- 1056 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ ATA BAK - RODİN NİÇİN DELİRDİ? -1-

Bu öykünün ilk bölümü yarı gerçek, yarı kurgudur. 2. Bölüm ise gerçeklik namına çok az şey ihtiva etmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Türkiye’de az buçuk tahsili olan herkesin bildiği, en azından adını duyduğu bir isimdir Rodin.
Tam adıyla August Rodin olan bu zât-ı muhterem bilindiği gibi bir yontu sanatçısıdır. Yani efendim heykeltıraştır.
Peki özellikle de Türkiye gibi heykel sanatına pek de sıcak bakmayan bir ülkede bu Rodin denen zât-ı muhterem nasıl olmuş da bu kadar meşhur olmuştur?
Efendim, Rodin’i tanımamızın en önemli sebebi onun tarafından yapılmış olan ‘’Düşünen Adam ‘’ heykelinin bizim İstanbul-Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde bulunuyor olmasıdır. Fakat hemen belirtelim ki Bakırköy’deki bu esere bizler her ne kadar ‘’Rodin’in Düşünen Adam Heykeli’’ desek de oradaki heykel sadece basit bir kopyadır. Yani doğrudan doğruya Rodin tarafından yapılmış değildir. Rodin’in yaptığı orijinal heykel 1906 yılında tamamlanmış olup bu gün Fransa’da Rodin Müzesindedir.
Peki böyle ünlü bir heykelin kopyasının Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesinde işi ne?
**************
Buradan itibaren artık mizah başlıyor… Sıkı durun.
***************
Efendim aslında düşüncenin felsefik bilmem nesini ifade eden bu heykeli 20 li yaşlarda yapan Rodin daha sonra Camilla Claudel adlı bir hatun kişi ile evlenir. Camilla Hatun da aynen Rodin gibi heykeltıraştır.
Camilla hatun ismindeki ‘’Cami’’ dolayısıyla kafaya kor ‘’İlle de Müslüman olucam’’ diye Nitekim olur da… O artık Camilla değil Cemile Hatundur. Tabii ki Camilla ya da yeni adıyla Cemile Hatun’un böyle bir karar almasında komşuları olan Erzurumlu kadınların oldukça büyük payı vardır.
Evliliğin cicim ayları bittikten sonra ve de özellikle eşi Camilla Müslüman olduğu için bu Rodin denen kefere zavallı Cemile Hanıma hayatı dar etmeye başlar. Cemile Hanım sık sık ‘’ Ay çıldırıceğim vallahi bu herifin elinden ‘’ diye ele güne şikayet eder Rodin’i. Hatta altın günlerinin tek konusu haline gelir Rodin’in zulüm ve eziyetleri. Öyle ki Mulen Ruj adı verilen hayırsever bir yardım kuruluşu Cemile Hanıma ‘’ Bırak o musibet herifi. Bize gel de seni şefkatli kollarımız arasında her türlü kötülüklerden koruyalım’’ Der ama Cemile Hanım ‘’ Si tu save kombiyen jö tem’’ diyerek bu nazik teklifi yine aynı nezaketle reddeder.
Daha sonraki zaman diliminde artık Cemile Hanım heykel filan da yapmaz. Heykel yerine Erzurumlu komşularından öğrendiği hıngel denen bir çeşit hamur işi yapar her gün. Hayatında ilk kez sarımsak yiyen Rodin ise bu durumdan oldukça rahatsız olur. Ama Rodin’in daha büyük bir sıkıntısı vardır: Cemile Hatun artık Rodin’i yatağına da almamaktadır. ‘’ De get Allah’ın gavuru, sünnet bile olmamış kefere ‘’ diye. Hatta Rodin ‘’ Belki bakar da tahrik olur diye resim 3 de gördüğünüz ‘’Öpüşenler’’ heykelini yaparsa da Cemile Hatun artık nefsani arzuların değil uhrevi duyguların kadınıdır. Dönüp bakmaz bile o müstehcen heykele. Hatta Rodin için daha da kötüsü Cemile Hatun’un ‘’ Bırak artık bu heykeli meykeli, aç şurada evin altına minik bir bakkal dükkanı. Helalinden para kazan. Al abdestini, kıl namazını, mâsivayı terk et’’ demesidir.
Rodin daha da gavurlaşır ve Cemile Hatun’u iyice canından bezdirir. Artık Cemile Hatun için de tek çare kalmıştır: Rodin keferesinin Cenabet vücudunu ortadan kaldırmak.
İlerleyen zamanlarda Cemile Hanım, Rodin keferesinin vücudunu yer yüzünden kaldırmak için arsenikten siyanüre, davul tozundan minare gölgesine kadar her yolu dener ama Rodin’i gebertmesi mümkün olmaz. Hatta belki hırsından geberir diye onun yaptığı bir iki kıytırık heykeli ve çizimleri darmadağın eder ama yine başarılı olamaz.
Eeee artık Rodin de kıllanır Cemile Hatundan ve tutar bu zavallı masumeyi mahkemeye verir ‘’ Benim eserlerimi çalıyor ‘’ diye.
Evlilik hayatı boyunca Rodin’in her türlü şiddetine ve fiziksel baskılarına sabırla göğüs germiş olan Cemile Hatun bu iftiralar karşısında açar ağzını yumar gözünü. ‘’ Ula gavat’’ tan başlar ‘’ Senin kellene şıçaram’’ dan çıkar. Bu kelleye ş’aapmak fiilini de komşuları olan Erzurumlu hatunlardan öğrenmiş ve pek beğenerek zaman zaman tatbik etmiştir Rodin’e karşı.
Fransa’da bir kadın ya da bir erkek, muhatabına ‘’ Senin kellene…’’ derse bu, o şahsın delirdiğine dalalet eden bir durum olarak kabul edildiğinden Cemile Hatunu akıl hastanesine yatırırlar ve bu nur yüzlü kadıncağız orada terk-i alem eyler. Rivayet olunur ki hayata gözlerini yumarken ‘’ Baca baca barhana, döön dööön döndüüüm yar’’ adlı Erzurum türküsünü söylemiştir artık ne alakaysa…
İşte bu sebepledir ki ( Yani Cemile Hatun bir akıl hastanesinde öldüğü içindir ki) 1953 senesine gelindiğinde( Yani benim dünyaya gelmeme bir sene varken ) İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi olan Fahri Celal Göktulga bir dergide gördüğü ‘’ Düşünen Adam’’ heykelinin aynısından bir tane de İstanbul’da yapsın diye Rodin’e bir telgraf çekerek der ki.
‘’ Çok muhterem Rodin Bey…Bizim Bakırköy’de tam senlik bir hastanemiz var. İlle velakin hastanemizin bahçesinde düşünen bir adamımız yok. Hatta koskoca memlekette bir tane düşünen adam yok. Her şeye rağmen düşünen adamlar yine de bu hastanede. Hadi bize bir kıyak yap da gel şu bahçeye de bir tane düşünen adam heykeli yap. Bildiğin gibi düşünen bir adamın heykelinin konacağı en uygun yer bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesidir. Haydi kırma beni. Hem büyük sevaptır. Hürmet ve muhabbetle ellerinden öperim. ’’
Kısa süre sonra cehennem zebanisi kılıklı bir postacı, başhekime Rodin’den cevabi telgrafı getirir. Telgrafta aynen şunlar yazılıdır:
‘’ Sevgili Celal…Telgrafın beni çok memnun ve mütehassis etti. Stop.. Büyük bir bahtiyarlık duydum. Stop. Ama Stop. Lan oğlum ben 1917 de öldüm. Stop. Saçmalama lütfen. Stop.Hem telgraf dediğin bu kadar uzun olmaz…Stop… Gözlerinden öptüm…Stop..Kendine iyi bak Stop. ‘’
Fahri Celal Aktulga, telgrafı okuyunca ‘’ Öldüm diye bahane ediyor ibbbb….Az meşhur oldu ya gö…zü kalktı namussuzun ‘’ diyerek yeni alternatifler aramaya başladı.
Bir gün hastane bahçesini dolaşırken baktı delilerden…Pardon Ruh hastalarından biri elindeki çakı ile ağaçtan bir düdük yontuyor kendine. Hemen bu hastanın yanına gitti.
-Merhaba sayın hasta. Görüyorum ki yontuyorsun. Burada bize de taştan bir heykel yontabilir misin?
Adı Kemal Künmat olan hasta başını kaldırdı.
- Yontarım tabii ki. Çocuk oyuncağı. Siz yeter ki taşı getirin.
Derken efendim Bakırköy’ün taş ocaklarından kocaman bir taş kütlesi getirip hastane bahçesine, tam da bu gün heykelin olduğu yere koydular. Kemal Künmat, elindeki çakıyla başladı oymaya. Kafa, gövde, bacaklar filan baya baya Rodin’in düşünen Adamına benziyordu. Sıra kollara gelmişti.
Eeee adı üstünde deli. Sıra tam kollara geldiğinde ‘’ Ulan günlerdir yontuyoruz, iyi hoş da bunun parası nerede?’’ Diye sormaya başlamasın mı? Başhekim ‘’ Alt tarafı bir deli. Nasılsa kandırırım’’ diye bir Yahudi sırıtkanlığı ile ellerini ovuşturarak sordu ‘’ Kaç para istiyorsun bakalım?’’ Kemal Künmat cevap verdi ‘’ Valla 40.000 den aşağı kurtarmaz.’’
Başhekim Fahri Celal Bey’in gözleri fal taşı gibi açıldı.
- Ohaaaa..Namussuz deli. Ulan ben bile 400 lira maaş alıyorum ( Ki doğruydu dediği ) sana 40.000 Tl yi nereden bulayım?
Kemal gayet umursamaz bir şekilde .
-Keyfin bilir aga. Benden bu kadar. Senin düşünen Adam oldu sana kolsuz Afrodit heykeli.
Fahri Celal Bey ‘’ Seni en özel odalarda yatırayım. Emrine iki tane piliç gibi hemşire vereyim’’ filan gibi öneriler koysa da Kemal’in önüne, Kemal kabul etmedi. Yani aynen bizim Kamil Oğuz Mangırcıkoğlu gibi bu Kemal de inatçı çıktı.
Başhekim başladı kıvranmaya. Kolsuz bir heykel öylece duruyordu hastane bahçesinde. Hatta tam altı ay kolsuz bir düşünen adam heykeli, hastanenin bahçesinde kendisine takılacak protez kolları bekliyordu. Çırılçıplak hastane bahçesine diktikleri yetmiyormuş gibi çenesini dayayacağı bir kolu bile yoktu zavallı heykelciğin.
Fahri Celal Bey bir kez daha Rodin’e telgraf çekti.
‘’ Sayın Rodin. Eline ayağına düştüm. Lütfen gel de şu heykeli tamamla. Kemal Künmat’ın deli inadı tuttu bir kere. ‘’
O cehennem zebanisi kılıklı postacı bir müddet sonra yine bir telgraf getirdi Rodin’den.
‘’ Tamam lan tamam…Stop. İnsana mezarında bile rahat yok bu Türk Milletinden Stop. Gelmesine gelirim ama..Stop…Enseye tokat, popoya fingır olmayacak tamam mı? Stop. Haaa..Stop.. Bir de..Stop. Ben heykele elimi bile sürmem…Stop. Ama Stop…Heykeli yapacak kişiyi ayarlarım. Stop.’’
Bu cevap bile Fahri Celal Bey için yeterliydi.
Bir ay kadar sonra Rodin İstanbul’a geldi. Üstü başı toz toprak kokuyordu ve vücudunda yer yer üçüncü dereceden yanık izleri vardı.
Fahri Celal’i görür görmez ‘’ Ulan hatırın olmasa gelmezdim o sıcacık ortamdan buralara ya neyse…Şimdi beni derhal hastaların yanına götür’’ dedi.
Fahri Celal Bey Rodin’i hastalarla tanıştırmaya başladı. İşte o anda hastanın biri ‘’ İstihkam er eğitim tugayı 900 er, iki astsubay , bir yüzbaşı ve bir binbaşı ile emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım’’ diye bağırınca zaten ölü olan Rodin, az kalsın yine öleyazdı.
‘’ Kim bu?’’ Diye sordu Fahri Celal Bey’e.
Fahri Celal’’ Hastalarımızdan Yüzbaşı Mehmet Pişdar’’ diye cevap verdi.
Rodin ‘’ İşte heykeli bu adam tamamlayacak.’’ Dedi.
Gerçekten de Mehmet Piştar, daha iyi bir odaya alınmak, daha iyi muamele görmek ve heykel bittikten sonra hastaneden taburcu edilmek gibi son derece ucuz şartlarla heykeli tamamlama işine talip oldu ve çalışmalara başlamak istedi.
Her ne kadar Rodin’in gözü Mehmet Piştar’ı tutmuş olsa da Fahri Celal Bey’in hiç aklına yatmamıştı bir askerin heykeli tamamlayabileceği. O bakımdan Mehmet Piştar’a bir kaya kütlesi verip ‘’ Önce bundan bir kol yap. Eğer becerebilirsen iş senindir’’ dedi.
Mehmet Piştar kısa sürede -daha sonra heykelin çenesine dayanacak olan- kolu oldukça başarılı bir şekilde yapmıştı. Rodin de çok beğenmiş ve ‘’ Perfect ‘’ demişti de herkes şaşırmıştı ‘’Bu adam Fransız olduğu halde niçin İngilizce konuşuyor?’’ diye. Tabii ki Fransızların manyak bir millet olduğunu nereden bilsinler?
Derken Efendim sıra geldi Düşünen adam heykelinin açılmasına.
Aslında zaten çırılçıplak bir heykel olduğu için ayrıca açmaya gerek görülmedi. Eeee haklılar yani. Adam düşünmekten giyinmeye fırsat bulamamış ama yine de avret yeri görünmesin diye kolunu çenesine dayayarak o kısmı kapatmışlardı.
Artık kurdela mı kestiler yoksa ‘’ Oğlum senin işin bitti artık ‘’ diyerek sadece Mehmet Piştar’ı hastaneden taburcu etme töreniyle mi olayı bitirdiler bilinmez ama iş bu olaydan sonra rahmetli Rodin ‘’ Ulan ben bu ülkede kalayım bari. Deniz, balik, raki, şiş kebap…Kebap gibi memleket. Ne işim var öteki alemde beriki alemde, alemin kralı burada.’’ Diyerek İstanbul’a yerleşme kararı verdi.
Nerden bilsin kaderin kendisine yepyeni bir ağ ördüğünü? Nerden bilsin yıllar önce ölümüne sebep olduğu zavallı Cemile’nin ölmeden hemen iki saat önce doğurduğu ve Erzurumlu komşularına ‘’Bu çocugu size emanet edirem. Pestili, cevizli sucuğu, sahanda yumurtayı ve camış sütünü esirgemeyesiz’’ Diye emanet ettiği ve o komşular tarafından daha sonra Sahn-ı Seman medreselerinde okutularak Dersaadetin önemli Ders-i âm larından biri haline gelen öz oğlu Şeyh Şücaettin Efendi’nin de o heykelin açılışı için Bakırköy’e geldiğini ve kendisini hemen tanıyacağını.( Efendim bu arada hemen izah edeyim: Ders-i âm, müderris, yani profesör demektir.) Ve hepsinden önemlisi nereden bilsin İstanbul’da önce sünnet edilip ardından Müslüman olacağını? Ve hatta daha da dahası , nereden bilsin İstanbul’da Şükûfe Mütesettir adlı bir bayanla evleneceğini ve ondan Ali adında bir evladının olacağını?
Eeeee bu günlük bu kadar diyelim ha? Devamı da yarına kalsın. Yani efendim 8. Resmin hikayesi yarına inşallah.
Resimler:
1- Rodin: Müslüman olmadan önceki hali
2- Madam Camilla Claudel yani Cemile Hatun.
3- Ahlaksız Rodin’in menfur emellerini gerçekleştimek için yaptığı ‘’Öpüşenler ‘’ Heykeli
4- Rodin: Müslüman olduktan sonraki hali.
5- Bakırköy Ruh ve Sinir Hatalıkları Hastanesinin efsanevi başhekimlerinden Fahri Celal Göktulga
6- Kemal Künmat ve Mehmet Piştar tarafından yapılan İstanbul-Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki ‘’Düşünen Adam’’ Heykeli
7- Onu bilmiyorum. Araya kaynak yapan bir kedi
ASIL 7- Hikayesini yarın okuyacağınız olayın değerli site sakinimiz Yekta Attila tarafından yapılmış olan bir çizimi.
YORUMLAR

’Düşünen Adam ‘’ heykelinin bizim İstanbul-Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde bulunuyor olmasıdır.
Düşünen Adam orijinalde daha büyük bir kompozisyonun parçasıdır: Cehennemin Kapıları. Cehennemin Kapısı'ndaki karakteri alıp hastane bahçesine yerleştirmek acaba o hastaneyle ilgili ne söyler, merak ederim. Saygılarımla.

sami biberoğulları
Evet o kısmı yazmadım, dediğin doğru. Heykel aslında büyük bir kompozisyonun parçası.
Soruya gelince:
Gazeteciler hastane başhekimi Fahri Celal Göktulga'ya , bu heykelin bir akıl hastanesinin bahçesinde bulunmasının neyi ifade ettiğini sorarlar. Göktulga yarı şaka yarı ciddi gülümseyerek "Hastane dışındakilerinin durumu içeridekilerden daha kötü,bu heykel onların durumu ne olacak diye düşünüyor" şeklinde yanıt verir.
Selam ve sevgilerimle.

İlhan Kemal

Çok yaşayın Sami hocam..
Yine güldürdünüz bizi. Kaleminize sağlık.. Sıra 2.bölümü beklemede.
Sevgiler,

sami biberoğulları
İşn doğrusu bir karikatürden olayı buralara kadar getirebileceğimi tahmin etmiyordum ama yazmaya başlayınca geliyorlar soldan soldan )))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.

Billur T. Phelps
Bırakın gelsin Sami hocam,
Süper oluyor vallaha! Günün stresini attırıyor bize..
Kaleminize, mizah duygunuza sağlık...

Hocam hem öğrendik hemde bol bol tebessüm ettik sayenizde sizinde tebessüm etmeniz dileğimle saygılar

sami biberoğulları
Sizler gülüyorsanız bilin ki ben de gülüyorum.
Selam ve sevgilerimle.

Değerli hocam, yine gerçekle gerçeküstüyü harika üslubunuzla harmanlamışsınız...
Bakalım, daha neler olacak!...
Selam ve saygılarımla.

sami biberoğulları
Daha neler olmayacak ki?
Lakin ikinci bölümü yazdım ama hâla Ali Ata bak'a gelemedim. Ne olacak bu işin sonu ben de bilmiyorum.
Selam ve sevgilerimle.

Amaç yazı yazmaksa, Sami hocama konu çok
Sayende gülerken düşünüyoruz hocam.
Tebrik ederim, selamlar

sami biberoğulları
Karikatür üzerine bir bölüm yazı yazayım derken daha Ali Ata Bak kısmına gelmeden üç bölüm oldu ))))))))))
Selam ve sevgilerimle.

Bizim oralarda da hep ölen kişilerin heykelini dikerler.
Düşünmek de mi öldü acaba?
Sevgili hocam, bahsi geçen kişilerin bir çoğunu bilmesem bile güzel bir hiciv okudum.
Kaleminize yüreğinize sağlık. Selamlar ve saygılar.

sami biberoğulları
Yazıda bahsedilen kişilerden Rodin, Camilla , Celal Fahri bey, Kemal Künmat, Mehmet Piştar gerçek kahramanlardır ama tabii ki olayların birbiriyle bağlantısı benim anlattığım gibi değil.
Rodin: Düşünen adam heykelinin orijinalini yapan heykeltraş
Camilla. Asla müslüman olmadı ama bir akıl hastanesinde öldüğü ve Rodinle şiddetli bir geçimizlik yaşadığı doğrudur.
Celal Fahir Bey: Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Baş hekimiydi ve hastane bahçesine bir düşünen adamheykeli koyma fikri ona aitti
Kemal Künmat o heykelin kol hariç diğer bölümlerini yaptı ve gerçekten de para yüzünden tamamlamadı heykeli
Mehmet Piştar da bir hasta Yüzbaşıydı ve heykeli o tamamladı.
Gerisi tamamen benim uydurmam.
Selam ve sevgilerimle.

Ah Sami Hocam ah,
gene yaptınız yapacağınızı :))
Güne sayenizde gülerek başladım Allah sizden razı olsun. Allah da sizi güldürsün :))

sami biberoğulları
Daime gülmen dileklerimle.
Selam ve sevgiler.

Kıymetli hocam keyifle okuduğumuz bolca güldüğümüz güzel bir yazıydı, kaleminize sağlık
Hocam, Rodin’in 4.Resimde Müslüman olduğu çok belli oluyor. Baksanıza adam elini cebine sokmuş –ulan bu şerefsiz sünnetçi fazla mı kesti ne!?eskisi gibi ele avuca gelmiyor diyen, mahzun ve içerlemiş bir yüz ifadesi var.
Birde başhekim Celal Bey düşünen adam heykeli yerine sevişen adam ve kadın heykelini hastanenin bahçesine yaptırsaymış birçok insan koşa koşa giderdi. Aklı hastanesine.
Belli ki, ikinci bölüm de bizleri gülme krizleri bekliyor.
Saygı sevgilerimle.

sami biberoğulları
O sünnetçiyi ne sen sor ne ben söyleyeyim.
Niye böyle dedim: II. Bölümü ve o bölüm içinde yapılan bir açıklamayı okuyunca anlayacaksın.
Selam ve sevgilerimle.