- 474 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DERKEN KAYBOLDUM...
Gündönümü sancılı bir doğuma gebe: Benlik ise imgelemenin kaygılarından uzak bir var oluş felsefesi hepi topu. Işıktan örülü gök kubbe ve sokulgan. Aceleci kuşlar seferber olmuş hüzün odaklı düş kırıklarını gagalıyorlar. Akılları sıra yok edecekler esareti ve ödeyecekler kefaretini yüklü bulutlar çağladıkça ve çoğaldıkça serpintisi eşleşen yürek sesinin gümbürtüsü bir yandan ifşa ederken gök gürültüsünü.
Aslında yağmur yağmaz oldu belli ki rahmet bırakmaktan imtina ediyor evren. Satılmış imgeler, sataşan öğeler ve savruk ruhların sıkılganlığında hoş beş ederken münafık öngörüler.
Kırık bir rota son zamanların vazgeçilmezi: Ne zaman ki dümeni kırsam illa ki evrenin kırsalında rast geliyorum bilinmeze ve koşullandığım sakil mabedimin berhudar misafirleri yoldan çıkmış kim varsa yığıyor ruhumun enginlerine: Kâh kayıp bir keşiş kâh gölgeli bir boyunduruk. Gölgemi de kaybettiğimden bu yana biliyorum ki artık eşleşmeyecek şu rahvan benlik: Ne ile iştigal edersem edeyim rütbelerini çaldırdım bir kez varlıksızlığımın.
Önce çocuktum ve derken kayboldum.
Kaybolmanın ertesinde bulamadığım mizacı hele ki sonlandıramadığım ikilemleri de şart koştu Yaradan; hangi iklimin kim bilir kaçıncı dönencesiydi de gece sonlanmadı ve kıta değiştirdim, saf tuttum yalnızlık duvarlarında, Çin Seddi’nden de uzundu ve çalıntı bir sevgiyi mızrap yaptım: Çalmadığım hangi şarkı, hangi çaldırmadığım düş kaldı ki geride? Düşe kalka niyaz eylediğim revnak sureleri biriktirdim gönül hutbemde. Sustum ama konuşan iç sesim hiç mübalağa etmedi sessizliğimin izi düşerken toprağa. Toprak karaydı ve ıslak. Mundar bildiğim ne bir yalan beyan ettim ne de tek bir gıybet. Yine de hükümranlığında gölgelerin kerelerce kayboldum, bulunmaz tek nimeti mademki destur edinmiştim; ayyuka çıktı sevgiye düşkünlüğüm ve derken ıskalandığım sağanakta kuru kaldı ellerim yine de ıslak gözlerimin yaşı karıştı yasıma. Yaslandığım hangi dağdı da yâd eyledim elemi, hangi pervazdı konuşlandığı o cüzi serçelerin?
Sakıncaları belki de iklimsiz hırkamda kaybolan benliğimdi: Kayıp addedilen ama garba dönük sırtı ve yüzü seçilmeyen bir ahvalin hangi desturuydu da yoldan çıkmışlığın hikmetine sığdırılmıştı aciz gölgeler?
Demli menkıbelerde adımı fısıldayan yarınsız dünlerime mal ettim ikbalsiz yarınları mest oldu evren ve kıymete bindim ilk kez.
Vakur bir dokunuş ve adsız bir şiir adına hayat denen. Şiirin hangi dizesinde kaybolmuş olmam değildi ki önem arz eden, doğduğum günün yüzü suyu hürmetine ulaştım rakımdı aslında varlığımın tecellisindeki sağdıcım.
Donatılar ahenksiz bir yerleşkede ne mi arıyordu da rast gelmiştim çalıntı aşkların çıldırmış hüznüne: Aşktan deliren bir ümmetti ben ise sevgisizliğin isyanında kıymete binen varlıksız öngörülere asıldıkça asıldım, kesilen sesim soluğum bile ötelenmişken feyiz aldığım çatısı gök kubbenin belli ki istikbalimdeki varıp varacağım yegâne duraktı. Bu yüzden mi ölmüşlüğümüm ölgün suretine dokunulmakta tüm dokunulmazlığını tek bir kelime ile ifa etmekle mükellef kılınan kim varsa…
Devrik bir ömrü her yâd ettiğimde ıskartaya çıkar benlik. Ben olmaktan da öte varamayacağımı bildiğim ne çok durak. Tecellisi belli ki biraz da sırnaşık kapkaç gölgeler: Bir varım bir yok yine de sezilerim kuvvetle muhtemel yaşamaya ve yaşatmaya muktedir.
Anlık kayıpların şeceresinde belki de muğlâk tedirginliğimin oyunbaz tehditleri ramak kala mutluluğa.
Tüm kayıtsızlığı kadar sakil aslında evrenin yitik düşlerinin gizeminde sıkışık üç beş cümle.
Hanidir, deyip de koyduğumuzda son noktayı ve soluklandığımız her satırda, gönüllü gönülsüz o sevi dili. Oysaki en kolayı sevmek yine de vazgeçilmezimiz iken nefret.
Bir varmış bir yokmuş, dercesine geçip gidiyoruz işte: Bir varız yarına çıkar mıyız. Hani olur da düşer yolu şu garibin bir dost meclisine ve sessizce ağlarım yaktığım ağıtlarda gizli iken tüm elemim.
Mükerrer eden külfeti de ekledik mi ve fazlasıyla savruk bir ömrün katsayısı olan yoksunluk belli ki nirengi noktasıymış ezelden, neyin mi? Belki de kimin demeliyiz. Hanidir tescilli gök kubbeye her konuşlandığımda içimde çok derin bir sızı, kanarken usul usul yeter ki kanamasın evren ve solumalıyım hem hüznü hem sırdaş yalnızlığı.
Boyutsuz tecellisi devrik imgelerin; bir yandan ruhu sağaltan bir yandan pekiştiren elemi.
Yoksun kılındıklarımız yine de ayrı duramadığımız.
Yüreklerin kırığı ama sadece eklentisi anlamsızlık iken uzayıp giden yolculuğun.
Misliyle ödedim borcumu misilleme yapan ömrün sunumundaki onca gömütü hepten teslim ettim kara toprağa: Önceden kararlaştırdığı gibi kaderin, gelmek bilmedi randevularına: Her gidişin ardından tescillenen özlemin gıyabında buluştum hüzün ile. Ne sancılı bir ölüm ve ne çok sanrı yüklü bir döngü. Belli ki rahmeti muhtelif kayıplarımın her ne kadar çıkmazda addedilen düşkün ve zincirli benliğimi de ekledim mi…
Randımanı düşük bir varsayım: Her özneyi görmezden gelen sıra dışı bir yüklem ve sadece emir kipinde dünya ahalisi. Perdeli aklımızın ötelediği gölgeli bir beraberlik vicdanımız ile aramıza giren.
Kayıtsız olan evren mi de bu denli rahat vicdanlarımız?
Kayıp olan gün ışığı mı da bu denli sevdik karayı?
Tedirgin benliğim sormaya korkar oldu hani olur da düşer yolum cennete yaşarken yaşadığım cehennemi solumaktan bitap düşmüşken…
Kalabalık yalnızlıklarımıza ne çok rağbet varmışta bu kadar yüksünüyoruz kendimizle baş başa kalmaktan oysaki varlığımızı bize emanet veren İlahi Gücü görmezden geliyoruz her ihtirasımızı payidar kılarken.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.