- 982 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZLIĞIM VE ÜLKEM
YALNIZLIĞIM VE ÜLKEM
Denize karşı denize armağan edilen bir öyküsü olanlara…
Gecenin haraplığını daha üstünden atamadan yorgun düşmüş bedeniyle oynarak uyandı Akif. “Çok içmişim yine… bu zıkkım canımı bir gün alır da, bu kahpe dünyanın karanlığından kurtulurum.” direk yatağından doğruldu. Bitkin adımlarla lavaboya yaklaştı ve uzun uzun aynadan kendine baktı. “ Yaşlanıyorum, hemde yalnız başıma. Aman Allah’ım, bu ben miyim? Hangi ara aklar fethetti saçlarımı, hangi ara buruştu yüzüm.” Sonra Akif başını önüne eğdi. Ve Yüz hatlarında inceden serinlik hissetti. “Ağlıyor muyum? dedikten sonra bastı kahkayı… boş ver ulan, bu hayat sultan Süleyman’a kalmadı. Bana mı kalacak. Hem,hani yalnızlık tanrıya mahsustu. Yoksa tanrı ben miyim.” tekrardan bastı kahkayı Akif. Evin boşluğunda yankılanıyordu kahkahaları. Lakin fazla uzun sürmedi bu kahkalar. Bir ses kesti Akif in sesini. Duraksadı Akif ve gelen sese kulak kabarttı. Aynada ki şapsal halini görünce tekrar kahkayı bastı. “İyice melen-koliğe bağladım. Ulan evde yalnızım kim olacak. Telefon çalıyordur başka ne olacak.” dedikten sonra elini yüzünü yıkadı ve tekrardan aynaya baktı. İçini kemiren yalnızlığına inat kendine daha cesur baktı bu defa. Halini garipsedi çünkü Haşim geldi aklına. Ahmet Haşim… hüzün yağmurları tekrardan vurdu yüzüne ve Haşim gibi aynaya tükürdü Akif…
Belli belirsiz ruh hali ile salonuna girdi. Boş gözlerle bakındı, bir şeyler arıyormuşçasına. Sonra dünden kalan gazeteler ilişti gözüne. “Kendi ile uğraşanlar; komşuda çıkan yangından bihaber olurmuş.” Diye sayıkladı birden. Büyük bir merakla gazetenin sayfalarını karıştırmaya başladı. Ülkenin doğusu yanıyor. Hiç gitmediği, bilmediği doğu… gitsem mi diye düşünmeye başladı. Sonra yok yok olmaz. Deyip gazeteyi fırlattı köşeye. Koltuğuna geçti. Ancak halen aynı soru. Gitsem mi? “ulan yalnızım zaten. Ölsem bile kimsenin haberi olmayacak. Bir kere olsun cesur bir hamle…” ama niçin, kim için?
Bu sorularla evden dışarı attı kendini Akif. Uzun uzun yürüdü ve çevredeki insanlara baktı. Sonra okuduğu gazete geldi aklına. Çocukların ölümü, tutuklu gazeteciler… acaba yalan mıydı tüm bunlar. Doğru olsaydı bu insanlar rutin işlerine bu kadar adapte olabilir miydi? Evet yalan olmalıydı tüm bunlar. Bu düşüncelerle yol olan Akif bir çay bahçesine geçti. Kendi hayatını tekrar sorgulamaya başladı. Yalnız geçen hayatını… Gençlik yılları geldi aklına ve birde sevdiği kızlar… tebessüm etti birden. Sonra yan masada oturan birine ilişti gözleri. Kırklı yaşlarında saçı sakalına karışmış, önünde bir çay ve uzun uzun denize bakıyordu. Ruh gibi hareketsizdi. Nedeni bilmeden masasından kalktı Akif ve bu adamın masasına gitti. Adam kendini ifade etmekten yorgun bir şekilde Akif’in yüzüne baktı. Sonra oturması için rica etti. Akif bir müddet sustu. Halen adamın kansız yüzüne bakıyordu ve Akif sormaya başladı. Bir sorununuz mu var? Kusura bakmayın rahatsız etmek istemem ama bende yalnızım ve sizi böyle görünce dayanamadım. Adam Akif’in bu sözlerine başını yavaşça kaldırarak ve zoraki bir tebessüm ile karşılık verdi. Sonra derin bir nefes çekip “oğlum çıkmıyor aklımdan beyim” deyiverdi. Akif, umarım bir sorunu yoktur. Deyince adam ağlamaya başladı. Bu durum karşısında Akif ne yapacağını bilemedi. Sadece adamı izlemeye başladı. Bir müddet sonra adam “oğlum daha 7 yaşında ve terörist diye öldürdüler.” Deyince Akif’in okuduğu gazete aklına geldi. Aman Allah’ım bu doğru olamaz. Sonra uzun bir sessizlikten sonra adam yaşadığı olayları anlatmaya başladı. O anlattıkça Akif kendi yalnızlığı ile verdiği savaşın anlamsızlığını anlıyordu. Adeta adamın anlattıkları ile aydınlanıyordu. Uzun bir konuşmanın ardından yorgun düşmüş ruhu ile Akif’ten müsaade isteyip uzaklaştı. Şimdi de Akif ruh gibi denize bakıyordu. Ve bir yolcuğa karar vererek “bir ülkeden bir iç ülkeye” doğru yol almaya karar verdi.
Diyarbakır otogarına vardığında biraz tedirgin olmuştu Akif. Tüm cesaretini toplayıp yasağın yeni kalktığı sur’a gitmeye karar verdi. Yol boyunca Diyarbakırın güzelliğinden tarih kokan mimarisinden kendini alamamıştı. Sur ilçesine geldiğinde ise ülkesinin dışına çıktığını sandı. Adeta televizyonlarda görmeye alışık olduğu Suriye, ırak sokaklarında hissetti kendini. Surda bir müddet gezip fotoğraf çektikten sonra bir kahveye girdi akif. Ses yok. Herkeste derin bir yara. Çayını içtikten sonra çaycıya doğru gitti. Bir otel sormak ve hesabı ödemek için. Çaycı yabancısınız galiba deyince Akif korktu. Ve en baştan anlattı olanları ve geliş nedenini. Ordan ihtiyar bir adam yarı Türkçe yarı Kürtçe konuşarak evine davet etti akifi. Akifin tedirginliği daha da artmıştı artık. ve galiba ölüme gidiyorum diye iç geçirdi. Ne kadar reddedemeye çalışsa da ihtiyar adama anlatamadı. “Sen bizim için buraya kadar gelmişsin. Seni otele mi yollayacağız, bu bize yakışmaz” deyip akifin koluna girerek eve doğru yol aldılar.
Akif uzun bir süre sur ilçesinde kaldı. Ve birçok olaya tanıklık etmişti. Bir çok aileye misafir oldu. Bir çok olayI canlı tanıklarından dinledi. Ayrılık vakti gelmesine rağmen ne Akif gitmek istiyordu ne de surlular onu bırakmak istiyordu. Ancak ayrılık vaktiydi. Yola koyulunca akif kendi yalnızlığı geldi aklına. Ve tebessüm etti. Çünkü artık yalnız değildi. Ama bu olayları anlatmam gerekir diyerekten bir kitap yazmaya karar verdi. Akif İstanbul’a geldiği gibi evine kapandı. Uzun bir zaman çıkmadı evinden. Yaşadığı ve ona anlatılan olayları yazmaya başladı.
Ve son gün, kitap bitmiş baskıya verirdi. Huzurlu bir his kaplamıştı yüreğini. Aynaya büyük bir gururla bakarken büyük bir gürültü duydu. Korkmadı Akif. Gelenlerin kim olduğunu biliyor gibiydi. Sur ilçesinden alışıktı bu sese. Gelenler polis ve ilk gözaltı. Velhasıl yazdığı kitaptan dolayı tutuklanmıştı. Akif yine tebessüm etti. Ve yine okuduğu gazete geldi aklına. Can Dündar, Erdem Gül… Aynı koğuşa düşmüş olmanın mutluluğundan başka bir şey değildi bu.
DEMİR ( ATEŞ )
YORUMLAR
ferhat demir
Sevgili Ferhat Demir kardeşim, yazını etkilenerek okudum. Hiçbir şeyi sivriltmeden yazman taktire şayandı. Memleketimizin bu halleri herkesi elbette çok üzmekte ve herkes kendi bakış açısıyla yorum yapmakta... Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...