- 764 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AYSEL: NE İLK NE DE SON...
Belirgin hatlarını saklamaya çalışıyordu aklı sıra. Olacak iş miydi bu daracık taytla. Olmadı giy üzerine bolca bir kazak.
Gönüllü gönülsüz yine dolduruşuna gelmişti mahallelinin.
‘’Her işte bir hayır vardır’’ diyordu demesine de her şeyi akışına bırakmıştı yarım akıllı Aysel.
‘’Anamgil bilir her şeyin iyisini. O dahi bana karışmazken…’’diyordu, diyordu da…
Aysel daha doğrusu çıtkırıldım Aysel. Ailenin defolusu, hicap yüklü kara kız. Gerçi sarışına dönmüştü saç rengi ama… Fenaydı çok fena bir sarı hem de. Eh be mübarek, madem açtın saç rengini ne ola ki o kara, çatık kaşların…
Aklı evveldi bizimkinin biraz da serkeş ve fazlasıyla saf.
Kalçalarını sallaya sallaya yürürdü yetmedi bir güzel çalım atardı ki yol üstünde top oynayan mahallenin delikanlılarına. Bir keresinde daha doğrusu birden de fazla… Kısaca az cam kırmamıştı hani az da can yakmadı, desek yeridir.
Süklüm püklüm, iki gözü iki çeşme koşmuştu eve, anasıgilin bucağına:
‘’Anam, anam melek anam…’’demesine kalmamış kadın fırlatmıştı kırık oklavayı-öyle ya, oklava mı dayanırdı bu sefil kıza.
‘’Yine ne halt karıştırdın? Hem ben sana demedim mi aklına estikçe çıkmayacaksın.’’
‘’Hep beni suçluyorsun ana. Bir tek lakırdı ettirmiyorsun.’’
‘’Seni kokoş. Bıktım artık insanların ağzına sakız olmandan. Hem çıkar bakim ağzındaki sakızı. Ne o öyle sokak kızları gibi…’’
Günler de aylar da böylesine geçip gidiyordu. Her gün bir vukuat.
Bir gün üst komşu gelip yumrukladı kapıyı:
‘’Eh be Müzeyyen Hanım. Sahip çık şu kızına. O ne öyle, tüm gün Orhan babadan çaldıkları. İnsan arada bir güzel bir şeyler çalar. Tam namaza duruyorum abdestim kaçıyor senin kaçık kız yüzünden.’’
‘’Lafını bil de öyle konuş Hacı Hanım. Benim kızım senin bildiğin kızlardan değil. Ayağını denk al.’’
‘’Ne olurmuş almazsam söyle bakim.’’
‘’Yakışıyor mu sana hem benim kızım herkesi cebinden çıkarır.’’
Batsın bu dünya, batsın bu dünya…
‘’Bak yine açtı seninki müziğin sesini. Ayıp hem günah da…’’
İlkokulu ite kaka bitirmişti ve lades demişti okul müdürü anasının yakasına yapışıp.
‘’Hanım sen bu kızı al, iyice oku üfle. Olmadı kurşun döktür ama yetti gayri benim döktüğüm boncuk boncuk ter. Şükür diplomayı da aldı. Sen bu kızı işe koy aklın varsa hatta olmadı esir kampına gönder ama yatılı olsun. Hatta bence siz başka bir şehre taşının. Yeter ki okulun önünden geçmesin.’’
Allem etmiş kallem etmiş diplomayı almıştı almasına da hala kekeleyerek okuyordu.
‘’Ah kızım ah, bilemediler senin kıymetini. Ama suç bende tabii. Seni hiç okula göndermeyecektim. Tutacaktım özel hocalar. Ama ne yaparsın, gariban bir dulum ben, üç kuruş emekli maaşına talim eden. Kızzz, dinlemiyor musun sen beni?’’
‘’Dalmışım ana. Şu adama baksana ne yakışıklı değil mi?’’
‘’Hangi adam deli kız?’’
‘’Aha, görmüyor musun? Bak, mecmuaya. Ah, ah ne güzel kadın her biri. Sahi ana bir gün benim de böylesine şatafatlı elbiselerim olacak mı? Diker misin bana da?’’
‘’Kız, nerede giyeceksin bu süslü elbiseleri? Hem ben sana demedim mi o dergileri okuma diye? Al eline şu bezi de tozunu al etrafın. Derman kalmadı dizlerimde.’’
Günü birlik telaşlar ve koşuşturmalar. Ve derken daha da büyüdü serpildi Aysel. Anası toz kondurmasa da kızına milletin ağzı torba değil ki büzesin.
‘’Hanım, hanım ne oldu size gelen görücüler?’’
‘’Aman, aman benim kızım onlara mı kaldı. Olmadı tabii ki. Ne o öyle, oğlan yer cücesi. Şöyle boylu poslu olur da insan hem… Olmaz öyle, ben memura kız vermem.’’
‘’Amma da gözün yükseklerde hanım. Senin kız sanki Leydi Diana.’’
‘’O da kim? Bizim mahalleden mi? Ayol hiç duymadım hem görmedim de onu.’’
‘’Sor kızına, o söyler.’’
‘’Bana baksana sen. Dalga mı geçiyorsun anan yaşındaki kadınla?’’
‘’Ne haliniz varsa görün. Hem söyle o kızına. Her gün gelip, gelip veresiye yazdırıyor bizim Muhittin’e.’’
‘’Senin kocansa bizim de bakkalımız. Sen mi tutuyorsun defterleri? Hem herkes yazdırıyor. Yok öyle böyle. Sana mı kaldı?’’
‘’Seninle konuşan da kabahat. Hadi yürü git yoluna.’’
‘’Ah, ah nerde kaldı insanlık nerde kaldı komşuluk. Sana da iyi günler komşu bozuntusu.’’
‘’Ne dedin sen en son, duymadım.’’
Dellenmemek mümkün müydü bu da yetmezmiş gibi ev sahibi boşaltmasını istiyordu evlerini Aysellerin.
Irım etmiş kırım etmiş sonunda yüksek bir kira artışıyla izin vermişti bir yıl daha oturmalarına.
Aysel’in babası yıllarca direksiyon sallamıştı kamyon başında. Aldığı maaş neydi ki gün gelmiş emekli olmuş bu sefer amansız hastalığa yakalanıp iki şehir arası mesafe kadar bir zamanda gözlerini yummuştu.
Aysel’den başka çocukları yoktu daha doğrusu kadın iki kez düşük yapmış ve nihayetinde Aysel’i doğurmuştu. Bariz bir engeli yoktu kızın ama fazla da akıllı olduğu söylenemezdi. Lakin tek evladıydı kadının bu yüzden kızsa da bir dediğini iki etmezdi kızının.
Pek geleni gideni olmasa da en çok Huriye Bacı ile anlaşırdı Aysel ve anası. Bir de cin gibi bir torunu vardı ki Huriye bacının.
Pazar sabahı damladılar Huriye ve torunu. Aysel kardeşi, evladı gibi seferdi Nuri’yi.
‘’Huriye teyze, sen de olmasan…’’
‘’Kız, senin kaç teyzen var söyle bakim. Tabii ki de geleceğim. Al bakim şu torbaları…’’
‘’Bacım ne zahmet ettin?’’
‘’Lafı mı olur. Fırından aldım gelirken. Çayın yanında yeriz. Hem sana bir diyeceğim var.’’
‘’Ne ki? Hadi çıkar ağzındaki baklayı.’’
‘’Aysel az gel. Al Nuri’yi de götür odana. Ödevleri var, azıcık yardım et. Benim aklım ermiyor.’’
‘’Tabii Huriye Teyzem. Ama çaya bekleyin bizi.’’
‘’Yok kızım, ben fazla kalamayacağım. Ananla bir yere gideceğiz.’’
‘’Aa, nereye ki kardeş? De hele.’’
‘’Ay, dur azıcık soluklanayım. Hadi, hadi siz gidin.’’
‘’Hah gittiler. Aysel duymasın şimdilik. Çok hayırlı bir kısmet çıktı. Onu demeye geldim. Oğlanın iyi bir işi var. Aşağı mahallede marangoz atölyesi var. Hali vakti yerinde lakin…’’
‘’Lakin ne?’’
‘’Aramızda kalsın ama çocuğu olmuyormuş.’’
‘’Tövbe, tövbe. Nereden biliyorsun ki?’’
‘’İki kez evlendi. Adı da, a unuttum neydi? Hah, Remzi. Remzi usta.’’
‘’Olmaz öyle şey.’’
‘’Önce bir dinle. Durumu iyi. Karısının üstüne evi yapacak. Şart koştum. Ne olmuş çocuğu olmuyorsa hem de senin kızdan ana mı olur?’’
‘’Hiç beklemezdim senden hiç hem de.’’
‘’Gidip görelim hem konuşalım da. Belli olmaz gönlü kayar kızın. İki gönül bir olur kurarlar yuvalarını.’’
Bir kez aklına girmişti kadının. Her ne kadar yüreği hayır dese de aklı yatmıştı yaşlı kadının.
Zamana bırakmak belki de tecellisi olacaktı yoksa tesellisi mi yüreğinin Aysel’in…
Gel zaman git zaman kanı kaynadı iki gencin birbirlerine hem de âşık olurcasına.
Mahallelinin de gözü üstlerindeydi. Köşe bucak kaçmıyorlardı ne de olsa evlilik çok yakındı.
Nişanlı çift ailelerinin de rızasını almıştı bir kez. Geriye nikâh tarihini saptamak kalıyordu.
Güzel bir bahar günü tüm mahalle toplandı düğün salonuna. Nikâhları kılınmıştı şimdi eğlenme zamanıydı.
Aysel hayatının en mutlu gününü yaşıyordu. Onun da bir yuvası olacaktı ve boy boy çocukları ne de olsa haberi yoktu kocasının kısır olduğundan. Gerek görmemişti annesi bunu ona söylemeyi.
Mutluluk mademki hakkıydı kızın her şeyi detayı bilmesine gerek yoktu. Gün gelir, kadın olarak doğurgan olmadığını kabul ederdi elbet.
Evi de karısının üzerine yapmıştı Remzi. Ve boydan boya döşemişti evi hem de en güzeliyle en ihtişamlı mobilyalar ile.
Yok yoktu evlerinde.
Aşk ile bakıyorlardı birbirlerine.
Aysel çok mutluydu ve haddinden fazla umut dolu. Bilemezdi ki…
Adam koşa koşa geliyordu evine dükkândan öyle ki öğle yemeğine bile eve gelir olmuştu.
Son birkaç gün pek iyi hissetmiyordu Aysel kendini. Sık sık başı dönüp bayılıyordu.
‘’Eh Aysel, demiyor muyum ben sana bu kadar kendini yorma diye. Yarın işe geç gideyim de seni doktora götüreyim. Bizim çırağın dayısı çok iyi bir doktor. Gerçi adam pratisyen hekim ama işini çok iyi biliyor. Gereken ne ise yaptırır seni iyice muayene eder.’’
Aysel oldum olası haz etmezdi doktorlardan ama o da kabul etmişti hasta olduğunu.
‘’Tamam, gideriz yarın erkenden. Hem dönüşte anneme uğrar hasret gideririm.’’
Lakin annesini göremeyeceğini aklına bile getiremiyordu Aysel.
Sabah erkenden hastanedeydiler.
Gerekli kontrollerden sonra doktor uzun uzun düşünüp, derin bir soluk aldı. Nasıl söyleyeceğini bilmez haldeydi adam.
‘’Ne o doktor bey, kötü bir şey mi var da diyemiyorsunuz?’’
‘’Şey, aslında yokta lakin…’’
‘’Hocam, çıkar ağzındaki baklayı. Mademki geldik gereken ne ise yapılsın da Aysel bir an evvel iyi olsun. Hem belli mi olur belki de düşündüğümüz kadar kötü değildir, değil mi doktor?’’
‘’Ben, ben ne diyeceğimi bilemiyorum ama söylemem de lazım.’’
‘’Ölecek miyim yoksa doktor bey? Çok mu hastayım da söylemiyorsunuz?’’
‘’Sorun da bu işte Aysel Hanım, sorun da tam olarak bu. Aysel Hanım, siz hamilesiniz. Ama tıbben bu mümkün değil.’’
‘’Sen ne dediğinin farkında mısın doktor? Olacak iş mi bu? Sen, sen bana bunu nasıl yaparsın aşüfte?’’
İlk değildi vukuat. Son da olmayacaktı. Ve Aysel hep o son resmi ile anıldı öldükten sonra: Gözlerinde korku ve dehşetin yansıması ve son sözü yankılandı ölmezden önce:’’Neden?’’
Cevabını öğrenmesi neyi değiştirecekti öldükten/öldürüldükten sonra hem de hastane koridorunda iş işten geçtikten sonra.
Cani koca gidip teslim olmuştu ceset soğumadan ama iki kişiye mal olmuştu cehalet: Gencecik bir fidana ve günahsız bir bebeğe üstelik masumiyet ile peyda olmuş bir bebek lakin öz babası tarafından annesinin karnında ölüme mahkûm edilen.
Tıbbın bile çaresiz kaldığı daha doğrusu tabiat ananın doğurganlığında ve sunumunda fazlaca cömert olduğu bir zamana denk düşmüşken Remzi ve Aysel’in mucize bebeği gel gör ki kaderin anlık bir yoksunluğuna rast gelip ölüm meleği aniden gelmişken o beklenmedik randevuya…
Mazeret beyan eden bir tutarsızlıkla Remzi karartmıştı gözünü cehaletin buyurganlığında ve kederin hicap yüklü tedirginliğine yüklenip, kaldıramayacağı bir yükü sırtlanmışken ve bir ömür boyu sürecek pişmanlığın da hiçbir işe yaramayacağı.
Aysel ve nice Aysel, Müjgan, Asuman ve kim bilir kimler, kimler…
İlk değildi ve olmayacaktı da.
Son da değildi asla ve hükümranlığında şiddet ve nefret bir kez çöreklenmişken insan nefsine…
YORUMLAR
Öykü konusunu işlemenin, yontmanın ve sonrasındaki finalle okura sunmanın önemi, okuduğum bu Gülüm Çamlısoy öyküsünde çok belirgin olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle yürekten tebrik ediyorum.
Önce kahramanların kişilik analizleri, olayların bazen espritüel bazen dramatik gelişimi ve çarpıcı final...
Çok beğendim... Anlatım da çok güzeldi.
Kutlarım Gülüm Hanım.
Nicelerine...
Turgay COŞKUN tarafından 1/3/2016 8:58:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Çok da mutlu oldum bu olumlu bakış açınızı okumak gerçekten de iyi geldi.
İnşallah hocam nicelerine ve hep beraber.
Selam ve saygılarımla...
Süslü kelimelerden, cümlelerden uzak dupduru bir anlatım.
Olay bir oya gibi işlenmiş.
Acıda olsa vurucu bir finalle sonuçlanıyor.
Peki neden final öyle?
Çünkü öyle olması gerekiyor da ondan...
Okuyucu üzülecek diye kurgu değiştirilmemeli.
Verilmek istenen mesajdan feragat edilmemeli.
Ben bu öyküyü çok sevdim.
Sağ olun Hocam.
Selam ve Saygıyla.
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim bu güzel yorum ve kıymetli varlığınız için.
Severek yazdığım bir öyküydü.
Hayatın gidişatında ne çok olumsuzluğa tanık oluyoruz keşke her kötülüğü bertaraf edebilsek ama çok zor.
Değerli hocam ömrünüz çok olsun.
En derin saygı ve selamlarımla...
Ne ilk ne son etrafımız da onlarca Aysel'ler var ne yaz ki. ve evet gerçekten üzldüm bende ..üzücü ve düşündürcü bir durum. cahaletin insanlara nelere maal olacağı belli olmaz..
emeğine sağılık sevgili Gülüm ..mutlu yıllar dilerim.
Gülüm Çamlısoy
pek çok duygu göreceli mi yoksa yaşatıldığından emin dahi olamazken oysaki aile ve sevgi en kutsalımız.
teşekkür ederim sevgili şairem.
yüreğiniz dert görmesin.
sevgilerimle...
mutlu yıllar dilerim ben de tüm içtenliğimle.
üzüldüm,
mutlu bir son bekliyordum açıkcası finalde
cehalet keşke bu kadar dibe vurmasaydı
konu güzel anlatım güzeldi
kutlarım Gülüm Hanım
sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
cehalet en temel sorunu toplumun bu yüzden maruz kaldığımız ne çok olay var ve ne çok yaşanmışlık.
çok teşekkür ediyorum sevgili hocam.
sevgilerimle yürek dolusu...
mutlu kalın ve sevgi ile ve de sağlıcakla.