- 777 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
PENCERE...
Bir var oluş felsefesiydi, özümsese de sahip olamadığı yaşantılar. Edimsel kıyametlerdi peyda olan, yüksünen yok oluşlar, kırık aşklar, çetrefilli ihanetler belki de ölümün çığlığı…
Garipsese de garipsenmediği, öykünüp soyutlanmadığı hatta Tanrı’nın ayak izleri ki metruk dünyaların tek ışığı.
Kırık bir pencere kanadına konan o beylik umut ışığı kadar devasa olsaydı keşke varlığı, ödemekle yükümlü olduğu ne varsa…
‘’Hey, sen!’’ dedi, duyulmazken sesi. Görünmediğine kani olduğu her kimse, tepki vermezken.
Ya yokluktu tanımlayamadığı ya da kördü gözleri ürkünç bir tabloyu görmezden gelmek adına.
Gözükse de dâhil olmak istemediği, ister istemez bir merak uyanmıştı işte. Girip girmemek arasında gidip geldi adımlarken pencere pervazını. Gök kubbe ışıl ışıldı ve yüreği ümit dolu. Yuva belleyeceği tutunacak bir dalı yoktu üstelik kaç zamandır.
İçeriden gelen seslerle irkildi. Genç irisi bir adam ilişti gözüne ve usulca yana çekildi. Görünmediğine pek de emin değildi. Ama emin olduğu bir şey vardı ki; adam fazlasıyla öfkeliydi. Derken bir kadın girdi odaya. Kucağında bir şey vardı lakin anlayamamıştı kadının neden bu kadar korktuğunu. Ve kımıldadı kucağında saklı olan. Ve anladı: Bu küçük canlı onların yavrusuydu diğer bir deyişle ufacık bir bebek…
Adam bir yandan bağırıyor bir yandan kadının üstüne yürüyordu. Neydi dertleri de bu denli öfkeli ve gaddardı adam?
Kadın gerisin geri kaçarken ayağının takılmasıyla tepe taklak düştü. O küçük canlı odanın tam da ortasına savrulmuştu. İniltisi kulak tırmalayacak kadar derin ve acı dolu idi. Bir hışımla bebeği kaptı adam. Pis pis sırıtırken, gözlerindeki o deli bakış penceredeki misafiri bile korkutmuştu.
Mizansen oldukça korkutucu idi işin aslı ve ötesinde, insanoğlunun vahşetini ortaya seren bir cehennem, zebaninin başrolünde olduğu.
Yerdeki kadın bir şey kavramıştı elinde: Uzun ve keskin bir bıçak: Gün ışığını bile teğet geçen garip ve çekici bir parlaklık…
Daha fazla dayanamadı bu manzaraya seyirci olan dişi kumru. Yuva niyetine, pencerenin köşesine yığdığı çer çöpe baktı ani bir kararla, kendini koruma içgüdüsüyle kabarttı tüylerini bir hışımla ve karanlığa rağmen süzüldü gökyüzüne, yolunu aydınlattığı kadarıyla ay ışığı, gecenin koynuna doğru yol aldı.
Bir an evvel uzaklaşmalıydı insan denen canavarın öfkesinden. Son kez baktı içeri:
Kadının üstü başı kan içerisinde, bebeğini kucaklamış ve sessizce ağlıyordu. Bebeğin sesi kadınınkine karışmış yerdeki adam ise hareketsiz yatıyordu.
Gözlerine inanamadı anaç kumru, olmayan kuş beyniyle ne düşündü ne de fikir yürütebildi ne de olsa insanoğlu kadar akıllı değildi ama acımasız da değildi onlar gibi.
Sahi, insanoğlu ne kadar zamandır böylesine acımasız ve kötüydü üstelik yaratılmış en üstün varlık olma iddiasıyla, kendini yere göğe sığdıramazken…
Görüp göreceğine tanık olmasının yanı sıra insanlardan neden bu denli korkmasının altında yatan sebebi anlamıştı: Bir kuş bile yavrusuna sahip çıkarken, hangi gerekçeyi sunabilirdi de bir canlı-üstelik adı insan- nasıl bir diğerinin hayatını sonlandırabilirdi?
Dişi kumru ne düşünebilecek bir kapasiteye sahipti ne de akıl yürütebilecek bir zekâya ama sevip, korumak Tanrı’nın ona sunduğu eşsiz bir hazineydi çoğu insanın sahip olamadığı.
Uçarken kararını da verdi: Mümkün mertebe insanların uzağında olmalıydı yuvası ve yumurtadan çıkacak yavruları.
YORUMLAR
insanoğlundan başka hiç bir canlı bu kadar vahşi değil herhalde
teşekkürler paylaşıma
sevgiler
Gülüm Çamlısoy
yüreğiniz dert görmesin sevgili hocam.
sevgilerimle...
Gülüm Çamlısoy
Önceleri bir heves olarak başladı serüvenim ve gördüm ki; edebiyat ciddiye alınası eşsiz bir mecra. Ne okumanın sonu var ne de yazmanın ve telaşla iyi bir şeyler sunmaya çalışıyorum yine edebiyat aşıklarına. Bu vesile ile sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır. iyi ki varsınız.
Çok severek yazdığım bir öykü ve bir süre saklı tuttum yazdıktan sonra.
Var olun hocam.
Saygımlasınız her daim...
Sağlıcakla kalın Kemal abim.
Hayvanlar bizim gibi düşünemeseler de, sevip korumak hazineleri ile insanlara her zaman Allah'ın varlığını ispatlayacak bir doğaya sahipler...
Hatta daha fazlasına...
Bir bilim dergisinde okumuştum...
Çocukların elinde eziyet gören kargayı kurtaran adam, kuşu iyileştirip, bırakır...
Bir zaman sonra evinin üstündeki kargaların sesleriyle kendine geldiğinde, balkonuna çıkıp bakar...
Kargalardan biri balkona bir ceviz bırakır...
Sonra bütün karga sürüsü...
İşte böyle...
Şimdi insanları daha bilinçli irdeleyebiliriz, değil mi?...
Çok güzeldi...
Tebrik ederim.
Saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Senelerce evimin balkonunda misafir ettiğim o kadar çok kuş oldu ki. Bir keresinde kuluçkaya yattığı yumurtası tam bahçeye düşmek üzereyken yakalayıp yerleştirmiştim yuvasına. İnanılmazdı anne kumrunun gözlerindeki minnet dolu ışıltı. Hayvanlar özellikle de kuşlar bizden çok daha duyarlı ve nasıl düşkünler birbirlerine hele ki yavrularına.
Çok teşekkür ederim eşlik ettiğiniz için.
Selamlar, saygılar...