Ey Cambaz "sana bir uyarıcı gelmedi mi?"
İdeolojilerimiz , kinlerimize geçirdiğimiz maskelerdir.
Cemil MERİÇ
Şeytana taşeronluk yapanlar , alacaklarını Adem’den tahsil etmeye hevesli ola-dursunlar, Bu beldede son bir kaç yıldır süregelen gelişmeler kimlerin ,kimin sofralarına su taşıdığını afişe etmesi yönünden mühimdir. Gezi olaylarının yaşandığı dönemde ; daha fazla özgürlük(!) adı altında bir kaç ağacın ardına saklanan hin düşünceler daha sonrasında kinlerini aşikar olarak dillendirmekte bir beis görmediler.Herkesin herkese "siz" diye hitap ettiği bir beldede hitaplarında-ki "siz" kibarlık ve/veya saygıdan değil, bilakis "öteki-karşı taraf" olunmasından dolayıdır. Bizi biz yapan ne kadar ulvi,milli,örfi ve bilumum uhrevi ve de dünyevi kutsal varsa tartışıldığı bu dönemde hiç olmadığı kadar saygısızlıkta bonkör davranılmıştır.Kanaatin-kar olarak addedildiği bu beldede kendinden olmayanı iblis-vari bir kibirle dışlayan kendisinden olsa dahi kendi çizdiği çerçevenin dışına çıktığında hiç tereddüt etmeden kalemi kıran ve vicdan ve merhamet ve adalet ve hüsnü-zan kavramlarının üzerini kibri ve kini ile çizerek akan kandan abdest alan çıkan fitneden medet uman ve bunu da bir şekilde o ulvi , milli,örfi ve bilumum uhrevi ve dünyevi kutsalların kılıfı dairesinde yapan ......
Öyle-ki ; aynı çanakta "taam" iftar edenler kendi menfaat ve çıkarlarına ters düştüğü için çanağa tükürüp , yenen lokmaları haram ettiler. Ülkenin her bir damarına sızmış olan ve hizmet(!) ettikleri iddiası ile devletin her organında söz sahibi olmalarına rağmen , iflah olmaz bir kibir ve kin ile daha da fazlasını isteyenler , zaten sönmeye yüz tutmuş küllerin ve kinlerin üzerine benzini döküverdiler.Devleti yönetme sanatını , köklerini salınca saltanata çevirenlerin "Fırat’ın kenarında bir ceylanı bir aslan yerse , şüphesiz ben bunun hesabını veremem" diyenlerden el aldıklarını iddia etseler de eylemin söylemi yalanlaması mumların yatsı bile olmadan söndüğüne işaret etmektedir. Kendi saltanatları için "ceylanları altın tepsilerde aslanlara yem edenlerin " adaletten dem vurmaları adaletsizliğin kanun edildiğinin en açık örneği değil de nedir? Adaletin tabeladan ve kalkınmanın yandaşların palazlanması olarak addedildiği bir beldede Ömer olma iddiası koca bir yalandır ...Olsa olsa bu Mervan olmaktır......
Adına çözüm süreci denilen ve son bir kaç yıldır ocaklara ateşin düşmediğinden rahatsız olanlar zifir ideolojileri için terör estirip terörü telin etmeye başladılar.. Ne gariptir-ki; katilin avazı maktulden fazla çıkıyor.Terör örgütünün millet tarafından maaşlı vekilleri , boy boy verdikleri demeçlerde yalan -yanlış ve utanmadan sinir uçlarına dokunarak yaptıkları eylemlerin haklılığından dem vuruyorlar. Küçücük sabilerin boynunu büken,kadınları dul , bebeleri yetim bırakan bu "zenim" zihniyet mensupları yeri geldiğinde elde silah "barış" naraları atmaktan da geri durmuyorlar. Tabiiyeti insan olanın "ırk,mezhep,renk ve makam" üzerinden kargaşa çıkarması firavunluğun göstergesidir. Daha baliğ olmamış çocukları sokağa döken bu soyu-kırıkların "halkların kardeşliği" martavalları maalesef hak,adalet,özgürlük gibi sloganlar atan sözde hümanistler tarafından değerli bulunuyorlar. Her acının sadece kendi çığlığı duyduğu bu beldede ne yazık-ki en gür seda çakalların ve sırtlanların sesi olmuştur. Bu yüzdendir-ki mazlum ve mahsun olanın sesi duyulmaz olmuştur.....
Adını kirlettikleri İSLAM’dan zerre miskal pay alamamış mezhep-fetişistlerinin bir yanda Kur’an’ı ve Nebiyi kendisine basamak yapan Sünniler ve diğer tarafta çirkeflikle ve kinle yine ayetleri ve Ehlibeyti mızrak yapan Şiiler ....şüphesiz-ki mezhep taassubuna bulanmış bu kesimler bu ümmetin Samirileridir. Allah’ın gazabını istercesine birbirini katleden güruhlar , bunu Allah adı için yaptıklarını iddia ederek Allah’a iftiranın en kötüsünü attıklarının da farkındadırlar. Kibri ve kini kan ile katık edenlerin yaşamlarının İSLAM üzere olduğunu iddia etmeleri bu iftirayı temizlemeyecek tir "İblisin bile aklına gelmeyecek şekilde ümmetin yolu üzerine oturanlar". Yarın mahşer günü yine iblisten şefaat dileneceklerdir. Aynen bugün fikren ve zikren muhalif düştüklerinde aBd ve rUsya’dan hakemlik dilendikleri gibi ....!!!!! Aynı kıbleye yönelip birbirini tekfir edenlerin amelleri "amelelikten" başka bir şey değildir.
ve bu minvalde......
Vicdanların çarmıha gerildiği bu zamanlarda, insan olduğunu iddia eden bizler… Ne garip değil mi? Güven duygusunun mezarı başında her el açanın ettiği duaya amin diyememek. Aile kavramının dahi bir hiç olduğu,kişinin kendisinden başka değer vermediği, bırakın “dost” diyebilinecek birinin kabullenebilmesi…ana-baba hak getire ….evlat-eş hak getire….menfaatin şah edildiği günlerdeyiz….
Kendi ellerimizle musallaya yatırdığımız ahlak kurallarını yad ediyoruz.” Oy eski zamanlar “diye kelime başlıklarımız var.Ar duygularının ıssız bucaksız çöllere tayin edildiği,arsızlığın meta sevdası gereği baş tacı edildiği, her günaha bulandığımızda baş örtülen bir metre kare bezin altında günah çıkaran, bir tutam sakalın nurunda aydınlanan, cübbesi altında gayri-meşru fikirler peydahlayan, günahların planlandığı üç vakit namazın kurtarıcı olacağı zannı ile “o aldatıcı sizi Allah’ın affı ile aldatmasın” ikazına kulak tıkandığı günlerdeyiz…
“Biz”in lügatte üzeri çizildiği bir zamanda her kelamın başı “ben” sonu “ben” oluveriyorsa..Benliğin bile belirsizleştiği , “benlik” duruşunun kaybolduğu ,şahsın ;şahsileşerek,şahsiyetini kaybettiği.İyi niyet kavramının “ enaniyete” dönüştüğü ve kendi içinde şeytan devşirmesi “ben”liğin peydah olduğu çakma bir modern çağın tam ortasındaki günlerdeyiz…. Mutlak olanın, muğlak olana feda edildiği, Hakk olana değil ,halk olanın sözüne itibar edildiği,Beyan’a değil,tuğyana davet eden,gerçeğe tevessül edeceğine ,yalan olana tenezzül eden, Kur’an gerçekleri karşısında tezelzül olacağına,tekasül-vari bir tavır takınan.Zorluk anında mutmain, ferah durumda hain olduğumuz günlerdeyiz…
Beşer olmanın imkanlarını son demine kadar kullanmayı kulluğun zafiyeti diye değerlendirecek kadar akıllı, menfaat konusunda dirayet sahibi, icraat istendiğinde cehalet mazeretini kullanacak kadar bahaneci, kavminin,cemaatinin,mezhep ve meşrebinin çıkarları söz konusu olduğunda olabildiğince aidiyet sahibi ve aceleci, Allah’ın hakkı olan konularda ise bidayette üşengeç olan ruhsuzluğun zirve yaptığı günlerdeyiz….
Her alış-verişin Kur’an ile olduğu, delilin,dayanağın ve de ahkamın O’nun ile olacağı iddiası ile hareket eden.Allah’a çağırdığını tellal ile beyan eden.İyiliği emreden ve kötülükten alıkoyan uyaran….Lakin “yoldaki işaretlerde” kendini menzil gösteren ,iyilikten bihaber ,kötülükten kendisini beri gören ve “öğüt verip kendisini unutanlardan….” Olduğumuzu görmeyecek kadar kör,dillendiremeyecek kadar inkarcı , duymayacak kadar sağır olduğumuz günlerdeyiz…
Komşusu açken tok gezmenin imanına zulüm olduğunu ikrar edecek kadar asil iken .Aç komşusunun lokmasına göz koyan bir nesle dönüşen.Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılan ve yığın üstüne yığın yapan,ölümün cesedin ölümü değil nefsinin isteklerine cevap verememek olduğu zannı ile hareket eden,cehaleti mazeret olarak görmek ile kurtulacağını ümit eden….”Size bir uyarıcı gelmedi mi?…” uyarısının hatırlatılacağı gerçeğini görmezden geldiğimiz günlerdeyiz..
Allah’ın maşer’i neden halk ettiğini unuttuysak Allah’ın mahşer günü bizleri sorumlu tuttuklarından yargılayacağına inandığımızı iddia etmemiz havanda su dövmek kadar akıldışı bir amel oluverir…
Günümüzü gün etmeye bakalım.Elbet bir gün gelecek..ve o gün bizler ;bize az bir mühlet verilse elbet hatalarımızı düzeltiriz diyeceğiz..Ancak şu değişmez gerçeği göz ardı ederiz. Bizler nankörüz ve de feraha ulaştığımız zaman topuklarımızın üzerine basa basa aynı amelleri tekrar işleriz…
“MÜLK 67/8. Nerede ise öfkesinden paralanacak! İçine her bir topluluğun atılmasında, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar.”
_h4TT4b_(Y.K)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.