geçmişe kısa bir yolculuk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnci, yaşadığı evin duvarlarını Alp’in fotoğraflarıyla bezedi. Çok geçmeden, Alp kalkıp geldi. Hem de ta Fransa’dan. Orta yaşta iki aşık buluştular. Bu kadar basit olsaydı keşke. Çünkü tüm aşk çıkmazları buluşmalardan sonra başlar. Eğer, İnci ile Alp bundan yirmi yıl önce Akdeniz’in bir kasabasında karşılaşmış olsalardı, bir çıkmazdan söz edilmeyecekti şimdi. Çünkü, karşılaşma tanıdık insanların başına gelir. Alp ve İnci önceden tanışmamış olsalardı, kasabanın tek ve önemli caddesinde birbirlerini görmeden geçip gideceklerdi. Kırk yıl sonra Facebook’ta karşılaşmalarıyla bu hazin öyküyü başlatmış oldular.
İnci beş, Alp yedi yaşındaydı, yıllar önce, güneyde bir kasabada komşu olduklarında. Sokakta oynadıkları günleri hiç unutmadılar. İnci minik, üçgen suratında, neredeyse o yüzün yarısını kaplayan kocaman kara gözleriyle Alp’in düşüncelerinden hiç çıkmadı. Topu topu bir yıl yaşandı bu komşuluk. Alp’in ailesi başka bir şehre taşındı. Bu kasaba aslında çocukluğa özlemin kalesi olarak kalacaktı hep Alp için. İnci ise yıllar sonra aradığı aşkın Alp olduğunu söylerken, çocukluğundaki saflığı bulmak istiyordu belki de.
İlk Alp tanıdı İnci’yi Face’nin labirentlerinde. Hemen teklif gönderdi. İnternetin bahşettiği özgürlükle günlerce yazıştılar. Fotoğraflar paylaşıp, şimdiki görüntülerini keşfettiler. İkisinin de halen evli olmaları birbirlerine aşık olmalarını engellemedi. Alp Fransa’da yaşıyordu, iki çocuğu vardı. İnci bir çocuk sahibiydi ancak, bir farkla kocasıyla ayrı yaşıyorlardı. İki taraf da böylece yaşadıkları gerçeği ortaya döktü. O anlarda, sonsuz bir mutlulukla dolup taştılar.
İnci, işte o günden sonra, salona, yatak odasına, kapılara Alp’in fotoğraflarını asmaya başladı. Ünlü sanatçıların posterleri gibiydi bu fotoğraflar. Alp gülümsüyordu çoğunda. Genelde sevimli bir tebesümle bakardı fotoğraf çektirirken. Yaşına rağmen delikanlı bir edası vardı Alp’in. Spor yapıp kendine bakardı. Saçlarını düzenli olarak boyadığı için eski tanıdıkları şaşırırdı onu gördüklerinde. Halbuki, bu boya illetinden kurtulmak istiyordu. Boyadıkça saç laciverte dönmeye başlamıştı çünkü. Kuaför sadece diplere sür boyayı diye öğütlemişti. Alp kadın olmadığı için anlamıyordu saç boyama işinden. Yine de, herkesin karşısına kırlaşmış bir kafayla çıkmaya utandığı için boyamaya devam ediyordu saçlarını. İnci, siyah saçlı, Tom Cruise gülüşlü bu adamı evinin her noktasına resmetti. Bu denli bir ilgi ve arzulayış ta Fransa’ya kadar etkisini nasıl gösterdi bilinmez.
Alp, karısına Türkiye’de bir işinin çıktığını söyleyerek yola çıktı. Karısı Füsun onu defalarca aradı Türkiye’de iken. Alp’in bu seferki Türkiye hazırlığında bir farklılık illa ki sezmişti. Kadın sezgisi bu. Yıllarca Alp’e kendini beğendirmeye çalışan, koca tutkunu bir kadın Füsun. Evlendiklerinde boylu boslu, etine dolgun Jülyet Bnoş bakışlı bir kızdı. Sonra şişmanladı. Sonsuza kadar şişman kalacağına inananlardan. Alp’i Türkiye’den ithal etti Füsun. Aslında onlar ikinci kuşak akrabalar. Alp’in sırf yurt dışında yaşamak için Füsun’la evlendiğini kimse kesin olarak bilemez tabii ki. Uzunca süre mutlu bir evlilik yaşadılar yine de. Füsun’un çocukluğundan beri Avrupa’da yaşaması onu Türk geleneklerinden uzaklaştırmamıştı. Alp en çok bunu yadırgıyordu. O, isyankar ruhuyla kaçmıştı adeta ailesinden. Ancak Alp’in kaçırdığı şey şuydu; Füsun özgür ruhlu bir kadın olsaydı, Alp’i seçmezdi evlenmek için. Avrupa ’da bolca seçeneği vardı çünkü.
İnci, Alp’ in ansızın karar verip uçağa bineceğini tahmin edememişti. Havaalanında buluştuklarında tam bir saat sarılı kaldılar. Gelen geçenlerden fotoğraflarını bile çekenler oldu. İncecik dal gibiydi inci, yüzündeki birkaç kırışık hariç genç kız gibiydi. Elbette o günkü aşk coşkusu yüzüne dipdiri bir güzellik katmıştı. O dakikada Füsün’un aramaları başladı. Alp akıl edip telefonunu çoktan kapatmıştı. Bu sefer Füsun Alp’in akarabalarını aramaya başladı. Akrabaların ortak olması işini kolaylaştırıyordu. Kimse bir şey bilmiyordu. Bilenlerin ise susmaları gerektiğini Füsun bilmemezlikten geliyordu. İnci Alp’i iki gün evinde ağırladı. Çocukkenki aşklarından bir nebze olsa da değişiklik olmamasına ikisi de hayret ediyorlardı. Planlar yaptılar. En çok iki sene içinde ikisi de özgür olacaktı. Alp sevgi ve aşkla dolu olarak Fransa’ya döndü.
Aradan üç ay geçti. Füsun bu süre içinde Alp’i göz hapsine aldığı için, İnci bir türlü iletişim kuramıyordu sevgilisiyle. Daha da kötüsü Füsun, Faca’de İnci’yi keşfetmişti. Alp’in telefonundaki bir mesajı da görünce emin oldu kocasının başka bir kadınla yazıştığından. Ancak Türkiye’deki buluşmayı hala bilmiyordu; ya da bilmemek işine geliyordu. Alp aşkının açığa çıkmasını sanki istiyormuş gibi rahatladı önce. Zannetti ki, Füsun kendisini bırakır. Fakat öyle olmadı. Füsun kocasına sadece şunları söyledi: Lütfen bir daha böyle şeyler yapma, beni çok incitiyorsun. Ne tehdit ne bağırıp çağırma ne de aldatılan klasik kadın krizi...
İnci günlerce ulaşamadı Alp’e. Üzüldü, öfkelendi, içerledi...