- 1246 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TIRNAK ÇOCUK- 10
Naciye, zavağını (Tırnak Çocuk) polisin elinden çekti aldı. Polis, hırsını alamamış Naciye’nin omuz hizasından elindeki copu vurmaya çalışıyordu.
“ Almışım amirlerimden sıkı disiplin”
Naciye:
“ Ulan başlarım amirlerine de sana da, defol git karşımdan. Bula bula beni mi buldun. “
Polis, görev şevki kırılmasından dolayı morali bozuldu. Hiçbir şey anlayamadı olup bitenlerden. Orospunun biri; al götür, şu iti iyice benzet; diğeri de dokunma diye çıkışıyordu. Copu elinin ayasına okşar gibi vura vura kulübesine geri dönerken diğer taraftanda etrafı kolaçan ediyordu, başarısını gören var mı diye. Ne kadar çok dayak atarsa o kadar terfi alacaktı amirlerinden aklı sıra.
Naciye, zavağının başını yarı açık memelerinin üzerine yatırdı. Bir taraftan saçlarını okşarken, diğer taraftan da burnundan sızan kanları eteğinin ucuyla silmeye çalışıyordu. Eteğini kaldırdıkça kırmızı donu gözüküyordu. Kerhanenin sokaklarından odalara hücum etmek için sabırsızlanan erkek kalabalığından kopan grup, bu da neyin nesi diye Naciye’nin etrafında çember oluşturmuşlardı. Bu merak, başka bir noktada odaklanıyordu. Naciye’nin sütun gibi bacaklarının, Diyarbakır karpuzlarını aratmayan memelerinin iç gıcıklayıcı görüntülerini seyretmek tam bir fırsattı. Naciye, meraklı, meraklı olduğu kadar da hoyrat bakışları hiç yadsımadı. Her an, her saniye böyle bir çirkin manzaranın içindeydi zaten.
Naciye, müşfik bir ses tonuyla:
“ Derdin neydi goçum? Daha dün kucağındaydım.”
Tırnak Çocuk, mantıklı düşünmekten uzaklaşmış, duygularına yenik düşmenin etkisiyle Naciye’nin gözlerinin içine girercesine bakıyordu.
“ Sana âşık oldum Naciyeeee! “
“ Ne diyon ulan sen? “
“Âşık oldum diyom!”
Naciye, kaçın kurasıydı. Yalan yanlış yamukluk varsa hemen çakardı. Bu sefer öyle değildi. Daha düne kadar zavağının riyakar olabileceğini düşünürken şimdi bütün kalbiyle inanmıştı. Zaten kendisi de bu anı bekliyordu. Her ne kadar kerhane orospusu olsa da onun da sevmeye, aşık olmaya hakkı vardı. Bıkmıştı zaten bu hayattan. Sil baştan yeniden başlayacaktı doğru dürüst bir yaşama. Bütün pisliklere rağmen ayakta kalmak, direnmek, umuda sarılarak mutluluğun peşinden koşmak her şeye değerdi. Hep bunlar için de bir erkeğe gereksinim vardı. Öyle boktan püsürükten birine değil, en zor şartlarda dahi kendisini yalnız bırakmayacak bir erkek olacaktı. Bu erkek, yataktaki cinselliği düşünen kuş beyinli tayfasından olmayacak, ruhsal beraberliğinde dertleşecek bir yaren olacaktı. Çoğu arkadaşlarını biliyordu ki huzurevinde ömür tüketenleri. İçler acısıydı sonları. Konuşmaya birine hasret kalarak, acıyla kıvrananlar. Öyle olmak istemiyordu. Seven bir erkekle sırt sırta vererek kurda kuşa yem olmadan yaşamı sürüp gitmek. En güzeli de çocuk sahibi olmak. Çocukken Mahallesinde gurklu tavukların etrafından ayrılmayan yavrularını seyretmek ne kadar da hoşuna gidiyordu. En ufak bir tehlikede anaları hemen kanatları altına alıp saklıyordu yavrularını…
Tırnak Çocuk, kendine gelince, kalabalığın karşısında aciz kaldığını düşünerek ayağa kalktı:
“ Ne var ulan burada? Ayı mı oynatıyoruz. Siktirolun gidin işinize. Hiç mi garı görmediniz?
İçlerinden biri homurdanacak olunca, sağ yumruğunu, dördüncü Murat’ın gürbüzü gibi adamın burnunda gümletti. Tırnak Çocuk, polisin altındaki çocuk değildi artık. Gerçek kimliğine bürünmüştü.
“Naciyem, bugünden tezi yok, orospuluğa paydos! Hadi tasını tarağını topla gidiyoruz.”
“ Nereye? ”
“ Nereye olacak cehenneme!..”
Naciye, aşığının gözlerine baktı. Gözlerdeki ifadeler o kadar derindi ki zavağı tarafından oyuna gelmeyeceğine inandı. Bu bakışlarda aşk vardı. İlk defa kendi yüreğinin yufkalaştığını ve farklı attığını hissetti. Göğüs kafesi çatlayacakmış gibiydi. Onun da hakkıydı şu aşk dedikleri belanın nasıl olduğunu tatmak. Üç harften oluşan baş belası ama ne bela. Onsuz olunmuyor onunla da bambaşka olunuyordu.
“ Gidelim goçum, hemi de başka diyarlara. Bizi bizden alan diyarlara.”
El ele tutuşup, kalabalığı yara yara kerhanenin idaresine geldiler. Ütüsü bozulmuş kravatlı Hüsnü, göbeğini yaymış porno flim izlemekle meşguldü.
Naciye:
“ Ulan pezevenk, canlısı varken sahtesine mum olmuşsun. Şeyin kalkmayınca olacağı bu işte.”
“ Ne yapıyım abla? Vermeyince Mabut neylesin Mahmut!”
“ Neyse bırak gevezeliği de çıkar bakalım borç defterini. Borcum var mı yok mu?”
Kalın defteri çıkarıp fikstüründen Naciye ismini mırıldanarak sayfayı araladı. Giriş tarihinden bu tarafa yazılan rakamları topladı, çıkardı; hesapladı.
“ Borcun yok Naciye Hanım! Hayırdır? "
“ Bugünden tezi yok işe paydos. Bundan sonra namuslu Naciye var karşında.”
Kravatlı Hüsnü; “Gel külahıma anlat” dercesine kişneyince Naciye’nin tepesi attı.
" Kişneme ulan orospu garılar gibi, şimdi ağzını Çarşamba çanağına çeviririm ha. Çıkar şu işi fes etme kağıdını, imzalayıp gidecem bu baş belası yerden."
Yarım saat sonra, Naciye, Tırnak Çocukla el ele kerhanenin kapısından çıkarlarken, yeni hayatlarında mutluluğu yakalamanın umuduyla kendilerinden geçmiş halde liseli aşıklar gibi gözleri hiçbir şeyi görmüyordu.
(Devam edecek)
YORUMLAR
Hadi bakalım Ayhan takipteyiz.
Orhan Kemalin Murtaza sının bir repliğiyle başlanan bu seri
çok güzel olacak.
Kalemini biliyor ve seviyoruz.
Kazancın bol olsun kardeşim...