Ölüler Diyarı 4. Bölüm
Sorunlarımı kendi içime gömmüş ve başımı herkesten saklarken sen beynimin bir kısmına felç geçirtecek kadar güzelsin.
İstediğim hayat bu değil. Seni toprağın altında değil yanımda isterdim. Ne yazıkki bu dünyanın kuralları buna izin vermiyor. Ve ben her seferinde yeni bir küfür ekliyorum lügatıma. Umarım yanılmıyorumdur. Bir köpek sahiplenip uslu uslu durmasını izlemek istiyorum. Mümkünse konuşmasın.
Adam da öyleydi. Bir köpeği vardı artık. Ama konuşuyordu.
+ Heeeey uslu köpek.
-Bu konuyu konuşmuştuk değil mi? İnsanların içinde benle konuşmamalısın.
+Hangi insanlar?
-Daha ilk günden soğudum dostum.
+Sinirlenme şaka yapıyordum sadece. Şimdi herhangi bir görevimiz var mı?
-Evet. Bay O’nun bu dünya için diriltilmesi gerekiyor. Zamanımız daralmadan halletmemiz lazım.
+Ne yapacağız ona hamurdan kurabiye yapıp beden şekli verip içine girmesini mi bekleyeceğiz?
-Bunları duymadığı için şanslısın.
+Ben kimseden korkmuyorum tamam mı. Siz gelip beni buldunuz.
-İnan başka biri olsun çok isterdik.
+Demek öyle he. Heey millet şuna bakın konuşan bir köpek var burda. Ne de şeker bir şeysin sen öyle.
-Aptallaşmayı kes! Şimdi bir kilise bulmamız gerek.
+Hayvanları kiliseye almazlar.
-O halde dışarıda beklersin.
+Oovv. Bu gerçekten iyiydi. Kabul etmem gerek. Hadi yolu göster.
Kilisenin önüne geldiklerinde hava kararmaya başlamıştı. Biz birden eski haline dönüştü. “Hey napıyorsun seni böyle görecekler.” Biz sinsice başını salladı. “Beni böyle göremezler.” Kapıya yöneldiklerinde kapı kendiliğinden açıldı. İri yarı bir adam çıktı. “Hey o uçan şey de ne?” Kaşlarını çattı. “Hani göremezlerdi sersem!?” Rahip bir adım attı. “Adın ne senin?”
“Benim mi?”
“Ben burda senden başka birini göremiyorum.”
“Ama azönce uçan şey de ne? Demiştiniz?”
“Evet arkandan bir kuş uçuyordu. Biraz garipti oyüzden sordum.”
“Yani yanımda kimseyi görmediniz mi?”
“Deli misin yoksa şaka mı? Adın ne demiştim!”
“Adım Sam. “
“Neden burdasın?”
“Şey… Yani aslında…. Nasıl desem..”
“Lanet keş. Çek git burdan.”
Sam haklı olarak ne diyeceğini bilememişti. Rahip bir din adamından çok bir Amerikan güreşçisine benziyordu. Boynunda bir dövmesi vardı ve elleri yara içindeydi. Biz ise yanlarında onları izleyip Sam’in haline gülüyordu. Sam Biz’e bir bakış fırlattı. Tam o sırada rahip Sam’e omuz atarak yanından geçti.
+Kahretsin Biz. Neden yardım etmiyorsun.
-Neler olacağını görmek istedim.
+Dostum adam beni tek yumrukta yere serecek gibi duruyordu.
-Neyse mızmızlanmayı kes de içeri gir.
+Hayır önce sen.
-Tamam korkak. Beni takip et.
İçeri girdiklerinde on metre ileride sadece tek bir mum yanıyordu. Kilisenin çok küçük bir kısmı aydınlıktı. Mumun arkasında duvarda titreyen İsa heykeli Sam’i ürpertmeye yetmişti.
+Söylesene ne yapacağız şimdi.
-Mumu söndür ve dediklerimi tekrar et.
+Dostum hayır.
-Yap dedim.
Sam muma doğru iki adım attı tedirgin bir şekilde yaklaştı. Dudaklarını muma yaklaştırdığında karşı duvarda bir gölge belirdi ve kayboldu.
+Söndürürsek nasıl görücez.
-Sen dediğimi yap.
Biz mumdan uzaklaştı. Sam nefesini toplayıp muma üfledi. Mum direnir gibi ilkinde sönmedi. İkinci denemede söndü. Her taraf karanlık olmuştu. Sam anlamsızca sağına soluna bakındı. Hiçbir şey göremedi. Titrek bir sesle; “Hey Biz! Korkuyorum.” Biz sanki kaybolmuştu. Sam ileri doğru bir adım atmak istedi ama ayakları yere çivilenmiş gibiydi. Ellerini etrafta bir şeylere dokunma hissiyle hareket ettirdi. Hiçbir şey yoktu. “Seni öldürücem Biz!” Derken ileride bir ışık hüzmesi belirdi. Gözlerini hemen oraya dikti. Yerden bir şey çıkıyordu. Önce elleriyle çıktığı çemberin dışına tutundu. Ardından kendini yukarı çekti. Ayakları da çıktığında yer kapandı ve ışık kesildi. Sam korkusunu bastırmak için Biz’i düşünüyordu. Tam o sırada içerideki mum harlayarak alev aldı. Alev yükselip eski boyutuna geri döndü. Sam başını çevirdiğinde bu zamana kadar görebileceği en çirkin şeyle karşılaştı.
Ayakları yarım metreden az bir şekilde uzun ve ayak tırnakları yere her sürtüşünde ses çıkartıyordu. Boyu dört metre kadardı. Kolları ayak bileklerine kadar uzun ve el tırnakları da yere sürtüyordu. Derisi ateş gibi parlıyordu. Yüzü üçgen şeklindeydi ve üst dişleri dudaklarından dışarıda duruyordu. Burnu yoktu. Gözlerinin biri yeşil diğeri ise siyahtı.
Sam’e yaklaştığı sırada dilini dışarı çıkardı. Salyalı dili Sam’in suratını ıslatıyordu. Garip sesler çıkartıp tıslıyordu. Sam dişlerini sıkıp gözlerini kapadı. Bütün bedeni korkudan buz kesmişti. Bir kere daha görmeye cesaret edememişti. Birkaç saniye sonra yüzünden o iğrenç salyalar saçan dil uzaklaşmıştı. Sam tek gözünü yavaşça açıp etrafa baktı. Gördüğü şey sinirlerini ne kadar bozmuş olsa da daha fazla rahatlatmıştı. Uzun dilli yaratıkla Biz kilisenin köşesinde konuşuyorlardı. Sam derin bir iç çekip yaklaşmaya başladı.
-Hey Sam. Korkmamalısın sana şaka yaptık.
Bağırarak gülüyordu.
+Lanet olsun. Nasıl bir şaka anlayışın var kalpten gidebilirdim.
-Hadi ama. Bu alemin şakalarına alışman gerek dostum. Tanıştırayım bu Demol. Demol bu da Sam. Görünüşüne bakma çok iyi bir dosttur.
+Sizin ciddi sorunlarınız var.
Demol Sam’edönerek yüzünü yaklaştırdı. “Senin bağırsaklarını çıkartıp şuracıkta boğazına dolarım.” Biz’e dönüp iğrenç bir tıslamayla kahkaha patlattı. Kilisenin içinde Biz ve Demol’un gülme sesleri yankılanıyordu.
Sam tuttuğu nefesini bırakarak zoraki bir gülümseme bıraktı. “Sizin gerçekten sorunlarınız var.”
Biz’e dönerek “Peki sırada ne var başka bir yaratık arkadaşını çağırıp beni korkudan öldürmeye mi çalışacaksın tekrar.”
Biz gülümseyerek, “Hayır ahbap. Demol bizim kahinimizdir. Bize eşlik edecek. Aynı zamanda büyücümüz. O olmadan Bay O’ya bir beden kazandıramayız.”
Sam gülümseyerek, “Bunun için hazır kek kalıpları varken Demol şart mı?” yüzünü Demol’a çevirdi. Demol hırlayarak sinirli bir bakış fırlattı. Sam geri çekilip “Sakin ol kocaoğlan bana ihtiyacınız var.” Biz Demol ile Sam’in arasına girerek ikisine de baktı.
“Artık gitme vakti. Şehir mezarlığına gideceğiz. Beni takip edin!”
(Devam edecek….)
Bahattin BERKDİNÇ