- 803 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
(İFLAS) İCRA FIRSATI
Gözlerine baktığımda yaşanmış acıların tamamının birikimi ile derin çizgiler arasında kaybolmuş kimi zaman ürkek, kimi, zaman acılı, kimi zaman her şeyi sorgulayan derin bir bakış yakalıyorum.
- Ah, ah diyor. Derin bir iç geçiriyor. Bize komplo kurdular.
Soru soran ifade ile yüzüne bakıyorum. Yaşının çok üstünde gösteren dağınık beyaz saçları düşmüş derin çizgili yüzünü kaldırıyor. Tanrım diyorum. Insanın gözlerinde acı nasıl da böyle katmer katmer olurmuş, nasıl da bir hikayeden bir başkasına geçercesine katmerler sayfa, sayfa açılır. O ifadeler neon ışıkları arasında kalmış küçücük bir gece lambasının fersiz ışığı altında bulutların buğusunu saklarmış.
- Bir tek bu kaldı diyor. O günden.
- Ne? diyorum.
- Son eşyam. O gün her şeyi toplarlarken birtek bu kaldı. Dağınık ve kirli mutfakta dışı sararmış eski bir makinayı göstererek.
Elimdeki aşure dolu kabı uzatıyorum. Alıp ocağın üstünde kapağı yarıya kadar açık tencerenin yanına koyuyor.
- Ben çalışırken çalıştığım pasajın içindeki diğer komşularımız ile çok iyi ilişkilerimiz vardı. İşimi yaparken birinci sınıf yapardım, En zor işleri bana getirirlerdi. Eksik dişlerinin bir kısmını gösteren acılı bir yan gülüş atıyor. Şimdi kirliyim, pasaklıyım, buraları temizlemeye gücüm yok.
Sonra yarı isyan dolu bir sesle;
- Burasını sahiplenemiyorum, bu ev bana ait değil. Benim de evim vardı, eşyalarım vardı eski idi ama Ben almıştım. Bana aitti. Eski masam, eski koltuklarım, eski dolaplarım. televizyon ve küçücük taksi parası bile etmeyen iki radyom vardı. Kızımın ders çalıştığı bilgisayarı. Onu bile alıp götürdüler.
Üstünde ağır bir sigara kokusu hassas olan burnumu sızlatıyor, açık duran kapıdan apartman merdivenlerine doğru yayılıyordu. Salon tarafına yürüdü. Dağınık salonda birbirine uymayan kırık dökük koltuklar, parka, parça birbirine uymayan değişik renk ve modellerde küçük parçalı dolaplar, dağınık kitapların arasında adeta ben bu hayatın daimi üyesiyim diyen ilaç kutuları odanın her yerine serpiştirilmişti. Eşyaları göstererek;
- Bunlar, dedim.
- Bunları ikinci el eskiciden aldık. Başkalarının benim değil. O insafsızlar tüm hayatımızı mahvetti. Kocam da dayanamadı. Kalp hastası oldu. Uzun süre hastanede kaldı. Ve kaybettik. Bir süre sustuktan sonra,
- Kızım da hasta, ben de hastayım, Birbirimize tutunmaya çalışıyoruz. Hiç akrabamız, dostumuz kalmadı. Arayanımız soranımız yok. Cenaze gününden sonra eşimin akrabalarını da görmedim. Oysa ne güzel günlerimiz, ne güzel dostlarımız vardı. Komşularım ben olmadan kapı önüne çıkmazlardı. Eczacı Ali Ağabey ve Eşi Esra hanımla çok güzel günlerimiz oldu. Onların eczanesine giderdim. Bana emanet ederdi bütün eczaneyi dedi.. Yüzüne düşen dağınık beyaz saçlarını elinin tersi ile geriye doğru ittirerek yüzünü öne doğru bitkin bir şekilde düşürdü, Sonra yumruk yaptığı iki elinin arasına başını alıp sıkıştırarak yere doğru sesli bir of çekti.
Otur demesini beklemeden eski soluk ve hatta kırık koltuklardan birisine çöktüm. Karşımdaki insanın ızdırabı karşısında çaresizdim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Babaannem derdi ki Allah kimseyi gördüğünden geri bırakmasın. Yaşarken geçirilen bu ağır krizi atlatamayıp, üstüne bir de can kaybı yaşayan ana kızın çaresiz çırpınışları içinde durmadan dibe doğru çöküşlerine şahit oluyordum. Onlar için ne yapabileceğimi nasıl teselli edeceğimi bilmiyor, sadece üzüntülerini derinden hissediyordum.
Kadının eşinin neden dolayı icralık olduğu konusunda zerre kadar fikrinin olmadığını görüyordum. Evlerine icra memurlarının geldiğini, bütün evi ve eşyalarını götürdüğünü söylüyordu. Sadece bize komplo kurdular, bütün mal varlığımızı, her şeyimize elimizden aldılar. Eşim kalp hastası, kızım ve ben de psikiyatri hastası olduk diyor. Sonra aynı şeyleri tekrar yeni baştan anlatıyor;
- En kötüsü de ne biliyormusun diyordu. Otuzlu yaşlarda bir hanım aldı evimizi. Evi alırken “siz borç yapmasaydınız biz de gelip evinizi almazdık.” Diyen zerre kadar vijdan emaresi göstermeyen birisi idi. Hemen ertesi gün o eşyasız çıplak evin elektrik, su, ve gazını kestirmişti. Kış günü ne yapacağını bilemez halde, bir gün önce kendi evimiz olan evde, mülteciler gibi ortada kalmıştık.
Kendime geldiğimde elimde gazetenin Türkiye geneli tüm icradan satış ihaleleri ve icralık gayrimenkul, taşınır mal ve araç ihale ilanları ile yan masadaki arkadaşımın,
- Bu müzayedeler birer fırsat. Çok ucuz oluyor. Bana haber geldi hadi gidip biz de bir şeyler alalım diyen sesi kulağımda yankılanıyordu.
- İcraya giden taşınmaz gayrimenkul mülklerin ( ev arsa gibi) belli alıcıları varmış. Almamız imkansız. Fakat cep telefonu gibi değerli eşyalar olursa alırız. Diyordu.
- Hayır. Dedim. Ağlayanın malı gülene hayır etmez. Sen git ben gelmeyeceğim.
Gördüğüm o ki, benliğimizin eşsiz musikisini bastırmak, kendimizi bilmekten kaçmak, giderek başkalarının hayatlarına ve acılarına sırt çevirmeye sonuç olarak da bunu fırsat olarak görmeye kadar varıyordu.
YORUMLAR
maalesef Ülkemde yaşanan dramlardan sadece biri.
Öyle toplum olduk ki başkalarının en ufak bir acısına ortak olmuyoruz artık, bencil ve duygusuz toplum.
anlatım ve konu güzeldi kaleminize sağlık
Fatma Oral
Teşekkür ederim değerli yorumunuz için. saygı ile kalın.