Gözüm yollarda kaldı 10...
UYARI1: Okuyacağınız bu yazı, absürd öykümün 10. bölümüdür, isterseniz sırasıyla okuyunuz, istemezseniz de siz bilirsiniz, saygılar ve de iyi eğlenceler...
UYARI2: Tarzı biraz farklı gelebilir bu nedenle okumayı hemen bırakmamanızı rica ederim, birkaç bölüm şans verdikten sonra yine de sarmıyorsa zamanınızı çalacağım için kusura bakmayın...
Balo günü gelip çatmıştı, takvimler 23 Nisan 2016’yı göstermekteydi aynı zamanda çocuk bayramıydı... Büyüklerin ortaya attığı bir çocuk bayramı, gerçekten çocuklar için miydi yoksa büyüklere bir şeyler hatırlatabilmek için miydi!!! “Aman canım, banane, neyse ne” diyerekten hikayeye dönersek; balo hazırlıkları kadıköy modada, ünlü felsefeci keremeksen’in evinin yaklaşık 103m ilerisindeki geniş avlulu bir evde yapılmaktaydı... Bu evin bahçe duvarları oldukça kalın ve eski görünüyordu, içeride gizemli birilerinin yaşadığı hissini uyandırıyor, insanda içeri girebilme arzusunu canlandırıyordu ama bugün o eve sadece görme özürlüler ve beleş yemek için görme özürlü taklidi yapanlar girebilecekti...
Kız, her ayrıntıyı en ince detayına kadar düşünmek istiyordu, öyle ki aradığı erkek istanbul’da yaşıyor olabilirdi lakin aslen istanbullu olmayabilirdi, gelecekte mutlu bir yuva kuracağını hayal ettiği adamı her türlü mutlu etmek istiyordu, bu ihtimali de düşünerek aşçılara Türkiye’nin her yöresine ait yemeklerden yapmalarını özenle tembihlemişti... Aşçıların o yörenin yemeklerini lezzetli yapıp yapmadıklarını anlamak için her memleketten birini tutup yemekleri tattırmış, bu tadıcıların memleketlerinin doğruluğunu hem nüfus kağıt kontrolüyle onaylamış hem de sahte nüfus kağıdı basma ihtimallerine karşı, her birini yalan makinesinden geçirmişti... Bu kadar önleme ve titiz çalışmaya rağmen sanki hala bir şeyleri atlıyordu...
Hanım kızımız bu detaylarla kafayı yiyedursun, bu sırada gözüm de cam bir fanusta, canlılığını koruyabilmesi için gerekli bütün mineral, vitamin vesaire ihtiva eden bir solüsyonun içerisinde yüzmekteydi... Bunca tedbire rağmen hafif büzüşmüş ve yaşamakta olan çoğu kişiye kıyasla, biraz daha hızlı bir şekilde ölüme yaklaşmıştı... Göz, vucuduma bağımlı yaşarken de düşündüğü veya düşündüğünü sandığı şeyleri, şimdi gerçekten düşünmeye başladığını fark etti... Ölünce ne olacaktı, tanrı var mıydı, ölüm yeni bir başlangıç mıydı yoksa mutlak son muydu, son anlarını hovardalıkla mı geçirmeliydi, tövbe mi etmeliydi, eldeki şartlarda tövbe etmek daha kolaydı ama tanrı bunu yer miydi acaba? Bence yemezdi, öyleyse yapılacak son bir çakallık denemesi, durumunu daha da vahim bir hale getirmez miydi?
Gözümüz bu varoluşsal sorularla ve bencil hesaplarla kafayı yiyedursun, ben de baloya çaktırmadan girmenin yollarını arıyordum... Peki bu baloya katılmayı neden bu kadar istiyordum, sonuçta tek gözümün olmadığı ortaya çıkabilirdi ve ayrıca balonun bana yemekten başka vaat ettiği ne vardı ki... İşte dananın kuyruğu burada kopuyor, evet balo ilanını görmüştüm lakin ilkin pek umursamamıştım hatta görmezden gelmiştim ki tek gözle bunu yapmak daha kolaydı mamafih balo posterinin üstündeki kız da hiç fena değildi... Tabi bu da yeterli bir sebep değildi, sokağa çıkınca bunun gibi onlarca güzel kız görmek mümkündü... Ama rüyamın sonundaki, beni yani gözümü yalayan kızın suratı bir anda zihnimde canlanmıştı, bu kız o kızdı... Belki reklamlarda yüzünü görmüş olmam kızı bilinçaltıma atmama sebepti fekat rüya o kadar gerçekçiydi ki... Ayrıca böyle bir kızın böyle bir ilan vermesi (Böyle bir ilan vermesini tahmin etmeyeceğiniz tipte bir kız hayal edin...) yani durup dururken görme engelliler için böyle şaşaalı bir balo düzenlemesi ve akabinde rüyama girmesi sadece küçük bir tesadüften mi ibaretti, hiç sanmıyorum...
Devamı gelecek...
Dipnot: Yorum yaparsanız sevinirim, yapmazsanız üzülmem...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.