- 858 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
VİTİLİGO'YU NASIL YENDİM
Stres ve gerilim dolu günlerden sonra,1995 yılı haziran ayında yüzümün sol tarafında, beyaz lekeler oluşmaya başladı. Zamanla bu lekeler ellerimin üstünde, yüzümde, koltuk altlarımda ve karın kısmımda da oluşarak, daha da çoğaldı.
llk tanı Bursa Uludağ Tıp fakültesinde kondu : Vitiligo,
İthal bir Fransız ilacı verdiler, Melaninine. Bergamud esansıyla karıştırılıp sürülecek, güneşe yarın beş dakika, öbür gün on dakika, öbür gün on beş dakika çıkılacak ve güneşte fazla kalınmayacak. Bilmem ne çok faktörlü krem, mutlaka sürülecek. Kısacası uzun bir tedavi programı.
Güneşe hiç çıkmamaya çalışıyor, bu tedavi şekline uygulamaya çalışıyor ama lekeler de hızla yayılmaya devam ediyordu.
Bir sene sonra İstanbul Şişli’de cildiye uzman Prof.dr.Agop Katogyon’nun kapısını çaldım (kolsuz Agop ). O da şöyle bir yüzüme bakıp,(sanki, bak bana tek kolum yok, haline şükret der gibi)
’kafana takma, böyle yaşamaya alış’
Önce beyninde yok et. Zaten şu anda dünyada kesin bir tedavisi yok’, 2 tane deriye renk veren hap yazıp.
’Bunları kullan ’ dedi..
İstanbul dönüşü Tophisar’dan Yalova’ya gelirken feribotta, arabadan inmiş denizi seyrediyordum. İnsanlardan uzak, yan tarafımda ki spor güzel bir arabanın içinden inen genç, yavaşça yanıma gelip,
’İyi günler abi’ dedi’.
’Affedersiniz ama yüzünüzde ki, bu lekeler benim kız kardeşimde de var, onun ayaklarında, babamın göstermediği doktor kalmadı, kafayı yiyecek adam.’
’Kız kardeşimi etek giyemiyor, insan içine çıkamıyor, denize giremiyor, şu anda Kadıköy de bir doktor var, tedavisini o yapıyor, iyi bir netice alırsak sana bildiririm’ dedi.
Bu çaresiz hastalığın sıkıntılarını aile içinde yaşamış biri olarak yardım etmek istiyordu.
Gözlerime kadar inen şapkamı hafif yukarı kaldırıp gözlüklerimi çıkardım. Herkesden saklamaya çalıştığım alacalı yüzüm onunla göz göze geldi. Bana yardım elini uzatmaya çalışan, kumral hafif sakallı gençle buruk bakışlarımızda bir hüzün vardı.
’Sağol kardeşim’
Ben de kapı kapı dolaşıp, araştırıyorum, bende de iyi gelişmeler olursa size bildirim dedim’,
Anlattım ayak üstü bir zaman diliminde, ona neler yaptıklarımı, nerelerde çare aradığımı, iskeleye yanaşırken gelişmeler karşısında birbirimize yardımcı olmak için telefon numaralarımızı verip, ayrıldık.
Ayvalık’a yazlığa gidiyormuş. İstanbul da ki Kuru gıda satış zincirinin oğlu, Gökhan .T...
İstanbul da ki doktorun verdiği ilaçları ve daha öncekileri kullanmama rağmen beyaz lekeler yavaş yavaş artmaya devam ediyordu. Yaz olup güneşin etkisi ile derim yanıp, karartmaya başlayınca, o kısımlar renklenmiyor, yanmıyor, kırmızımsı ve beyaz şekilde belirginleşmeye başlıyor, yüzüm ve elimin üstünde çoğalmaya devam ediyordu.
Bir müddet sonra Bergama Kınık tarafında şifalı otlarla tedavi yöntemleri uygulayan bir kişi var dediler, Otçu Hasan, Telefonunu bulup ona ulaştım. Randevu alıp atladım arabaya doğru Kınık’a. Tıptan umudunu kesen bir sürü insan bekliyordu sırada. Herkes de ayrı dert.
Sıra beklerken yaşadığı, hastalarını tedavi ettiği binayı gezdim. İçerdeki depolarında yığınlar halinde kuru otlar dikkatimi çekti, Bayağı bir düzen kurmuştu kendine, Sıram gelince muayene odasına girdim. Arka ve yan taraflarında, poşetlerde, kurutulmuş otlar vardı. Ellerime yüzüme bir bakıp,
’Vitiligo, dedi. bizim köylerde alaca derler, çok hastayı iyileştirdim. Hiç moralini bozma, Bunları kullan bir şeyin kalmaz.’
Yanındaki yardımcıya bir liste verdi. yardımcısı o listeye göre büyük ot ve çiçek bağlarında bir miktar ot ve çiçek çıkarıp, poşetlerin içine koydu. bana üzerinde hazır tarifleri de yazılı dört çeşit ot verdi, Bu bekleme anında bol bol kendini anlattı ne çaresiz hastaları iyileştirdiğini söyledi, ne doktorların, profösörlerin kendisine geldiğini anlattı,
’ Allahtan ümit kesilmez, verdiklerimi kaynatıp iç bitince tekrar görelim dedi ve bir doktor vizite parası kadar da ücret aldıktan sonra ’ ilaçlar benden’ dedi..
Verdiği otları içtim sabah, öğle, akşam bilmem ne zaman, kimisi de acı bal önerdi. Anzar balımı neydi, Adapazarı’ndan onu da bulup getirdi komşular, onu da yedim. Bu Vitiligo denilen hastalığı, ilk görüşte belli olduğu için, çok kişilerle diyalog kurmam kolay oluyordu, sağ olsunlar herkes yardımcı olmaya çalışıyordu. onlarında çeşitli önerilerine kulak verdim.
Önce stres’ten uzak kalıp dinlenmeye karar verdim. Bu ara Erdek’ten yazlık bir ev alıp, işleri askıya aldım.
Dışarda yaşam tüm zorluklara rağmen devam ediyordu, çocukların okulu, eğitimi, hanımın okulu. Benim üstesinde gelebileceğim, kendi işimin sorunlarıydı. Bu ara onlara ara vereyim dedim. Tüm yaz boyunca kumsalda yürüyüş yapıp, yüzüyordum. Tabii ki yüzümü de güneşten korumaya devam ederek. Bu ara Erdek sahillerinde, kumsalda benim gibi bir sürü vitiligo hastaları artık dikkatimi çekmeye başlamıştı,
’A aa.. onun bacağında, onun elinde var, onun da yüzünde var. Sanki yollarda, kumsalda hep Vitiligo’luları görüyordum. Bu hastalık Erdek’in sıcak günlerinde birbirimizle tanışıp, birbirimize yardımcı olma olanağı sağlamaya başlamıştı. Vitiligo dayanışması
Ama en çok dikkatimi çeken Bursa tıp fakültesine kontrola gittiğimin dönüşünde, otobüs yazıhanesinde tanıştığım genç bir anne ve 6 yaşındaki kızıydı, Ortak sorunumuz hemen kaynaştırdı bizi. Gözlerimiz umut arıyordu birbirimizin gözlerinde. Kızının da bacaklarında varmış,
’ Ey Allahım hadi bizde stres var, ya bu çocukta,
Anne Balıkesir de bir hastanede de psikolog. Baba karacı subay. Baba şarkta, uzaklarda, eşi ve kızından ayrı. Baba doğuda zor bir görevde. Kolay değil baba ayrılığı, Kim bilir, ne fırtınalar kopuyor minicik yüreğinde. Annesi tutmuş elinden derde çare arıyor. Anlattık hikayelerimizi birbirimize, birbirimize umut olduk. Yardımlaşalım dedik. Gelişmeleri haber vermek için verdik telefonları birbirimize.
Günler gelip geçiyordu. Yüzüm parça parça pancar gibi olmuştu. Bursa tıbbın verdiği ilaçları, otçunun verdiği otları kullanıyordum. Ama bir gelişme yoktu. Tek gelişme yayılmanın yavaş yavaş devam etmesiydi
Bir de aklıma Ankara Gata geldi. umut bu ya. Ver elini Ankara. Son umut. Türkiye’nin en büyük askeri hastanesi. Gittik sıra aldım, başladım beklemeye. Hiç tanıdıkta yok, yol yordam gösterecek. Sıram geldi girdim içeri. O da ne cildiye uzmanı, beni muayene edecek doktor tanıdık çıkmaz mı. Allahım şansa bak. Erdek’li bizim Murat, Kayseri de beraber çalışmıştık, kendisiyle ayak üstü konuştuk, anlattık biraz. Telefon edip Prof. hocasıyla görüştü, okey alıp hemen beni hocasına götürdü. Götürdü de hoca bana pek umut veremedi. Gerçekler her yerde ayniydi. çaresi yok. Allahtan umut kesilmez, o da 2 hap verdi.
’’6 ay sonra gel göreyim’’ dedi’’.
Bir ara bir arkadaş Çan ilçesinde Bardakçılar kaplıcaları var, Vitiligo’ya iyi geliyormuş dedi. Hanımla beraber gittik, orada da Vitiligo’ya iyi geldiğini söylediler. Dağların arasında çok güzel bir yer, bir hafta kaldık, kafa dinlenecek bir yer. Gürül gürül şifalı suyla yosunun beraber aktığı aktığı bir havuzu var, daldık çıktık, suyun içinde gelen yosunlar şifalı dediler. Sürdüm yosunları yüzüme, nar gibi kızardı vitiligolarım, bilemiyorum ama sanırım epey bir faydası oldu.
insanlardan kaçıyordum, sosyal yaşantım sıfırdı.
Bir gün eşime birisi Almanyadan gelen Nivea (mavi metal kutu) kreminin iyi geldiğini söylemiş.
’’Onu deneyelim dedi’.
Acil bir telefon trafiği. Kremi Almanyadan bulup getirttim, başladım her yanıma sürmeye, artık güneşe çıkarken devamlı yüzüme ve elime Nivea krem sürüp çıkıyordum.
Zor bir hastalıktı ,sosyal etkinliklere hiç giremiyordum, kendimce çevreme rahatsızlık veriyordum, beni yeni görenlere açıklama yapmam gerekiyordu, görenlerde çok üzülüyordu. Tıp ise hala tam tedavi yöntemini henüz bulamamıştı. Velhasıl çaresiz bir hastalıktı ve tek doktoru da kendimdim.
Bu yeni yüze alışmam gerekecekti ama, her gün aynalarla, kendimle yüz yüze gelmek moralimi oldukça bozuyordu..
Oğlumun Anadolu lisesi mezuniyet törenleri bu sıkıntılı günlere denk geldi, katılıp katılmamakta epey kararsız kalmama rağmen katıldım. Görüş açımdaki hemen hemen göz göze geldiğim insanlar bir bakıyor, bir kere daha bakıyordu. O mutluluk ve sevinç dolu günde çekilen fotoğraflardaki görüntüm o günün buruk ve tatlı bir anısı olarak kaldı.
Vitiligo’ya tutulduğum günlerden bir gün, gazetede, dün sigarayı bırakma günüydü, haberini okudum,
’Eyvah dedim geç kalmışım.’
ve ertesi günü sigarayı bıraktım, o günden beri sigara içmiyorum, belki faydası olur diye.
İLK BELİRTİLER
Temmuz, sıcak mı sıcak Erdek, kumsalda, deniz kenarındayım. Yüzümü örten şapkamı ters çevirdim açtım alnımı, Nivea krem ile yağladım her yanımı, Öğle sıcağı, cayır cayır yakıyor, bende yanıyorum. Her nedense kaçmadım bugün güneşten, dalıp çıkıyorum denize, plaj cıvıl cıvıl, genci, yaşlısı, çoluğu, çocuğu. Tabii Erdek’in en hareketli günleri. Her gün kesintisiz bir saat boğuşuyorum tuzlu sularla, her şeyi unutuyorum, kendimi başka bir aleme atıyorum o dalgaların arasında.
Küçük bir şemsiyenin altını parselledik sahilde. Hanım pek sevmez kalabalığı ama katlanıyor benim için. Sağ olsun zor günlerin kadını. Bu yaşanmamış günlerimin tek dayanağı, bu zor günlerimde hiç yalnız bırakmadı beni.
Birkaç gün sonra güneşten kaçırıp, koruyamadığım ellerimde, Vitiligo beyazlıkları, yanmaya, kızarmaya başladı ve hafifte kabardı, birde hafif kaşıntı, tatlı tatlı kaşıdım durdum o kabartıları o gün zevkle,
Ve daha sonraki günlerde bu kızarıklıkların ortasında kahverengi noktalar dikkatimi çekti. Günler sonra bu noktalar çoğalmaya, bir nokta, iki nokta, üç nokta derken elimde ki ve yüzümde ki beyazlıkları kapatmaya başladı, Bu noktalar, anladım ki benim derimdeki beyazlar, güneş ışığından etkileniyor ve kızarıyordu.
Bazılarındaki beyazlıklar hiç etkilenmiyordu kanımca belki bende ki daha değişik bir türüydü herhalde. Acaba bu benim için bir şans mıydı bu belirtiler, İçerimde bir umut ışığı yanmıştı. Artık kendimi iyice kızgın güneşe bırakmıştım. İçimde deri kanser olur muyum kuşkusu da yok değildi hani, Her gün güneşin en etkili saatlerinde herkese inat sahildeydim, yalnız başımı, ellerimi ve yüzümü bol bol kremleyip, güneşe teslim ediyordum, Bunaldım mı atıyordum denizin kucağına kendimi, kremin etkisiyle de ellerim, yüzüm, sürdüğüm her yer kapkara olmuştu. Gören amma yanmışsın diyordu.
Artık sahilde yürüyor, denizde yüzüyor, kumlarla oynuyor, memleket meselelerini tartışmıyor, bir sürü emekliyle kurtarmıyordum vatanı. Canım sıkıldıkça akşamları kireçlenmeye başlamış parmaklarımı 30 yıllık gitarımın telleri üzerinde gezdirmeye çalışıyor. bazen şiirlerime beste yapıyor, bazen de bestelediğim müziğe söz yazmaya çalışıyordum. Ara sıra 68 yıllarının romantik Rock ve Blues şarkılarını dinleyerek, bedenimdeki gelişmeyi gün ve gün takip ediyordum.
Biraz kendime güven gelmişti, cüzzamlı gibi kaçmıyordum insanlardan artık. Siyah gözlüklerimin arkasında saklamıyordum kendimi. Her akşam Erdek sahilini eşimle, boydan boya gazino ve barlardan çıkan her türlü müzik eşliğinde yürüyor, ara sıra sahildeki bar ve çay bahçeleri oturup, yakamozlar eşliğinde, bir şeyler içip, gecenin tadını çıkarma molası veriyorduk.
Güneş olduğu müddetçe kumsaldaydım, Eylül gelmişti, yavaş yavaş sahil sevenlerince terkedilmeye başlamıştı. Oysa en güzeliydi bu günler, denizin ve güneşin insanın içini en tatlı ısıttığı günlerdi, Günün en sıcak saatlerinde güneşleniyordum artık, beyazlıkların nasıl kızardığın, nasıl şiştiğini ve ne de güzel kaşındığını izliyor ve hissediyordum. Bende büyük bir zevkle kaşıyordum o kabartıları artık, derideki kapanmalar iyice belli oluyordu. Her an, her saat, her gün yeni bir hücre doğuyordu tenimin üzerinde, ama kararlıydım yaşatacaktım bu pigmentleri yenecektim bu hastalığı.
Artık güneş ve ben yeniden merhaba demek için yaza, bu güzel sahili, sararmış çınar yapraklarına, kumsalda oynaşan köpeklere ,uçuşan martılara bırakmıştık. Kumsala çekilmiş, yan yatmış, terk edilmiş bir sandal hüznüyle önümüzdeki yazın hayallerini, kıpır kıpır oynaşan dalgaların arasında arıyorduk..
Almanya’ya, yurt dışına giden tanıdık herkese bol bol yağ sipariş vermiştim, seneye hazır olsun diye.
SONUÇ
Bu yaşam şeklim bir kaç sene sürdü, kışın lekeler tekrar beliriyor, fakat tenimde beyazladığı için fazla belli olmuyordu. Yazında güneşin etkisiyle azalarak kayboluyordu. 2001 yılı kışında bu lekeler iyice azalarak yüzüm normal şekline kavuştu.
Ben her yaz güneş ışığından olanaklar içinde çok sık yararlandım, kremi ise devamlı kullandım, ve kullanmaya hala devam ediyorum. Kafama da bir şey takmayarak, Herkes bu yaşam şeklini ne kadar benimseyip uygulayabilir bilemiyorum, derdimi aradığım bir sürü yol, yöntem kimlerin derdine nasıl çare olur, onu da bilemiyorum.
İnsanın biraz kendini, çevreyi, doğayı, sevmesi, yeterli hoşgörü ve iyimserliğe sahip olması birçok kapıları kendisine açacak sanırım. Yeter ki sevgiler, umutlar yok olmasın.
1995 yılında çıkan lekeler, 2001 yılı sonunda tamamen kayboldu. Şu anda 65 yaşında olup ayni yaşam şeklimi devam ettirmeye çalışıyorum. Bendeki bu lekeler diğer kişilerdeki deri lekelerinin çeşitlerine ne kadar benzer, buna ancak tıp doktorlar karar verir. Tıbben çeşitleri var kuşkusuz, gözlemleyebildiğim kadarıyla bendekilerin güneş ışığıyla kızarıp hafif kabararak kaşınması ve kahverengi noktalar halinde kapanmasıydı, birde benim derimin güneş ışınlarına karşı dirençli olması. Her cild ayni duyarlılıkta ve dirençte olmayabilir, Öncelikle güneşe çıkmadan bu konuya dikkat edilmesi gerekir.
Benim bu yaşadıklarım ve yaptıklarım, uyguladıklarım kesin çözüm veya öneri değildir. Ben sadece bu hastalıkla ilgili yaşadıklarımı, yaşam şeklimi ve mücadelemi bir umut ışığı olabilir olasılığını düşünüp, paylaşmaya çalıştım.
Gerçek olan yol öncelikle bilimsel tıbbın ve doktorların önerdiği yol ve tedavi şeklidir. Bu arada kullandığım krem ve diğer ot, çiçekler hiçbir şekilde öneremem. Sağlıcakla kalın.
Not : Vitiligo hastalığı olan bir çok arkadaşın genelde aydınlanmak istedikleri konu bu kremi nasıl bulabilirim.
Kremin kutusu aşağıdaki gibi, klasik bir Nivea ürünü, daha önce belirttiğim gibi tüm market ve eczanelerde var, orjinali alman patentli, ben yurtdışına, Almanya’ya giden tanıdıklara ısmarlayıp getirttim.www.nivea.com.tr daha geniş bilgi var.( bu krem buraya reklam amaçlı konmamıştır, herkesin kullandığı sıradan ucuz bir kremdir. çok sorulduğu için koymak zorunda kaldım.)
Vitiligo’nun çeşitli görünümlüleri var, düz beyaz , kırmızımsı gibi bende ki kırmızımsıydı ve güneşte kalınca kızarıyordu, koltuk altlarımdaki ufak lekeler güneş görmediği için kapanmadı, fakat ellerimde ve yüzümdekiler kahverengi noktalar halinde çoğalarak kapandı.
ainaler.blogcu.com/vitiligo-yu-nasil-yendim-a-inaler/137574
Yıl 2021
Şu anda Vitiligo yönünden hiç bir sorunum yok..
Ben yendim. inanıyorum ki sizde yeneceksiniz...
YORUMLAR
Ne güzel anlatmışsınız vitiligo ile olan yaşadıklarınızı. Oldukça naif ve samimi, tıbbı asla yok saymadan yazmışsınız. İçim ısındı okurken. Yaz ayını, güneş ve denizi özledim bu arada. Mutlu oldum.
Paylaşmakla ne iyi etmişsiniz. Umarım birilerine çare olur.
Kaleminize sağlık efendim.
Saygılarımla, sağlıcakla kalın