- 500 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yağmurdan Islanmamış
Yağmurlu bir sonbahar günü birden çık karşıma… Ellerin paltonun cebinde, bir an önce kendini kapalı bir yere atmak ister gibi, su birikintilerini ortaya saçan aceleci adımlarla gel karşıdan üzerime üzerime… O can havliyle bir fincan çay, ılık bir tebessüm; ısınmış, dışarının soğuğundan kendini sıyırmış sıcacık bir köşe arayan, üşüyen yanının hükmünde göreme beni hemen, sola doğru birkaç adım at önüme geldiğinde, yanımdan sıyrılıp geçebilmek için… Ama benim çakılıp kalmam yerimde bir puta dönüşerek, gözlerimi dikmem yüzüne, durdursun birden seni… Yağmur damlalarının savrulduğu gözlerini bin bir güçlükle yönelt gözlerime, o sıcak bir çay özleyen yanını birkaç adım it geriye, kalan yanını çıkar ortaya: Çok yakından tanıdığın, görmezden gelemeyecek kadar derinlerinde bir yer edinmiş, bu yağmurdan kaçıp sığınmak istediğin o yere hiç de aykırı kaçmayacak bir ılıklığı barındıran o kadını, yağmurdan ıslanmış yüzünün bir yerinde var eden o vefakâr yanını…
Konuşmaya başlasak sonra… Ilıklaşsa biz konuştukça damlalar sanki birden, kaçmayı gereksiz kılacak kadar uzlaşsalar hiç üşümek istemeyen, hep güneşi özleyen o yanımızla… Hatta bir noktadan sonra uzlaşmamız bile gerekmese damlalarla; o kadar alışıldık, hoş bir şeye dönüşseler senin sesinde… Senin konuşmanın bir parçası olarak var olsalar…
Veda zamanı yaklaşsa hızla… “Ayaküstü bir konuşma, üstelik bu yağmurun ortasında, ne kadar uzatılabilir ki” diye içim içimi yiyerek hoşça kal diyeceğin o an’ı beklesem… Topuğum kırılmış da dengemi yitirmişim, tepetaklak düşerken yere kapaklanacağım o an’ı bekler gibi… Sen yüzüne yüzüne savrulan o yağmur damlalarının arasından görebilmeyi başarsan düşüşümü… Gözlerinden bir çift el uzatsan, çok içerilerde bir yerde, sanki benim için sakladığın, yağmurdan ıslanmamış, kupkuru… “Sen de gelsene benle…” desen ardından. “Yakında tanıdık bir cafe var. Oraya gidiyorum.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.