğini bilmekte pek önemli değil o bu istediklerini bende görüyor mu.
Kış bildiğim gibi geçmişti mart ayının son haftası alakasız bir cumartesi gecesi saat beşte telefonumun çalması ile yatağımdan fırladım. Öncelikle anneme yada babama birşey olduğunu düşünerek korku ile telefona bakmadan kendime gelmeye çalıştım. Sonunda telefon sustu titreyerek elime alıp baktığımda tanımadığım bir numara olduğunu gördüm. Beni tanımadığım biri niye arar ki hemde bu saate diye düşünürken telefon tekrar ciyaklamaya ve titremeye başladı. Tedirginlikle açarak
- Alo kimsiniz
- Elif ben Serdal Nisanın üçünde Yalovada olacağım
- Serdal bu saate mi arıyorsun beni bunu söylemek için üstelik bu numara kimin
- Yeni numaram özür dilerim bu saate aradığım için ama bilemedim bir anda aklıma geldin ve aramak istedim
- Tamam sorun değil gelde sen görüşürüz
- Şey bişey daha
- Söyle
- Muhtemelen gece on onbir gibi Yalovada olurum karanlıkta eve girmek ve evde yalnız kalmak istemiyorum. Bunu ister manyaklık ister hasta bir düşünce say gündüz girmek istiyorum eve. O yüzden ilk geldiğimde gece sende kalabilir miyim. Hayır dersen anlarım tabiki beni evine almak zorunda değilsin.
- Yok ne demek tabiki gelip kalabilirsin istediğin kadar hemde bir gece bir hafta bir yıl
- Çok teşekkür ederim çok iyisin sen harika bir kadınsın iyiki varsın öpüyorum ellerinden görüşürüz
- Görüşürüz dikkat et kendine
- Sende
Hiçbir şey düşünmeden uyudum uyandığımda saat on ikiye gelmişti ve o an kafama dank etmişti geliyordu ve geldiği ilk gece bende kalmak istiyordu. Evet bunu normal insanlar gibi normal bir saate yapmamıştı. Benim aradığımda normal biri değildi sonuçta. Kalkıp üzerimdeki geceliği çıkarıp aynanın karşısına geçip kendimi inceledim. Saçlarım öyle çok uzamamış olsada peruk takmama gerek yoktu artık beni sarı ama kısa saçlarımla görünce ne yapacaktı ki. Ellerim karnımda gezdi burada bir çocuk taşıma isteği duyuyordum bunu yapmak istiyordum ve bence buna uygun adam yani beni döllemesine izin vereceğim bir adam vardı. Dokuz ay tüm hormonal dengem alt üst olup kilo alacak sancı çekecek yine büyük sancılar yada sezeryan denen ameliyat sonucu vücudumdan bir canlı çıkacaksa. Buna sebep olacak spermlerin sahibini tabiki seçme hakkı bendeydi. Okuduğum makalelere göre en iyi geni seçmem lazımdı biyolojik bilinç altım nedeniyle. Ama ben en iyiyi değil en güzel baba olacağını düşündüğüm insanı istiyordum. Bir yıl önce uterusumu aldırmak isteyen ben şimdi durmuş birinden çocuk sahibi olmanın nasıl güzel olacağını düşünüyordum. Biz kadınlar gerçekten değişik canlılarız bazen erkeklere hak vermiyorda değilim.
Güzel bir bakım lazımdı bana bacaklarıma özellikle. Onun geleceği gün onu nasıl karşılayacağımdan ne giyip ne yiyeceğimize kadar düşünüyordum.
Ben bu düşünüşü düşünürken ağda yapmış olmayı başarmış olmak harici pek bir plansız olarak. Üstümde kırmızı keten pantalonum beyaz gömleğim yine beyaz kapşonlu baharlık yağmurluğumla. Kırmızı rujum kırmızı ojelerim hafif göz makyajım ve topuklularımla. Saat dokuzda nisanın üçünde dört yolda Migros ve Femin önünde Serdalı bekliyordum.
Dersaneden henüz çıkan ergenliklerinin doruğundaki sivilceli çocukların bakışları. Kızların aynı ergenlikle nefret dolu bakışları bakışlar ve bakışlar. Çok erken mi gelmiştim saat on on bir demiş ve beni bir daha aramamıştı. Doğru yerde beklemiyor bile olabilirdim
sonuçta direk otogarda yada göçmen mahallesi girişindede inebilirdi. Ama ben onun burada ineceğini düşünüyordum hem evi buraya daha yakındı hemde niye otogar gitsin di ki. Üstelik göçmen tarafıda ona tersti ve bu saate yola rağmen ıssız sayılırdı.
Ben kendi kendime bunları düşünürken gözümün önünden geçen bir otobüs az ilerideki üst geçidin altında durdu. Bu onun otobüsü olmayada bilirdi zaten görerek kimin indiğini anlamak zordu bu mesafeden . Yinede oraya doğru yürümeye başladım evet oydu.
Elinde valizi yolun benden tarafına geçişini görebiliyordum.
İçimi belli belirsiz kaplayan heyecanla ona koşmak istesemde kendime engel oldum yürümeyi kesip beklemeye başladım tekrar.
Geldiği ilk an hiçbir şey söylemeden bana sarılıp kulağıma çok teşekkür ederim seni seviyorum canım benim diyerek fısıldadı.
Onun sıcak nefesini kulağımda boynumda yüzümde hissetmek vücudumdaki bütün içgüdüsel sevişme isteğini harekete geçirdi. Bunu baskılayarak ona
- Önemli değil elbette ben yanında olucağım senin dedim
O sıra ellerinin saçlarımda gezdiğini hissettim
- Uzandığında çok güzel sevilir bu saçlar seni alacak erkek çok şanslı Elif
Buna sinir olmuştum işte hem bana onun muşum gibi tüm bedenimi hissedebilecek kadar sarılıyor. Hemde benden bir anda uzaklaşıyırdu. Sinir olmuş olsamda konuyu açmamak için
- Boşver sen erkeği falan sen nasılsın yorgun musun aç mısın hemen eve gidelim mi.
- Açım ve yorgunum ama eve gidelim çay demleriz tost most bişeyler doyarız. Bu arada umarım yük olmam sana
- Ne yükü saçmalama aksine mutluyum ben sana yardımcı olmaktan yürüyelim mi
- Yok bir taksiye anlatayalım şimdi tanıdık biri falan çıkar üstelik bu valizle yürüme işini pek sevmiyorum ben.
Hızlıca bir taksiye atlayarak evin yolunu tuttuk. Yolda konuşmak bir kenara ikimizinde ağzını bıcak açmıyordu o yorgundu ben daha yorgun.
Eve varıpta taksiden indiğimizde vücudumda bir titreme hissettim dişlerim birbirine vuruyordu.
Serdal taksinin ücretini ödeyip valizini bagajdan alana değin ne kadar süre geçti bilmiyorum ama Serdalın bana
- Elif iyimisin yüzün sapsarı olmuş diyişi ile kendime gelip gerçek dünyaya döndüm
- İyiyim iyiyim bi an üşüme tuttu galiba merak etme sen hadi eve çıkalım
Ona iyiyim demiştim ama iyi değildim bacaklarımın titrediğinin üşüdüğümün farkındaydım.
Merdivenleri çıkarken beni görüp endişelenmemesi için anahtarları ona vermiştim. Önde o arkada ben dördüncü kata tırmanıyorduk. Asansörü niye kullanmadığımızı hiç bilmiyorum ben önde olsam onun kalçalarımı seyretmek istediğini düşünürdüm. Oysa o öndeydi muhtemelen sağlıklı olsam onun önde olması işime gelirdi ama bu halde titrerken birinin bir yerlerini hayal etmekten çok uzaktayım.
Eve kendimizi atınca Serdalın ilk işi mutfağa girmek oldu benim ilk işim ise kanepeye uzanmak.
Ne kadar zaman sonra olduğunu bilmesede Serdalın elinde bir bez alnımı ovaladığını ve gömleğimin düğmelerini açtığını
tedirginlikle
- Elif iyi misin diyerek sayıkladığını hatırlıyorum.
Farklı bir yerde farklı bir yatakta üzerimde farklı kıyafetler ve kolumda hafif bir sızı ile uyandım. Kolumdakinin serum iğnesi ve yattığım yerinde devlet hastanesi acilinin müşahede odası olduğunu anlamam biraz vakit aldı.
Doğrulmaya çalışarak etrafa göz attım benim gibi yataklarda yatan hastalar. Hasta yakınları insanlar inlemeler ağlamalar bağırışlar..
Beni buraya kimin getirmiş olabileceğinin cevabı belliydi. Şimdi niye burada değildi peki konuşacak birini ararken Serdal yanındaki doktorla beraber müşahede odasının kapısında göründü.
Çok yorgun ve bitkin olduğu her halinden belliydi. Bütün gece benimle uğraşmıştı muhtemelen niye bu hale gelmiştim ki ben. Uyandığımı görünce hemen yanıma geldi alnıma yüzüme uzamaya çalışan saçlarıma dokunarak.
- İyi misin canım dün gece korkudan öldüm sana bişey olacak diye.
- İyiyim çok iyiyim ne oldu bana o kadar çok mu kötüydüm.
- Evet ne yaptı isem bir türlü ateşini düşüremeyince mecbur hastaneye getirdim. Denizde burada oda geldi
- Neyim var mış peki ben bişey hatırlamıyorum pek
- Kronik yorgunlukla beraber vücudun aşırı bitkin düşmüş gripte üstüne gelince çökmüş vücudun. Doktor bol bol uyusun dinlensin en az 4-5 gün dedi
- Anladım ne zaman çıkıyoruz buradan hastaneler beni en az hastalıklar kadar kötü ediyor.
- Yarım saate çıkarız doktor son tahlillerine bakacak birazdan. Ama sana bir hafta tatil bu ne hal ergen kızlar gibi düşüp bayılmalar falan. Kara sevdaya mı tutuldun yoksa
- Evet gereksizin biri var bir türlü gözlerimin içini göremiyor
Gözlerime bakarak
- Bu gözleri göremeyen adam harbi gereksizdir
- Gereksiz ama işte gönül bu otada bokada biliyorsun
Keyfi mi kaçmıştı bu sözden sonra yoksa bana mı öyle gelmişti. Herman Hesse romanlarındaki belirsizliğin içindeydik. Bir yanımız ikimizinde bu ilişkinin gizinden sapkın derecede zevk aldığını biliyor. Diğer yanımız öyle birşey yok diye direniyordu.
On dakika sonra Serumum bitmişti müşade hemşiresi kolumdaki serumu çıkarınca doktorda çıkışımı verdi. O sırada Denizde içeriye gelmişti Serdal dışarıda Denizin arabasındaydı
Deniz koluma girerek
- Serdal gece beni arayınca çok telaşlandım şimdi iyisin şükür
- Sağol canım iyiki varsın
- Beni boşver iyi ki Serdal varmış o olmasa kimin haberi olacaktı.
- Yani haklısın
- Elif kızmazsan bişey soracağım
- Sor
- Siz beraber misiniz Serdalın şehre ilk geldiği gün sana gelmiş olması falan
- Bilmiyorum Denizim inan bilmiyorum beraber miyiz sevişiyor muyuz beraber değilmiyiz her neyse miyiz
- Anlamadım
- Bende anlamadım Deniz tek bildiğim geçen seneden beri aklından çıkmıyor
- Eee ne güzel oda seni seviyor mu
- Öyle değil işte Deniz hem ikimizde seviyoruz hem susuyoruz
- Suskunluk kötüdür genelde
- Değil işte sustukça daha çok ona akıyorum
- Susun bakalım. Yinede ateş ve barutsunuz. Elbette buna çok mutlu olacağım.
Eve geri döndüğümüzde bu sefer Denizle beraber eve çıktım. Serdal hem ilaçları almak hemde meyve sebze et gibi Protein ve vitamin alışverişi yapmaya çıkmıştı.
Deniz benim gördüğüm en güzel esmerdir. İki sene önce evlendiğinde dünyanın en güzel gülen gözlerine sahipti. Tabiki genetik bir rahatsızlık nedeniyle çocuğunun olma ihtimali olmadığını duyan kocası ile ayrılmalarına dek.
Hem anne olamayan hem bunun yüzünden aşşağılanarak terk edilen bir kadın olarak hala fazlası ile sağlıklı idi.Tek fark sürekli tırnaklarını yerdi artık bu yüzden sürekli siyah oje sürer ojeli yerleri yemezdi. Benden daha sağlıklı olduğu kesindi bence. Bir abla edasıyla var oluyordu benim için Deniz imgesi.
Eksik benden daha yaralı ama benden daha dik duran bir kadın olmuştur hep. Mutlumusun sorusunun karşılığı değildi belkide Deniz ama yalnız ve güçlü kadının karşılığı olduğu kesindi.
Kim bilir bir tarafta çocuğu olmadığı ve asla olmayacağı için terk edilen bir kadın bir tarafta hala çocuk doğurmaya psikolojik olarak aşırı uzak ben. Üstelik her kör atın kör alıcısı hesabı ona göre benim kör zaten belliydi.
Eh benim körde biz dedikodunun nirvanasına ulaşırken eve adım attı. Fazla fazla meyve sebze et ve et ürünleri bakliyatlar,alkollü alkolsüz içecekler bunların hepsini almıştı almasına ancak dört kişilik aile içindi herşey.
Dört kişilik aile niçin dört
İnsan tek başına aile değilmidir yada iki kişiyle üç dört beş altı yedi ya bir ülkenin tamamı yada dünyadaki herkes.
Dört kişilik aileye göre açlık sınırı
Dört kişilik aileye göre yoksulluk sınırı
Dört sayısından nefret etmek için ne çok sebep.
Serdal poşetleri eve taşıdıktan sonra bir battaniye alarak salonda ki kanepeye uzandı ve uyumaya başladı.
Hiçbir şey diyemezdim çünkü aşırı yorgundu Denizde bunun farkındaydı. Gece benim için çırpınmıştı resmen.
Bana bişey olacak korkusu ile gözlerini kapamamış bir erkek. Öz babanızdan sonra hasta olduğunuzda sizin başınızda sabahlama ihtimali olan bir erkeği bulmak zordur. Elbette fazla romantik ve ütopik düşünüyor olabilirim ancak bir seferliğine dahi olsa insan böyle bir önemseyiş bekliyor erkeklerden.
Denizi uğurladıktan sonra şehriye çorbası yapıp içtim üzerine ilaçlarımı içerek uzandım üç saate yakın uyuduktan sonra. İçimdeki yaşama sevinci geri dönmüş olarak uyandım.
Serdalın uyanmış olup olmadığına bakmak için salona geçtiğimde beş yüzüncü rüyasında mırıldanırken yüzünü saçlarını izledim. Elimi saçlarında gezdirme cesaretini gösterdiğim anda. Korkuyla açılmış gözleriyle karşı karşıya geldim.
Bu kadar hafif uyuduğuna inanmıyordun üstelik saçlarına dokunurken öyle yavaş hareket etmiştim ki.
- Ne yapıyorsun Elif diyerek doğrulmaya çalışırken Serdal
Yakalanmış olmanın verdiği mahçubiyetle
- Terlemiş misin diye bakıyordum sadece uyu sen bişey yok
Serdal tamam diyerek koltuğa geri kıvrıldığında derin bir nefes aldım. Bir anda uyanan adam bir anda uykuya geri dalmıştı.
Serdalı biraz daha seyrettikten sonra koktuğumun farkına vararak sıcak suyun altına girdim. Suyun bedenime dokunuşuyla beraber ağlamaya başladım. Niye ağladığımı bilmiyordum usul usul ve sessizce ağlıyordum. Ağlama nöbetim devam ederken köpüklenmeye şampuanını ayrı duş jelini ayrı biyolojik bedenimin üzerine uyguladım.
Bizi temizlediğini düşündüğümüz bu kimyasalları içsem muhtemelen zehirlenir veyahut ölürüm. Oysa tüm vücuduma bunları zevkle uyguluyor ve tertemiz olduğumu düşünüyordum. Geçmişte temizlenmek için kimyasala ihtiyaç duymayan insanlık zaman içinde öyle çok kirlenmişti ki.
Yıkanmak için vücuduna aslında zehirli maddeleri zevkle sürüyordu.
Bende herkes kadar kirli olduğum için bu zehirli ayini zevk alarak yapıyor ve tertemiz olduğuma kanaat getiriyordum.
Yıkadıktan sonra kurulanıp giyinme sürecini tabi bu süreçte vücuda sürülen yine kimyasal nemlendiriciler kremler derken baştan aşşağı vücudumda kimyasal bir örtü oluşmuştu.
Saçlarımı yarı nemli bırakmaya karar vermiştim zaten pek uzun olmadıkları için uzun süre onlarla uğraşmama gerek yoktu.
Salona geçtiğimde Serdal kanepede değildi mutfaktan gelen sesler olmasa bana kızarak gittiğini düşünürdüm.
Mutfağa girdiğimde bir savaş alanındaki yenik bir generali değilde gayet düzgün yerli yerinde yemek yapmaya çalışan bir Serdal bulunca şaşırdım açıkcası.
Sandalyeye oturarak onu izlemeye başladım gözlerimizle birbirimize selam vermiş ve susmuştuk o yemek yapmaya devam ediyor bende onu izliyordum.
Menümüzde Balık vardı balığı hem fazla aldığı hemde ona göre dünyanın en değerli besini balık olduğu içindi bu.
Yarım saat sonra ikimizde çinekop gibi kokmaya başlamıştık
Yeni yıkanmış olmasam umrumda olmazdı gerçi yinede umrumda değildi. Mutlu bir çinekoptum ben.
Yemeğimizi yedikten sonra çayı demleme işi bana kalmıştı çünkü beyimiz Banyo yapacaktı.
Çinekop kokarak çay içemezmiş.
Bu gece ne olursa olsun onunla uyumaya karar vermiştim sadece uyumaya bile değil hasta olmanın iyi yanlarından biride normalde utançtan isteyemeyeceğiniz şeyleri büyük bir yüzsüzlükle talep etmenizdir. Elbette bende bu yetkiye dayanacak ve üşüdüğümü söyleyerek onun kokusuyla uyuyacaktım.
Geçen yaz boyunca onunla uyumayı başaramamıştım ama artık yeterdi en azından bu yaz bunu hakediyordum. Bir dahaki yaz öpüşür ondan sonraki yaz ön sevişme bir sonrayada tam sevgililik.
Eh ilişkide birbirini yavaş yavaş tanıma diye buna denirdi.
Doğal seleksiyonda doğanın kanunları geçerli olmaya devam ediyor olsa ikimizde çoktan elenmiştik muhtemelen.
Kendime bir bardak çay koyarak salona geçtim. Tatlı niyetine hazırladığım çay bisküvilerine bardağıma daldırıp ağzıma götürme işini üzerimi batırmadan yapmaya çalışmak en güzel hobilerimden biri olmuştur hep.
Serdal duştan yarı ıslak yarı çıkıp valizini karıştırıp eşofman bulmaya çalışına kadar herşey normaldi. Onu o hâlde görünce gülmekten çayıda bisküvileride unutmuştum.
Gülme desede onu dinleyen kimdi insan bir başkasının evinde giyeceklerini tam olarak hazırlamadan neden duşa girer ki diyerek onu dahada sinir etmeyi ihmal etmiyordum.
Üzerini giyip kendine çay koyarak yanıma geldi bisküvilerime dadanmadan önce vcdye bir film koydu. Filmin ne olduğu pekte umrumda değildi zaten hasta idim sonuçta ben kafamı omzuna yaslayarak.
- Serdal bu gece benimle uyur musun korkuyorum ve üşüyorum
- Üşümeni anladım da neden korkuyorsun ki
- Üşümekten korkuyorum biliyorsun başıma gelenleri
- Ama ben burada olucağım sonuçta üşürsen ben uzakta değil salonda olucam.
- Ya sana haber verecek kadar bile gücüm olmazsa dün gece sana haber verebildim mi misal. Bana bişey olursa vicdanın rahat edecek mi ne olur beraber uyusak aramıza kılıç koyarsın Tristan ve İsolde efsanesindeki gibi.
- Yanlışın var o ikisi birbirine aşıktı iksirle falan oluyor ama olsun
- Tamam işte biz sadece uslu uslu uyuyacağız sen doktor gibi müşahede altında tutacaksın beni.
- Sabah kahvaltısında sucuklu yumurtalı menemen yaparsan bana kabul
- Kabul, çol ucuza verdin kendini
- Mide önemli midemiz için tüm dertlerimiz.
İkimizde gülerek filme daldık ona dahada sokuldum.
Atalarımız yine haklı çıkmıştı bence erkeğin kalbi midesinde atıyordu. Tabiki arada daha aşşağılara insede Serdalın ki henüz midesinde ikamet etmekteydi…
YORUMLAR
Elif aslında Serdal'a çok bağlı ama o bir katır kadar inatçı :) belki de bu Elifin çok masum hem çok ürkek oluşundan kaynaklı ' masumiyet ('yazarın aradığı sihirli kelime) .. ve aslında herkes kadar çok 'üzgün ' fakat
Elifin' in serdal'ile yalnızca sarılıp uymak istemesi kadar masum istekleri var. 'birçoğumuz bilmez masumca sarılıp uyumak ateşli bir sevişmeden çok daha etkili ve unutulmazdır en azından bir çok kadın için bu böyledir '' ..tabi ki bu 'aklı sadece midesinde olanlar için geçerli:)
eh Serdal' en heyecanlı yerine bıraktın '' aşk olsun..
sevgilerim ile.
Tsukuyomi
bu Elif'den daha erkeksi bir Elif ve adı Elif olmayan bazı kızlar tanımıştım.
yazıdaki Elif bana çok masum geldi. izlediği film yüzünden kendini ahlaksız sayması filan. ya Elif, insanların kafalarından binbir türlü birbirlerini gırtlaklama planları geçerken, senin temel ihtiyaçlardan biriyle ilgili filmler izlemen ya da fanteziler kurman mı ahlaksızlık?
bunu dedikten sonra
sondaki konuşmanın doğallığı hoşuma gitti diyerek kapayalım yorumu.
Tsukuyomi
iyilik kötülük gibi gibi
sonda söyleyeceğimi başta söyleyeceğim 'bir bayan böyle yazmaz' :) biraz yorgun gibisin. kendine iyi davran.
şimdi niye böyle dediğimi de tam olarak ifade edemeyeceğimi bilmiyorum ama Tinto'nun adının geçtiği bir yerden bahsediyoruz. ne kadar uçuk seçik, organlı küfür eden bir kız da olsa, bu tür meselelerde yine tıkanıyorlar. şu pucca olayı vardı, kadından oldum olası nefret ettim. sonra ulusal gazete de buna köşe verdiler. saçma olayının toplumsal bir önerisi vardır yine de ama bu gerçekliğin antik yunanlarda fikir bazında trajedi ve komedi cihetleri var. asıl olan fikir vermektir eskilerde, bir tür önerme ama şimdi direkt gerçeği yansıtıyor her şey. bu yazının iyi olan tarafı da o gerçeklikten çıkmaması. konuşma balonlarında bazı aksamalar olmuyor değil, insan sinyal alırken bir an için devreyi kapatan anahtar oluyor (-) işareti ama sonra bağlanıyoruz.
yani biraz sonra Elif diyecek ki 'canım, güvenlik duvarımı yıkar mısın?'
Tinto'nun bir filmi vardı. son sahnesinde sürrealist bir yaklaşım sunuyordu izleyicilerine. fille alakalı uzun bir organ örneği. komik değildi, ilginç değildi, tiksindiğimi hissettim. bir nevi gerçekten kopuş beni rahatsız ediyor. bu yüzden robotları da, oyuncak mankenleri de, kahve ya da meyve sıkma makinesini de sevemiyorum bir türlü.
Elif'in kaygıları bölümünü uzatmanı isterdim. niye dersen, işin gerçeklik yanı bilinçaltında Serdal ile yatmak isteyen biri ama bunun için ön hazırlığında kendi bedenini anlatması, örneğin aynaya karşı ters dönüp, kıçına baktığında, kıvrımlarından bir şekil hayal edip, o şekil içerisinden bazı önemli anılara temas etmesi de... olabilir böyle gerçek sarmalı peşinde şeyler. mesela ağda yaptırabilirdin.
ben böyle yazıyorum, sadece okuyucunun kişisel talepleri olarak algılamanı isterim. yani kişisel bir paylaşım sadece.
neyse ne diyorduk, bir şey dediğim de yok tam anlamıyla aslında. dün ortaburundan çıkıp akköyden girip korudan çıkarken güzeldi. buralar güzel, araplar çoğalıyor. insanlar yaşıyor işte.
şu sonunda mide olayına değinmen güzel elbette ama şimdi itiraf etmeliyim, mideden geçer konusu bana acınası geliyor. bir erkek bir kadının yaptığı yemekle tav alıyorsa ya da şöyle ondan etkileniş hızı artıyorsa, bu çok da matah bir durum değil. ben bunu hastalıklı görüyorum. belki de eskiden bu mantıklıydı ama şimdi ortam müsait değil.
bu arada Ayça geri döndü :)
now, dont think, your hands, make me feel better, does anybody know? salla. eğleniyorum bu yüzden. awesome , this is such a good hair Elif. kimse kontrol edemiyormuş gibi. italyanların ingilizcesi bu yüzden aksanca da hoş gelir. tabi eski italyanlardan kim kaldı?
bu da elifin dans şarkısı olsun :)
https://www.youtube.com/watch?v=imYJpr09IgQ
Tsukuyomi
pucca denen ergen turnusoluna gelince tüketim toplumunun en şahane örneği o kadın hanım. hiç okumadım böyle arada bi iki aforizmasını görmüşlüğüm var saçma ama ergen ve boşluk çekmede usta biri.
Tinto abimizin bi felsefesi vardı en azından.:)
şu ayna işini düşündüm düşündümde henüz o kıvama gelmemiş gibiyim sanki daha o kadar kadın gibi düşünmeyeceğime karar verip sildim.
yemek konusunda sonuna doğru olayı bağlamak için öyle yaptım bide gerçekten sucuklu menemeni seviyorum.
vay Ayça vay demek istiyorum kapıdan kovsak bacadan giriyor.
öykü romana evriliyor hakikaten