ANNEM
Annem,
Kumralım, gökyüzüm, tek menzilim...
Hangi dil ile sesleneyim sana şimdi?
Bereketsiz ama işgale uğramış ve alazlanmış topraklar gibiyim bu aralar.
Barîkalar çakıyor üzerimde, ateşler yağıyor üzerime, katre katre yitik bir sevdanın kokusuyla boğuşuyor boz toprağım. Yüreğimin orta yeri kanıyor.
Zamansız şuleler devşiriyorum kor alev şahikalardan. Her geçen saat daha bir çürüyorum. Kıvrılıp kıvrılıp düşüyorum kendi izdüşümüme.
Ağzımla değil gözlerimle besleniyorum bir kaç resme bakarak. Oruç tutuyorum iftarsız ve sahursuz. Ve bin yıllık Adem-i tevbe ile.
Dardayım kuralım,
Zordayım.
Hiç bir zaman bu kadar acı çekmemiştim. Açmazlar yırta yırta açıyor ciğerimi. Kan damlıyor hüznümden.
Her gün bir bilinmezliğe göç ediyorum. Göç yorgunu bir yolcu gibiyim. Başımı dayadığım camın arkasında gördüğüm de onun yüzü oluyor. Ve anlıyorum ki insan sadece kendisine göçemezmiş.
Bazen meydan okuyor, bazen susuyorum. Öfkemi biriktiriyorum içimde, sevdamı biriktirdiğim gibi. İkisinin de keskin uçlu olduğunu bilmeden. Şimdi iç kanamalarım var annem. O keskin uçlar delik deşik ediyor içimi.
Onu anlatsam sana şimdi.
İlk kez onun için ağladım ve bir daha da durulmadı gözlerim desem.
Zayıflığıma ve acizliğime sinirlenen babama inat, sütünü emdiğim bakir ağzımdan çıkan her kelime "o" desem.
Onun efsunlu gözlerinden şarjör şarjör kurşunlar yedim desem. Uçurumlar yuttum. Fasıl fasıl, çatlarcasına ağladım. Gururum halvethane oldu desem.
Münzevi ağrılar içinde can çekişiyorum desem. Avuç içlerime özenle üfleyip melekûtun gökkubbesine özenle savurduğum dualarım işe yaramıyor desem.
Desem ki her yanım yırtık, yüreğim yırtık. Yandım, yanıldım topla beni desem.
Ben onun ayaklarına yüz sürüp koklamaktan gayri bir şey istemedim desem.
Bu derde düşenlere sor.
Yok mudur bir çaresi annem?
Vedat Yaman