- 2508 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KAVAK AĞAÇLARI ve 3. ATOM BOMBaSI
Lise 1. sınıftayım.Sınıfımızda elliye yakın öğrenci var.Leyla ve geriye kalan kırk dokuz.Geriye kalanla pek işim olmazdı.Allah leylayı karşıma niye çıkarmıştı?Çok utangaçtım.Yazdığım kompozisyonları bile edebiyat dersinde okuma cesaretini gösteremezdim.Tek tutarlı yanım vardı : Mecnun kadar çirkindim.Ama o zamanlar Mecnun’un çirkin olduğunu bilmiyordum..Ne kadar uğraşsam da asla arkaya yatıramadığım dikenli gibi sert saçlarım uzun ve eğri burnum vardı.Leyla’nın başkomiser babası vardı.Bir adamın omzunda yıldızların olması ne demektir?Hiç bir derste öğrenmedim.Ben sınıfın kapı girişindeki sıra dizisinin üçüncü masasında otururdum.Ki sınıfta tam dört dizi sıra vardı.Leyla ise üçüncü dizinin en ön sırasında otururdu.Ben leylanın biraz arkasında ve sağına düşerdim.Leylanın profilini saatlerce izleyebilir sıkıcı matematik, fizik, kimya derslerinde hayat kaynağım olan tenefüsü getirebilirdim.Benim için dersler şöyle sıralanırdı.Edebiyat,tarih ve leyla.
Oysa Arşimeti ve Mendel’i de severdim.Hani bir problemi toprağın üstüne çizmiş çözmeye çalışırken Kartacalı iki asker onu öldürmüştü.Arşimet suyun katı maddeleri nasıl kaldırdığını keşfetmişti.Ben Leylayı keşfetiştim.Yanımda Kartacalı askerler yoktu.Becerebildiğim kadarıyla resmini çizmeye çalışabilirdim.
Üçünüde saatlerce anlatabilirdim.Kimse leylanın saçlarına kaç çeşit toka taktığını bilmezdi.En çok hangi çikolatayı sevdiğini, kaç numara kalem kullandığını bilmezdi.Sıfır dokuz kullanırdı.Kalın uçlu , yazınca rahatça görünebilen.Edebiyata dair kitaplarım vardı:Kemalettin TUĞCU’nun nüfusuna geçmek isterdim hemen.’Ormandaki İhtiyar’ ın (1) yalnızlığına benim kadar üzülen olmazdı.Tabi leylaya yakın olmak şartıyla.Ahmet Haşim’in dizeleri benim için dipsiz kuyu gibiydi.İçine daldığımda saatlerce düşünür okur okur yeniden okurdum.Ama ezberleyemezdim.O kısım leylaya ayrılmıştı.
Ama önce kavak ağaçları vardı.Leyla’dan önce.Orta okulda kavak ağaçları Leyla’dan beterdi benim için.Sınıfımız ikinci katta.Top sahasının etrafına dikilmiş otuz kırk yıllık kavak ağaçları.Yaprakları rüzgar olmasa bile sürekli sallanırdı.Evet hiç rüzgar yokken sallanan o yaprakları yok mu.Matematik derslerinde Ankaralı Sevim Muallime’nin konusu birinci dereceden bir bilinmeyenli denklemler, rasyonel sayılar,doğal sayılar problemde X yerine gelecek sayıyı bulma olabilirdi.Benim konum ise tekti:Kavak ağaçlarının yapraklarının nazlı nazlı salınışları...Mullime, her zaman eli yanağında kafasını tahtadan bir saniye bile ayırmadan kendisini ve dersi dinlediğini zannetttiği talebeden çok umutluydu.Bir iki defa tahtaya kaldırıp X buldurmaya çalıştığında bir meczupla karşılaştığını anlamıştı.İkimiz için de iyi olmuştu:Birbirimizin ilgi alanlarınıa saygı duyuyorduk.Yine de dayanamaz ara sıra ’ ’ zeki seyret bakalım kavakları bu kafayla gelecek senede aynı sırada kavakları seyredeksin galiba diye çıkışırdı’.Yine de beni sınıfta bırakmadı iki yıl hiç konuşmadığım için yani ağzımdan hiç söz çıkmadığı için sözlüden iyi notlar verip beni geçirdi.Leylayı tanıyormuydu ne?
Leyla bir gün onu seyre dalmışken kafasını bana doğru çevirdi.Bir iki bilemediniz üç saniye.Leyla bir gün döndü baktı.Leyla bir gün bana baktı.Sol elim yanağımda Hüseyin Metin Hoca’nın fizik dersinde Leyla bana baktığında maddenin en küçük yapı taşı atom diye biliniyordu hala.Hız hala yol ile zamanın çarpımına eşitti.Küresel ısınma yoktu.İkiz kuleler yıkılmamıştı.Kutup ayıları reklamlarda coca cola içmiyordu.İbo ‘ayağındaki kundurayı’ çıkarmış arabesk çoraplar giymemişti.Leyle bir gün bana baktı.Çevirdi kafasını derse daldı:
------Evet çocuklar bakın hız zaman ile yolun çarpımına eşittir.Bu sınıfta bir arkadaşınız var sene başından beri takip editorum ne hızla işi var ne de zamanla.Halbuki fizik soruları ÖYS de başınızı yakacak.Lütfen oğlum biraz tahtaya bak.
Gözlerimi Leyladan alıkoyup tahtaya bakmaya çalışırken suratımın bütün sınıfın gülüşmesi ile bir anda kıpkırmızı olması hangi fizik kanununun eseriydi:Hız eşittir yol çarpı zaman.Leyla da gülmüştü.Olsun ona gülümsemek bana da seyretmek vazifesi verilmişti.Leyla ara ara dönüp bakmaya başladı:Beni kendisine bakarken yakalamayı seviyordu.Leylayı seyretmenin formülü vardı.Şöyle:
Benim Leylayı seyretmem
Hız=--------------------------------------------
Leyla’nın beni yakalamaması
Benim Fizikten anladığım buydu.Hüseyin Metin Hoca, söyleme cesaretim olsaydı o bulunmuş formülleri tahtada öğrenmeye çalışan bir öğrenci değilde kendi formüllerini üreten bir talebe olduğumu öğrenirdi.Belki Vektör’lerde beni rahat bırakırdı beni.Leylayı seyre dalar bütün bilimlerin temelini sevgiye ulaşmanın sevgiyi aramanın temeli üzerine kurabilecek teoriler , ıspatlar, formüller geliştirebilirdim.Hiçte öyle olmadı.Ara sıra sınıfta kitap defter kontrolü yapar defter ve kitapların temizliği ve düzenli olmasından dolayı sözlü notu verirdi.
Fizik kitabının arkasında bir iki boş yaprak vardı.Oraya leylanın akroştiş şiirini yazmıştım.Sıfır dokuz kalemle.Okuduğunda aynen şöyle dedi:
---- Çocuklar Batıdaki ülkelerde okullardaki ders kitaplarını öğrenciler çok düzgün kullanıyor.Öyle ki bir kitap beş on yıl kullanılabiliyor.Biz millet olarak sanki onlardan çok zenginiz.Bir kitabı bir sene korumuyoruz:Her tarafına yazıp çiziyoruz.Al işte adam aşk şiiri yazmış.Utanmıyor musunuz bu yaşta böyle işler yapmaya:
Layık olmak bir ödül
En küçük bakışına
Yas tutar mı yüreğin
……………………..
…………………….. 1992-lise 1 fizik kitabının sondaki boş yaprağı-
(Siz değerli okuyucular Hiroşima ve Nagazaki’den sonra üçüncü atom bombasının ne zaman nerede ve kime atıldığını bilmek istermisiniz?Yazıyı buraya kadar okuduysanız muhtemelen istersiniz:Üçüncü bomba 1992 de Einstein’in Trabzon şubesi Hüseyin Metin Hoca tarafından Leylaya vakfettiğim coğrafyama atıldı.Ben bir kaç dakikalığına utançtan ölsemde Leyla yaşıyordu.)
Her ne kadar Leyla aynı numara yani sıfır dokuz kalem kullanıyor sınıfta fazla kullanan yok sıfır dokuz.Belki bir gün ucu biter sınıfta ‘sıfır dokuz ucu olan var mı arkadaşlar diye bağırır, ben de uc kutusunu ona uzatırım ümidiyle kalın uçla karalamış olsamda Hüseyin Metin Hoca’nın sildirdiği bu küçük hatıranın sadece üç dizesini hatırlarım…Geriye kalan iki dize herhalde şimdi yazdıklarımın tamamıdır.
.............................z.ersoy ( günlüklerden derleme)
YORUMLAR
Bak hemşerim eğer boynun da geçmişten kalma bir kireçlenme varsa, sebebi bil ki Leyla’dır. Her ders aynı yere, Leyla’ya bak dur, dur bak.
Her ne kadar yaş kemale erse de, höt, göbek, ense üçlemesindeki oran göbekten yana bozulsa da, artık çoluk çocuğa karışsak da, elektrik, su, telefon, doğalgaz faturaları, kredi kartı ekstreleri ümüğümü sıkıp, nefesimi kesse de, ne zaman böyle samimi, içten, duygusal bir yazı okuyunca nabız atışlarım onsekizli yaşlarıma dönüyor. Bıyıklarım yeniden terliyor, ağaran şakaklarımda Amerikan tıraşı Trovoltavari bir kâkül peyda oluyor. Ben deyim Aslan yelesi, sen de Küheylan.
Ayşem, Gül, Seher, Nihal, İnci
Beşi bir yerde. Ben senden daha aç gözlü müydüm ne. Hâşâ tatlarına baktıysam eğer haram zıkkım olsun. Sadece şarkılardan fal tutar, pembe masum hayaller kurardım. Dilimde bir şarkı "Eylülde gel"
Benim senden avantajım hepsinin sınıfın farlı köşelerinde ikamet etmesiydi. Bu yüzden o yıllardan kalma olsa gerek, kafamı sağa, sola, yana, öne çevirmekten boyun kaslarım taş gibidir. Boynumla öküz arabasını bilem çekerim övünmek gibi olmasın. :- )
“Ayşem” ince belli, narin, “Gül” hokka burun, balıketi, “Seher” sarışın, havalı, “Nihal” yeşil gözlü, kalem kaşlı, “İnci” elma yanaklı, kiraz dudaklı. Hepsinin ortak paydası göbek adları “Leyla” olması idi. Gerçi hiç birine soramadım ya. Hep defans, hep defans
Sınıfa satranç taşları gibi dizilmişlerdi hepside. Ayşem ile Seher çaprazlarımda dururdu “fil” misali. İnci ile Gül “kale” misali. İnci yanlamasına paralelimde, Gül iki sıra arkamda. Gül’ü görebilmek için sene boyunca silgi, kalemtıraş, cetvel gibi kırtasiye ürünlerini arkamda oturan Turabi’den otlanırdım. Nihal mi? Ah Nihal ah, “vezir” gibi kızdı vesselam, her ders bir başka sırada otururdu zilli.
Şah çekmelerim ukde oldu kaldı içimde. Sonraları hayat karşısında hep “mat” oluşlarım ta o günlerden kalma bir alışkanlıktır işte.
Off of gene ortalık toz duman oldu, maziye dair. Sırası mıydı şimdi.
Dur sana bir dostumun şiirini okuyayım, gerçi izin almadım kendisinden, ama haberi olsa da kızmayacağına eminim, anlayışlı has uşakdur.
Saygılar, selamlar hemşerim
[Böyledir işte ergenlik tutkunluğu.
İlk duygudur; ürkekliği ve dayanılmaz sıcaklığı iliklerine kadar hissettiren o genç bedene.
Yabancıdır da!
Mesafesi açıldıkça dayanılmaz sıcaklığını hissettirir, acının da elinden tutarak!
Yaklaşamaz o duygular birbirine...
Ahhh bir bilseler! Bir bilseler!
Şairleşirsin, dizeler düğümlenir boğazına.
Haykırsan, sesin ancak bir damla gibi kurur dudaklarında.
Beklersin o anı,
Ya gelir, ya gelmez!
Halit SEZGÜN(Konakönü)]