- 966 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BEN ÖLÜRÜM
Ardı arkası kesilmeyen kar taneleri.
Ürkütücü mü yoksa harikulade bir görsel şölen mi bilemiyorum. Camın arka yüzünde donduran kar soğuğuna göğüs germeye çalışan evsizler için hiç hoş bir durum olmasa gerek. Tabii ki içindeki mücadeleye yenik düşen yalnızlar için de...
Göl ile aramda yalnızca bir yol mesafesi var. Boş bir oda var giriş kapısının tam karşısında, perdesi yok. Yalnızca birkaç fotoğraf duvarda ,bir koltuk bir de küçük bir masa. Bu odada günlük tutuyorum.Bir de böyle saatlerde hiç durmayan kalemimin o çocuksu afacanlığını susturuyorum. Bu gece karanlığa inat toprağa düşen sevgilinin nöbet günüdür.
Acı acı, kesik kesik bir türkü söyler.
Dinliyorum.
Gözlerimi kapatıp, hep o uzaklardaki türküyü söylüyorum. Karlanan saçlarında tutuşturuyorum yangınımı. Hiç bitmeyen kitaplar okuyorum aralıksız, saçlarım uçlarından başlıyor kırılmaya her zamanki gibi. Gözlerim hep gelmeyecek yolcuları bekliyor.
Otobüsler terminallerde eskitiyor tekerleklerini. Uçaklar bulutları ağlatıyor boş döndüğünde.
Bazen çok acımasız oluyorum. Aşka inancını yitirmiş bir resim çiziyorlar okuyunca yazdıklarımı.Kızıyorlar bana, küsüyorlar. Fakat sır gibi saklıyorum. Kimse, ama kimse bilmemeli diyorum. Kaç kat örtüyorum üstünü, kaç derece sıcakta tutuyorum üşümesin diye,
soğumasın diye.Ben ne olursa olsun o yangını unutmayayım diye.Hesaplar yapıyorum.
"Yolun başında bekleyeceğim.Karşımdan gelecek, çocuk hırsıyla,çocuk öfkesiyle saldıracağım ona.Parmaklarını kanatacağım canımı yakan, omuzlarından sarsacağım, beni kendi başıma ağlamak zorunda bıraktığı için. Sonra defterlerimi göstereceğim...Baştan sonra onu gösteren, onu anlatan şiirlerimi okuyacağım. Sonra ...sonra arkama dönmeden...
gidemem.Ben sokakta bile dolaşan boynu bükük köpeklere arkamı dönemem. Ufak bir karıncanın üzerine basıp yaşamak tutkusundan mahrum edemem."
Karlar düşüyor usulca.
Herkes perdesini çekmiş türlü hikayeler yaşıyor.Bense yazıyorum sonuna dek açarak...Karanlık dolduruyorum boş kalan odaya. İçime karanlık ekiyorum biraz da. Yarın bugünün başka bir sureti ile geri dönecek. Sonraki gün ise bugünü tekrarlayacak.Daha önceleri yazılanları okuyacağız hep.
Bugün tam iki sene oldu.
Tam iki sene önce kalbim durdu.Sonra bana ihaneti öğrettiler. Çirkinliği sundular elleriyle.O güzel adam çocukluğumda rüyalarıma giren bir karanlık oldu.O günden bu güne hırıltılı kapakçıklarla yaşamak zorundayım.O günden beri ne zaman telefon çalsa acı haberler işiteceğim korkusu şuracıkta, kesikleri bıraktığı yerde.
İki sene önce bugün.
Yoğun bakım üniteleriyle tanıştığım,acil servis kalabalıkları. Oksijen tüpleri hayat katmaya çalışan, solda birkaç dikiş, birkaç acı,birkaç.....
Karanlık çok kadını yuttu, gölgesi siyah adamlar hep acısı kendinden yaş almış kadınları öldürdü.Kara bulutlarıyla takip etti beni, dönülmez boşluklara itti. Bağırdım, çağırdım.Herkes kapının arkasından dinledi sesimi.Kilit vurdular ardımdan. İçerde sonuna dek açılmış televizyonlarda yalan hayatları tercih ettiler.
Ben oysa şimdi o tehlikeli yollarda her gün yürüyorum. Kanıma karışan ufak bir kimyasal olmasa sadece toprak parçasıyım. Bu kadar, başka hiçbir şey değilim.
Hiçbir şey değilim.
Anlıyor musun?
Ben nefesini bile yapay yollarla kazanan küçük bir karıncayım.Üzerime basarak geçen onlarca geceye rağmen yaşıyorum.
Boş bir odadayım ve en çok sevdiğim gülüşünü resimlediğim duvar karşımda. Sana küfrediyorum en güzel sözcükleri kullanarak yazdığım şiirlerde.
Bu kadar işte.
Ben geceyim. Kar taneleri akar üstümden, süzülür kaldırımlarda taşar.
Gün doğar ve ben ölürüm.
Ben ölürüm.
2015-Aralık
VAN-
NURAY KAÇAN
"Okursan, sanadır..."
YORUMLAR
İki yıl...
Uzun bir süre...
Ve,
üzerinden 35 yıl geçirenler de var biliyor musun?
Hayat devam ediyor.
Tebessümleri ve hüzünleri ile kol kola akıp geçiyor seneler.
Karanlık, perdesiz odaların sevimsizliğini çokça ortak oluyor o temiz kar taneleri.
Çok acıların üzerini örtüyor o masum örtüsü ile.
Ve,
zaman çok çabuk akıp geçiyor.
Tahammül edilmesi zor acılar,
gün geliyor,
anıların sevimli labirentlerinde hoş bir tebessüm katresi olarak yaşayıp gidiyor.
Uzak coğrafyaların, uzak iklimlerinde,
yalnız, uzun ve soğuk Aralık gecelerinde,
bir perdesiz odayı dolduran gece, göl ve duygu çağıltıları eşliğinde,
yorgun bir kalemin kulağınıza fısıldadığı mahzun kelimelerin esintisine kapılıp geliyor anınıza o anılar.
Ve,
bir bukle gülümsüyorsunuz işte hayata.
Hepsi o kadar.