1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1217
Okunma
Sevgili dostlar; sizlerin de çok iyi bildiği gibi birçoğumuz başaramadığımız işlerle ilgili bahaneler bulur dururuz. Bu yazımızda sizlerle “bahanelere sığınmak” konusunu paylaşalım istedim.
Yapacağımız işlerde veya yapamadığımız işlerde bir hastalık halini alan “mazeret üretmek veya bahanelere sığınmak” düşüncesini ya da davranışını bir alışkanlık haline getiriyoruz. Hiç birimiz kendimizde hata bulmuyor ya da görmezden geliyor, bahanelere sığınıyoruz.
Belirli oranda mazeret üretmek, psikolojik olarak bizleri rahatlatabilir. Fakat biz bu durumu alışkanlık haline hatta hastalık haline dönüştürüyoruz.
İnsan, içinde duygu ve düşünceler büyütür. Herkesin bir hayat felsefesi var. Duyusuz, düşüncesiz, reflekssiz bir kişiden bahsetmek mümkün değildir. İnsan içinde ne biriktirirse davranışları da o doğrultuda şekillenir. İnsan içinde dostluk ve mutluluk büyüttüğü gibi nefret de biriktirebilir. İnsanın içinde ne varsa hayat aynasında da o görünür. Mazeret, insanın içindeki duruma bulduğu bahanelerdir, diyebiliriz. Mazeretler ağına takılan kişi, minicik bir çocuğun gözlerindeki ışıltıyı göremez. Hayır, ben baktım o gözlerini kapattı, diye itiraz eder. Yapıp çözüm bulmak yerine mazeret üretmek daha kolay gelir.
Mazeret üretmek bir hastalıktır. Hatta insan için en tehlikeli hastalıktır. Mazeret üretme alışkanlığı başarıyı engelleyen, insanı gerileten bir anlayıştır. Mazeretler arkasına sığınarak kendisini koruduğunu sanan kişi aslında kendisine en büyük kötülüğü yapıyor, demektir. Kendisini insan kılan kabiliyetlerini öldürecek mecraya doğru sürüklüyor, demektir. Mazeret üretmek işi yokuşa sürmektir. Başarmamak için mazeret üretmek, imkânların kısıtlanmasına, çabaların zayıflamasına sebep olur. Maalesef bunu yapamıyorum demek, kişinin kendisini geliştirmek için elinde fırsat olduğu halde hiçbir şey yapmadan işi yokuşa sürerek mazeret üretmekten başka bir şey değildir. İnsan bu durumda kendi potansiyeline inanmaz ve güvenmez. Tercihini başarmaktan yana koyarak hedef belirlemez.
Aynı şartlarda yetişen iki kardeş, yetimhanede zor şartlarda kalan bu iki çocuktan biri elindeki imkânları iyi değerlendirdi. Kendisini yetiştirerek meslek sahibi oldu. Evlendi ve mutlu bir yuvası oldu. Diğer kardeş okuldan ayrıldı. Elinde olan imkânları iyi değerlendiremedi. İçinde bulunduğu şartlara mazeretler bularak, böyle olmasaydı asla bunu yapmazdım, ben buna mecburum gibi yalanların arkasına gizlendi. Bir meslek sahibi de olamadı. Evlendi ama mutlu bir yuvası olmadı. Boşandı ve serseri bir hayat sürdürdü. Bu iki kardeşe de “Nasıl oldu da böyle bir hayat sürdürüyorsun?” diye sorulduğunda ikisi de aynı cevabı veriyordu: “Sen de benimki gibi bir çocukluk geçirseydin, başka türlü bir hayat sürmen mümkün olur muydu?”
Hikâyedeki iki karakterden birisi mazeretler üretmeden doğruyu hedefleyerek yürüdü. Hayata su taşıyarak merhametle yaşadı. Diğeri mazeret çalılarına dolanarak adeta hayata odun taşıdı ve alev alev ateşin içinde kaldı. Geçmişi suçlamak mazeret üretmektir. Hâlbuki yaşadıklarımızdan ibret almak gerekir. Gönül gözüyle bakmak mazeretlere takılmadan hakikati görmeyi sağlar.
İnsanoğlu her şeye bir sebep bulabiliyor. Okumaya, öğrenmeye, başarısızlığa, geç kalmaya, unutmaya her şeye bir bahane söyleyebiliyoruz. Fakat şu asla unutulmamalıdır ki, bahane insanın kendisine söylediği en büyük yalandır. Yalan girdiği her şeyi çirkinleştirir. Bu durumda mazeret kötü duygu ve davranışların maskesi olabiliyor. Bu da insanda bulunan gelişim potansiyelini de olumsuz yönde etkiler. İnsan adeta başarmamak için direnir.
Mazeret üretme tehlikesine karşı insanın kendisini uyarması ve uyandırması çok önemlidir. Hayatta her şeye bir bahane yakıştırmak kişiyi insan olma izzetinden uzaklaştırır. İnsan en mükemmel, en güzel şekilde yaratılmıştır. İman ve ilimle “yapıp etmeye” en layık olan insandır. Çünkü o beyan gücüyle şuurlu ve sorumlu olmaya en uygun biçimde yaratılmıştır. İnsan kendisine verilen bu nimetleri, nimeti verenin gösterdiği, bildirdiği gibi değerlendirmelidir. Hayat üzerinde nimet sahibinin etki ve yetkisinin olduğunu unutmadan hayırlar ve güzellikler ortaya koymalıdır mü’min, mazeretlere takılmadan. Üretme ve inşa etme güç ve kuvvetini verenin Allah(c.c) olduğunu bilerek, O’nun öngördüğü şekilde ameller ve çalışmalar ortaya koymak gerekir. Mademki insan mükemmel yaratıldı, o zaman hayatta mazerete yer yok. “Yapacaktım ama… Gidecektim fakat…” gibi cümleleri lügatimizden çıkarmalıyız. Başarmak için her şart ve durumda, her zaman eyleme ve söyleme mazeret bulma sıkıntısından kurtulmak lazım. İnsan olmak için, kul olmak için, dost olmak için, birbirimizi anlamak için, başarmak için mazeret kelimesiyle ilgili olan tüm bağlardan kurtulmak gerekir.
Mazeret üretmeyelim. Şayet inanıyor ve istiyorsak yapabiliriz. Yürekli olmalı, cesaretle işin üzerine gitmeli ve yeniliklere açık olmalıyız.