- 581 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Elifin Ölümü / Onun Ağzından iki...
Serdalı ilk görüşümün üzerinden yirmi gün geçmişti saat üçte kırtasiyeyi Çiğdeme teslim ettikten sonra. Eve gidip üzerimi değiştiriyor yeni aldığım bisiklete atlıyor bazen Yaşar okuyana bazende Çiftlikköy içlerine kadar gidip dönüyordum. Adamın peşine hayatımda hiç sürmediğim kadar çok bisiklet sürmüştüm on günde.
Üstelik ilk üç dört gün acayip şekilde hamlamış bacaklarımı hissedemez halde dönmüştüm eve. Yirmi birinci gün pes ettim bisikletle insan mı aranırdı doksan doksan beş binlik şehirde herkesi görmüş olsamda bir Serdalı göreme miştim.
Demek ki gitmişti yoksa burada tanıdık birini görememek imkansızdır. Hayır Nadir sitesi ve adliyenin yanından geçerken anne ve babamla konuşmayan dayımı bile görmüş. Yürüyen köşkte Mustafa Kemal Atatürk’ün kestirmediği ağacın budama ayağına kel bırakılışını izlemiş. Onlarca yiyişen ergeni dikizlemiş bir adamı göreme miştim. Olmuyorsa fazlada zorlamaya gerek yok. Bu bisiklet aşkıyla Lance Armstronga rakip olurdum. Hava güzelse ve yol boşsa Anıt ve köşk arasını yirmi dakikada alıyordum. Çok bişey sayılır mıydı elbette sayılmaz. Ama benim için bir başarıydı bu sonuçta yıllar sonra bisiklete biniyordum
Bir ay geçmişti artık herşeyin üzerinden.
içimdeki Serdal kuruntusu azalmış bir rastlantı beklemekten vazgeçmiştim.
Çiğdem sevgilisi nedeniyle işi savsaklamaya başladığı için kırtasiyeden de çıkmıyordum pek. Mutsuz da değildim bundan resim yapmaya merak salmıştım. Monami pastel boylarını hep sevmişimdir. Monami ile resimler yapmaya çalışmak güzel bir uğraştı benim için.
Vadiye paralel dağlar üzerinde yükselen gülen güneş bir iki mavi bulut W şeklinde kuşlar ortadan akan bir dere. Derenin üzerinde bir adet köprü küçük tek katlı bir kaç ev onların kapılarında başlayıp derenin üzerindeki köprüde birleşen yollar. Ağaçlar çalılar çırpılar. Çocukken olduğu gibi çöp adamlar çizmiyordum artık geriye kalanları güzelleştirmekti amacım. Zira insanın olduğu yer güzelleşmek bir kenara çirkinleşiyordu sadece.
Birgün yine her zaman ki gibi Çiğdeme izin vermiş resim çizmeye çalışıyordum. Zaten yaz kapıya geldiği için muhtemelen Çiğdem ailesinin yanına gidecek ve ben yaz için liseli bir kızçe bulmak zorunda kalacaktım. Hem resim çiziyor hemde bunları düşünüyordum ki. Tanıdık bir erkek sesi
- Bakarmısınız sizde Jean Christopher Grange ın kitapları bulunurmu
Başımı kaldır mamıştım çünkü bu kişi Serdaldı sesini hatırlamıştım ilgisizlik silahı güzel bir seçimdi.
- Evet bulunur siz hangisini arıyordunuz
- Koloni varmı acaba
- Malesef beyefendi o henüz baskıdan çıkıp dağıtıma girmedi ancak Siyah kan ve Şeytan yemini var
- Teşekkür ederim kalsın o zaman iyi günler
Ve evet ipler şimdi benim elimdeydi tam kapıdan çıkacakken ona
- Serdal Craig Russell var istersin onun polisiyeleride güzeldir.
Şaşkınlığa uğrayan halini izlemek bedenimde orgazm etkisi yaratmıştı resmen. Tüylerimin diken diken olduğunu ve sıcak bir titreme hissettiğimi fark etmek hoşuma gitmişti.
Usulca geri dönüşünü seyrederken gülüyordum
Yavaşca gelip gözlerimim içine bön bön bakarak evet bildiğiniz bön bakış boş bomboş hiçbir şey yoktu gözlerinin içinde derin bir uçurum bir uyku hali yada tam tersi fazlasıyla dolu bir ruh.
- Adımı nereden biliyorsununuz
- Hatırlamadın mı beni
- Hayır hatırlamam mı gerek
- Bisikletle neredeyse eziyordun beni ya ordan
- Öyle birşeyler var ama hatırladığım senin hatalı olduğun ki ben adımı vermemiştim size
- Daha eskilere git. Hem sen diyorsun sonrada siz diyerek mesafe koyuyorsun bu içinde bir yerde beni tanıdığını gösterir
- Sen yada siz dememin ne alakası var hatırlamamla sadece benim adımı nerden öğrendiğini merak ettim
- Berna Öztürk Özbağcı adını hatırladın mı
- Evet lisedeki Tarih hocam
- O kadının birgün delirip sınıfta senin oturduğun sırayı saldırdığını hatırladın mı peki
- Evet ama o olayda benim suçum yoktu
- Hiç olurmu Murat ve Nazıma anahtarlığı verip felsefecinin adı neydi hatırlayamadım arabasını çizmelerinde etkin yok muydu sence.
- Yoktu tabiki benden istediler bende verdim ne bileyim arabaya kocaman M ve N harfi çizeceklerini sırf derse alınmadılar diye. Bende zaten olayı teneffüste iki salağın koridorda bağırarak anonslarından öğrenmiştim. Bir insan hem suç işleyip hem niye anons ederki bunu.
- Şimdi sen tüm bunları ince ince hatırlıyorsun öyle mi
- Evet hatırlıyorum peki bunlarla ne alakan var senin bu hikayeyi bizim lisede okumuş çoğu insan bilir hatta aynı lisede olmayan kimileri bile duymuştur. Sonuçta on erkek arabanın boya parası için çalışıp para biriktirmiştik. Ben Ömer, Ekrem ve Nazım kömür bile taşıdık askeri lojmanlarda para için. Arabayı onlar çizdi parasını hep beraber ödedik. Hatır için çiğ tavuk olayı bu.
- Dur bi dakika dur işte o sırada yanında oturan kızı hatırlamıyor musun.
- Deniz otururdu arada Yada Gözde ama genelde Ömer Murat Nazım Emir değişmeli otururduk.
- Yuh yani Serdal yuh ya hatırlama tamam. Sarışın uzun saçları olan hani çakma sarışın diyerek sinir ettiğiniz varya o işte ben oyum
- Dilara
- Defol Serdal
- Şaka şaka hatırladım tabiki seni Elif ama bu siyahlıkta yakışmış hani çakma sarışın olmaktan iyidir çakma esmerlik.
- Oh be sonunda saçımı boşver sen. Sen nasılsın peki iyimisin çok iyi görünmüyorsun
- İyiyim iyi demek seni eziyordum ha
- Evet biraz öyle olmuştu. Neyse boşver akşam 6 gibi kapatıcam. Karacada bi çay içelim mi. Yaz şuraya telefon numaranı çıkınca ararım ben seni eskileri konuşuruz hem
- Bu akşam olmaz
- Niye başka randevun mu var yoksa
- Henüz uzun konuşmalara hazır değilim ben ama sana numaramı bırakayım başka zaman konuşuruz pek açık olmuyor bu ara telefonum açık anımda yakalarsan tamamdır. Yada ben buraya gelirim senin demi burası
- Evet benim sen bilirsin tabiki istersen görüşürüz istemezsen görüşmeyiz.
- Tamam Elif son bişey sana sarıla bilirmiyim gitmeden
- Olur
Uzun uzun bana sarılıp hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti kapıdan. Saf art niyetsiz bir sarılmaydı bu.
Belkide ikimizinde kaybolmamış olduğu o yıllara dönme isteği. Ama onun gözlerinden korkmuştum.
Bu boşluk onu öldüre bilirdi bu yüzden vazgeçmeyecek onu kendine getirmek için herşeyi yapacaktım. Evet bu benim günahlarımım sadakası olacaktı. Bir insanı kurtarmak.
Başınız belada Serdal bey bana hiç buluşmayacaktınız diye ardından bağırmayı çok istedim sonra vazgeçtim. İçim ilk kez böyle sıcaktı hemde sımsıcak yüreğim öyle dingin öyle ferah çarpıyordu ki. Saçlarımı tekrar uzatmaya karar verdim.
Zamanla ton ton açarak eski haline döndüre bilirdim. Tabiki bunun bir hayal olduğunuda kuaförümün saçların kökünden kazınmadan eskisi gibi olmaz diyişi ile öğrendim.
O akşam söylediği gibi Karacaya gelmemişti bende onu iki kere arayıp açmayınca vazgeçmiştim beklemekten iki hafta boyunca onu ne zaman arasam ya açmıyor yada telefonu kapalı oluyordu Çiğdem evine gitmiş yaz olduğu için kırtasiye daha az iş yapmaya başlamıştı genelde geç açıyor erken kapatıyordum.
Saat on bire doğru kırtasiyeyi açmak için evden çıkmıştım. Oraya vardığımda Serdalın ağzında sigara bekleyişine şahit olmak içimde tarif edilemez bir heyecan dalgasına sebep olmuştu.
Yanına varıp
- Merhaba diyerek elimi uzattım ona
Elimi sıkıp
- Bu saate iş yerimi açılır batarsın bak
- Zaten iş güç yok yaz biliyorsun. Eee şehrin ortasında da değiliz bazen açıp hiçbir şey yapmadan kapıyorum
- hımmm o zaman bu gün hiç açma
- Niye
- Çay içeriz gezeriz denize gideriz bisikletin var mı bide gecen sefer ilk buraya girdiğimde yapmaya çalıştığın o resimleride al belki resimde yaparsın.
- Olmaz onlar çok çirkin
- Hadi Elif bak vaz geçerim ha
- Tamam da benim bisiklet evde duruyor
- Olsun alırız çok mu zor
Hızlıca kepengi kaldırıp resimlerimi almama yardım edişi hoşuma gitmişti. Erkek bedeninin güçlü olması baya işe yarıyordu bu tip durumlarda.
Eve gidişimiz ise ayrı güzeldi. Serdalın bisikleti yanında idi bisikleti bana verip kendi yürümek istesede bunu kabul etmemiştim. Oda kendinin bisiklete binip benim yürümeme razı olmayınca. Erkek çocuklarının yaptığı gibi beni önüne bisikletin gövde demirine yan oturtup sürmeye başladı. Belki dünyanın en güvenli ulaşım şekli değildi bu ama yaşadığım en güzel bisiklet yolculuğu olduğuna eminim. Kollarının arasında sayılırdım fiziksel olarak aramızda santimler olsada bana dokunmamak için caba sarf ediyordu resmen.
İki dakikada eve varmıştık önceleri kırtasiyeye yakın olduğu için sevindiğim evin kırtasiyeye bu kadar yakın oluşu canımı sıkmıştı ilk kez.
Hızlıca binaya girerken arkamdan denize girecek birşeylerde al diye bağırdığını duymuştum. Denize girmek bilmiyordum yapamazdım bunu ben. Korkuyordum bu su fobisi olarak görülsede sudan değil soğuktan korkuyordum ben. Yinede onu dinleyerek mayomuda yanıma aldım. Dün gece kendimi şımartmak için hazırladığım pastayı ve poğaçalarıda almayı ihmal etmedim ama bir sorun vardı çay işi nasıl olacaktı ben bunu düşünürken kapı çaldı
kapıyı açtığımda Serdal elindeki Termosla beraber kafasını içeri sokup
- Şey unutmuşum çayıda biz demleyip buna dökmeliyiz galiba.
Onu içeri davet edip mutfağı gösterdim çay istiyorsa kendi demlemeliydi.
İtirazsız bir şekilde mutfağa geçip. Kıtıla ( kettle) suyu doldurup beklemeye koyuldu.
Ben odaya geçip üstüme rahat bir etek ve tişört giyip döndüğümde Serdalı mutfakta oturmuş sigara içerken yakaladım. Sigara kokusundan rahatsız oluyordum hele evimin içinin sigara kokması asla olamazdı.
Sigarayı elinden alıp söndür düğümde dördüncü dalı içiyor olduğunu fark ettim. Evimde sigara içmesi değilde bu kadar çok sigara içmesine takılmıştım. Kıtılın anahtarı atıp ben kaynadım diye araya girmesinden hemen önce
- Çok içiyorsun çok fazla
Kıtıl onun için fırsat olmuştu getirdiği termosa çayı demleyip hiçbirşey söylemeden benim hazırladığım poşetleride alıp evden çıkışını izledim. O an ağzının ortasına bir yumruk atmak istediğimi itiraf etmeliyim.
Evin içine son bir kez daha bakıp onun peşinden merdivenlere attım kendimi bu kapıyı ilk kez böyle karmaşık duygular içinde açmıyordum evet. Ama bu kez içim dışım aynı anda reaksiyon veriyordu yüreğim çok güzel olacak diyor aklım sadece susacak o konuşmaz diyor ayaklarım ve ellerim birbirine karışıyordu yine onun önünde gitmek istiyordum aynı zamanda keşke bisikletim yok deseydim ona.
Bisikletimi dışarı çıkarmama yardım ederken Serdalın uzun uzun bana baktığını fark etmek güzeldi. Ama bunun iyiye mi yoksa kötüye mi işaret olduğunu bilmiyordum. Beni yatağa atmak istiyorda olabilirdi sadece boş boş bakıyorda. O an bana boş boş bakmasındansa beni yatağa atıp sonrada çekip gitmesine evet diyecek halde bulmuştum kendimi.
Yüzüm kızarmış mıydı o bunu fark etmiş miydi. Giydiklerim onun için çokmu açıktı beğenmemiş miydi. Gerçi sorun giyim olsa Denize gireriz demezdi herhalde. Denize girerken giyeceklerimin mayo yada bikini olacağını bilecek kadar zeki bir insan olduğuna eminim. Yoksa heyecanı yitmiş vazmı geçmişti bu küçük geziden ben bunlarla aklımı karıştırırken.
Serdal bisikletinde yerini almıştı bile bana seslenerek
- Elif geliyor musun yoksa gideyim mi
Bi dakika diyerek bisikletime atlayarak onu takip etmeye başladım. Zirverbeyden anıtın oraya çıkarak sahil boyuna indik. Onu seyrederken hızlanıp yanına vardım. Gülerek
- Hadi yarışalım Serdal Tigeme kadar kaybeden kazanana yemek yapar
- Bakıyorumda kendinden çok eminsin
- Elbette ama dikkat et geçen ki gibi yolda kalma
- Görüşürüz hadi önden buyur ben centilmen bir erkeğim
- Peki diyerek pedallara asıldım.
Onu şaşırttığıma emindim kazansamda kaybetsemde bu yemek sözünü almıştım. Bir hafta iki hafta yada bir ay elinde sonunda o yemek yenecekti
Her ne kadar ben önden pedala asılmış olsamda Serdal beni çoktan geçmişti. Beni etkilemek istemiyordu muhtemelen sadece çok yalnızdı ve bunu biraz hafifletecek aspirindim ben. Onun için tedavi değil geçici çözüm. Peki ben niye bunu kabul ediyordum ki. Hoşuma gidiyordu galiba şunu fark etmiştim onunla beraberken lise yıllarına dönüyordum kendi içimde ki sadece mutluluk değil özgürlük ve masumiyetti. Uzun zaman sonra ilk kez doya doya gülüyordum
O gün
Yarışı ben kaybetmiştim aslında bu bir kayıp değildi. Çünkü yanına vardığımda iki kez daha bana sarılmak istedi Serdal ilk seferinde ona ondan daha sıkı sarıldım. İkinci seferinde kendimi suyun içinde buldum önce iliklerime kadar üşüdüm sonra vücudum kendine geldi yüzme bilmediğim ve aslada öğrenmek istemediğim için fazla suda kalmadan çıksamda kumların üzerinde onunla olmak güzeldi. Bedenime kazara dokunuşlarını hissedip panik oluşunu görmek ise ayrı güzel ilk kez bir kadına dokunur gibi tedirgindi. Öyle olmadığı ise belli idi gerçekten kazara bana dokunuyordu.Aynı zamanda beraber pastel boyalarla deniz kum güneş çizmeye çalışmak zevkliydi rüzgara rağmen. Dört saat boyunca aynı kumsalda yanmış ve geri dönmüştük. Onu eve girmeye ikna edememiştim oysa gelse verdiğim sözü tutacak ve ona yemek yapacaktım.
Gitmeden
- Keşke saçların eskisi gibi olsaydı ne güzel olurdu diye iç geçirdi.
Sonra birşey söylememe fırsat vermeden gitti
ilk hafta onu hiç aramadım ikinci hafta bir kere aradım üçüncü hafta beni arayarak ev adresini verip gelmemi ve sözümü tutup ona yemek yapmamı istedi.
Beni gelip evden almasını ancak o zaman sözümü tutacağımı söyledim.
gelmiyorum diyerek telefonu kapattığında sen yemeği bulursun diyerek elimdeki kitabıma döndüm. Fazla değil bir dakika geçmemişti ki kapı çaldı.
Gelen Serdaldı elinde bir Tual ve bir set yağlı boya vardı.
Bunlar sana diyerek burnuma soksa da elindekileri sıcacık sarıldım ona.
Bu sefer o fazla sarılmadan hadi gidelim yemek yapacaksın bana daha diye kapı eşiğinden ayrılmıyordu.
Bu sırada karşı komşum kapısını açıp kapadı.
Annemi arayarak senin kız eve adam atıyor diye yetiştireceği kesindi bu yüzden Serdalı fazla bekletmeden çantamı alıp çıktım.
Dört yola kadar yürümemizin pek akıllıca olmadığını bilsemde yürüdük. En azından yol üzerinden alış veriş yapıp yemek için aldığım malzemeleri taşıyan Serdaldı. Koluna girmeme birşey dememeside hoşuma gidiyordu. Bir iki tanıdığın beni onunla görmeside umrumda değildi aksine bu durumda daha çok yakın hissediyordum kendimi ona. Onu tanıyanların çoğu ne yaşadığını biliyordu ve bu durumda yanında benim olmam onun için özel olduğum anlamına geliyordu yada kim bilir özel olduğunu zannedenlerden biride olabilirdim
Eve vardığımızda aşırı dağınık bir ortam beklesemde yattığı oda hariç heryer tertemizdi. O odayıda açık kalmış kapıdan doğru gördüğümü itiraf etmeliyim. Sonraları bu temizliğin benim ilk gelişim için özel olarak yapılmış olduğunu öğrendim. Yemeği hazırlarken ağzında sigara olsada arada bana yardım ediyor yada sandalyesinde oturup beni seyrediyordu. Bir erkeğin beni böyle uzun uzun seyretmesine alışık olmasamda o bunu yaparken içten içe daha çok dişileşiyordum. Aslında açabileceğim kavanozu ona verip açmasını istediğimde eline alıp evirip çevirip açması sonrada ona teşekkür ettiğim sırada yüzündeki o tatmin olmuş gülümsemeyi görmek güzeldi.
Bir erkek çocuktan hem farklı hem farksızdır ödüllendirme yada cezalandırma yöntemleri hep işe yarar. Onların gururunu hep okşamalısınız aynı zamanda sizin için bir kahraman olduğunu düşünmesi gerek. Tabiki fazla sıkmadan yoksa çekip gider. Çünkü onlar sizin çocuğunuz evladınız yada köpeğiniz değildir size denk ve gerektiğinde sizi köpek gibi peşinden koştura bilecek varlıklardır.
Yaptığım etli kuru fasulye ve pilavı beğenerek yemesi ise ayrı güzeldi. Bu benim için bir ilerleme daha yaratıyordu ona daha çok yakın olmamın imkanı onun için daha vazgeçilmez olabilmekti. Bu yemekleri dışarda da yiyebilirdi tabiki. Ama ben varken daha rahat hareket ediyor daha çok içine siniyordu herşey. Görmek ve dokunmak arasında ki fark gibidir. Bir yemeği lokantada yemekle evinizde yemek arasındaki fark.
Yemeğimiz bitince önce kitaplarının olduğu odaya geçtik bana yazdıklarından birkaç tanesini gösterdi. Ben lisedeki gibş gazete tarzı komik şeyler beklesemde bunlar şiirdi. İlk gösterdiği şiir berbattı ikinci daha iyi üçüncü ise gayet güzel. Açık açık üç şiir hakkında da aklımdan geçenleri söyledim. Buna Kızacağını düşünsemde bana doğru konuştuğum için teşekkür ederek bir kaç güzel söz söyledi.
Beraber bir kaç kitap hakkında konuştuktan sonra çay derleyerek film izlemek için Salona geçtik.
Filmlerinin arasında Bir Sırp Filmini görünce
- Bu ne Serdal bu filmi izledin mi
- Evet izledim
- Peki nasıl buldun
- Aptalca gerçekte daha kötü şekilde orada anlatılan sektör. Ayrıca sanat yada vb filmi değil salt aptalca bir caba ha gerçek şeyler varmı var. Zaten yarısında kapattım sonunu forum yorumlarından okudum. Sodomun 120 günü daha güzel bir yapım güzel derken fikri yansıtması açısından. Orada kötü olanda dünyanın tüm günahları Almanlara yıkması. İkinci dünya savaşını Almanlar çıkarmasa kimi günah keçisi yaparlardı acaba. Neyse boşver şimdi bunları güzel birşey seç komik olsun.
Hangi film olursa olsun önemlide değildi zaten amaç onunla film izlemekti.
O gece yorulup onun dizlerine uzandığımda ellerinin bir ara bacaklarıma dokunduğunu hissettiğimde ilk içim titredi. Daha da uzun kalmasını istiyordum. Kendimi kınıyordum resmen.
Bilerek ve isteyerek onun bunu yapmasını istesemde bekliyordum
Ellerini geri çektiğinde içimden o istemeden emin olmadan asla sözleri döküldü kime neye asla diyordum sanki
Açıktı onu arzulamış olduğum neyden ve niye gizleyecektim ki bunu. O gece bir daha dokunmadı bacaklarıma yada uyuduğum için dokunmuş olsada bunu hissetmedim.
Saatler sonra beni uyandırarak Elif hadi kalk benim odaya yat burda böyle heryerin tutulur.
Uyku halinde ağzımdan
- Sende benle yatarsan olur sözlerinin dökülüşü ile kendime geldim.
Gülümseyerek
- Olur yatarım dediğinde ne yapacağımı bilemedim
- Aklına kötü bişey gelmesin ilk kez burda kalıcam tek korkarım o yüzden
- Tamam Elif sorun yok merak etme
Yattığı odaya geçtiğimde tek kişilik bazaya kendimi attım anne ve babasının odasında yatmıyordu yatsada benim oraya girme vaktim değildi.
Hafifce yanıma uzandığını hissettiğimde mutluydum uyandığımda ise yanımda değilde salonda uyumuş olduğunu görmek canımı sıkmıştı. Gece kalkıp gitmişti. Birşey söylemeden ona kahvaltı hazırlayıp uyandırmadan çıktım evden. İş yerimi hem hüzünlü hemde mutlu bir şekilde açtım.
Üçe doğru Serdal gelerek bana evinin anahtarını verdi istediğinde gel Elif ben gelemesemde sen gel dedi.
O yaz haftada en az iki kere ona gittim.
Hiçbir ilerleme yoktu hala sadece bana dokunup ellerini kaçırıyor. Uyuma vakti geldiğinde söz bu kez yanında yatıcam diyerek beni uyutup salona gidiyordu.
Kendimi cüzzamlı gibi hissediyordum bazen
. Onunda kadınlardan hoşlanmama ihtimali yoktu çünkü bedenini görebiliyordum. Beni istediğini ama buna cesaret edemediğini fark ettikçe onun yanında daha rahat davranıyordum bu bir sinir harbiydi. Ağustos sonunda gittiğinde evin anahtarları bende idi.
Gelecek miydi kim bilir belki gelirim diyerek gitti o gittikten bir hafta sonra saçlarımı kazıttım ve dönüşünü beklemeye başladım ona sarı saç süprizi yapmak güzel olacaktı. Çok uzun olmayacaktı elbet ama zamanla güzelleşirdi saçlarım. Gelecek bahar için birini bekliyor olmak güzeldi…
Ya gelmezse…
YORUMLAR
ya gelmezse ?? bilmem belkide hiç gelmez .. bütün baharlar bütün mevsimler ve bütün hevesler o birtek yolunu beklediğimiz için değilmi.
benim artık gidenlerin döneceğine hiç umudum yok ..
bendemi saçlarımı kazıtsam napsam dedim bir an.. .
belki ... ..
uzun ama keyifliydi yine.:) . selamlar ..kolay gelsin..
Hikayelerinden güzel bir aşk filmi olur, keşke yapılsa böyle filmler de izlesek. hikayelerin de aranılan herşey var gelelim, Elif'le Serdal'a Elif'in saçlarını kökten kazıması çözüm değildi. Serdal onu siyah saçlarıyla da severdi. eğer ki elif hala yüreğindeyse..
not: ama ben ismet'i özledim sanırım ismet'in yılbaşı macerası güzel olacak hissediyor gibiyim :)
Tsukuyomi
Bir ara Sade dışında okuduğum kitap yok gibiydi. Rüyamda harfler birbiri içine geçiyor, 'm, a, r, q, u, i, s, d, e, s, a, d ,e' gibi geçişler oluyordu. İşin ilginci filmi izlerken zorla idrar içirip, dışkı yedirme, anüsü ağız gibi kullanma vs. pislikler rahatsız gelse de, her şeyden öte insanları seninde dediğin gibi kötü gösterme sanatı işin içerisinde olduğundan Sade'nin sadist kökeni yanları es geçilip, film propagandaya dönüştürülmüştü. Adını hatırlamadığım bir Alman filminde, sonra diğer İtalyan filmlerinde de bu tür propaganda figürler çok ama İtalyan filmlerindeki Akdeniz sıcaklığını insan görünce, içinde ne geçerse geçsin iyi hissediyor.
Bisiklet işi güzel de güzel bisiklet gerekiyor. Özdilekten iki yüz liralık bisiklet aldım geçen sene. Millet dalga geçmeye başlamıştı. Sen giderken sanki havada gidiyormuşsun, sen ona binmemişsin de o sana girmiş gibi.. Tövbe.. Neyse, zaten yağmurlu bir akşam pedalı kırılınca cılkı çıktı. Eski bir bisiklet vardı, onu getirdim sonra otobüsle. Bisiklet eski ama parçaları shimano, gazeticilik bile yapılmış üzerinde, düşün. 20 liraya mis gibi üzerinden geçirttim getirmeden de. Neyse, otobüsten indiğimde, Anıta doğru giderken düşüp, ışığı gördüm. O aralar Belediye seçimleri olacaktı. Partilerden birinin elemanı gelip, 'bir şey var mı filan gibilerinden geveledi' sonra da kalkıp 'bu seçimlerde bize oy verirsiniz değil mi' dedi. Ben can derdindeyim, o bana oydan bahsediyor. Bisikletle artık nasıl hızlandıysam, bisiklet yolu üzerinde giderken, o mavi renkteki dalgaların, beton üzerinden giderken,15 cm'lik yükseltiyi es geçmiştim. Neyse, mis gibi bisiklet de o kazadan sonra mahvoldu zaten. El gece balon gibi şişti. Bir hafta öyle gezmiştim. Kayığa çarpmalar, başkasıyla çarpışmalar, elektrik direğine çarpmalar, köpekten kaçmalar derken bisikletten soğudum.
Elif hanım gerçekten güzel yazıyorsunuz. Size açık açık yazıyorum. Teklifimi kabul ediniz :))
Kelime hataları filan, ben de yazarken aynıyım, dönüp düzeltmek zor geliyor ama mesele bu değil. Bu yazıyla beraber aslında fikrim keskinleşti ki, ilkinden daha güzel ve ciddi mana da iyi yansıtmışsın erkek gözüyle anlatılan boşlukları. Tabi, yine aynaya bakıp anlatmak gibi olduğundan, arzu edilen ögeyle, öz öge yansıtması aynı nokta da toplanıyor.
Sen böyle yazınca, her gün görüp, ilgisizce geçtiğim yerler mana kazanıyor. Güzel bir şey aslında ve tüm bunlar dışında, merak duygusunu da törpülemeden devam ediyorsun. İyi bir şey bu.
Evet, yaz işte, güzel gerçekten.
Tsukuyomi
kötü olmuş şu bisikletten soğuman ben hala severim.
seçim işide aynı seçim zamanı bile ilk meseleoy yoksa ölsen ne yazar.
yazmak iyide harbi hatun gözüyle yazmak zor oluyor. bazı yerleri dönüp dönüp iki üç kere yazdım
neyse hayırlısı bakalım