- 930 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAKIR EMİNEM
ÇAKIR EMİNEM
Agah bey ağır adımlarla kapıya geldi. Bastonunu sol koluna taktı. Dışarı çıkmak için hazırlanıyordu. Kapıdan bir çıkısı vardı aniden eğilince onu eğilerek almak istedi o anda belinde yanma hissetti. Durdu derin bir oh çekti ve tekrar hamlığın etkisi olacak ki neyse çabuk geçti. Artık yaşlandığını hissediyordu, o da inecekti acaba hangi durakta inecekti hayat denen bu trenden, bunu henüz kestiremiyordu. Yaşam doluydu nefes darlığı çekiyor, yaşlılığına aldırmadan sürekli sigara yerine tütün içiyordu. Özenle sararak. Adeta ekmeği suyu gibiydi. Belli ki zorlanıyordu artık. Gözleri yeşermişti, doğrularak torbasını kapının dışında bastonun ucuna taktı ve diğer ucunu da eliyle tutarak omuzunda yola koyuldu.
Gözleri ışıl ışıldı 17 yaş edasıyla adeta uçuyordu.Neden diyeceksiniz. Az ileride bir park vardı oraya sevgilisinden önce varmalıydı. Nitekim vardı da bu kadar hızla giderse ya yolun kenarına ya da bir ağacın altına inecek gibiydi yüreği, neyse ki geldi yavaşlayan adımları ıslak nemli toprakta kaymamak için sıkı bir fren yaptı. Sabahın beyaz ışıkları ağaçlara yapışmış bazı yerler gölgeli idi. Kimi zengin kimi fakir hayat bu örneklerle dolu. Kimi aç kimi tok kimi servet avcısı kiminin düştür güzel kaygısı. Şöyle bir baktı.
O gür sesiyle bağırdı (Eminem eminem çakır eminem...!!! Ben geldim seni bekliyorum her zaman ki yerdeyim).
O anda ağaçlardan kalkan bir güvercin hızla uzaklaştı. Bir kaç bülbül şakıyarak uçuyordu günün altın ışıklarında. Yüzünü yalayan serin rüzgar, kirpiklerine beyaz bir çığ düşürmüştü ok gibi. Oradan bir kar tanesi büyüklüğünde göz yaşı dudaklarını tuzuyla ıslattı.
Tarih kokan saçlarında hala o buluşma sevdası yankılanıyordu yüzünde. Öyle başını önüne eğdi ki. Sanki o eski anıları tazelenmiş. İlk tanıştığı gün sevgilisini buraya getirmiş belli oluyor. Birlikte parkta oturmuş şarkılar mırıldaıyordu. Hani o gözleri masmavi deniz olan, Hani saçları dalga dalga kar köpüğü meltem kokan rüzgarlarında nefesi, şarkılara nağme olan beyaz teni ışıldayan dudakları. Göğsüne taktığım o işlemeli tokan.
Yüzüme gülümsediğinde her şey gülerdi kıskanmaz, ağlarken de ağlardı tabiat sen gidince. Gözleri dolu dolu nefesinde birikir duygular sicim gibi. Kuşlara hafifçe gülümseyen yüzü bir umudun ifadesiydi, görmenizi isterdim. Yüreğinizin yağı erirdi o gülüş ki buluşma haberini verecek o kuşlardan medet ummasıydı. Elini salladı kuşun ardından. Yavaş yavaş sendeleyerek her zamanki gibi aynı kanepeye otururdu. Artık buluşma anı gelmişti. Yaklaşırken kanepeye bir gül dalına kıyamadı okşadı elleriyle gülleri. Sen canımsın diyordu bir tanesin bak geldim diye mırıldanıyordu. Kıyamıyordu bile koparmaya eline dikeni battı ama oralı bile olmadı. O şunları mırıldandı yine (Gül dalında, sevgi özünde. Bülbül sözünde Güzel gözünde ve gönlünde güzeldir)
Gözleri yaş dolmuştu elinin tersiyle silerken kanepeye yaklaştı. Ey kahrımı çeken hem sırtında hem yüreğimi taşıyan kırık kanepem diyordu.
O umutla beklediği hayat arkadaşıydı gelecekti elbet bir gün ama ne zaman. Duyduğu zaman mı Ağah efendiyi o da bekletmek istemezdi. Haberini ve sesini duymuştu. bayanlar randevuya geç gelmeli ki kıymetleri buradan belli olsun.
Ama maalesef o gelmeyecekti asla gelemeceği bir yerdeydi.
Ağâh efendi bekler durur hala. Bu umuduyla ilk buluştuğu parkta her gün, aynı heyecanı yaşar ve hayata bağlanmasının nedeni bu .
**Vefat eden eşini ne kadar çok sevdiği belli oluyordu hayat arkadaşı, sevgilisi canı ciğeri idi.
Belki ona gitmeye karar verecekti artık ama ne zaman...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.