Namusun Tanımı .
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Namusun Tanımı .
Gecenin bir yarısından sabahın bir yarısına kadar dilefruz saçlarını elleriyle geriye iterek, alaca karanlıkta kalan odasını boydan boya boyayan esrarengiz bir ressam gibi fırça sallıyordu. Yorulmuş olacak ki, döşemelere boya akmasın diye yere serdiği eski gazete ve dergi sayfalarının üzerine bağdaş kurarak oturdu. Tam karşısında duvardan indirdiği boy aynasına bakarak gülümsedi. Duvara gelişigüzel yasladığı aynaya dakikalarca bakarak gülümsemeye devam etti. Bir ara gülüşlerine ara vererek yerde serili gazetelere gözü değdi. İki gazete arasında bir dergi yaprağını okumaya başladı.
Dergi yaprağı (…)
O günden sonra bir biçimde mutlu ama üzgün olduğumu anladım. Ya da üzgün ama bir biçimde mutlu olduğumu. Kendi kendime yaptığım diyalog kırıntıları arasında bir yerlere tutunmak boşunaydı. ‘’Kulaklarımda yankılanan bana bağıran annemin sesiydi: “Sizi doğuracağıma keşke taş doğursaydım! NAMUSSUZ...”
Ablam polislerle eve geldiğinde, üzerime dökülen asit nedeniyle yerdeki taşın bile dokusu bozulmuştu. Polislerin annem ve babama kelepçeler taktığını görmedim. Doktorların söylediğine göre bedenimin yüzde altmışı yanmıştı ve bunu bana yapan benim öz annem ile babamdı. Annem ve babam için benim bir önemim olmadığını, işte o alevlerin içinde anladım... Önemli olan onların can verdikleri kız çocukları değil, namuslarıydı. Namus...
Hastanede iki gün can çekiştim, ablamla kocası beni hiç yalnız bırakmadı. Küçük erkek kardeşlerim evde yalnız kalmış, ne olduğunu hiç anlamamıştı...
Beni; namuslu ve iyi insan olan annemle babam öldürmeye çalışırken, namussuz ve kötü olan ablam kurtarmaya çalışmıştı.
Alevlerin içinde anladım; NAMUSSUZ isim gibi bir şeydi, sizin dışınızdaki insanların size uygun gördüğü, hiçbir gerçeği olmayan, bir isim. Son kez ablama baktım ama o, ona baktığımı hiç bilmedi. Ablamdan özür diledim, onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim, ama o bunu hiç duymadı. Annemler gibi namuslu değil, ablam gibi namussuz olarak ölmekten artık korkmuyordum.
Babam hapse girdikten sonra, üzerime kezzaplı suyu annemin attığını, aile namusunun lekelenmesinden korktuğunu, annem ise pişman olmadığını, bu şekilde ölmemin benim kaderim olduğunu söyledi...
Bir tek ablam çok pişman oldu bana zamanında yardım edemediği için... Eğer NAMUSSUZ ablam olmasaydı, sizler hiçbir zaman öğrenemeyecektiniz benim hikâyemi...’’
Hikayenin gerisi yırtılmış okuduğu için okuması yarım kalmıştı. Bir anda odanın içinde yere serili gazete ve dergi sayfalarına gözlerini gezdirdi. Sonra tek tek karıştırarak sayfanın devamını aradı. Ama nafile… Okuduğu yazının devamında’’ acaba neler olmuştu’’ diye merak etmeye başladı. Bir an kendisini yazarın yerine koyarak içinden olur olmaz hikayeler uydurarak kendini bir süre geçiştirdi.
Hayat, kesitlerden oluşuyor. Bir yerlere kadar süren olaylar bir yerden sonra başka bir biçime giriyor. Mutluluk, acı kendini sürekli olayların içinde ya da dışında bulabiliyor. Hayat kendisini sürekli her canlı için yeniliyordu. İşte bu sırada insanda hayatın bu dalgaları karşısında bazen sahile vuruyor, bazen de o deryada boğuluyordu. Bunları düşünürken tekrar yarım kalan yazı aklına geldi. Acaba onu mutlu eden şey aynı anda onu nasıl mutsuz ediyordu? ‘’ O günden sonra bir biçimde mutlu ama üzgün olduğumu anladım. Ya da üzgün ama bir biçimde mutlu olduğumu. ‘’ demek ki insan aynı anda mutluluğu yaşarken mutsuzlukta buna eşlik edebiliyordu.
Aradan bir süre daha geçmişti. Evin işleri bitmiş her yeri düzenlemişti. Bazı Eski eşyaları kaldırıp ,evin kullanılmayan diğer odaya götürdü. Daha önce hiç kullanmadığı , çok eski daktilosunu alıp salonda ki masanın üzerine koydu. Ve yazmak ile yaşamak arasındaki çizgiyi kendince ortaya koymak için okuduğu yazının devamını yazmaya başladı.
Onun hayalleri kendine, aslında bizim okuduğumuz yazıların bizi etkileme olasılığına karşı biz bir yazar olsaydık, hikayenin devamını nasıl getirirdik?
YORUMLAR
Varoluşun çetin koşullarında anlamların içindeki anlamımızı keşfetmek ve bunu yazarak aktarabilmek ne zordur.Nihai anlamda kendini belirleyebilen olarak gözüken biz insanlar mutluluğun da pek şiirsel/ yazınsal yanı yok deyip mutsuz giden olayların bir sonraki aşamada kendimizin yazdığı hikaye ile ne olacağına karar vermeyi uygun buluruz. Bunu yaparken de koşulların üstüne tırmanır, kendimizi hattâ dünyayı iyiye doğru götürebilme yetisine sahip olduğumuz hayalini kurarız. Tiyatro sahnesi dünya bence...bütün olanlara rağmen yaşama evet demek ve o sahnede mutlu-mutsuz yer almak... Potansiyel anlam daha ağır basıyor galiba trajik bir iyimserlik tartışması yarattığına göre yazının kahramanında...ve sonrası okuyan bizlerde ...
Çok derin ve anlamlı bir yazı idi okuduğum.
Emeğinize sağlık
Saygılarımla
teşekkür ederim...
uzun süredir beni böyle etkileyen bir yazı ya da eser görmedim.
nedense Namus kelime olarak sadece kadınlara endekslenmiş durumda ,üstelik bu kelimenin içini
doldurmak konuşmak kadar kolay geliyor insanlara .
evlilik dışı ilişkide bu kavram erkeği zampara yaparken kadını halk diliyle orospu ya da namussuz yapıyorsa
bunun tek sebebi cehalettir.ama işin en acı yönü bu durumdan en çok etkilenen kadınlar olduğu halde yinede
çocuklarını yetiştirirken onların namus kavramını en yobaz şekilde öğrenmelerinede vesile oluyorlar.oysa bir anne çocuğunu dışarıda öğrendiği her kelimenin yanlışlığını öğretmek zorunda ve namusun cinsellik ya da giyim kuşam tercihinde değilde düşüncenin sahtekarlığında başladığını anlatabilmesi lazım....
yazınızın devamında anladığım kadarıyla kızcağız komadan çıkamıyor ve anlattıkları aslında kendisini onun yerine koyan bir gazeteci tarafında dile getiriliyor....
tebrik ederim ...saygılarımla
teşekkür ederim...
uzun süredir beni böyle etkileyen bir yazı ya da eser görmedim.
nedense Namus kelime olarak sadece kadınlara endekslenmiş durumda ,üstelik bu kelimenin içini
doldurmak konuşmak kadar kolay geliyor insanlara .
evlilik dışı ilişkide bu kavram erkeği zampara yaparken kadını halk diliyle orospu ya da namussuz yapıyorsa
bunun tek sebebi cehalettir.ama işin en acı yönü bu durumdan en çok etkilenen kadınlar olduğu halde yinede
çocuklarını yetiştirirken onların namus kavramını en yobaz şekilde öğrenmelerinede vesile oluyorlar.oysa bir anne çocuğunu dışarıda öğrendiği her kelimenin yanlışlığını öğretmek zorunda ve namusun cinsellik ya da giyim kuşam tercihinde değilde düşüncenin sahtekarlığında başladığını anlatabilmesi lazım....
yazınızın devamında anladığım kadarıyla kızcağız komadan çıkamıyor ve anlattıkları aslında kendisini onun yerine koyan bir gazeteci tarafında dile getiriliyor....
tebrik ederim ...saygılarımla
KIRLANGIÇ_1 tarafından 12/30/2015 6:57:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
teşekkür ederim...
uzun süredir beni böyle etkileyen bir yazı ya da eser görmedim.
nedense Namus kelime olarak sadece kadınlara endekslenmiş durumda ,üstelik bu kelimenin içini
doldurmak konuşmak kadar kolay geliyor insanlara .
evlilik dışı ilişkide bu kavram erkeği zampara yaparken kadını halk diliyle orospu ya da namussuz yapıyorsa
bunun tek sebebi cehalettir.ama işin en acı yönü bu durumdan en çok etkilenen kadınlar olduğu halde yinede
çocuklarını yetiştirirken onların namus kavramını en yobaz şekilde öğrenmelerinede vesile oluyorlar.oysa bir anne çocuğunu dışarıda öğrendiği her kelimenin yanlışlığını öğretmek zorunda ve namusun cinsellik ya da giyim kuşam tercihinde değilde düşüncenin sahtekarlığında başladığını anlatabilmesi lazım....
yazınızın devamında anladığım kadarıyla kızcağız komadan çıkamıyor ve anlattıkları aslında kendisini onun yerine koyan bir gazeteci tarafında dile getiriliyor....
tebrik ederim ...saygılarımla
teşekkür ederim...
uzun süredir beni böyle etkileyen bir yazı ya da eser görmedim.
nedense Namus kelime olarak sadece kadınlara endekslenmiş durumda ,üstelik bu kelimenin içini
doldurmak konuşmak kadar kolay geliyor insanlara .
evlilik dışı ilişkide bu kavram erkeği zampara yaparken kadını halk diliyle orospu ya da namussuz yapıyorsa
bunun tek sebebi cehalettir.ama işin en acı yönü bu durumdan en çok etkilenen kadınlar olduğu halde yinede
çocuklarını yetiştirirken onların namus kavramını en yobaz şekilde öğrenmelerinede vesile oluyorlar.oysa bir anne çocuğunu dışarıda öğrendiği her kelimenin yanlışlığını öğretmek zorunda ve namusun cinsellik ya da giyim kuşam tercihinde değilde düşüncenin sahtekarlığında başladığını anlatabilmesi lazım....
yazınızın devamında anladığım kadarıyla kızcağız komadan çıkamıyor ve anlattıkları aslında kendisini onun yerine koyan bir gazeteci tarafında dile getiriliyor....
tebrik ederim ...saygılarımla
Çok ciddi ve anlamlı bir konu, yazanı tebrik ederim.
Sanırım, makale sırf biz ve benzerimiz toplumlar adına yazılmış olsa gerek...
Bu açıdan bakarsak; namus kavramını erkekler belirler, kadınlar da uyar veya uymak zorundadırlar!
Uymayan kadına, derhal namussuz damgasını vurur ve büyük bir ihtimalle ''dünyanın en adi'' namussuzluğunu yaparız. Ya silahla vurur, ya bıçaklar, ya taşlayarak öldürür ya da doğduğuna pişman olacak kadar sopa atarız, sağlam bir kemiği kalmaz.
(Bazı ülkelerde; erkek yaparsa, birkaç kırbaçla iş tamamlanır).
Bizde ise olayın ardından gururla ''namusumu temizledim'' diyerek, göğsümüz kabarık mahkeme karşısına çıkarız, biz yani biz erkek milleti!
Sırtımız sıvazlanır, aferini de alırız.
Erkeklerin namusu mu dediniz?
Yok canım; erkek, anadan doğma ve ölünceye kadar namusludur, erkek ya..!
Erkek yaparsa, namus meselesi sayılmaz ki; onun adı sadece ''kaçamaklık yapmaktır''.
Ha bir de; evlenirken kadının bakire olması genelde çok önemlidir.
Erkeğinki mi?
Onu sormak bile ayıptır bizde.
Hayret!
Allah insanları eşit yaratmıştı hani..!?
Yoksa; namus, sırf kadınlara mı ait?
Erkeğin namusu ol......................?
Neyse; -gerçi ben de erkeğim-, ama en iyisi burada son vereyim dayak yemeden...
Selam ve saygılar
Kadın olmak çok zor bir iştir çünkü erkeklerle uğraşmak zorundadırlar." - Joseph Conrad
"Kadınların siyasal güçleri yoktur sözde; oysa akıllı kadınlar, aptal kocalarını hiç güçlük çekmeden parlamentoya sokar, hatta bakan koltuklarına oturturlar." - Bernard Shaw
Kadın tek konuda acizdir..Güç konusunda..Bir erkeği dövemez ...Ama aklıyla her erkeği yenebilir.
Namus kadına özgü değildir..Yukarıda ki yorumu okuyunca üzüldüm.Din kitapları kadın acizdir demez.Aslında erkek acizdir der satır aralarında.Erkek o kadar zayıftır ki bunu örtbas etmek için kadına yüklenilir..Kadın örtünmelidir çünkü erkeğin nefsi uyanır bu basit bir örnektir.
Kadına tecavüz edilir ama kadın suçludur.Kesin bir yerlerini açıp erkeği tahrik etmiştir..Garip yazıkkk tecavüzcü de mecbur kalıp tecavüz etmiştir:)) Çünkü toplum erkek toplumudur. Kendi zayıflıklarını kapatmak için kadını kapatırlar.
Kadına gerçek değerini Atatürk vermiştir.
"Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir." - Mustafa Kemal Atatürk
Tabi bunun değerini bilemeyen o kadar çok cahil kadın vardır ki..Bu onların suçu değildir üstelik..Toplum o kadınları öyle yetiştirmiş ve hep 3 adım geriden gelmelerini istemiştir.
"Kadın; bilmeyene 'nefs', bilene 'nefes'tir." - Şems-i Tebrizi
tebriklerimle...
Ayvazim Deniz tarafından 12/30/2015 2:10:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazının başlığı başlı başına derinlik içeren bir konu..insanoğlu yaradılışından itibaren sahip olması gereken insani erdemlere sahipse eğer bu kavramı tartışmak bile gereksiz olur kanımca.
Oysa bir yandan: İnsan Arıyorum İnsan Gölgelerinde..sözleriyle avunuyor öte yandan yiten insanlığımızı bu insan mezbeleliğinde arıyorsak döne döne.. insanlığın soyu çoktan tükenmiş demektir..
Yeni Yılda İnsanlığın aslına geri dönmesini diliyorum.O erdemli yüreğiniz her dem kar taneleri gibi bembeyaz umutlara la ışıldasın.
Sevgilerimle.
tüm bu yazılanlar belki kocaman bir umut doğurur. karanlıktan aydınlığa geçişin ışığını görür gibi oluyorum.
kadın olduğum için yazı fazlasıyla dikkatimi çekti. ancak beni sevindiren erkek olup da bu yazıyı okuyup kadının yanında yer alaln yazar arkadaşlar. demek ki doğru yoldayız diyorum. bir erkeğe sormalı, annen, ablan, kızkardeşin...nasıl yaşamalı diye. köle mi olsunlar yoksa kendi seçtikleri hayatı mı yaşasınlar?
sevgi en büyük ve en doğru yanıtı verecek.
ben olsaydım yazının devamını şöyle getirirdim: her şeye rağmen hala var olan sevgiye güvenip bir yolculuğa çıkardım. bu çakıllı bir yol olurdu ama varacağım yerde kendime ulaşırdım.
tebriklerimle.
Bende Namusun Tanımına bir başka deneme yazımla eşlik edeyim...
(...)
Remiz sözcüklerden ağdalı sözlere, latife yazılardan lafız kelimelere kadar, üstü-başı hiç kimseye benzemeyen bir insandı kız çocuğu…Edepten uzak ,edilgen bütün sözlerin başına konulan kız çocuğu…Masal değil, hikaye değil, roman hiç değil… Hayattı baştan sona onun göz yaşları…
Siz daha çocukken ... Annem anlatırdı, bir hikayenin ucundan tuttu mu babalar çekiştire çekiştire, yırtarcasına orasına-burasına vurarak büyütürlermiş kız çocuklarını. Büyürler miydi ? Kendi bedenlerinden önce korkuları, hayalleri, haykırışları en çokta namusları büyürdü. Hasım sahibidir kız çocukları, hasımdırlar, suçludurlar hep bir adım geriden koşturulurlar.
Bir yerlerde mi okumuştum bu hikâyeyi, yoksa tv de mı izlemiştim, belki de bir dizinin 124. bölümüydü. Bilmiyorum. Belki de hatırlamak istemediğim bir tarihte yaşamış ya da "siz daha çocukken" diye annem mi anlatmıştı ? Bilmiyorum !
Ablam, evin tek kızıydı. Tek dememe bakmayın ,babamın aklında sadece onlarca kız çocuğundan birisi gibiydi. Öyle büyüyordu, büyütülüyordu. Namus belasına, namussuz düşüncelerin en akla geleniydi kız çocukları. Doğarken suçlu , yaşarken suçlu ve òlürken yığınla suç ortağı misali. Ablam hakim karşısında çıkartılarak daha hiç bir suç islemeden ,suçsuz yere yargılanacak, kesin suçlu bulunacak birisi gibi. Suçsuz ablam, suçlu bir kız çocuğu olarak hep büyüdü ablam.
Ablam hiç bir yazı bizimle geçiremezdi. Hayallerini, çocukluğunu, umutlarını alarak her yaz anneannemle birlikte yaylaya çıkardı. Ne büyük yüktü ailemize. Çok mu büyük geliyordu bize ? Bir kaç parça giysisini torbaya koyarken gizlice ağladığını görürdüm. "Abla" diye seslenince bembeyaz elleriyle gözlerini buruştura buruştura silerdi. "Neden ağlıyorsun?" sorusunu ona sormaktan o kadar çok çekiniyordum ki, yanından hemen uzaklaşarak kapkaranlık bir yer arardım ona ağlamak için.
Ve o gündü, dışarıda hangi mevsimin olduğunu hatırlamıyordum. Vücudumun buz kesildiğini, dişlerimin gıcırdadığını hatırlıyorum. Babama yük, babama günah olan ablamı istemeye gelmişlerdi o gün… Kendime geldiğimde söz kesilmiş, sözlerin en ucuzu onun adına verilmişti. Babam büyük bir günahtan kurtulmanın hazzını yaşarken, ablam büyük bir günaha yolcu ediliyordu.
Düğün günü ablam evden gönderilirken, yüzünü hiç görmedim. Görmeye cesaret edemedim. Ardından kapıya çıkıp arkasından su dökemedim. Hiç tanımadığım bir kişinin soğuk sorusuyla karşılaştım.
-Neden ağlıyorsun ?
-Ablam evleniyor
- Ablanın ismi neydi ?
-Ablamın ismi Günah’tı .
Sevgiler sevgiler Kral Yengeme !
lisbeth
Bir yazıyı okurken çok defa yarım bırakmışlığım olur Sizin yazılarınız inanın hiç sıkmıyor insanı, çok güzel yazıyorsunuz. Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...
Allah kadınları yaratırken sanırım aciz yaratmış, yoksa sürekli saldırı unsuru olarak kullanılan namus meselesi kutsal kitaplarda kadın merkezli anlatılmazdı. Kutsallıktan beslenen 'namuslu insanlar'ın düşünce yapısının bu kadar katı olması şaşırtıcı değil.
lisbeth
ccelayir
Namsun tarifi tabiki yok edepli ve ilfetli olamak yalnızca kadına has bir yaradlışlış özeliği gibi algılansa da Erkeler içinde ayını ahlaki ve edebi kurallar geçerli olmalı diye düşünüyorum. fakat günümüz ahlak kuraları ve kavramları bakımından 3.0 hep yenik !! zaman ve bozulan ahlaki değerlerin çöküşü karşısında. ve acaba namus gerçkten iki bacak arasındamı yoksa '' insalar her türlü ahlaksızlığı yaşayıp kenara çkelince beyinde biter olay deniyor. erkek ve kadın için aynı olmalı ahlaki kural ve kavramlar;
yoksa bu böyle devam edip gider' erkeğin elinin kınası' kadının yüz karası .. yazık çok yazık ..
saygılar..
Namus Bekçisi !
Bir toplum hayal edin. İçinde yaşayan her insanın namusu bir başka insanın namusundan geçiyor. Geçiş çizgisi kırmızıya boyanmış . İhlal edenin namuslu, ihlale uğrayanın ise namussuz olduğu bir toplum…
Çağ bu… Namus öyle bir göreceli hal alır ki, yaşayanın ve yaşatanın kim olduğu önemli değil ; o toplumu saran ahlak yasalarının üzerine çıkan din tamamen namusu kutsar hale gelir.. Ve yasalar din üzerinden düzenlenir. Oysa ne yazık ki düzenleyenlerin namus kavramının üzerinde yarattıkları kılıçlarla bekçilik yapar. Kendileri uyar mı ? O yasalar onların altında olduğu için onlar hürdür…
Hele ki kadınlar erkeklerin namusu durumundadır. Erkeklerin özgür olduğu toplumlarda kadınlar kesinlikle köledir. Kölelik sadece hizmetçi anlamından da öte . Sanki kadınlar erkekler için yaratılan varlıklarmış gibi yaşarlar. Kim buna karşı çıkmaya kalkarsa karşısına Din hükümleri konulur ve susturulur. Peki ya erkeklerin karşısına kadınlar ne koyabilir ? Hiçbir şey ! Namus sadece kadına özeldir.
Ahlak tüm insanlar için geçerli hale gelmedikçe, sadece birileri bir başkasının üzerinde tahakküm kurmak için ahlak yasası uygulanıyorsa orada namus tanımını yapmak mümkün değildir…
Dünya namussuz namuslu insanlarla dolu… Namusun tanımı asla yoktur !
Saygılar…