Hayaller Ülkesi
Osmanlı İkici Mahmut ile birlikte o çok değerli Doğu hazinelerini, bilim merkezi Bağdat’ı bırakıp ‘’sadece bilim ve tekniğini almalıyız’’ Batısına yüzünü döndü. Hatta öncesinden ‘’kültürel özellikleri taklit edilmemesi gereken’’ Batıya yüzünü döndü. Meşhur Lale Devrinde… (Çocukken ‘Lale Devri’ dendiğinde aklıma tarihi camilerdeki lale çizimleri gelir, bunun bir devlet ile ilişkisini çözemezdim.) İkinci Mahmut zengin ayanlar ile anlaşarak ülkede radikal değişikler yapmaya çalıştı. Sözde, Padişah ilk kez kanunun üstünlüğünü kabul etti. Aynı ‘kanun gücünün üstünlüğünü kabul etti’’ Tanzimat Dönemi için de söylenecektir. Sonra 1876 tarihinde İkinci Abdülhamit tarafından ilan edilen Meşrutiyet için de söylenecektir. Ek olarak 1876 tarihinde bir meclis ve Hükümet devreye girmiştir. (Aynı kanun gücünün üstünlüğü saçmalığı 1923 yılında da söylenecektir.) Ondan herhalde meşrutiyet deniyor! KPSS MPSS filan çalışırken aklımızda tutmayı bir türlü beceremediğimiz 1876 ve 1908 o kadar da ağır ve anlaşılmaz mevzular değildir.
Derken Selanik’te doğan, gençliğinde çiftliklerde karga kovalayan Mustafa Kemal piyasaya çıkar. ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ Mustafa Kemal’i bir bahane ile Samsun’a çıkar. (‘’Samsun’a çıkma sebebi Samsun’un yüksek bir yerde olması mıdır, diye soranlar olmuştur okul yıllarında. Hayır, hiç alakası yoktur. Samsun o kadar da yüksek bir yerde değildir. ‘Çıkmak’ sözcüğü mecaz anlamda kullanılmıştır. Mustafa Kemal vapurla gittiği için, sıfır rakımdadır. Karaya basınca otomatik olarak çıkmış olursunuz. ‘’Samsun’a ayak bastı!’’ veya ‘’Samsun’da karaya ayak basınca ile başlayabilirdi bu klasik anlatı.)
Birinci Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşı gelip geçmektedir. ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ meclisi açılır. Osmanlı’daki ‘’egemenlik kayıtsız şartsız Padişah’ındır’’ meclisi sonsuza kadar kapanmıştır Misakı Milliyi ilan ettiği için. Hainlerin meclisi olan Osmanlı meclisi nedendir bilinmez sonraki devlet için çok önemli olan milli sınırları çizmiştir!
Kalıplaşıp kaşarlaşmış tarih biliminin cümlelerine neden kafayı takıyorsun, diye soran vardır. Takarım efendim! Saçlarım beyazlamaya başladı, ben hala aynı cümleleri duyuyorum çocuklardan. Yani biraz açın be cümleleri. Belki Mustafa Kemal bu çıkma meselesini kafasına o kadar çok takmamıştır. Biz ecdadımızın torunları olarak, bir yerlere, mesela göklere çıkmalıyız. Sevmiyorum Tarih anlatıcılarını. Tarih öğretmenlerinin beyni yosun tutmuş olmalı. Benim de beynim yosun tutmuş artık. Bir yerde takılıp kaldım işte.
‘’İstikbal göklerdedir!’’ Mustafa Kemal’i arkadaşları ile birlikte halkı örgütler, koca bir devlet kurar. Türkiye Cumhuriyeti. Dinciler, komünistler asılır, fabrikalar açılır. Devlet halka bir şeyler öğretmeye çalışır. Ama halk, ‘halk egemenliği’ni pek sevmez. Bale ve dans ile halkın özgürleşeceğinden kimsenin umudu da yoktur. Şapkalı hanımefendiler balolarda güzel güzel dans ederken dinciler hain planlar yapar. Aristokrasiden nefret eden komünistler de dincilerle beraber çalışır. Partiler açılır, partiler kapanır. Fabrikalar güzel doğayı kirletmeye başlamıştır. ‘’Bacalar tütsün!’’ söyleminin revize edilmesi gerektiğini tartışırlar ilk doğacılar. O zamanın doğacıları tıpkı şimdiki gibi ülkenin gelişmesini istemeyen marjinal insanlardı!
Derken Kurtlar Vadisi misali biri çıkar! Binlerce dönüm arazi sahibi olduğu halde baleden hoşlanmayan dindar aristokrat seçimlerden birinci çıkar. Sebebi de gizli oy açık sayımdır. Ülkenin ileri gelenleri Batı’ya hoş görünmek için mecburen seçim sistemini değiştirmiştir. Ve darbeler gelip çatmıştır. Askeri bir toplum olan Türkiye halkı askerlerden bağımsız ülkeyi koruyamaz. Bir dinciler bir komünistler ülkenin geleceğini tehdit edip durur. Osmanlı’nın borçlarının bitiminin üstünden fazla bir zaman geçmeden dinci Hükümet 1954’de Batı’dan ilk kez borç para alır. Menderes’in tarlalarını sürmek için modern traktörler de ithal edilir.
Toprak reformuna tepki olarak arazi sahibi Menderes CHP’den ayrılmıştı çok önceleri. Ve bir gün bir tiyatro sahnesinde yargılanıp asılır. Çoğunlukçu değil de çoğulcu tek modern anayasa olan 1961 anayasasının özgürlükçü havası Türkiye halkına fazla gelir. Çalkantılı bir dönemden sonra yetmişlerde ülke tarihinin en özgür anayasası üzerinde değişiklikler yapılır. Bazı halklar geri alınır. Seksenlere gelindiğinde yine aynı şeyler tekrarlanır. 1983 anayasası kabul edilir. Çoğunluğu ve sistemi besleyen bir anayasa olması tartışılmaya başlandı. Zaman zaman değişime uğrasa da bu katı anayasa fazla bir değişimi de uğramadı.
Ansızın komünistler sosyalizmi unutur, Kürt olduklarını anlarlar. ‘’Batı ile işbirliği yapmayan’’ Kürtler, örgütlenir. Devlet hayali ile kırlarda koşar, çiçekleri koparmadan koklarlar. Çiçekleri bile çiğnemeyen eşkıyalar devlete başkaldırıp ortalığı birbirine katar, insanları öldürmeye başlar. ‘’Barış istiyoruz teröristleri’’ne dönen eşkıyalar; Güneş, ateş, Mezopotamya, yeşil çimenler üzerinde tartışıp dururken doksanlı yıllar gelir. Mağaralarda içinde onlarca kahramanın hayatlarının anlatıldığı sıkıcı Rus klasiklerini şevkle okuyup bilinçlenirler. Bu arada ‘’Allahüekber’’ diyerek adam öldüren Hizbullah adlı bir terör örgütü PKK’nın başına musallat olmuştur. Bu teröristlerin Rus klasikleri ve doğa ile araları pek yoktur. O sebepten Batı’nın gözünde bilinç sahibi mücahitler değillerdir. Hizbullah’ın devlet ile beraber çalıştığına dair dedikodular yayılır…
Ayrılıkçı teröristler veya her ne halt ise artık, devletle bağlantılı gizli güçlerle anlaşır, beraber bebekleri öldürür, genç kızlara tecavüz ederler. Derken önemli bir buluş olan JİTEM diye adlandırılan asker kökenli, sivil giyimli ırkçı faşistler; beyaz renkli, sivil plakalı Toroslarla köylerde, şehirlerde adam avına çıkar. Türkiye Devletinin faşist bir devlet olduğuna Kürt halkını inandırdıktan sonra geri çekilir, elde ettikleri ganimetlerle Güney’de villalar alırlar.
2001’de dinci bir parti ülkeyi şahlandırma telaşına girdi. 82 Anayasını kökünden değiştireceğini ifade etti meydanlarda. Ama nedendir bilinmez, 82 anayasanın en sorunlu maddelerini ellemek istemedi. Hep erteledi. 55 yıl önceki anayasamızın şimdiki anayasadan özgürlükçü bir anayasa olduğunu söylersem şaşırırsınız! Ama ne yazık ki öyle! Sivil ve özgürlük yanlısı bir Hükümetimiz yüzde elli destekle başa geçtiği halde 55 yıl öncesinin halklarını bile bize veremedi. Sadece göstermelik düzenlemeler yapıldı. Başörtüsü falan düzenlemeleri… Bunların da anayasa ile pek alakası yoktu zaten…
Anayasa çalışmaları başkanlık sistemine takılıp kaldı! Yüzde on barajı, YÖK vb. konularda sessiz kalan Hükümet başkanlık için çabalıyor! İyi de senin temelinde sorun var kardeşim! Başkanlık ile düzgün bir yönetime kavuşacağımızı mı sanıyorsunuz?
‘’Elhamdülillah Müslümanım’’ Erdoğan’ı ile ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ Mustafa Kemal’i arasında sıkışıp kalmış olan ‘’Misafirperver’’ Türkiye halkının kaderini kim belirleyecek hep birlikte göreceğiz veya pek bir şey göremeyeceğiz.
Yararlanılan kalıplar:
‘’Güzel ülkemiz’’,
’’Bacasız sanayi’’,
‘’Batı bizi sevmiyor’’,
‘’Kendi uçağımız olacak’’,
‘’Ülkemizin üç yanı denizlerle çevirili’’,
‘’Türkiye çok Güzel’’,
‘’Ülkemizin taşı toprağı altın’’,
‘’Vatan sağ olsun’’,
‘’Arabistan’a git’’,
‘’Üç kıtanın birleştiği nokta’’,
‘’Demokratik özerklik’’
‘’Açılım’’,
‘’Milli birlik ve kardeşlik şeyi’’,
‘’Anadolu’nun kapılarını Alpaslan açtı’’,
‘’1700 İstanbul anlaşması’’,
‘’Göktürk-2 Fiberinternet uydusu ve devleti’’,
‘’Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıktı’’,
‘’Biz barış istiyoruz’’,
‘’Bölücü terör örgütü’’
‘’PEKEKE, PEKAKA’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.