- 807 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİ ve RUH SAĞLIĞI
Onur BİLGE
İnsanın görünen bedeninin tedavisi, çoğu zaman mümkündür. İnsan vücudu, parçalardan oluşur. Bir parçanın hastalığının veya yokluğunun, hayati önem taşımıyorsa, bütününe pek etkisi olmaz. Organ nakledilebilir, çift olan uzvun biriyle yetinilebilir, eksiklik protezle giderilebilir.
Ruh, tek parçadır. İlaçla, ameliyatla, protezle tedavi edilemez, diğeriyle yedeklenemez, başkasından nakli mümkün değildir. Ruh hastalandığında, tedavisi zor, delilik derecesinde hastalanırsa, imkânsızdır. Ruh hastalıklarının ana kaynağı, olaylardır. Kişiyi en çok etkileyen, sevgisiz kaldığını hissettiren olaylardır. Bunların ilkinde veya birikiminde ruh hastalanır.
Görünüşte, sahip olmak isteyip de ulaşamadığı şeyler nedeniyle ruhunun bozulduğunu söylemekte, bu nedenle en çok en yakınlarını suçlamaktadır. Oysa derdinin kaynağı yine en yakınlarıdır. Yakınları, onun katı maddeye dayalı isteklerini gerçekleştirememelerinin haklı bir nedeni olduğuna onu inandırabildiği halde, sevgi ihtiyacının tatmini için geçerli bir bahane bulmaları zordur. Çünkü sevgi yürekte oluşur, maliyeti sıfırdır.
Aslında kişinin sevgiyi ölçmek için maddi isteklerden faydalandığı düşünülebilir. İstekleri yakınları tarafından tatmin edildiği zaman, yapılan fedakârlığın sevgiden geldiği düşüncesiyle, kişi huzura kavuşur.
İhtiyaçların tatmin edilememesi halinde, bunun sevgisizlikten değil de maddi olanaksızlıktan sağlanamadığı izah edilince, ruh, maddenin yerine sevgiyi ikame ederek, kısmen bir sevinç ve huzura kavuşur.
Sevginin değerine paha biçilemez. Fakat ne yazık ki kendilerine sevgi verilmeyen kimseler, yüreklerinde oluşsa da onu göstermek istemezler.
Sevmeyen insan yoktur. Çünkü yürek varsa, sevgi de vardır. Bazıları tüm sevgilerini bir kişiye odaklar. Bazıları birkaç, bazıları da daha çok kişiye dağıtır. En duygusuz kişi dahi sever.
Yakınlarımız, az ya da çok sever mutlaka ama hissederiz veya hissedemeyiz, gösterirler veya göstermezler. “Mümin kardeşinizi seviyorsanız, ona sevdiğinizi söyleyin.” diyor, İslam Peygamberi.
Söylenmeyen sevginin ne yararı var! Sevgi varmış, çokmuş, hissettirememişse, neye yarar! İnsan sevgiye inandığında mutlu olur. Olması gereken, kuru kuru sevmek değildir. Sevgi, yürekten fışkırdığı zaman, son damlasına kadar akıtılmalı, sevilene. Olanca gücüyle hissettirilebilmeli. İnsan, sevgiye inandırılmalı. Sevgiye doymalı.
Neden gizlenir sevgi? Ne gereği var? Ver, dağıt, doysun, şımarırsa şımarsın! .. Anlamazsa anlamasın! Varsın, bilinmesin değerin.
Sev, sevebildiğin kadar! .. Sev ki; açılsın yüreğin! Kalbin çatlayacak raddeye gelsi!. Tüm gücünle sev! .. “İnsan, sevebildiği kadar insandır.” diyor, Ümit Yaşar Oğuzcan.
“Söyle! ” diyor, en güzel insan. “Söyle! ” diyor, Şefkat Peygamberi. Söyle ki bilsin, inansın, ruhu doysun, mutlu olsun. İnsanı hiçbir şey, sevildiğini bilmek kadar mutlu edemez. Sevildiğine inanan kadar sevinçli, mutlu ve huzurlu bir insan olabilir mi!
Sevildiğini hisseden kişinin gözlerinin içi sevinçle parlar, hissettiği sürece gözlerinin içi güler.
Ya artık sevilmediğini hissedince nasıl olur? Bomboş, anlamsız bir ifadeyle bakan, yorgun, bitkin, durgun, huzursuz, ağlamaklı, asabi, hâsılı kişiliğine uygun bir hüzün sergiler. Sık sık gözleri dolar, her fırsatta ağlar. Ağlaması, kendisine acımasının ifadesidir. Dönüp dönüp aynı olayları anlatıp aynı şikayetleri dile getirir. Teselliye muhtaçtır. Geriye dönmemelidir. Gelecekte, kendisini iyi günlerin beklediğine inandırılmalıdır. Boşa giden emeğine, değer verilmeyen sevgisine, kısaca kendisine acımaktadır. Acınacak haldedir. İskeleti alınmış gibi yığılıvermiştir.
Bir kişiyi sevgisiz bırakmak, kaplumbağayı kabuksuz bırakmak gibidir. Sevgimize karşılık gelse de gelmese de sevmeliyiz. İnsanlar sevgilerine karşılık bekledikleri için kahrolurlar. Beklentisiz sevmenin ulviyetini düşünemezler. Halbuki sevgi, önce kendisini, sonra da karşısındakini mutlu etmek içindir. Karşılık beklememek olmaz ama mutlaka karşılık almak da gerekmez. Zaman içinde, doğallığında karşıdakinde de oluşur veya oluşmaz. Oluşmamışsa ya da gösterilmiyorsa, bunu abartmamalıdır. Büyük bir sorun haline getirip, yüklenip sonra da onun ağırlığı altında ezilip kahrolmamalıdır.
Sevgi ödünç verilmez ki karşılık beklensin! Hediye gibi düşünülmelidir. Karşılığı gelir ya da gelmez, önemli değildir. Sevgi kalpten koparak gelir. Sevgiyi oluşturmanın, kalbi, ruhu sevgiyle doldurmanın hazzı da yeter insana. Tamamen karşılığını almak hedeflenmemişse, sevmek de en az sevilmek kadar mutluk vericidir.
Sevgi satılsaydı, onu ancak sevgiyle satın alabilirdik. Onun için sevmeye, yürek kapısını açılıncaya kadar çalmaya devam edeceğiz. O, güzel gönlün ürünüdür. Ruhun, sevilmek kadar, sevmeye de ihtiyacı vardır. Bazen platonik bir aşkla sever insan bazen sanal bir sevgiye tutunarak yaşar. Sevmeye de muhtacız, kısaca. İnsan, hayvan, bitki, en önemlisi, Allah sevgisine muhtacız, tam bir mutluluk için.
En güzeli de Allah sevgisi değil mi! İçine nefret karışmayan, hiç eksilmeyen, hatta gittikçe artan tek sevgi o değil mi! Tamamen, hatta kat kat fazlasıyla karşılığı gelen tek sevgi de o. Ne mutlu, Allah’ı aşkla sevebilene! .. Ne mutlu, Allah’ın aşkla sevdiği kullarından olabilene! ..
***
Onur BİLGE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.